İnsan Hakları Gündemi-Eylül 2024
1- İnsan hakları bağlamındaİsrail ve Filistin savaşını değerlendirir misiniz?
Savaş insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı, buna karşın yaşananların bir hak ihlali olarak görülmediği, hatta savaşı çıkaranlarca meşrulaştırılıp yüceltildiği bir insanlık durumudur. Ne yazık ki “insanlık tarihi aynı zamanda savaşların tarihidir” sözü doğrudur. Savaşlar da teknolojik gelişmelerle birlikte gittikçe daha fazla sayıda insanın, askerler yanında sivillerin de hayatını kaybettiği bir hal almıştır. Bugün kapıda olan, zaman zaman somut tehditler olarak karşımıza çıkan nükleer silahların kullandığı bir çatışmanın, dünya insan nüfusunun ciddi biçimde zarar görmesine, insan dışında diğer canlıların da toplu kıyımına yol açacağından kimsenin kuşkusu yoktur. Bu nedenle dünyanın güçlü ve emperyalist ülkeleri kendileri de nükleer silahlar edinerek kendilerine karşı nükleer silahların kullanımını engellemeye, böylelikle dünyada bir nükleer savaşın yaşanmasını da geciktirmeye çalışmaktadırlar.
Bugün süren İsrail ile Filistinliler (buna onlara destek veren ülke ve örgütleri de dahil etmek doğru olur) arasındaki çatışmalarda çok yoğun insan hakları ihlallerinin yaşandığını, çoluk çocuk çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini veya yaralandığını görmekteyiz. Çatışma iki ülke veya iki düzenli ordu arasında yaşanmadığı, çatışan taraflar arasında büyük bir güç dengesizliği olduğu, bunun da ötesinde İsrail’in savunma boyutunu çok aşan saldırganlığı Batının güçlü devletleri tarafından açık bir biçimde desteklendiği için, Hamas’a karşı yapıldığı söylenen saldırıların bunun çok ötesine geçtiği, kadın, çocuk, yaşlı demeden çok sayıda sivilin de hayatını kaybettiği görülmektedir. Bu nedenle savaşın insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı durumların başında geldiğini en açık biçimde bu çatışmalar bize göstermektedir.
Kuşkusuz savaşların bir hukuku, bu hukukun temelinde de kimi etik ilkeler vardır. Kısaca savaş durumları da her şeyin yapılmasına izin verilen durumlar değildir. Savaşta da uyulması gereken etik ilkeler, bunlara uyulmadığına bu etik ilkelere aykırı davrananların cezalandırılmasını gerektiren hukuksal düzenlemeler, belgeler, hatta mahkemeler mevcuttur. Ama ulus devletler çağında yaşadığımızdan, ulus devletler, özellikle güçlü olanları bu tür suçları işleyenlerin yargılamalarına pek izin vermezler, vermemektedirler. Sonuç olarak ilkeler vardır, savaş hukuku vardır, ama pek işletilmezler, işletilemezler. Bugün İsrail askerlerinin işlediği savaş suçlarına ilişkin Uluslararası Adalet Divanı’na başvuru yapılmış ve Uluslararası Adalet Divanı 19 Temmuz 2024 tarihinde, İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığının hukuka aykırı olduğunu, bu yasa dışı eyleme bir an önce son vermesi gerektiğini, Filistin topraklarında tüm gerçek ve tüzel kişilere verilen zararın tazmin edilmesi gerektiğini açıklamıştır. Ama bu karar İsrail devletinin saldırılarını durduramamıştır. Çoğu durumda olduğu gibi burada da güç hukukun veya adaletin önüne geçmiştir.
2- Son günlerde yaşanan çocuk ölümlerini insan hakları bağlamında değerlendirir misiniz?
Ölümler en açık yaşam hakkı ihlalleridir. Ölümle kişiler yapabilecekleri, olabilecekleri her şeyden mahrum kalırlar. Bu nedenle, insan haklarına ilişkin çok tartışma olsa da, tartışılmayan bir hak varsa o da yaşam hakkıdır. İster yetersiz sağlık hizmetleri ister yetersiz ekonomik ve sosyal koşullar yüzünden olsun her çocuk ölümü bir insan hakkı ihlalidir. Son dönemde yaşanan ve kamuoyunda büyük infial uyandıran çocuk cinayetleri de çocukların yaşam haklarını ellerinden alan ağır bir insan hakkı ihlalidir. Kısaca hangi nedenle yaşanırsa yaşansın çocuk ölümleri, en temel hak olan yaşam hakkı ihlali, bir insan hakları ihlalidir. Çocuk ölümlerinin yüksekliği toplumun gelişmişliğinin de ölçütlerinden biridir. Bu nedenle çocuk ölümlerini, çocuk cinayetlerini durduramayan bir toplumdan diğer insan hakları ihlallerini önlemesini beklemek boşunadır.
3- İnsan haklarına saygıyı alınan eğitim bağlamında ele alır mısınız?
İnsan hakları bir eğitim konusu olduğu gibi insan haklarına saygı da bir eğitim konusudur. Hak söylemi ve insan hakları, insanlığın tarihin belli bir döneminde ortaya koyduğu düşüncelerdir. İnsan hakları düşüncesinin temelinde de insanın, diğer özellikleri ne olursa olsun her insanın değerli olduğu, ona bu değerine uygun davranılması gerektiği düşüncesi vardır. İnsanın değerli bir varlık olduğu, bunun temelinde insanın değerler ortaya koyabilen veya akıl ve vicdan sahibi bir varlık olmasının yattığı düşünülmektedir. Etik bir düşünce olan insan hakları düşüncesinin yerleşmesi veya yaygınlaşması ise ancak eğitimle başarılabilir. Zira eğitim etik değerlere veya ilkelere dayalı olarak yapılabileceği gibi bunun tersi ötekileştirici, düşmanlaştırıcı biçimde de yapılabilir. İkinci türden eğitimle çok daha fazla karşılaşsak da, bu iki tür eğitimin örneklerini etrafımızda görmek mümkündür.
İnsan haklarına saygı talebi insan haklarının korunması talebidir. İnsan haklarının korunmasını ise ancak insan haklarının ne olduğunu, onun hiçbir ayrım gözetmeden her insan tekinin, her kişinin değerinin korunmasını gerektiren bir düşünce olduğunu bilenler talep edebilir. Bu nedenle insan haklarına saygının da öğrenilen, eğitimle kazanılan bir şey olduğunu, bunun insan hakları korumayı istemekle, korunmasından rahatsız olmakla aynı şey olduğunu söylemek mümkündür.