HAZ ALARAK ÖĞRETMEK
Yeni bir eğitim- öğretim yılının başlangıcı içindeyiz. Öncelikle başarılı bir dönem geçirmenizi dilerim. Her yıl olduğu gibi bu yıl da öğretmenleri yine yeni bir müfredat ve yine nasıl çalışmaları gerektiğine ilişkin ek işler-açıklamalar sıralanmakta. Okul yönetimleri de üst yönetimle ters düşmemek, görevlerini yerine getirmek için bilgileri yorumlama ve uygulamalara yansıtma derdi içinde. Böyle olunca eğitimin sorunlarının ortadan kalkacağı düşüncesinin yanlışı içerisinde, yeni bir eksiye giden sarmalı izlemeye başlıyoruz.
Bu yazının amacı da eksiye giden sarmalın bir parçası olmamak adına, eğitimin baş aktörü olan öğretmenlerimizin profesyonel becerilerine katkı sunmak, onların temel uğraşı olan “öğretmek” işini daha nasıl kaliteli hale getirebileceklerine yönelik temel bilgileri hatırlatmaktır. Bu bilgileri hangi müfredat olursa olsun kullanabilmenin öğretmene bağlı bir unsur olduğu varsayımı ile hareket edildiği, öğretmenlerin içinde bulundukları çalışma gerçekliğinden yola çıkılarak uygulanabilecek bilgiler olmasına dikkat edildiğini de belirtmek gerekir.
Önce bulunduğumuz ortam olan okuldan veya sınıftan nasıl zevk alınır? Hem öğretmen olarak hem de öğrencilerimizin ortamdan sıkılmamaları, keyifle vakit geçirmeleri bu arada da öğrenebilmeleri mümkün görünüyor. Bunu sağlamanın beş aşaması sıralanabilir.
- Korku kültürünün olmadığı, güven duyulan, kimseye baskı uygulanmayan bir ortamın oluşması: Maslow’un hiyerarşik sıralamasında temel ihtiyaçlar olarak belirlediği güvenlik ihtiyacının sınıfta çocuk için anlamı şu ya da bu şekilde herhangi bir tehditle karşılaşmaması, korkmamasıdır. Sınıfın, öğretmenin, okulun tehdit edici olması bu öğelerin güvenli olmadığı anlamına gelir. Aksine öğretmen, onun varsa korkularını ortadan kaldıracak güvenilir kişi olmalıdır. Çocuğun sadece öğretmenin sevgisinden kaybedeceği endişesi ile hareket ediyor olması gerekir. Bunun için de sorunları sevgi temelinde oluşacak bir iletişim ile çatışmaları yan yana kalarak çözmek yolu tercih edilmelidir.
- Öğrenilen şeylerin mutlaka ne işe yaradığının çocuklar tarafından anlaşılması: Her ne öğretiyorsak öğrettiğimiz şeylerin yaşam içerisindeki anlamı veya anlamlarını açıklamamız gerekir. Çocuk zaten öğrendiklerinin işe yaramaz şeyler olduğuna inanıyorsa yaramazlığı tercih eder. Çünkü "yaramazlık" onun için daha haz verici, daha eğlencelidir. Gerçek öğrenmeler ilişkilendirme ile olur. Hatta öğrenme bağ kurma sürecidir denilebilir. Öğrenilen şeylerin yaşamda ne işe yarayacağının anlaşılması üzerine o şeylerin bir değer ile örtüşmesini de sağlamalıyız. Matematikte öğrettiğiniz bir konunun yaşamda nasıl işe yaradığını açıkladıktan sonra bunu öğrenmenin kendilerini daha zeki yapacağını ve millete yararlı insanların da bu biçimde oluşacağını belirtmeyi örnek olarak verebiliriz. Yararlı olmanın bazen somut göstergeleri olmayabilir. Sanatsal, estetik, düşünsel ya da toplumsal yarar da bu kapsam içindedir. Testler, sınavlar gibi yararını yaşamsal olarak açıklamada zorlandığımız konuları niye yapmak zorunda olduğumuzu da açıklamak gerekir.
- Ders konularını yetiştirmek yerine dersten çıkacak ürünün kalitesine odaklanın: Buradaki kritik nokta derste öğrettiğiniz şeylerin bir ürünle somutlaşması gerektiğinin önemini anlamak, ders işleme alışkanlığınızı dersin sonunda elde edilecek ürüne endekslemenizdir. Böylece öğrencileriniz dersin sonunda yapacaklarının iyi, güzel, kullanışlı, yararlı şeyler olmasına özen gösterme alışkanlığını edinmeye başlayacaktır. Diğer deyişle öğrencilerinizi kaliteli iş yapmaya yönlendirmiş olacaksınız. Bu da onların çalışmalarından keyif almaları, yaptıklarını güzel bulmaları demektir. Böyle bir kurgu yapılamadığında çocuklar kendi işlerini değil bir başkasının onlara verdikleri, çoğu zaman kendilerince de çok önemli olmayan “görevleri” yapmak durumunda olduğu duygu ve düşüncesi içinde olacaklardır. Bir başka açıdan "mış" gibi işlerin çıkması böylece gerçekleşmektedir.
- Ders sonunda elde edilecek ürünlerin nasıl geliştirilebileceği ve “daha iyi” olabilmesi açısından gözden geçirilmesi: Öğrencilerin ürün olarak ortaya koyduklarının kendilerince değerlendirilmesi, daha nasıl iyi olabileceği üzerine fikir yürütmeleri işlerini geliştirme alışkanlığının oluşturulması açısından önemlidir. Hatta bunu öğrenci ile birlikte yapmak, onların göremediği açıları hatırlatarak ürün üzerinde düşünmelerini sağlamak gerekir. Çocuğun ürününü evde anlatması, nasıl başardığının ayrıntılarını ailesine belirtmesi ve onların da daha nasıl iyi olabileceği konusunda fikirlerinin alınması sağlanabilir. Aslında bu diğer bir açıdan çok iyi bir ev ödevidir. Böylece her yapılan işin daha iyi olabileceği fikri pekiştirilir ve bunu yaşamda oluşturma ve başka işleri de bu biçimde değerlendirme alışkanlığı için katkı sağlanmış olunur.
- Mantıktan çok duyguya yönelin: Sınıftaki süreçlerde işlerin yerine getirilmesinin hem öğretmen hem de öğrenciler tarafından iyi hissettirmesi gerekir. Yapılan işlerden haz duymanın, iyi hissetmenin öneminin iyice anlaşılması gerekir. Mantık işlerin doğru yapılmasını sağlayabilir ve önemlidir. Duygu ise tatmin olmak, haz almak, keyif içinde olmak, işin tekrarını istemek demektir. Kişisel olarak iyi bir şeyleri ortaya çıkarmanın verdiği haz, bunun için ortaya koyulan çabanın önemi, elinizden gelenin en iyisini yapmak ve başkalarının da bunu görmesi aslında insan öğesinin üretme güdüsünün temelini oluşturur. Kısacası “iyi hissetmek” gerekir. Önce iyi hissettiren sonra kötü hissettiren demek istemiyorum. Hep "iyi ki böyle oluyor"dan söz ediyorum. Siz öğretmen olarak "iyi ki böyle oluyor" diyeceksiniz. Öğrenciniz "iyi ki böyle oluyor" diyecek. Veli "iyi ki böyle oluyor" diyecek. Bu sonuca ulaşmak için planlı hareket etmeyi öğrenmek, sıkı çalışmak ve sabırlı olmak gerekir.
SELÇUK TÜRKAY - 18 Eylül 2024 17:42
??Nimet ATABEK - 18 Eylül 2024 16:17
Kazanımların bu bağlamda yapılandırılması için sistem kurulsa nasıl olur?