Sevgi ve Hoşgörüyle Harmanlanmış Toprak Nedir?
Size göre sevgi ve hoşgörüyle harmanlanmış toprak nedir?
Bana göre bu toprak kalptir...
Peki kalbimiz ne derece sevgi ve hoşgörüyle dolu? Bir test yapalım mı?
Şimdi gözlerimizi kapatıp kalbimizin içini hayal edelim. Bunu yaparken dinlendirici bir müzik kullanabiliriz. Kalbimizin rengi nasıl? Berrak beyaz ya da yeşil mi? Yoksa bulanık ve kirli mi? Eğer kirliyse sevginin gücüyle onu tüm olumsuz duygulardan arındırdığımızı imgeleyelim. Nefret ettiğimiz insanları, bizi acımasızca aşağılayan, üzen, öfkelendiren, yok sayan, hakkımızı yiyen insanları ve olayları bulup bir bir söküp atalım kalbimizden. Tüm bu durumların kalbimizde gereksiz yere işgal ettikleri yerleri bu durumların tam tersinin yaşandığı mutlu olduğumuz anlara ait güzel duygularla dolduralım. Kendimizi huzurlu hissedene kadar kalbimizi bembeyaz bir ışıkla dolduralım. Ne zaman iyi hissetmezsek sessiz bir yere geçip bu seremoniyi tekrar edelim.
Sevgi ve hoşgörüyle harmanlanmış bir toprakta yetişen her bir ürünün, bolluk ve bereketiyle bizi sarıp sarmalamaması mümkün mü? Bu bolluk bereket ise fiziksel ve ruhsal bedenimizin tüm olumsuz duygulardan arınması demektir. Bu arınma ise insanda bir uyanış çağrısına dönüşür. Bu uyanışla birlikte ise makrokozmos (evren) ve mikrokozmos'a (insan) bambaşka gözlerle bakmaya başlarız. Bu bakış ise evrenin ve insanın sınırlarının ötesine geçip birçok sırrı çözmemizi sağlar.
Birçoğumuz sadece mantığıyla hareket edip kalbinin sesine kulak vermez. Dahası ne duygularının farkındadır ne de bu duyguların onu şekillendirdiğinin... Ancak kalbimizin enerjisinin gücünü ve sınırlarını keşfettiğimizde cevapsız kalan hiçbir soru işareti yer etmez hayatımızda. Bunun yanında her türlü kirden arınmış bir kalple edilen hiçbir dua, niyet, istek, arzu... adını ne koyarsanız koyun hiçbir şekilde karşılıksız kalmaz.
Şimdi bazılarımızın bildiği bazılarımızın ise ilk kez duyacağı bir araştırmadan yola çıkmak istiyorum. Biz farkında olsak da olmasak da kuantum fiziğine göre bedenimiz etrafa manyetik dalgalar yayar. Nasıl ki radyo, tv frekanslarını, radyasyonu, internet ağını vb göremesek de onların varlıklarını biliriz. Aynı şekilde her canlının da etrafına yaydığı bir enerji alanı vardır. Bazı insanların yanında huzursuz hissedip bazılarınınkinde huzurlu hissetmemiz buna bir örnektir.
Hear Math Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre kalbin manyetik alanı beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir. İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama eğer üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dilesek bile, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır.
Çünkü sevgi ve hoşgörüyle harmanlanmış kalbimize ektiğimiz her bir tohum, zamanla önce filizlenir sonra fidana dönüşür sonrasında ise dallanıp budaklanıp tüm bedenimizi ve benliğimizi sarar. Bu tohumun kökleri ne kadar sağlam olursa o derece ayakta tutar bizi. İyiliği, affediciliği, cömertliği, vicdanı ve diğer tüm erdemleri temsil ediyorsa, hayata bakış açımızda bu yönde değişir. Kendimizi ve tüm var olanları sevgi ve hoşgörüyle kabul edip evreni kucaklayabilme gücüne sahip oluruz. Kendi iç dünyamızı ve evreni daha iyi anlar ve bu ikisinin aynı özün birer parçası olduğunu keşfetme yolunda büyük bir yol kat ederiz. Bu da bize önce kendimizi sonra tüm evreni kabul edip sevmemizi sağlarken sonrasında ise takılıp kaldığımız sınavlardan kurtulup mutluluğu beraberinde getirir.
Ancak kötülüğü, hırsı, kini, nefreti, adaletsizliği, korkuyu, kıskançlığı ve diğer tüm kötülükleri temsil ediyorsa bu tohum, vay halimize... Bir ömür boyu mutluluğun peşinden koşup dururuz.
Kin, hırs, korku ve nefret ayıran, yıkan, yok eden bir enerjiye sahiptir, sevgi ise birleştiren ve onaran bir enerji yayar. Aynı zamanda sevgi daima onarıcı, yapıcı, iyileştirici ve oldukça güçlü bir enerjidir. Sevgi, bolluk, berekete ve mutluluğa giden her kapıyı açar.
İçimizde taşıdığımız sevgi titreşimi bir yandan fiziksel ve ruhsal bedenimizi iyileştirir. Keza ruhsal bedenimiz hasta olmadan fiziksel bedenimiz hasta olmaz sözünü duymuş olmalısınız. Bu durumun tam tersinde ise ruhu iyileştirmeden bedenimizdeki hastalıkları iyileştirmemiz mümkün olmaz. Nasıl ki bir meyve onu geleceğe taşıyacak tohumunu içinde barındırıyorsa biz de bizi geleceğe taşıyacak özümüzü ve bizi iyileştirecek şifayı kendi içimizde taşımaktayız. Bu ise yine sevgi ve hoşgörüyle harmanlanmış toprak olan kalpten geçer ancak. Kalbimizde hangi duyguları barındırıyorsak o bizi titreşimiyle sarıp sarmalar ve ona uygun bir hayatı kendimize çekmemize neden olur. İyiliği, sevgiyi, hoşgörüyü çoğaltırsak bedenen de, zihnen de, ruhen de sağlıklı oluruz. Ancak bu titreşim olumsuz duygular barındırıyorsa, bu çevremizdekileri alt etmekten ziyade kendimize çelme takmaktan başka bir şey değildir.
Birçok din, inanış, öğreti ve fikir akımında da aynı düşünceleri görürüz. Kalbi sürekli sevgiyle beslemeyi, evrendeki tüm varlıkları sevgi ve hoşgörüyle kucaklamamızı tavsiye ederler. Tasavvuf düşüncesinde de sevgi, iyilik ve hoşgörü en temel öğretiler değil midir?
Suyun hafızası olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun yaptığı deneyler gerçekten ilginç. Takdir, sevgi, şükür ve iyilik cümleleri söylenen ve yazılan şişelerin fotoğrafları harika şekillerde kristaller içerirken, nefret, kin, öfke, korku dolu cümle ve yazıların fotoğrafları ise çirkin ve dağınıktır. Büyüklerimizin hastalığımız için suya okudukları dualarla şifa bulduğumuzu hatırlayın, bu bir tesadüf müdür?
Vücudumuzun üçte ikisi suyla kaplıysa, kalbimizde barındırdığımız herhangi bir olumlu ya da olumsuz duygunun bizi ne hale getirebileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Bu konuda içsel duygu durumlarımız dışında bizi manipüle eden dışsal etkiler konusunda ise bilinçli olmakta da fayda var. Bu dışsal etkiler, çevremizdeki insanların bize karşı olumsuz tutum ve tavırları olabileceği gibi, kalbimize korku psikolojisi yaymaya çalışan ve bunda da başarılı olan felaket tellalı görevli haberlerin, olumsuz sosyal medya paylaşımlarının, kadın programlarının ve dizilerin etkisi büyüktür. Kendimizi kalbi kirli insanlardan ve bizi negatif frekanslarla hasta eden medyadan ne kadar soyutlarsak, kalbimiz de o derece manipüle edici olumsuz duygulardan arınmış olacaktır.
Unutmayalım ki, kalbimizden yaydığımız her bir titreşim, önce kendinizi, sonra ailemizi ve etrafımızdaki insanları etkiler. Sevgi ve hoşgörüyle baktığımız her şey çoğalarak bize gelir. Olumsuz duygularla baktığımız her şey yine çoğalarak bize gelir ve hayatımızı çekilmez hale getirir. Bu konuda çekim yasasının ibresi şaşmaz. Neyi düşünürsek o hayatımızda mutlaka çoğalır. Bu yüzden her birimizin en kıymetli toprağının sevgi ve hoşgörüyle harmanlanması dileğiyle... Kalbimiz daima sevgi frekansıyla uyumlu olsun...
Filmlerle, kitaplarla ve felsefeyle kalın...