‘’Eğitimi yönetmek ve Öğretmenlik meslek kanununa farklı bir bakış ’’
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: 1965 yılında Kastamonu’da doğdum. 1983–1984 eğitim – öğretim yılında G.Ü, Kastamonu Eğitim Yüksekokulu’ndan mezun oldum. Trabzon ve Ankara’da öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptım. Öğretmenlik yaptığım dönemlerde, Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi anabilim dalından 1992-1993 eğitim-öğretim yılında mezun oldum. MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'nda, matematik komisyonu üyeliği ve maarif müfettişliği yaptım. Ankara ve Gazi Üniversitesi’nde "Eğitim Yönetimi" alanında master yaptıktan sonra Gazi Eğitim Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak göreve başladım. Doktora eğitiminden sonra 2004 yılında yardımcı doçent, 2008 yılında doçent ve 2014 yılında profesör olarak atandım. Amerika Birleşik Devleti'ne "Michigan State University" ve University of Florida’ya misafir öğretim üyesi statüsüyle gittim. MEB - Dünya Bankası - Kurumsal Performans Yönetimi Ulusal Danışmanı, değişik bakanlıklarda ve üniversitelerde stratejik plan danışmanlığı yaptım. Yayımlanmış 32 kitabım, kitaplarda bölümüm, 500’ün üzerinde ulusal gazete makale, SSCI ve diğer indexlerde taranan 112 makale, katıldığım ulusal ve uluslar arası kongre - sempozyum bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıyım. İngilizce bilmekteyim. Halen Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi'nde, Eğitim Yönetimi anabilim dalında görev yapmaktayım. 2019 yılında “Başöğretmen Onur Ödülü”, “2020 Yılında Bilge Tonyukuk Eğitime Hizmet Ödülü” aldım.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, ülkemizde yıllardır eğitim ve öğretimi yönetmek için farklı bir arayış olmaktadır. Eğitim yöneticiliği için nasıl bir düşünce değişikliği etkili olabilir?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Eğitim ve okul yöneticiliğini birbirinden ayırmak lazım. Çünkü eğitim yöneticisinin yeterlikleri, sorumluluk alanı ile okul yöneticisinin yeterlik ve sorumluluk alanları birbirinden farklıdır. Türkiye’de her ikisi de aynı kefeye koyulup aynı muameleye maruz kalmaktadır. “Meslekte aslolan öğretmenliktir.” İfadesi, eğitim ve okul yöneticiliğinin meslekleşmesini, profesynel bir meslek olarak anılmasını engelledi. İktidara gelen hükümetler, okul yöneticiliği ve eğitim yöneticiliğini, taraftarlarına ulufe dağıtır gibi dağıttığı için mesleğe giriş, seçilme, atama ve yükseltme kriterlerini nesnel ölçütlere bağlamadı. Eğer nesnel ölçütlere bağlanmış olsaydı, taraftarlarını bu görevlere yerleştiremezdi. Okul yöneticiliği ve eğitim yöneticiliği siyasallaştığı için eğitim örgütlerinde örgütsel barış ortadan kalktı. Bu gelişmelerden dolayı, farklı bir arayış ortaya çıkmadı. Mevcudu rasyonelleştirmenin dışında hiçbir somut adım atılmadı. Eğitim ve okul yöneticiliğini daha etkili hale getirmek isteniyorsa, öncelikle bu görevlerin politik eğilimlerden uzak tutulması gerekir. Eğitim ve okul yöneticiliği, kaynağı öğretmen olan ancak yönetim eğitimleri verilerek eşit, bilimsel ve adaletli seçme yöntemlerinin işe koşulduğu uygulamalara ihtiyacı vardır. Atama ve yükseltmelerde nesnel kriterler olmalı, mesleğin güvencesi verilmeli, ödeme gibi özlük haklarda, yöneticiye yaraşır bir sistem ortaya koyulmalıdır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr Necati Cemaloğlu, devlet okullarında eğitim yöneticiliğinde o okulda derse girebilme şartı aranırken, özel okullarda niçin aranmamaktadır. Bu düşünce nasıl bir etkileşim yaratıyor?
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Devlet okullarında son yıllarda yapılan bir düzenleme ile derse girebilme koşulu geldi. Devletin elinde 1 milyon 100 bin öğretmen var ve insan kaynağı sıkıntısı yok. Özel sektör öncelikle liderlik kapasitesi gelişmiş, iyi yönetici vasfı taşıyanlara forma vermek istiyor. Bu duruma göre, derse giremese de, liderlik ve yönetim becerileri ile okula katkı sağlayacağı düşünüldüğü için atama yapılıyor. Eğer bu uygulama kamu okullarında olsa, istismara açık bir durum oluşturabilir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, okullara yönetici yetiştirmek için eğitim yönetim akademisi olmalı mıdır? Faydaları neler olabilir?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Türkiye’de 180’in üzerinde üniversite, enstitü var ve akademiye gerek yok. Üniversiteler MEB’in ihtiyacı olan öğretmeni de, yöneticiyi de, uzmanı da yetiştirebilecek kapasitededir. MEB, akademi açarak üniversitelerden rol çalmaya çalışmaktadır. Açtığı akademide yine üniversitede görevli akademisyenleri çağıracak olması, akademinin varlığının ne kadar gereksiz olduğunun göstergesidir. Bu haliyle hem kamusal kaynaklar israf edilecek hem de MEB’e yeni kadrolaşma alanları yaratacaktır. Hizmet içi eğitim uygulamalarını akademiye devredeceklerini biliyoruz. Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğü bu duruma göre kapatılacaktır. Bu uygulamanın faydası sınırlı düzeydedir ve MEB’in attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmemektedir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, okullarda idarecileri bulunan sendikaların eğitim yöneticiliğini geliştirmek için bir çalışması var mıdır? Eğitim sendikacılığı sadece toplu görüşme için mi etkilidir?
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Sendikaların daha fazla yönetici atama sevdası var ve bazı iktidara yakın sendikaya üye olmak ile yönetici olarak atanma arasında yüksek derece korelasyon olduğunu görüyoruz. Sendikaların yönetici eğitimleri yaptığını hiç duymadım. Sendikalar yöneticiler aracılığıyla daha fazla üye kaydettiğini sürekli duyuyorum. Sendikaların işkolunu geliştirmek, üyelerinin yeterliğini ve yetkinliğini artırmak için sınırlı düzeyde çalışmaları olduğunu biliyorum. Yöneticilik, ALES vb. sınavlara üyelerini hazırlıyorlar. Bu uygulamayı geliştirmek olarak algılamak çok zor. Ayrıca sendikadan önce MEB-Üniversite iş birliği ile yöneticilerin geliştirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Sendikaların asli işlevlerini yerine getirmede de sıkıntıları var. %2 şartı geldiğinde pek çok sendika üye kaybetti. Sendika asli işlerine yönelsin, üyelerinin özlük haklarını korusun, işkolunun gelişmesi için öneri geliştirsin, yeterli.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu; Öğretmenlik meslek kanunu ile kamuoyunda taraf olması gereken eğitim fakülteleri, sivil toplum örgütleri, Eğitim Fakülteleri Dekanlar Konseyinden hiç ses çıkarmamasını nasıl karşılıyorsunuz? Öğretmen ve eğitim yöneticisi yetiştirme farklı bir yöne mi kayıyor?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Mevcut rektör, dekan, bölüm başkanı atama süreci göz önüne alındığında tepki vermemeleri o kadar doğal bir durum ki, aksi durum şaşırtıcı olurdu. Rektörler atanıyor, dekanlar atanıyor, protest, aykırı bir kişinin yeniden atanma olasılığı düşük. Bu yüzden bürokratik beklentisi olan meslektaşlarımız 3 maymunu oynuyor ve tepkisiz kalıyor. Eğitim fakülteleri dekanlarının çok azı eğitimci birçoğu pür bilim yapan kişilerden oluşuyor. Eğitimci gözüyle olaylara bakıp kaygılandığınızda tepkinin türü, biçimi ve şiddeti de değişiyor. Mevcut tepkisizliği doğru bulmuyorum. En azından ÖMK’nın bazı maddelerinin çıkarılması ya da düzeltilmesi için mücadele edilebilirdi. Öğretmen ve okul yöneticisi yetiştirme farklı bir yöne kaymıyor MEB, üniversitelerde yetişen öğretmen adaylarını yeterli bulmuyor ve yine üniversite hocalarına tekrar eğitim verdireceğim mantığıyla hareket ediyor. Bu eğitim duplikasyondur ve kaynak, zaman israfından başka bir şey değildir. Kullanılan ölçme ve değerlendirme süreçleri açısından sıkıntılıdır ve mahkeme iptal eder.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu; Öğretmenlik meslek kanununda yüksek lisans ve doktora yapma ile ilgili bir ifade ve ibare yok. Öğretmenlerin kendini geliştirme çabası akademik bir çaba değil midir?
Sayın Prof.Dr. Necati Cemaloğlu: MEB yöneticileri lisansüstü eğitimi bir türlü sevemediler ve kabullenemediler. Oysa lisansüstü eğitim bir öğretmen ve okul yöneticisi bilgi, beceri açısından geliştiren, değişim ve dönüşümünü sağlayan bir eğitimdir. Birçok kıta Avrupa ülkesinde lisansüstü eğitim hem teşvik edilmekte hem de lisansüstü eğitim alan öğretmen ve yöneticiler, diğer kriterleri taşıyorsa öncelik tanınmaktadır.
Uğur Özeren: Sayın Prof.Dr Necati Cemaloğlu; Öğretmenlik meslek kanununda özel okul öğretmen ve idarecilerinin yer almaması, özel okullarda öğretmenlerin ve idarecilerinin gelişime ihtiyacı olmadığımı düşünülmektedir? Veya herkes özel okullarda çalışabilir anlayışı etkili olmaktadır?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: MEB, özel okulları politika ve uygulamalarından uzak tutmaktadır. Özel nasıl olsa algısı ile yaklaşmaktadır. Oysa bu okullardan mezun olan öğrenciler, bu ülkenin insan kaynağını oluşturmakta bu ülkenin vatandaşı olmaktadır. ÖMK her şeyden önce ister devlet ister özel okul olsun herkesi kapsaması gerekiyordu. Özel okul öğretmen ve idarecilerinin maaş, özlük hakları, eğitimleri, görev yaptıkları kurum kadar MEB’i de ilgilendirir. MEB, özel okul öğretmen ve yöneticilerine ayrımcılık yapması, milli eğitimin doğasına aykırıdır. Ayrıca maaş sisteminde özel okullarda görev yapan öğretmenler, MEB, öğretmenlerinden daha düşük ücret alamaz ibaresi, en kısa zamanda yasallaşmalıdır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu; Öğretmenlik bilinci nedir? Öğretmenlik bilinci oluşturmak için neler yapılabilir?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Öğretmenlik mesleğinin bilişsel yönü olduğu kadar duyuşsal yönü de vardır ve duyuşsal yönü ağır basar. Öğretmenlik mesleğinde başarılı olan kişilerin en nemli özelliklerinden birisi de, öğretmenlik bilincini, sorumluluğunu taşımaktır. Türk bayrağının dalgalandığı her yerde öğretmenlik yaparım demek, bir duyuşsal alanı ve öğretmenlik bilincini ifade eder. Duyuşsal olarak desteklenmeyen ya da duyuşsal hedefleri kazanamamış öğretmenin, öğretmenlik mesleğini yapma biçimi protez özellik taşır.
Uğur Özeren Prof. Dr. Necati Cemaloğlu; Öğretmenlik Meslek Kanunu'nda yer alan ilgili madde ile: Bakanlık müfettişi veya eğitim müfettişi tarafından haklarında yapılan denetim ve inceleme sonucunda öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde görevini yerine getirmede yetersizliği tespit edilen kadrolu öğretmenler, akademi tarafından eğitime alınır. Bunlar, düzenlenen eğitimin tamamlanmasını takip eden eğitim öğretim dönemi içerisinde ilk denetimde görev almayan bakanlık veya eğitim müfettişlerince yeniden değerlendirmeye alınır. İkinci değerlendirme sonucunda da yetersizliği tespit edilenler, genel idare hizmetleri sınıfında durumlarına uygun kadrolara atanır. Denilmektedir.
Objektif kriterlerden yoksun ve mobbing uygulamalarına yol açacak bu ve benzeri maddeler ile oluşan ÖMK İstismarlara, art niyetli idari uygulamalara ve duygusal şantajlara yol açabilir mi? Öğretmen gelişimine katkısağlayalım derken, farklı oluşumlar ortaya çıkar mı?
Sayın Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Daha önce 34.maddenin benzeri maddeler vardı. Ben de müfettiş olduğum yıllarda depremde göçük altında kalmış, ruh sağlığını kaybetmiş, öğrenciler tarafından alay konusu olan bir meslektaşımızı, idari hizmetlerine alınmasında kısa bir dönem görev yapmıştım. Bu tür olaylar olabiliyor. Öğretmen ruh sağlığını, psikolojisini bozabiliyor. Bu tür rahatsızlıklar için tam teşekküllü bir devlet hastanesinden rapor alınması, müfettiş denetim raporu ile birleştirilip öğretmenin idari hizmetlere alınması gerekebilir. Ancak 34. Madde tamamen inisiyatifi müfettişe devrediyor ve kasıtlı, kötü niyetli uygulamalara alt yapı oluşturuyor. Okul yöneticisi iyi geçinemediği muhalif öğretmeni yetersiz ihbarında bulunduğunda müfettişin bu süreçte siyasi baskı altına girdiğinde, öğretmen mesleğini yitirebilir. Bir velinin şikâyeti ile başarılı öğretmen mobbing mağduru olup mesleğini kaybedebilir. Bu madde, mevcut haliyle kabul edilse bile anayasa mahkemesinden döner. 34. Madde sürekli mahkemeleri meşgul eder. Bu maddenin kökü değiştirilmeli, yetki tam teşekküllü devlet hastanelerine devredilmelidir. Ayrıca müfettişler bu sorumluluğun altına girmemelidir. Bu madde öğretmen gelişimini sağlamaz aksine kaş yapayım derken göz çıkarır. Mesleğinde yetersiz olduğu iddia edilen öğretmene, kendisini geliştirmesi için destek olunabilir.
Uğur Özeren: Prof. Dr. Necati Cemaloğlu, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu: Ben teşekkür ederim. İyi çalışmalar dilerim.