“ALTERNATİF” ÖLÇME/TIP: NEYE ALTERNATİF?
Uygarlık yazıyla başlamışsa, bilimin de ölçmeyle başladığı kabul edilebilir; peki öyleyse ölçmenin-bilimin alternatifi nedir? İnsanlık, doğası gereği koca-karı ilaçlarından, otçuluktan bilimsel tıbba yine ölçme yoluyla ulaşmıştır; peki öyleyse bilimsel tıbbın alternatifi nedir? Ya, alternatif nedir?
Alternatif sözcüğü “bir şeyin yerine başka bir şeyin konabilmesi”ni ifade eder (TDK, 2009). “Geleneksel, tarihsel olarak eskiden beri süregelen, bilindik” anlamına gelmektedir (TDK, 2009). Ölçme söz konusu olduğunda, “kahrolsun geleneksel ölçme yöntem ve araçları, yaşasın alternatif ölçme yöntem ve araçları”, ama tıp söz konusu olduğunda ise, “kahrolsun modern tıp, yaşasın geleneksel-alternatif tıp” demek başlı başına bir ironi oluşturmaktadır ya neyse… İkisinin de hangi kapıya çıktığına ya da çıkarılmaya çalışıldığına, öncelikle bu iki alandaki durumu (bu konuda bkz. Erkuş, 2015a, 2015b, 2015c) masaya yatırdıktan sonra değinelim.
“Alternatif” Ölçme
“Alternatif ölçme” zırvalığına, öncelikle çoktan seçmeli maddelerden oluşan testler (üstelik geleneksel testler denilerek) dayanak oluşturulmuştur. Geleneksel “test” hangisidir, derseniz; açık-uçlu (AU) maddelerden oluşan testlerdir (yazılı veya sözlü olarak) veya performansa (yaptırıp gözlemlemeye) dayalı testlerdir; çoktan seçmeli test/ölçek maddeleri en son geliştirilen madde tipidirler. Hani, geleneksele karşı çıkılıyordu!?
Çoktan seçmeli maddeler cevaplayıcıyı sınırlıyormuş, cevaplayıcı kendisini ‘ortaya koyamıyormuş’, doğru; çoktan seçmeli maddelerle ezber özendiriliyormuş, yanlış! “Test = Çoktan Seçmeli (ÇS) madde” diye anlaşılınca, daha baştan her şey yanlış şekillenmeye başlamaktadır. Test, sınır yeterlik olan (maksimum performans) özelliklerimizin ölçümünde söz konusu olur ve ister 100m koşturun, ister küplerle desen yaptırın, ister açık uçlu ‘soru’, isterse kapalı uçlu ‘soru’ sorun hepsi eğer sınır yeterliği ölçmek amaçlanıyorsa testtir! Üstelik çoktan seçmeli olup da duyuşsal özelliklerimizi ölçen pek çok ölçek maddesi de vardır. Demek ki, test=ÇS çıkarımı doğru değilmiş.
ÇS maddelerden oluşan testlerin ezbere yönlendirmesi ise, tamamen gayri ciddidir. Neden mi? Ezber, anlamını düşünmeksizin (kavramaksızın) bilgilerin (şekilsel-sessel-görsel vb) belleğe depolanıp (ki, özellikle kısa süreli belleğe), yine aynı sırayla geri-getirilmesi (retrieval) işlemidir. Siz çocuğumuza sadece bilgi yoklayan maddelerden oluşan ÇS test hazırlarsanız, o da isimleri, tarihleri vb ezberlemeyi öğrenir; sınav gecesi sabaha kadar bunları kısa süreli belleğine doldurur, sınavda bunları (affedersiniz) kusar ve akşam olmadan da hepsini unutur; ya da ezberleyemezse kopya çeker. İkisi de H-Z arasında yanlış kapılara çıkar: H(afı)z veya H(ırsı)z! Bilgiyi hatırlama en temel bilişsel süreçtir ve bilgi yoklayan madde yazmak (isterse, kısa cevaplı olsun cevaplaması biraz daha zor olmakla birlikte; çünkü ÇS maddeyi cevaplamada tanıma belleği işin içine girdiği için cevaplaması daha kolaydır) ise en kolayıdır; kısa sürede birçok test maddesi üretiverirsiniz; çocuk da sadece H-Z arasında yeteneklerle(!) donanır, olur biter! Tüm öğretmen adaylarına ölçme-değerleme derslerinde bilgi, kavrama, analiz, uygulama, sentez… gibi bilişsel yetenek düzeyleri ve madde örnekleri aktarılır; öğretmen iş yükü vb dolayı Abidin gibi işin kolayına kaçıp mutluluğun resmini, pardon, testlerini hazırlayıveriyorsa ölçme-değerlendirmeciler ne yapsın! 1924 yılından beri hiçbir MEB hedefinde “ezber yaptırın” yoktur! Haydi, bir kavrama düzeyinde madde üretmeye çalışın bakalım ne kadar ADP’niz ATP’ye dönüşecek, ya daha üst düzey madde üretmeye çalışın bakalım ne kadar zaman harcayacaksınız? Ne kolay değil mi, test=ÇS=ezber deyivermek! Siz, en iyisi mi önce okuduğunu anlayan öğrenciler yetiştirmeye çalışın yeter… Bırakın ÇS maddeleri kendi haline… Üstelik her madde türünün kullanılacağı yerler var, kullanılamayacağı yerler var. Bir Türkçe dersinde “kompozisyon yazma” becerisi, ÇS bilgi maddesiyle ölçülebilir mi, elbette çocuğa bir konu hakkında kompozisyon yazdırılacak, başka yolu var mı? Sınıf ortamında her türlü maddeden yararlanabilirsiniz, ama ya 1,5 milyon öğrenci için? Motor sarma becerisi, resim yapma vb elbette ÇS maddelerle ölçülemez; ama onlar da zaten fi tarihinden beri nasıl gerekiyorsa öyle ölçülmüyor muydu? Portfolio, proje, sunum, performans görevi (ödevi) vb nereden geliyor ki, yeni mi keşfedildi? Kazanılan davranışların nasıl ölçüleceğini öncelikle onların neler olduğu belirler. Bu konu, psikometride “psikometrik ve izlenimci görüş” şeklinde çoktan tartışılıp kapanmıştır.
Özellikle bir performans sergiletiyorsanız, onun ölçümü dolaylı olmak zorundadır (Erkuş, 2016):
Bunun yolu, ürünün (sunum, proje, kompozisyon vb) başarı ölçütlerini içeren bir “değerlendirme ölçeği (kontrol listeleri veya derecelendirme ölçekleri)” hazırlayıp, ürünü ona göre puanlattırmaktan geçer. Ha bunu, yakışıklı bir söylemle, kabaca holistik de yapabilirsiniz, ama değerlendirme puanlayıcıdan puanlayıcıya hatta aynı puanlayıcı için zamandan zamana değişiklik gösterir (yani hata çoğalır), siz bilirsiniz; ama Rorschach Mürekkep Lekesi ve Cümle Tamamlama gibi bireysel tanı tekniklerinde bile olabildiğince nesnel puanlama ölçütleri getirilmiştir, bilesiniz. Grid, sosyometri, idiografik ölçme vb ve yukarıda kısaca aktardığımız dolaylı ölçme, sosyolojide, eğitimde ve psikolojinin değişik alanlarında vb uzun yıllardır zaten kullanılmaktaydı; “alternatif” deyip geçmişi yeniden keşfedenlere duyurulur.
“Alternatif” Tıp
İnsanlık bugünkü bilimsel noktaya binlerce yılda ulaşabilmiştir. Simyadan kimyaya, astrolojiden (yıldız falcılığı) astronomiye, örflerden modern hukuka, ruhtan psikolojiye… çok uzun yıllarda geçilebilmiştir (Fara, 2012). Neden geçmişler ki, öyle ya madem geçmiş (otçuluk vb) daha güzeldi, daha iyiydi? “Ama efendim, hekimler de yanlış tanı ve tedaviyle insan öldürmüyorlar mı?” Elbette öldürebiliyorlar, bir kişinin hatasını bilime nasıl yükleyebilirsiniz? Araba kazaları oluyor diye arabaya binmiyor musunuz? “Ama efendim, ilaç tekelleri bilerek hastalık yaratıp ilacını satıyor veya hastalıkları bilerek iyileştirmiyorlar.” Doğrudur, bu tıp biliminin doğru olmadığını mı, yoksa ilaç tekellerine izin vermeyecek bir düzen getirilmesi gerektiğini mi gösteriyor? İkna olunmadıysa, bir “geleneksel” tıp tarifi yapıp onun üzerinden anlatalım, öyle ya TeVelerdeki sabah programlarında kelli-felli böyük insanlar bu tarifleri ev işçilerimize (ev kadını değil) yapmıyorlar mı? Biz de yapıverelim: “Bir tutam tuz, bir tutam zencefil, bir tutam kekik otu, bir diş sarımsak bir çaydanlıkta kaynatılıp sabahları bir fincan içilirse karın ağrısı geçer!” (Aman ciddiye almayın) Alın size “ilaç”! Siz buna daha istediğiniz (minare gölgesi, davul tozu vb) başka malzemeleri de ekleyebilirsiniz.
Peki, doktorun verdiği bir ilacı tek tek değil de kutuyla içerseniz ne olur? Arkanızdan helvanızı yerler herhalde. Modern farmakolojinin kurucusu Paracelsus yüzlerce yıl önce, “zehir diye bir şey yoktur, hiçbir madde zehir değildir; onu zehir yapan dozudur, miktarıdır” demiştir. Tutam, diş, su miktarı, çaydanlık, kaynama sıcaklığı ve süresi (sabahları ilk 15 dakikada içtiğiniz çay uyarıcı etkisi yaparken, daha sonrakiler uyutucu etkisi yapmaya başlar), fincan değişirse ne olur? Gayet basit, değişik değişik “eczalar” ortaya çıkar ve iyileştirebilecekken kişiyi öldürebilir. Böyle “ecza” olamayacağına, karın ağrısını geçirecek en uygun miktarlardan oluşan etken maddeyi bulmamız gerektiğine göre, biz de öyle yapalım; tutam-diş yerine gram, çaydanlıkta kaynama yerine kaynatma sıcaklığı ve süresi, fincan ve çaydanlıktaki su yerine santilitre ölçülerini alalım. Peki hepsinden 1’er gram alırsak olur mu olmaz, her birinden 1, 2, 3, 4 gr vb alalım, suyu 50cl, 100cl, 150cl vb, kaynatma sıcaklığını 100C, 120, 130C vb alalım, kaynatma süresini 1 saat, 2, 3, 4 saat alalım, içilecek miktarı da 10cl, 15cl, 20 cl vb alalım; eh bunların değişik kombinasyonları da olacağına göre, 3x4x3x5x4x4x5x… vs kaç tane değişik “ecza” hazırlamamız gerekir ki karın ağrısını geçiren “ecza”yı bulabilelim? Daha pes etmeyin, devamı var. Kaç gün süreyle içilecek, sabah-akşam/aç-tok ne zaman içilecek, hangi yaş grubu, hamileler, bebekler? Kaç tane deney düzeneği oluşturmak gerekir siz hesaplayın! Kaç kişi üzerinde çalışılırsa bu “ecza” işe yarıyor sonucu çıkarılabilir? En önemlisi, karın ağrısı ne? Öyle ya, karın ağrısı ortadan kaldırılması gereken asıl bağımlı değişken! Karın bir beden bölgesidir ve orada pek çok organımız vardır; gaz sıkışmasından dolayı mı, üşütmeden-yenen bir besinden mi, ince bağırsak ülserinden-kanserinden mi… bu bölge ağrıyor? Öyle ya bu ecza, gaz sıkışmasından dolayı karın ağrısını geçiriyor olabilir, ama ince bağırsak ülserini daha da azdırabilir! Eh bu yüzlerce değişik “eczayı” sadece ince bağırsak ülserinden dolayı (başka hastalıkları olmamak koşuluyla-kontrol) olanlarda denedik ve “1gr tuz, 2 gr zencefil, 1 gr kekik otu, 4 gr sarımsaklık; 15cl’ik suyun 120 C’de 2 saat süreyle kaynatıldıktan sonra; sabahları aç karnına 10cl içildiğinde ince bağırsak ülseri geçer” sonucuna (elbette değindiğimiz her şey kontrol altında olduğunda) ulaşmışsak, bu “ecza” zaten artık bir ilaç olur. İşte modern farmakoloji ile kocakarı “ilaçları” arasındaki fark! Geldik mi yine ölçmeye, deneye yani bilime (bu konuda bkz. Erkuş, 2019)…
Şimdi, “ama bunların hepsi her gün kullandığımız bitkiler vb değil mi, ne zararı olabilir ki” diyenler olacaktır. Hep ekmekle (madem temel gıdamız) beslenin Beriberi hastası olursunuz, günde dört diş (ne demekse) sarımsağı (madem antibiyotik etkisi var) 15 gün boyunca yiyin karaciğer enzimleriniz iflas eder… Ha su, günde 5lt ve ötesi su için hücreleriniz çatlamaya başlar ve… yine arkanızdan helvanızı yerler! Çoğu hastalık, bir şey yapmasanız da kendi kendine de belirli bir sürede (virüsün, mikrobun ömrü, savunma mekanizmasının savaşı vb) geçer. Çoğu ot ilacının placebo etkisi de vardır ki placebonun %34 oranında etkisinin olduğu bilinmektedir; ama “ot ilacı”ndan ölenlerin oranı ne yazık ki bilinmemektedir! Kocakarı ilaçlarından boşu boşuna bilimsel farmakolojiye geçilmedi. Bilim yapanlar ile yapmayanların ne durumda olduğu ortada değil mi?
Peki neden bu “alternatif” zırvalığı hortlatıldı? Hepimizin tanık olduğu gibi büyük “ot” ilacı fabrikaları ve “ot eczaneleri” açıldı, bunlar olayın ekonomik boyutu; ya başka neden? Bilim öyle bir noktaya geldi ki, bilimsel bilgi üretmek en önemli ulusal-uluslararası güç haline geldi; sana bilim yaptırtılır mı, bilimsel bilgi üretmene izin verilir mi sanıyorsun? Ölçme, bilim yapma; binlerce yıl öncesi yaptığın gibi hacamat yap, sülük kullan, üfürükçülük yap… Hem ilköğretimden üniversiteye eğitim düzeyimiz, hem bilimsel üretimimiz, hem sağlık politikalarımız vs ortada değil mi?
Kısacası hepsi neye alternatifmiş? BİLİME! Geleceğimizi yok etmeye… Bu zırvalıkların peşinde koşanların neye hizmet ettiklerini çok geç olmadan görmelerinde yarar bulunmaktadır. Bilgisi olmayanların bir modanın peşine düşmesi, üstelik neye hizmet ettiğini bilmeden, ne hazin!
Üniversitelerimizdeki tüm fakülte ve bölümlerde bilimsel araştırma yöntemleri dersleri veriliyor mu, kimler, nasıl veriyor masaya yatırmanın zamanı gelmedi mi? Hemen bir küçük bilgi verelim: Ülkemizde hiçbir tıp, eczacılık, dişçilik, mühendislik vb bölümlerinde bilimsel araştırma yöntemleri, bilim felsefesi gibi dersler okutulmamaktadır! Gerisini aktarmak etik olmaz.
Not: Gelecek yazımızda, tüm bunların son ve en can alıcı noktası olan, üstelik “niteliksel” ürünler vermemiz için önerilen “nitel araştırma” modasına değineceğiz… Sağlıcakla ve bilimle kalın.
Kaynaklar
Erkuş, A. (2015a). Neden, nedensellik ve olasılık. Ankara: Maya Akademi
Erkuş, A. (2015b). “Yeni” ne kadar yeni, “alternatif” neye alternatif? Eğitimde ve Psikolojide
ölçme ve Değerlendirme Bülteni, 1, 17-23.
Erkuş, A. (2015c). “Nitel” ve türevleri (“alternatif” ölçme, “çoklu” ve “duygusal” zekâ): Ne,
niçin ve nereye doğru? Opinion Paper, Elemantary Education Online, 14(3), dy: 1-17, 2015.
Erkuş, A. (2016). Psikolojide ölçme ve ölçek geliştirme I: Temel kavramlar ve işlemler (3.
baskı). Ankara: PEGEM Akademi
Erkuş, A. (2019). Davranış bilimleri için: Bilimsel araştırma süreci (6. baskı). Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
Fara, P. (2012). Bilim: Dört bin yıllık bir tarih. Çev. Aysun Babacan, İstanbul: Metis.
Bilimsel Makaleler12 Ekim 2023 21:31
Bilimsel Makaleler05 Haziran 2022 16:16