Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (Tymm)
Ekonomik çıkmazı halkın, siyasi çıkmazı 31 martta ancak ikinci parti olabilen AKP'nin gündemini oluştururken ülkemizin yepyeni bir gündemi daha oldu.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli...
2024 yılının eylül ayından itibaren anaokulu, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ile lise dokuzuncu sınıfta kademeli olarak uygulanacak model bir hafta gibi uzuuun bir süreyle MEB tarafından tartışmaya açıldı.
Model gazeteciler, siyasiler, duyarlı eğitimciler, sendikaların bir kısmı, MEB'in eski bürokratları, yazarlar tarafından gazete, televizyon, sosyal medya gibi mecralarda tartışılıyor.
Modeli haklı olarak daha çok laik cumhuriyetin tarafı olanlar enine boyuna irdeliyor, değerlendiriyor, karşı çıkıyor, sonra da tabiri caizse feveran ediyor.
Nedense modeli bakanlığın baskısını ensesinde hissedenler, henüz MEB'de daha çok yönetici olarak görev yapanlar parça bölük savunur gibi yaparak sessiz paylaşımlarda bulunuyor. Çünkü MEB, modeli paylaşın diye onlara açık açık baskı uyguladığını bilmeyen yok.
Her neyse dönelim modele.
"Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" denilen taslağı iki açıdan ele alıp olası sonuçlarını bu iki noktadan mercek altına almak en akılcı yol olsa gerek.
Bunlar;
MEB'de halihazırda bir milyon öğretmen görev yapıyor. Bu bir milyon öğretmen 3.500 sayfalık modeli okuyacak, inceleyecek, not alacak, içselleştirecek, uygulayacak, sonuç alacak. Ya da MEB eylül seminer döneminde beş iş günü içinde 68 programı yerine getirilen yapılandırmacı yaklaşım modeline geçerken 2005 yılında yapıldığı gibi eğitime muhtaç bireyler tarafından 3.500 sayfa anlatılarak öğretmenler Tymm'ye hakim olacak.
Hani üzerine alınan alınsın ama okuma özürlü olarak yetiştirilen öğretmenlerden 3.500 sayfayı okumalarını, anlamalarını beklemek ışık hızını fethetmeye benzese gerek.
Varoş öğretmenleri önüne konulan ders kitabını, merkezi ve özel okul öğretmenleri yardımcı kaynakları açıp günü kurtarma yolunu seçecektir.
Bunun iki nedeni olabilir.
Yeniden milyonlarca sayfa kitap, yardımcı kaynak, milyonlarca görsel malzeme, binlerce video demek.
Bu ise emekliye, emekçiye, çiftçiye, esnafa verilmeyen katrilyonlar demek...
Yeni rant kapısı, yüz binlerce ağaç, kağıt ithalatına akacak döviz...
Model, iyi insan iyi yurttaş yetiştirme yerine yetkin ve erdemli insan yetiştirmeyi amaç edinmiş. Bunun için beden ve ruh kavramını kullanmış. Beden ve ruh altına bir dizi başka kavram yerleştirmiş.
Örneğin ahlaklı olmak noktasındaki önerileri şunlar:
ç) Güvenilir: Verdiği sözleri tutar, başkaları tarafından güvenilir biri olarak kabul edilir.
Nasıl ama? Tam da mevcut yöneticilere uygun öneriler değil mi?
Ayrıca Öğretim Programlarının Ortak Metni olarak tanımlanan metnin 5. Sayfasında yer alan ÖĞRETİM PROGRAMININ PERSPEKTİFİ başlıklı bölümün şu paragrafı modelin örtük amaçlar taşıdığının kanıtı.
"Nihayetinde Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, fertlerin bütün yönleriyle gelişimini amaçlar ve bu çerçevede bütüncül bir eğitim yaklaşımını esas alır. Bu bağlamda eğitim süreçlerini zenginleştirmek üzere disiplinler arası niteliğinin yanında disiplinler üstü ve disiplinler ötesi yaklaşımlardan da yararlanır. Medeniyetimizin üzerine inşa edildiği temel kavramlar olan aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetir."
Gelelim ayrıntıya...
Atatürkçülük yerine adil düzen denilmiş. Üzerinde emeği olanlara saygı duyar denilerek akil insan gibi düşünülen tarikat ve cemaat liderlerine gönderme yapılmış.
Akıl alır gibi değil ama bu yolla Türk milliyetçiliği, laik yapı, ulusal bütünlük, kadın ve eğitim devrimi olan cumhuriyet adil düzenin çoookkk gerisinde kalmış.
Örneğin Modelin Ortak Metin olarak tanımlanan bölümünün 95. Sayfasında yer alan Finansal Okuryazarlık kazanımının Para Yönetimini Sağlama alt kazanımında Finansal planlama yapmak başlığı altındaki Finansal karar almak fıkrasının birinde Banka (Konvansiyonel banka, Katılım bankası vb.) işlemlerini yürütmekten söz ediliyor.
Alın size şeriat demek olan islami bir kavram: "KATILIM BANKASI..." Gördünüz değil mi?
Ahlak kavramını referans almış ama etik değerleri pas geçmiş. Üstelik ahlakın, ahlaklı olmanın niteliklerini sadece dindar olmaya indirgemiş.
Oysa, islam'ın beş şartından bir ikisini (namaz, oruç gibi...) uygulayarak dindar görünüp yalan söyleyenler, rüşvet alanlar, kul hakkına girenler, kadını meta olarak görenler ortada. -mış gibi davrananlar yüzünden dini değerlerin geldiği nokta belli. Onca imam hatip okuluna rağmen madde bağımlılığı, zina, cinayetler, cinnet olayları, dolandırıcılık, yalan, hırsızlık, kul hakkı, iftira, aile, boşanma vakaları aldı başını gitti. Ateist ve deistlerin sayısının hızla artması dini yozlaşmanın doğal sonucu değilse nasıl ve ne ile izah edilebilir?
Kısaca dindar ve kindar nesil yetiştirme hevesi için yaygınlaştırılan imam hatip okulları yüzünden dini değerler yok olma noktasına geldi.
Şimdi de maarif modeli denilen yapı ile ahlak kavramını üzerinden zaten oldukça zayıflayan ahlaki değerleri ortadan kaldırılacaklar.
Oysa yurttaş soruyor.
Kul hakkı yemek ahlaki mi? Vatandaş inim inim inlerken üç beş yerden maaş almak ne kadar ahlaki? İnsanlar açken vergi affı yapmak, teşvikler konusunda yandaşı kayırmak, mülakat yoluyla yazılı sınavda birinci olanı eleyerek akrabayı, partiliyi, komşuyu, dayısı olanı işe yerleştirmek, önlenemeyen israf ahlaki mi? Adil bir seçim bile yapmamak, doğayı tahrip etmek, emekçiyi açlığa mahkum etmeyi ahlaklı olmakla kim izah edebilir?
Malesef bu model bu yönüyle toplumsal yozlaşmayı daha da derinleştirecek bir yapıdır.
Örneğin maarif gibi çağın gerisinde kalmış bir kavram yeniden dolaşıma sokulmuş. Bilmekten gelen bilim kavramından korkulduğu için ilim denilmiş, ilme değer vermekten, değer katmaktan söz edilmiş.
Türkçe'nin içi boşaltılmış. Okuma yazma harf tablosu değiştirilmiş. Harflerin yapılış şekli mutosyona uğratılmış. Özgün eserlerden vazgeçilmiş. Bir yandan sadeleştirme denilmiş öte yandan ağır ve ağdalı bir dil kullanılmış.
Kazanımlar arası geçiş, bağlantı kopmuş. Ölçme ve değerlendirme geçiştirilmiş.
Model değişikliği ileri doğru gelişme demek olan değişim kavramının ruhuna aykırı olarak geri geri gitmiş.
SONUÇ
Dünyanın gelişmiş ülkeleri hiç kuşkusuz aklı ve bilimi öncelediği için çağ açıp çağ kapatacak kadar ilerledi, gelişti, büyüdü.
Yine insanı ön planda tutan devletler rönesans ve reform hareketleriyle ortaçağın karanlığından çıkmayı başardı.
Biz ise cumhuriyetin ikinci yüz yılında özgür, laik, bilimsel, çağdaş eğitimden hızla uzaklaşıyor; insanımızı, ülkemizi yılların gerisine itecek, uygar dünyadan koparacak dini ve ahlaki model diye diye, çağın lideri Atatürk'ü yok sayan bir sistemle tanışıyoruz.
Oysa, örneğin Almanya'da ezber yoluyla bilgi yükleme yerine bilgi edinme yolları, Fillandiya'da kuru bilgi öğretme yerine davranış eğitimi onlarca yıldır değişmeden, dönüşmeden devam ediyor.
Biz de ise haftada on saat Türkçe işleyip Türkçe öğretemeyen, ikinci sınıftan itibaren ingilizce okutup ingilizce öğretemeyen, ana sınıfından itibaren din ve ahlak dersi verip din taciri ve ahlaksız birey yetiştiren eğitim sistemi yerine daha da beteri geliyor.
O zaman, başta siyasi partiler, sendikalar, dernekler, basın olmak üzere sosyalistim diyen, devrimciyim, demokratım diyen, Atatürkçüyüm diyen, laik yapı tek güvencem diyen, cumhuriyetçi, aydın herkesin, her kesimin hukuk içinde sesini yükseltme zamanı.
Yoksa yarın bir gün TDK'ya göre bile eskimiş olan maarif kavramı ve onun modeli için çıkıp "İyilik garip!" diyecekler.
İyi, hoş da iyilik de sanıldığı kadar masum değil ki...