“İlahi Adalet” Üzerine: Masum Hayvanlara Zulüm Çözüm Değil, Felaket Getirir!
[Kişisel İzlenimlerim]
Yakın zamanda Ankara’da kaldığım süre boyunca en çok etkilendiğim olaylardan biri hayvansever insanların (zira çoğu kadın hayvanseverler başta olmak üzere) hayvanlar için yaptıkları kişisel çabaları olmuştur. Hala da arkadaşlarıma, yakın çevreme ve dostlarıma onların çabalarını anlatırım.
En temelde ülkemizdeki yoğun kentleşmenin ürünü ve dolayısıyla doğal alanların yok olması ve ayrıca insanların kayıtsızlığının bir sonucu olarak özellikle kedi ve köpeklerin sokaklarda korunmasız ve savunmasız duruma düştükleri ve bu hayvanların korkunç şiddete maruz kaldıkları acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Burada elbette ki örneğin sokak köpeklerinin insanlara yönelik saldırıları da yok değil. Ancak bu böyle oldu diye kalkıp masum hayvanları katledecek halimiz de yok. Bana öyle geliyor ki temel problem tüm doğayı insan konforu içinmiş gibi algılamamızdır. Oysa ki bu yeryüzü yalnızca biz insanlar için değil, insan-dışı varlıklar içindir de. Yalnızca insanlar değil, hayvanlar da toplumsal yaşamın bir parçasıdır. Olaya doğa-toplum dengesi açısından barışçıl ve bütüncül bakamadığımız için gücümüzün yettiğince hayvanlara zarar vermekten geri kalmıyoruz.
Şu hususu samimi olarak sizlerle paylaşmak isterim ki, normalde sosyoloji gibi daha çok olgusal bir eğitimden gelmeme rağmen, ben özellikle bu hayvanlara yönelik yapılan türlü zulümlerin neredeyse istisnasız biçimde karşılığının olduğunu belirtmek isterim. Bunun adeta “ilahi adalet” olduğunu söylemek isterim. Ve ilahi adalet, kendisini savunamayan masum hayvanların sahibi olan Tanrı’nın kanunudur. Masum hayvanları katledenlerin, hayvanlara zulmedenlerin ya bizatihi kendilerinin ya da bu kişilerin sevdiklerinin korkunç felaketlerle karşı karşıya kaldığını vurgulamak isterim. Bir kişinin bir köpeği arabasına bağladığını ve metrelerce sürükleyip hayvana acı çektirdiğini düşünün. Sizce bunun bir ilahi adaleti olmaz mı?
“Hayvanlar ve hayvanseverler” özellikle ilgi duyduğum ve bu hususta çeşitli okumalar ve gözlemler yaptığım bir konudur. Çalışmalarımı sürdürüyorum. Burada meselenin yalnızca dinsel-metafiziksel boyutuna dikkat çekmek istedim. Doğal olarak insanlar salt olgusal olanın sınırları içinde kaldıkları için midir bilinmez ama sanki hayvanlara verilen zararın bir karşılığının olamayacağı zannedilir. Ancak gerek edebiyat eserlerinde karşımıza çıkan öyküler gerekse de gündelik hayatta yaşanmış öyküler bu noktada işlerin zannedildiği gibi olmadığını göstermektedir. Sadece şu kadarını net söyleyeyim: Şu ana kadar duyduğum ve tanıklık ettiğim hikayelerin neredeyse istisnasız hepsinde masum hayvanlara zarar verenlerin kurtulamadıklarını, mutlu ve huzurlu biçimde hayata devam edemediklerini gördüm. Vicdan kişiyi rahat bırakmadığı gibi bunun “ilahi adalet” şeklinde beliren metafiziksel bir adaletle karşılık bulduğunu söylemek isterim. Bu açıdan gerek yerel yönetimdeki yetkili konumunda bulunan karar alıcıların gerekse de tüm yurttaşların hayvanlara karşı merhametli olmalarını bekliyoruz.
Yazan: Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, Doktora Öğrencisi