Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
SİNOPLU DİOGENES’İN İNSAN ANLAYIŞI

SİNOPLU DİOGENES’İN İNSAN ANLAYIŞI

Sosyal Bilimler 08 Mart 2024 20:02 - Okunma sayısı: 685

Mustafa Günay

SİNOPLU DİOGENES’İN İNSAN ANLAYIŞI

Kynik felsefenin en önemli temsilcilerinden biri olan Sinop’lu Diogenes, gün ışığında elinde fenerle insan arayan bir filozoftur. Onun hakkında anlatılan bu öykü bile, düşüncesinin insan, insanın yaşama tarzı ve ortaya koyduğu kültüre odaklanmış olduğunun göstergesidir. Sokrates gibi Diogenes de yazmayan, konuşan ve düşüncelerini eylemleriyle ifade eden bir filozoftur. Diogenes’in bir düşünce sistemi ortaya koymamış, ama bir yaşama felsefesi ve etik ortaya koyan bir filozof olarak etkili olmuş ve iz bırakmıştır. Bir yaşama filozofu olarak görebiliriz Diogenes’i. Feneri kadar belki de ondan daha çok bilinen şey, fıçısıdır. Bir fıçıda yaşayan filozof, toplumsal yaşama ve kültüre karşı konumunu ve duruşunu böylece ortaya koyar. Diogenes, insanın boyun eğmeden bağımsız olarak yaşamasının mümkün olduğunu ortaya koyan bir örnektir.

Diogenes’in İnsan ve Kültüre Bakışı

Diogenes’in insan ve kültür anlayışı, çağımız insanına seslenen yönler içermektedir. Onun özellikle insanın ihtiyaçları ve istekleri arasında ayrım yapması açısından, önerileri günümüz insanı için de yol gösterici olabilir. Diogenes Laertios’un Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri adlı kitabında bu konuda şöyle bir olaydan söz edilir: “Bir gün küçük bir çocuğun avucuyla su içtiğini görünce, ‘Küçük bir çocuk yalın yaşayışta beni geçti’ diyerek heybesinden tasını çıkarıp attı. Gene bir çocuğa bakıp, onun çanağını kırıp da mercimek lapasını bir parça ekmeğin arasına koyup yediğini görünce, tabağını da kaldırıp attı.”(Laertios 2007: 269) Diogenes’in burada gösterdiği tutum, insanın sahip olduğu ve sahip olmaya çalıştığı şeyler karşısındaki durumunu ve özgürce yaşama arzusunu ortaya koyar.

Kynik felsefenin temel ilkelerinden biri de, “mutluluğu insanın dışa dönük eylemlerinde, hazzı arayışlarında değil, tam tersine içe dönük bir mutlak bağımsızlık hali içinde yakalamanın olanaklı olacağı” düşüncesinden hareket etmesidir. “Mutluluk, bir kendine yetme ve mutlak bağımsızlık yaşantısıdır.(…) Mutlak bağımsızlık, başkalarıyla hiçbir şekilde bağ kurulmamasını gerektirir. Dış etkiler ve bağlar, aldırmazlıkla sağlanmış mutluluğu zedeler, giderek ortadan kaldırır. Bilge kişi, ne başkalarının görüşlerine aldırır, ne de yurttaşlığın getirdiği sorumlulukları yerine getirir. O, köle bile olsa, aldırmazlığın getirdiği mutluluğu yaşamayı sürdürür.”(Özlem 2010: 64-65)

Kynik felsefenin temel düşüncelerinden biri olan bağımsızlık ve özgürlük halinin insan yaşamında somutlaşması için kuramdan çok pratiğin, eylemin önemsenmesi durumu, Diogenes için de geçerlidir. Onunla ilgili olarak anlatılan pek çok öyküde, kişinin kendine yetmesi ve özgürce yaşaması düşüncesini ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Büyük İskender’e verdiği cevap da onun iz bırakan eylemleri ve düşünceleri arasında ilk sırada yer alır. İktidarın verebileceği şeylere değil, güneşin aydınlığına ve sıcaklığına işaret etmesi de, siyasal ve kültürel olanın bozulmuşluğuna karşı doğal olanın iyiliğine ve değerine yönelik bir övgü olarak anlaşılabilir. Bu öyküde aynı zamanda filozofun, kendi düşünme ve yaşama tarzından, iktidar karşısında vazgeçmemesi ve doğru olarak benimsediği ilkeleri cesaretle savunması da söz konusudur.

Toplumun geleneklerine ve insanların yaşama biçimlerine yönelik eleştirileri çerçevesinde, insan kavramı ve insan olma sorunu Diogenes’in üzerinde en çok durduğu sorunların başında yer alır. Bu konuda anlatılan birçok öyküde Diogenes, insan anlayışını eylemleri ve sözleriyle ortaya koyar. Laertios’un aktardığına göre, “Bir gün de ‘Hey insanlar!’ diye bağırmış; insanlar toplanmaya başlayınca, ‘İnsanları çağırdım, pislikleri değil’ diyerek bastonuyla onları dövmüş”.(Laertios 2007: 267-268) Hamamdaki insanlarla ilgili soruya ise verdiği cevap da Diogenes’in insan kavramı ile kalabalık kavramı arasında ayrım yaptığını gösterir: “Hamamdan çıkarken içeride çok insan var mı diye sorana ‘Hayır yok’ dedi; çok kalabalık var mı diye sorana da ‘Evet var’ dedi.”(Laertios 2007: 270) Onun kalabalığa karşı tutumunu ifade eden başka bir olay: “Bir gün Olympia’dan dönüyordu; çok kalabalık var mıydı, diye sorana, ‘Kalabalık çoktu, ama insan azdı’ diye yanıt verdi.”(Laertios 2007: 277)

Diogenes’in kalabalığa, yığına yönelik tutumunun, onun insan anlayışına dayandığını söyleyebiliriz. Bu noktada o da, kynik felsefenin temel düşüncesini sürdürür. Nedir bu temel düşünce? “Kynizmin bütün bu görüşlerindeki ana düşünce: İnsanı kendi kendisine dayandırmaktır. Bilge kişi erdemli kişidir, yani kendi kendine yeten kişidir. Bilgenin karşısında ise, dışarıya bağlı olan, varlıklarına dışarıda destek arayan budalaların kocaman yığını var. Erdemin en büyük armağanı, insanı tam bağımsız yapmasıdır. Böyle bir bağımsızlığa erişmiş bilge kişi de bütün isteklerinden sıyrıldığından, Tanrılara benzer. Bilge, dış nimetlerden olabildiğince bağımsız olabilmek için, gereksemelerini elden geldiğince daraltır. İnsanın gereksemesi ne kadar azsa, o kadar mutlu olur. Toplum karşısında da kynik kendini özgür sayar(…) Sofistlerin doğa-yasa (physis-nomos) karşıtlığı kynikler için de başlıca bir ilkedir: İnsanın koyduğu her şey doğaya aykırıdır; bunların bir kısmı gereksiz, bir kısmı da soysuzlaştırıcıdır. Doğaya dönmek, doğal yaşamak onlar için ana düşüncedir.”(Gökberk 1980: 54-55)

Yaşamanın felaket olduğunu söyleyen birine, “Yaşamak değil, kötü yaşamak felakettir” demesi, Diogenes’in nasıl bir yaşamı savunduğunu gösterir.(Laertios 2007: 275) Bu noktada onun felsefe ve yaşam ilişkisi konusundaki tutumunu da görebiliriz. “Felsefenin ne yararını gördüğü sorulduğunda, ‘Her şey bir yana, talihin bütün cilvelerine karşı hazırlıklı olmayı öğrendim’ dedi.”(Laertios 2007: 278) Yine bir başka yerde Diogenes, felsefenin yaşamayla bağıntısını şöyle ifade eder: “Felsefe için uygun biri değilim” diyene, ‘Güzel yaşamak umurunda değilse, ne demeye yaşıyorsun?’ diye karşılık verdi.”(Laertios 2007: 279)

Platon’un karşısında Diogenes

Platon’un Diogenes’i “Sokrates’in delirmiş hali” olarak tanımladığını biliyoruz. İki filozofun pek çok kez tartışması ve Diogenes’in özellikle bazı eylemleri ve sözleriyle Platon’u eleştirmesi söz konusudur. Bir gün derste “Platon insan için ‘iki ayaklı ve kanatsız bir canlıdır’ diye bir tanım getirip bununla büyük övgü toplayınca, Diogenes bir horoz bulup tüylerini yoldu ve okula getirip ‘İşte Platon’un insanı’ diye gösterdi. Bu tanıma bir de ‘geniş tırnaklı’ diye ekleme yaptı.”(Laertios 2007: 270)

Başka bir derste de Platon’un idealar kuramına karşı çıkan Diogenes ile karşılaşırız. “Platon idealar üzerine konuşurken, soyut masa ideası ve soyut çanak ideası diye terimler kullanınca, ‘Ben masa ve çanak görüyorum Platon’ dedi, ‘soyut masa ideasını, soyut çanak ideasını kesinlikle görmüyorum.’ Platon da ‘Haklısın,’ diye karşılık verdi; ‘çanağı ve masayı görmeye gözlerin var, ama çanak ideasına, masa ideasına bakacak zihnin yok.”(Laertios 2007: 275)

Diogenes’le kurulan düşünce akrabalıkları

Diogenes’in felsefesinde yer alan düşünce ve değerler, günümüz insanı için de yol gösterici nitelikler taşımaktadır. Diogenes’in kamusal yaşamda hakikati arayan ve söyleyen bir kişidir ve bu yönüyle çağdaş filozofların da ilgisini çektiği söylenebilir. Diogenes’in felsefe anlayışı ve filozof kimliği ile düşünsel akrabalıklar kurulmaya devam edildiği saptanabilir ve bu konuda Nermi Uygur’un kullandığı “Sinoplugiller” kavramı önemlidir. Uygur, Diogenes’in düşünce mirasını yaşadığı çağın koşulları ve kendi felsefi anlayışı çerçevesinde yorumlayarak kurduğu düşünsel akrabalıkla, geçmişteki filozofların günümüze de seslendiklerini ortaya koymuştur. Sürüpgiden felsefenin çarpıcı bir örneğidir burada söz konusu olan.

Sonuç:

“Sinop’lu Bir Filozof: Diogenes” toplantısının sonunda dile getirilen bazı önerilerin hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu öneriler arasından bazıları şöyle sıralanabilir:

  • Sinop’ta bir felsefe bölümünün kurulması.
  • Sinoplu Diogenes Derneği’nin kurulması.
  • Diogenes Ödülleri düzenlenmesi.
  • Nasreddin Hoca ile Diogenes arasındaki benzerliklerin araştırılması.
  • “Diogenes Sendromu” kavramını[1] kullanarak, ünlü bir filozofun adı ile söz konusu bir hastalık arasında bağıntı kurmaları nedeniyle Tıp camiasının ve özellikle Psikiyatrinin (Psikoloji ve Psikiyatri Derneği) uyarılması. (Bu konuda Tabipler Birliğine de yazılabilir.)

Diogenes’in düşünceleri ve ortaya koyduğu insan ve kültür anlayışı, filozoflar ve felsefe tarihçileri tarafından da farklı şekillerde yorumlanmakta ve değerlendirilmektedir. Ancak bu filozofun adının psikiyatri tarafından söz konusu hastalıkla ilişkilendirilmesi kabul edilemez. Böyle bir şey hem Diogenes’in felsefi mirasına karşı bir haksızlık anlamına gelir, hem de felsefeye karşı mevcut önyargıların ve yanlış anlamaların da güçlenmesine hizmet eder. Diogenes’in aykırı bir filozof olarak ortaya koyduğu düşünce ve yaşama tarzına evet, ama bunun bir hastalık olarak görülmesine ve bir hastalıkla özdeşleştirilmesine hayır!

Kaynakça:

Diogenes, Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, (Çev: Candan Şentuna) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007.

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, 1980.

Özlem, Doğan, Etik-Ahlak Felsefesi, Say Yayınları, 2010.

[1] Dr. Selim Nalbant, Dr. Haldun Uluutku, Dr. Şükrü Yıldırım ve Dr. Cengiz Başoğlu’nun birlikte yazdıkları “DİYOJEN SENDROMU: BÎR OLGU NEDENİYLE” başlıklı bir makaleden şu alıntılar, Filozof Diogenes’in adının psikiyatrinin tanımladığı bir hastalıkla ilişkilendirilmesi/özdeşleştirilmesini ortaya koymaktadır:

“Yaşlı, kimsesiz hastaların çağın gereklerine yeterince ayak uyduramamaları zaman zaman onların toplum dışına itilmeleri ile sonuçlanmaktadır. Toplumun geneli ise, bu insanları ancak bu insanlardan rahatsızlık duyduğunda fark edebilmektedir. Biz de tedavisini üstlendiğimiz böyle bir olgudan elde ettiğimiz tecrübeleri aktarmak amacı ile bu yazıyı hazırladık.”

Psikiyatri konsültasyonu sonucu hastaya Diyojen sendromu tanısı konularak anti-psikotiklerle tedavi altına alındı. Daha sonraki incelemelerinde metastatik duktal meme karsinomu tanısı alan hasta opere edildi ve onkoloji servisince tedaviye alındı. Halen huzurevinde ikamesi sağlanan hasta takip edilmektedir. Normal yaşantılarında son derece entellektüel olan bu insanlarda zaman içerisinde bu tip davranış bozukluklarının gelişmesinin, toplumun duyarsızlığından kaynaklandığı tarafımızca düşünülmektedir. Geriatrinin gelişmesinin ve ilgi alanlarının çeşitlenmesinin özellikle bu grup hastalar üzerinde olumlu etki göstereceğini düşünmekteyiz.”

Zaman içerisinde Diyojen bu tip yaşayan insanlar için bir yakıştırma olmuştur. Bu benzetme psikiyatride de kullanılmaya başlanmış ve kendilerine bakmayan bu insanlar Diyojen’e benzetilerek, hastalıklarına "Diyojen sendromu" adı verilmiştir.” Kaynak: http://geriatri.dergisi.org/pdf/pdf_TJG_85.pdf... Merak edenler verdiğim linkte yer alan makaleye ve konuyla ilgili diğer çalışmalara bakabilirler. Bu durumla ilgili olarak ise şimdilik şunları söylemeyi gerekli görüyorum: Diogenes ve felsefesiyle ilgili eksik ve çarpıtılmış bilgilere ve açıklamalara dayanarak, filozof Diogenes’in adının psikiyatrinin tanımladığı böyle bir hastalıkla haksız biçimde ilişkilendirilmesi/özdeşleştirilmesi uygun değildir ve kabul edilemez. Psikiyatri ve diğer bilim alanlarında kendilerinin araştırma konusu yaptıkları hastalıklar ya da sorunlarla ilgili adlandırma yaparken, seçecekleri ve kullanacakları ad/adlar konusunda daha özenli bir tutumla davranmaları ve özellikle düşünce ve insanlık tarihinde iz brakmış ve bıraktıkları düşünsel mirasın günümüzde de işlenmeye devam ettiği göz önüne alınarak, böylesi uygun olmayan adlandırmaların bırakılması filozofun manevi mirasına saygı gereğidir.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Sosyal Bilimler
GELECEK VE OKUL MÜDÜRLÜĞÜ

Sosyal Bilimler20 Kasım 2024 18:09

GELECEK VE OKUL MÜDÜRLÜĞÜ

BİR DEĞER OLARAK AKADEMİK ÖZGÜRLÜK

Sosyal Bilimler14 Kasım 2024 16:19

BİR DEĞER OLARAK AKADEMİK ÖZGÜRLÜK

Post-truth Kavramı ve Donald Trump

Sosyal Bilimler09 Kasım 2024 12:57

Post-truth Kavramı ve Donald Trump

Batı’da Türk Algısı

Sosyal Bilimler07 Kasım 2024 20:34

Batı’da Türk Algısı

BİR HAK OLARAK AKADEMİK ÖZGÜRLÜK

Sosyal Bilimler23 Ekim 2024 14:12

BİR HAK OLARAK AKADEMİK ÖZGÜRLÜK

İnsan Hakları Gündemi-Eylül 2024

Sosyal Bilimler09 Ekim 2024 14:17

İnsan Hakları Gündemi-Eylül 2024

Dijital bağımlılık süreci nasıl yönetilmeli?

Sosyal Bilimler06 Ekim 2024 23:34

Dijital bağımlılık süreci nasıl yönetilmeli?

Okullarımızda Güvenlik ve Temizlik Problemlerine Farklı Bir Bakış

Sosyal Bilimler04 Ekim 2024 14:08

Okullarımızda Güvenlik ve Temizlik Problemlerine Farklı Bir Bakış

DOĞA EN MÜKEMMEL ÖĞRETMENDİR-2

Sosyal Bilimler01 Ekim 2024 17:29

DOĞA EN MÜKEMMEL ÖĞRETMENDİR-2

NASIL BİR ADALET?

Sosyal Bilimler23 Eylül 2024 22:22

NASIL BİR ADALET?