KADIN DOĞULMAZ KADIN OLUNUR SÖZÜ ve DÜNYADA KADIN OLMAK
Yazıma başlamadan önce bir şiirimle karşılamak istedim sizleri...
Kadınım;
Yağmurun tıpırtısı ruhumdan almış ilham
Rüzgar ise bana çevirmiş hep sert yüzünü
Nice şair yüreklileri beslemiş güncelerim
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Yılların yükü kamburumda saklı
Nice telaşlara gebe oldu hercai benliğim
Heybelerimin ağırlığından çökmüş omuzlarım
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Darbeler çetinken, adım konulmuş direniş
Bağrımda saplıdır nice keskin hatıralar
Tabibim kendim; ayıklanmak ise görevim olmuş
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Her düşü emzirmek düşmüş payıma
Sahte gülücükler bulaşmış avurtlarıma
Çizgilerimin yatağına çöreklenmiş hüzün
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Bin bir nazara hedef olmuş bedenim
Kiminin anası, kiminin vebali olmuşum
Yeri gelmiş kadınlığın diyetini ödemişim
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Ayna tutmuşum acizleri yüceltmek için
Değersiz zihinlerin elinde olmuşum oyuncak
Fikrim ayaklar altına olmuş hep basamak
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Ellerim maharetli, hep umutları yoğurmuşum
Etrafa saçılmış, taşlanmış meyvelerim
Dizlerimde uyumuş güneşe çalan günlerim
Kadınım; herkesim vesselam
Kadınım;
Zihnim kutsal ruhtan almış özünü
Unutturulmuş saklı kalan her bir cevherim
Derin uykudan uyandı artık kadim bilgilerim
İyileşti zamanla bin parçaya bölünmüş kanatlarım
Kadınım, toprağım, bereketim, şifayım
Kadınım; kör zihinlere karşı dimdik ayaktayım vesselam...
Not: Uzun bir yazı oldu ama affınıza sığınarak sabırla okumanızı tavsiye ederim. Bugün ki sohbetimin amacı, erkekleri aşağılayıp yermek değil sadece kadına olan bakış açısını eleştirmektir. Kadının anlamını ve kıymetini bilen her aydınlanmış zihne selam olsun...
Toplumumuzda “Kadının” tanımı nedir?
Bir çoğu bu soruya benzer yanıtlar verir. Kadın, yaratılışı gereği narindir, hassastır, duygusaldır. Kadın, evlatlar doğurup yetiştiren güçlü bir anadır. Kadın, evini çekip çeviren, temizliğini, yemeğini yapan bir eştir. Kadın, eşinin isteklerini yapmakla ve onun namusunu korumakla yükümlü, korunmaya muhtaç bir varlıktır. Buna benzer tanımlamalar sürer gider.
Ancak kadın, tüm bu tanımlamaların üstünde bir yer de konumlandırılması gereken kutsal bir varlıktır bana göre. Çünkü daha çocukken ailesi ve toplum tarafından çizgi üzerinde gezen bir robot gibi programlandırılan, sınırları belirlenmiş, belli başlı görev ve sorumluluklarla kısıtlandırılmış, potansiyelleri unutturulmaya çalışılmış bir kadının tanımı hep eksiktir kör zihinlerde.
Fransız filozof Simone de Beauvoir “Kadın doğulmaz kadın olunur” der. Kadın olmak peki nasıl öğrenilir?
Çocukluktan beri başka oyuncak yerine bebeklerle oynatılan, pembeler giydirilen, her zaman ağır başlı ve iffetli olması beklenilen, annelik ve ev işleri bilinciyle yetiştirilen, erkeklerin yapabildiği ancak kadınların yapamayacağı düşünülen işlerden muaf tutulan, eksik etek diye adlandırılan bir kadın, bu kadar sınırlamalarla birey olmanın ne demek olduğunu nasıl bilebilir? Ya benliğinde var olan potansiyelleri ortaya nasıl çıkarabilir? Zamanla toplumunun ona yüklediği roller üzerine yapışıp kalır ve bunlardan sıyrılmadığı sürece kendi gibi olamaz. Bu yüzden Simone bu noktaya dikkat çekmiş ve “İkinci Cinsiyet” kitabı 33 dile çevrilerek dünyada yankı uyandırmıştır.
Fransız ihtilalinden bu yana Feminizm fikir akımı ile birlikte uyutulmaya, unutulmaya çalışılan benliğini ortaya çıkarmaya çalışan kadınlar hala susturulmaya devam ediliyor. Feminizm erkek düşmanlığı olarak yanlış bir şekilde anlaşılsa da, bu fikir akımın asıl gayesi; erkek ve kadının eşit şartlara sahip bir şekilde dünyada özgürce yaşaması üzerine kuruludur.
Erkek egemen toplumun sözde yaptığı devrimlerle kadınlara birçok hak aşamalı olarak verilmiştir. Ancak lütuf olarak sunulan eğitim, seçme ve seçilme, çalışma, ücret eşitliği, kürtaj vb haklar zaten kadının doğuştan sahip olması gereken haklar değil midir? Erkekle kadın arasında bir ayrıştırma neden yapılıyor? Dini söylemler, ahlaki bakış açısı, ferman, yasa, kitaplar neden oklarını kadına dikmiş yüzyıllardır? Günah keçisi kadın mıdır yoksa ona yüklenmeye çalışılan uğursuzluk söylemleri midir?
Birçok hak ve özgürlüğe sahip olmasına rağmen neden hala feminist boykotlar devam etmektedir? Çünkü hala eşitliği gerektiren birçok hak ve özgürlük eksik kadının hayatında. Ancak şu da var ki erkeklerin verdiği hakların kendilerine nimet olarak sunulduğuna körü körüne inanan, kendi emeğini yok sayan, bu dünyaya erkek için saçını süpürge etmeye geldiğini sanan, köle ruhlu kadınlarımız ise kendi cinsini aşağı çeken büyük bir negatif güçtür. Hala erkek ve kız çocuklarına babanın ve annenin rol ve model olmasıyla ya da söylemleriyle kadınların olması ve durması gerektiği yer öğretiliyor. Özellikle bu aktarıma neden olan uyuyan güzellerin bir gün uykularından uyanacaklarına eminim...
Kadın terörünü mercek altına alacak olursak, küçücük kız çocuklarından yaşlı kadınlara kadar birçok tacize, tecavüze, katliama maruz kalan kadın, neden direniş göstermesin bu haksızlığa, ayrıştırmaya karşı? Açık giyinmeseydi, tek başına sokağa çıkmasaydı, gece orada ne işi vardı, o kuytu yerde ne arıyordu söylemleriyle kendini haklı çıkarmaya çalışan zihniyeti kirli insanlara sesleniyorum, yaşlı teyzemde mi, küçücük kızlarımda mı açıklıklarıyla dikkatinizi çekiyor!!! Namusuna sahip çıkması gereken sadece kadın mıdır? Ya da namus kavramının anlamı nedir? Yaşı kaç olursa olsun neden kadınlar cinsellikle bağdaştırılıyor? Neden cinsel meta etiketi yapıştırılıyor kadına? Neden erkeklerin ilkel benlikleriyle hareket ediyor olması onun doğası olarak kabul ediliyor? Evet bir hayvanın yaptığı davranış onun doğasına atfedilebilir ama insanın yaptığı davranış ancak iradesine dayandırabilir.
Birçok ilginç giyimli ve aksesuarlı yerli kabile kadını görürüz. Bu görüntülerinin altında beğenilmek dışında kendilerini erkeklere karşı koruma içgüdüleri de yatıyor olabilir mi? Ya da psikolojik olarak baktığımızda, tacize uğramış bir kadının kilo alarak ya da erkeksi görünerek kendini erkeklere karşı koruma iç güdüsüyle ruhundan ödün verdiğinin farkında mıyız? Ya anksiyete bozukluğu yaşayan, panik atak geçiren tacize, tecavüze uğramış onlarca kız çocuğuna ve genç kıza ne demeli?
Neden kadınlar erkeklere karşı kendini korumak zorundadır? Herkes istediği gibi giyinip, sokaklarda rahatça gezemeyecekse, istediği işte çalışıp kendi ayakları üzerinde duramayacaksa, kadın hem çalışıp hem çocuk büyütüp ev ve çocuk için eşinin yaptığı yardım varsa bunu minnet olarak görecekse buna özgürlük denilebilir mi? Sonra neden kadınlar dişil enerjilerini kaybedip erile evriliyor diyoruz. Kadın hem işte hem evde çalışıyorsa, erkeğin yapması gereken tüm sorunlulukları da yerine getiriyorsa, erkek evi otel gibi kullanıp, sosyal medyadan kafasını kaldırmayıp ailesiyle ilgilenmiyorsa, kadın hem anne hem babaysa, kadının ruhunda dişil enerji kalır mı? Evlilik birlikte kurulan bir kurumsa iş bölümü neden bu hayatın içinde yok? Hangi kurumda iş bölümü yok, her işi tek bir kişi mi yapıyor kurumlarda? İş bölüşümünün olmadığı yer de terazinin kefesinin bir tarafa yatıp dengesinin bozulması normal değil midir?
Erkeklerin elindeki iplere göre kuklaca bir özgürlükle gelişmemiz, çağ atlamamız mümkün mü peki? Kadın ve erkek diye ayrıştırma yapmak yerine her bir cinsiyeti insan-birey olarak görmediğimiz sürece geri kalmaya mahkumuz kanımca. Kendini geliştirmiş ülkelere baktığımızda; her birinde kadına verilen değeri ve kadınların erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu görmekteyiz. Keza zengin ülkelere de baktığımızda kadına verilen değerin ön planda olduğunu görebiliriz. Çünkü kadın bolluk ve bereketin temsilcisidir. Kadına değer verilmeyen evde ya da ülke de bolluk berekette yok olur gider.
Peki ilk kadın doktor James Berry’i hiç duydunuz mu? Kadınların okumasına ve meslek sahibi olmasına karşı olunan yıllarda erkek kılığında üniversite okuyan ve doktorluk mesleğini yıllarca takdire şayan bir şekilde yapan ve sezaryen dahil birçok tıp tekniğini bize hediye eden bir kadından bahsediyoruz. Ancak öldüğünde anlaşılıyor kadın olduğu... Kıyafetleriyle gömülmesini vasiyet eder. Ama bu duruma yardımcısının gönlü razı olmaz. Onu soyduğunda ise hem kadın hem de anne olduğunu fark eder.
Yüzyıllardır neden erkekler kadınların gücünden korkuyor? Taksi ya da kamyon şoförü bir kadın gördüğümüzde neden şaşırıp kalırız? Neden bir kadın maden işçisi ya da vinç operatörü olamaz? Tabi ki toplumdaki kadına olan bakış açısı değişse alası olur. Kadın eli değip de güzelleşmeyen bir şey gördünüz mü? Erkek ve kadın beyni incelediğinde erkek beyninin daha çok tek yönlü çalıştığını, kadınların beyninin ise çok yönlü komplike bir şekilde çalıştığını görmekteyiz. Tabi bu sonuca da yine kadınları yermeye çalışan kadın beyni maymun beyniyle aynıdır tezlerinin çürütülmesiyle ulaşabilmişiz ancak! Keza birçok devlet yönetiminde erkekler ön planda görünse de arka planında çok yönlü ve detaycı düşünen kadınların mutlaka yardımını görmekteyiz. Mesele burada kadının beyni erkeğinkinden daha iyi çalışıyor meselesi değil. Erkeğinde beyni daha hızlı karar almaya eğilimlidir. Önemli olan her alanda olduğu gibi zihinsel ve bedensel olarak erkekle kadın bir dengede olursa ve güçlerini birleştirirse hayat daha güzel akar bizim için. Zihinlerimizi güncele adapte etmeyip avcı toplayıcı zihin kodlarımızla yaşamaya devam ettiğimiz sürece insanlarında dünyanın da dengesi bozulmaya devam edecektir.
Peki tüm bu argümanların ışığında duruma bakacak olursak; doyumsuz olan kadın mıdır yoksa kadının bilinçlenip unutturulmuş benliğini hatırlamaya başladığını hazmedemeyen erkek midir suçlu? En basit örnek: Trafikte bile aracıyla yolda giden bir kadının onlarca tacize uğradığını, trafikte sıkıştırıldığını, hata yapmasına neden olacak davranışlara maruz kaldığını görmekteyiz. “aaa bak bu yavaş süren kadındır kesin” deyip ağzını yamultarak gülen, ya da onları sıkıştıran, yol vermeyen erkekleri görürüz. Kadınların hata yapmasına neden olan kendileri midir yoksa onları, sözleri, bakışları ve davranışlarıyla tedirgin eden, negatif enerji veren erkekler midir? Ağır kaza oranlarına baktığımızda dilimin büyük kısmının erkeğe ait olması şaşırtıcı olmasa gerek...
Evet kadın anadır... topraktır... berekettir... İlahi ışığa kanal olan şifanın temel taşıdır. Şifacı toplum geçmişimize baktığımızda bütün şifacıların kadın olduğunu görürüz. Her türlü gündelik bilgiye sahiptirler. Toprağı ekmeyi biçmeyi, doğumun ve bereketin bilgisine, sevgisine, kutsallığına sahiptirler. Bilimi, Kuantumu, enerji geçişini, bioenerjiyi, kodlamayı, şifalandırmayı, fitoterapiyi, aromaterapiyi, felsefeyi, müzikle terapiyi ve birçok bilgiyi bilirler. Kadın kutsal kabul edilir o çağda. Anaerkil toplum yapısından ataerkil topluma geçerken yine bedel ödeyen kadınlar olmuştur. İlkel benliği ile hareket eden bir kısım erkek egemen sınıf, kadınları cadı, hokkabaz, uğursuz gibi yaftamalarla değersizleştirmiş, hatta bu durum zulme, idama kadar gitmiştir. Kadim bilgilere sahip, barışçıl ve sevgi dolu ruhunu derin bir uykuya hapsetmiştir böylelikle kadın. Günümüzde uyanmaya başlayan kesimin başına gelenlerin geçmişteki kadınlarla bir farkı var mı dersiniz?
Kısacası gelişmek, yükselmek, dengelenmek, bereketlenmek ve şifalanmak için erkek de kadın da, kadının kutsallığını kabullenmeli, cinsiyet eşitliği toplumun her alanında sağlanmalıdır...
Her bir bireyin irade terbiyesine sahip olması ve kadınların hak ettiği yerde konumlandırılması dileğiyle...
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun...
Film Önerileri: Agora, Kaplumbağalarda Uçar, Soraya’yı Taşlamak, Istakoz, Mona Lisa’nın Gülüşü, Frida, Dogvilla vb
Yazan: Hatice Erdem