Duygular Sosyolojisi: Arlie R. Hochschild’ın “Hissin Ticarileşmesi” Kavramı
“Duygular” üzerine yazmak sanılanın aksine romantik bir okuma biçiminin ürünü olmaktan ziyade kendimize ilişkin gerçekçi sosyolojik bir fikir edinmenin yollarından biridir. Ve gerçek olan şu ki çoğu kez aklımızı kullanmaktan ziyade kalbimizi kullanırız. Bu yüzdendir ki bizim duygularımıza yenik düştüğümüz durumlarda başkalarının akılcı öğütler vermeye çok gayretli oldukları da bir gerçektir. Gelgelelim hiçbir zaman bu akıl ile kalp düzeneğinin bütünlüklü, dengeli bir şekilde çalışma prensibine sahip olduğuna dair tatmin edici bir açıklamayı da ortalıkta bulamazsınız.
Gündelik hayatın içinde pek çok duygu durumlarını yaşarız. Severiz, nefret ederiz, kıskanırız, utanır veya gurur duyarız… Gelgelelim bu duygularımız yalnızca biyolojik veya psişik donanımızın değil, aynı zamanda içine doğduğumuz belirli bir toplumsal yaşam formunun da ürünü olarak şekillenmişlerdir. Yani aslında duygularımız çoğu kez bize ait değillerdir. Başka bir deyişle burada sözünü ettiğimiz “duygular” bireysel değil, toplumsal bir fenomen olarak ele alınmaktadır.
Bu yazı, Arlie Russell Hochschild’ın “hissin ticarileşmesi” kavramından hareketle, duygu fenomenini felsefi, edebi, estetik ya da bireysel denilebilecek bakış açılarının ötesinde ele almakta ve bizim en saf duygularımızın bile nasıl ticari birer meta olarak kullanılıp sömürüldüğüne ilişkin mikro-sosyolojik bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır.
Hochschild, “duygular” gibi belki de en bireysel, öznel ve en incelikli konuları sosyolojik çözümlemeye dahil etmesi bakımından değerli bir girişimde bulunmuştur ve söz konusu bu kapsamda yaptığı ampirik çalışmalar neticesinde ortaya koyduğu fikirler bağlamında da önemli bir yere sahiptir ve bence bu isim göz ardı edilmiştir. Hochschild, adına “duygular sosyolojisi” dediğimiz disiplinin kurucu isimlerindendir ve duyguların sosyolojik bir fenomen olarak ele alınışı noktasında dikkat çekici araştırmalarda bulunmuştur. Söz konusu yaptığı bu çalışmalar kapsamında Hochschild, gündelik hayatın mikro-toplumsal organizasyonundan muhtemelen çok daha makro-toplumsal sonuçlarına varıncaya değin duygu dünyasının nasıl yönetildiğine ilişkin eleştirel-çarpıcı fikirler ortaya koymuştur. Bu anlamda Hochschild’ın yaptığı çalışmalar sonucunda geliştirdiği kavramlardan biri “hissin ticarileşmesi” dediği şeydir.
Sahiden de bu hislerimiz nasıl ticarileşmektedir? Hochschild enteresan bir biçimde kapitalizmin yalnızca maddi emeği organize eden yapısına değil, aynı zamanda nasıl duygusal emeği de organize ettiğine odaklanmıştır. Hochschild kapitalizmin aynı zamanda duygusal emeği de yönettiğini ve sözgelimi Amerika’da çalışanların üçte birinin bu duygusal emeğin içinde yer aldıklarını dile getirir (Hochschild, 1983: 12). Daha açıklayıcı ve yorumlayıcı bir bilgi için aşağıdaki pasajı gözden geçirelim:
“Hochschild’ın eserindeki merkezi bir tema, duygu yönetimi üzerinde kapitalizmin etkisidir. Geçmişte hissetme kuralları, gündelik yaşam alanı içinde organik olarak üretildiği halde bu kurallar kapitalizmin entrikaları tarafından giderek daha fazla belirlenir. Hochschild, özel ve bilinçdışı duygularımızın yerini şirketlerin ve örgütlerin almasını sağlayan bu süreci duygusal sistemlerin dönüşümü olarak adlandırır. Önceki dönemlerin özel duygusal sisteminin yerine giderek artan bir şekilde kamusal ve şirketleştirilmiş duygu sistemi geçer. Ayrıca Hochschild’ın bu süreç hakkındaki araştırmasıyla ilgili kısa bir değerlendirme, mikrotoplumsal duygu yönetimi ile makrotoplumsal yapılar arasındaki ilişkiyi kavrayabilmemizi sağlayan çeşitli yolları gösterir… ünlü havayolları hostesliğiyle ilgili kitap büyüklüğündeki araştırması olan Yönetilen Kalp’te (The Managed Heart) ilk olarak duygunun ticarileşmesini inceledi. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllardaki ekonomik üretimi araştıran Karl Marx, ekonomik değerin el işçiliği aracılığıyla üretildiğini ileri sürdü… Hizmet çalışmasının büyük bir bileşeni, duygusal emeği içerir. Örneğin, havayolu endüstrisinde uçuş personelinden, uzun saatlere ve sorun çıkaran müşterilere rağmen gülümsemeye devam etmeleri ve yüzlerinden mutluluğu eksik etmemeleri beklenir… Geleneksel olarak insanlar, aileyi, dinlenme ve toparlanmanın sıcak ve samimi bir mekanı olarak görmelerine karşın ev, giderek daha fazla, bir gerilim mekanı olarak görülür. Gerçekten de işyeri, bir dinlenme mekanı olarak görülmeye başlamıştır: “aile yaşamı ‘iş’ haline geldi, iş ise daha çok ‘ev’ haline geldi… Bakıcılık işi, Amerika'da tarihsel olarak kadınların yerine getirdiği görevleri içerir: aile evini muhafaza etmek, çocukların bakımı, büyüklerin bakımı. Bununla birlikte orta-sınıf Amerikan aileler, çift-gelirli aileler haline geldikçe bakım işi aile dışından destek alınarak yapılmaktadır: dadılar, bakıcılar ve ev bakıcıları, çocuklara ve yaşlılara bakmak için ücretle çalıştırılır. Kendi ülkelerinde geçim sağlayacak bir maaş kazanamayan bu bakım işçilerinin birçoğu, küresel ağlar aracılığıyla ithal edilirler. Daha özel olarak birçok, bakım işçisi, Üçüncü Dünya ülkelerinden gelen kadınlardır. Bu kadınlar, orta-sınıf Amerikalı ailelerin çocuklarına bakmak için ailelerini ve çocuklarını geride bırakırlar… Kapitalizm daha önceki dönemlerde Üçüncü Dünya'dan altın ve diğer sermaye biçimleri elde etmesine karşın günümüzde kapitalizm, Üçüncü Dünya’dan sevgi ve bakım elde etmektedir” (Ritzer&Stepnisky, 2014: 376-377).
Diyebiliriz ki duygularımız -yazık ki- bize ait olmaktan çok daha fazla ticari firmaların denetimi altına girmiştir artık. Ve onlar her gün bizlere “gülümsemeye devam edin” diyerek en insani yanımız olan duygusal emeğimizi bile aslında sömürürler. Bu gülümsemenin maddi karşılığını ticari firmalar için “duygunun artı-değeri” olarak nitelendirmek mümkündür.
Yazan: Hamit Ölçer. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, Doktora öğrencisi.
…………………………………………….
Kaynakça
Hochschild, A. R. (1983). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. London: University of California Press.
Ritzer, G. & Stepnisky, J. (2014). Sosyoloji Kuramları (H. Hülür, Çev). Ankara: Deki Yayınları.
Sosyoloji07 Haziran 2024 12:47