"Geriye dönüp bakınca, dünya tarihinin aslında bir şiddet tarihi olduğu açık."
...
Ustam bir ara insanlık için şunları söylemişti:
"İnsanlık tarihini incelediğimizde - onbinlerce hatta yüzbinlerce yıllık geçmişlerine rağmen - insanlığın pek de ilerlemiş olmadığını görürüz.
Neredeyse her yüzyıl çok sayıda kanlı savaşa, zulme ve acıya şahit olmuştur.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl da istisna değil.
Bazı zamanlarda din, başka zamanlarda bilim görünümlü menfaat hesapları baş rolü oynamış.
Fakat senaryo pek değişmemiş.
Medeniyet denen şey her ne ise - ve o alanda pek ilerleyememiş olsak da - insanlık 'acı ve zulüm yöntem ve malzemeleri' konusunda kayda değer bir ilerleme göstermiştir...
Bunun nedenlerinden birisi ve en güçlüsü 'insanlığın kendi özünden uzaklaştırılması ve içeride olması gerektiği halde dikkatinin dışarıya yönlendirilmesi ve orada kalmalarının sağlanmasıdır'...
İşte Murat, insanlık 'bedeni, zihni ve kalbiyle bütüncül anlamda evinde olamadığı sürece' bilim hakikate değil şiddete hizmet edecektir...
Şöyle bir düşün, ‘ya insanlık bize öğretildiği gibi erdemli, temiz, kutsal ya da üstün bir varlık değilse’!
Doğasında şiddet...
Doğasında zulüm...
Doğasında her türden ahlaksızlık varsa insanın...
O zaman ne olacak?"
Ustamın bu sözleri arada gelir gider aklıma. Dünyada olup bitenleri gözlemleyince, tespitlerinin çok da yerinde olduğu düşüncesine kapılıyorum...
Öyle ya, her ne türden dini hikayeye ya da düşünceye dayandırılırsa dayandırılsın, insanlık tarihinin sürekli bir ölüm, acı ve zulümlü yoğurulduğu apaçık...
Tam da bu noktada Tolstoy'un şu sözlerini hatırlamamak elde değil:
'İnsan dünyanın kötüye gittiğine inanır da,
kendisinin kötüye gidip bozulduğuna hiç inanmaz.'
Belki de durum bundan ibarettir...
Çok sevgili bir dostumun yaptığı bir paylaşımdan aldığım, Hardy Elementary School'a ait fevkalade anlamlı bir fotoğraf. Yazının dilimize çevirisi şöyle:
'Biz burada eli, zihni ve kalbi bütünün ortak hayrı için eğitiyoruz.'
Acaba esasen dikkatlerimizi çekmemiz gereken husus bu mu?
‘Elimizi, zihnimizi ve kalbimizi,
Bütünün ortak hayrı için eğitmek.’
Sanki bu noktada bir şeyleri yanlış yapıyoruz ve bütünün ortak hayrı yerine, herbirimiz kendi menfaatlerimizi, yani bencilliğimizi besliyoruz...
Neyse, son tahlilde bu tür düşünceler gelir ve giderler.
Aynı güneş gibi, mevsimler gibi...
Neticede esas olan şudur:
'Neyse odur, nasılsa öyledir.'
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan