Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Yol Boyunca İçimizdeki Ateşi Taşımak: Cormac McCarthy'nin

Yol Boyunca İçimizdeki Ateşi Taşımak: Cormac McCarthy'nin

Edebiyat 12 Şubat 2024 21:16 - Okunma sayısı: 630

Hamit Ölçer

Yol Boyunca İçimizdeki Ateşi Taşımak: Cormac McCarthy’nin “Yol” Romanı Üzerine

Cormac McCarthy’nin Yol (2022, [2006]) adlı romanı distopik bir romandır ve sanırım yakın dönemde bu alanın en dikkat çekici eserlerinden biri olmalı. Yol romanı post-apocalyptic (kıyamet sonrası) bir dünyanın neye benzeyebileceğine dair manzarayı Amerika özelinde işler. Yine de roman çok daha evrensel bir mesaj içerir. Romanın betimlediği manzara şöyle bir şeydir: Her yer depremlerle sarsılmış, orman yangınlarıyla küle dönmüş, her yer toz bulutlarıyla kaplanmış ve neredeyse uygar yaşam şartları ve olanakları tamamen ortadan kalkmıştır. Kelimenin tam manasıyla büyük bir felaket söz konusudur.

Romanın konusu bir baba ve oğlu etrafında kurgulanmıştır. Burada en önemli mesele kat edilen tüm yollar boyunca her zaman için “iyi bir insan” olarak kalabilmeyi başarmaktır. Herkesin herkese karşı savaş halinde olduğu Hobbesgil bir dünyada, başka bir deyişle böylesine korkunç bir hayatta var kalma mücadelesinde, ortalık şiddet, ölüm, tecavüz ve zulüm riskleriyle doludur. Bu durumda bir baba için belki de en ağır yüklerden biri kendi çocuğunu hem hayata tutundurmak hem de onu kötülüklerden uzak tutmakla birlikte her zaman için onun aynı zamanda “iyi bir insan” olarak kalabilmesini sağlamaktır. Zira felaket zamanlarında ahlakın çözülmesi kaçınılmazdır ve burada çocuk iyi bir insan olarak yoluna devam etmelidir. Babanın tüm derdi çocuğu kötülüklerden ve kötülük düşüncesinden uzak tutmaktır. Dolayısıyla esas mesele yalnızca biyolojik anlamda insan olmak değil, aynı zamanda kültürel olarak insan kalabilmeyi başarmaktır. Başka bir deyişle babanın tüm gayesi kendilerinin zulme maruz kalmalarını engellemek ve aynı zamanda kimseye de zulmetmeden yola devam etmektir.

Amerikalı yazar Cormac McCarthy söz konusu romanında muhtemelen kendi toplumunun köklerinde gizlenmiş bulunan -ve muhtemelen tüm insanlığın doğasında potansiyel olarak mevcut olan- bir ilkenin, Darwinist-Spencercı “en uygun olanın hayatta kalabildiği” ilkesinin, nasıl da olası korkunç bir felaket ortamında pratize edilebileceğine dair güçlü bir perspektif sunar. Peki iyi insan olmanın ölçütü nedir? Yazar bunu “ateş” fikri üzerinden alegorik olarak işler. Yol boyunca “ateş”i yanından eksik etmemek… Burada ateş hem başlı başına bildiğimiz bir gerçeklik hem de bir metafordur. Nihayetinde ateş insanı soğuktan korur ve bir gerçeklik olarak yanan odunlarla birlikte yanı başındadır insanın ama aynı zamanda insanın iyilik meleği olarak da insanın içindedir.

Aslen bir antropolog olan ancak yaptığı çalışmalarla sosyolojide ses getiren düşünürlerden biri olan Levi-Strauss’un “çiğ” ve “pişmiş” kavramlarından hareketle basitçe şunu diyebiliriz: Çok açıktır ki ateş, çiğ olanı pişiren ve dolayısıyla ilkel olanı uygarlaştıran anlamı ihtiva eder. Strauss aslında çiğ ve pişmiş kavram ikilisi üzerinden ilkel-uygar karşıtlığının kendine ait anlamlandırma kodlarını çözümlemeye çalışmıştı: “Ancak genç adam, "ızgara" kelimesinin anlamını anlamamıştı çünkü o dönemde Kızılderililer ateşe yabancıydı ve etlerini çiğ yiyorlardı” (Levi-Strauss, 1969: 66). Buna benzer biçimde roman tam da korkunç felaket ortamında baş gösteren yamyamlığın “çiğ”liğine karşı “ateş” tam anlamıyla uygarlığın ve uygar olarak yoluna devam etmenin bir simgesi olarak yorumlanabilir. Başka bir deyişle uygarlaşmanın göstergelerinden biri de ateştir. (Gerçi günümüz uygarlığı sorgulanan bir şeydir, ancak burada yine de tüm tartışmalarda kimin insani değerler etrafında uygarca yaşayabileceği sorununa odaklandığımız da bir gerçektir.) Öte yandan ateş aynı zamanda insancıl bir duyguyu, merhameti, insanlığa karşı sıcak olmayı sembolize eder. Bu durumda ateş fikri uygar-hümanist bir dünyanın simgesi olarak romanda işlenir. Romanın detaylarına şimdilik girmeyi gerekli görmüyorum.

Yol romanı yalnızca kıyamet sonrasını, her şeyin yok olduğu bir dünyada insanlığın içine düşebileceği korkunç ve talihsiz manzarayı betimleyen distopik-kurgusal bir eser olmakla beraber sanki günümüz dünyasında yaşanabilecek olası berbat durumların ne olabileceğine dair gerçekçi bir imgelemde de bulunur. Ve eğer “insan doğası” dediğimiz bir şey varsa McCarthy’nin eseri bize insan doğasının yıkıcılığına dair güçlü bir fikir sunmaktadır. Başka bir deyişle yazarın "kurgusu" neredeyse "gerçeğe" çok yakın bir yerdedir.

Şu halde kendimize sormamız gereken şey şudur: Hep iyi insanlar olarak kalabilecek miyiz? Bu, kendimize kötülük yapanlara karşı savunmasız olacağımız anlamına gelmiyor elbette. Açıkça söylemek gerekirse bize vurana karşı “öteki yanağımızı çevirmenin” dayanılır bir tarafının olduğunu sanmıyorum. İnsanlar bir kötülük ortamında kendilerine karşı haksız bir saldırı karşısında karşı-şiddete başvurabiliyorlar. Bu neredeyse kaçınılmaz gibi görünüyor. Bunun kanunlarda bile yeri vardır. “Nefsi müdafaa hakkı” (meşru savunma hakkı) gibi. Ancak salgın veya depremler gibi felaket anlarında insanın içinde bulunduğu zayıflık ve çaresizlik durumundan faydalanmak için başvurulan kötülükler insanlık dışı “zulüm” pratikleridir.

Açıktır ki burada çoğumuzun bildiği ama yine de her zaman için vurgulamamız gereken şeyler olmalı. Zira normal hayatın akışı içinde masum insanlara karşı zulmetmek, hiçbir nedeni yokken zayıf insanları ezmeye çalışmak ve onların üstünden güç elde etmek, hiçbir şekilde hakkımız olmadığı halde insanların hakkını gasp etmek ve yanımızda çalıştırdığımız insanları sömürmek “insanlık” dediğimiz yüce duygularla bağdaşmayan büyük kötülüklerdir. Yalnızca insanlar da değil, masum hayvanlara karşı yapılan keyfi zulümlerin de insanlıkla bağdaşır hiçbir yanı yoktur.

Bana kalırsa romandan çıkarsamamız gereken teorik bir yorum da olabilir. Şu halde postmodern-postyapısalcı düşünürlerin tüm hümanist reçetelerin iflasını ilan ettiği bir yerde McCarthy hala bu insani duygunun hiç de azımsanmayacak bir değer olarak canlı kaldığını ve dahası bu insani duyguların canlı kalması gerektiği fikrini veriyor gibidir. Cormac McCarthy tüm olası kötülüklere karşı bu dünyada hala iyi insanların olabileceğini ve yalnızca onlarla birlikte yürümemiz gerektiği fikrini bize sunmuş olur: Yol boyunca ateşi yanımızdan eksik etmeyerek ve ateşi içimizde taşıyarak…

Yalnızca biyolojik ihtiyaçları gereği değil, ama “ahlaksal” bir varlık olmanın gereği olarak insanın insanca yaşayabileceği olanakları göz ardı edilemez, kötüye kullanılamaz, tehdit edilemez, riske atılamaz. Düşünülebilecek en berbat doğal felaket veya salgın anlarında bile insanlığımızı asla yitirmemeliyiz. Olası doğal felaket anlarında insan hayatının kırılganlaştığı bir anda kötülük eğilimi baş gösterebilmektedir. İnsanlar bunun için her türlü kötülüğü yapabilirler. İşin daha vahim tarafı belirli güçlere sahip insanlar, grup veya kurumlar her türlü yağmalamaya, suistimale, talana girişebilirler. Öyle ki normal, olağan hayatın stabil durumlarında bile bu zulümlere, bu kötülüklere rastlamak mümkündür. Zira ülkemizde yakın zamanda yaşanan korkunç Deprem'in sonrasında battaniyelerin değerinden çok daha fazla fahiş fiyatlarla satıldığı bilgisi sır değildir. Yine Kızılay gibi kutsal-manevi bir kurumumuzun bile çadırları satma girişiminde bulunması sır değildir ve bu vahim olay yetkililerce teyit edilmiştir. Yalnızca bu iki olay, münferit olaylarmış gibi geçiştirilemez. Bu olaylar bizim Anadolucu-hümanist irfan ve değerlerimizin ne denli aşındığının korkunç göstergeleridir ve bunun üzerinde durulması gerekir. Zira insanlığın iyilik temellerini sarsacak her türlü onursuzlaştırıcı girişim doğal felaketlerden çok daha korkunç ve belki de telafisi mümkün olmayan sonuçlarıyla birlikte toplumsal felaketleri de beraberinde getirebilecektir. Bu yüzden ülke olarak, toplum olarak “içimizdeki ateş”i hiçbir zaman eksik etmeyelim, çünkü buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora Öğrencisi.

…………………………………….

Kaynakça

McCarthy, C. (2022). Yol (S. Okyay, Çev.). İstanbul: İthaki Yayınları.

Levi-Strauss, C. (1969). The Raw and Cooked. New York: Harper&Row.

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Hakikatin Çölünde Gezinen

Edebiyat06 Kasım 2024 18:53

Hakikatin Çölünde Gezinen

Sen de mi Brutus SHAKESPEARE, JULIUS CAESAR

Edebiyat26 Ekim 2024 10:18

Sen de mi Brutus SHAKESPEARE, JULIUS CAESAR

ince hikâye

Edebiyat21 Eylül 2024 11:05

ince hikâye

Dostoyevski'nin İnanç Serüveni Üzerine

Edebiyat03 Ağustos 2024 14:26

Dostoyevski'nin İnanç Serüveni Üzerine

Şiirin Nüfuzu

Edebiyat07 Haziran 2024 11:05

Şiirin Nüfuzu

NAZIM HİKMET’İN ŞİİRİNDE VAROLUŞSAL SORUNLAR ve BARIŞ MÜCADELESİ

Edebiyat06 Haziran 2024 14:13

NAZIM HİKMET’İN ŞİİRİNDE VAROLUŞSAL SORUNLAR ve BARIŞ MÜCADELESİ

Edebiyat-Hukuk Savaşları HOWL/ULUMA

Edebiyat03 Haziran 2024 09:47

Edebiyat-Hukuk Savaşları HOWL/ULUMA

Mola Süreniz Dolmuştur

Edebiyat04 Nisan 2024 17:31

Mola Süreniz Dolmuştur

Şiir Mitinin Sonu PATERSON

Edebiyat25 Mart 2024 19:49

Şiir Mitinin Sonu PATERSON

ALEX KANEVSKY'DEN NOKTALAMA İŞARETLERİ METAFORU VE İNSAN HAYATI

Edebiyat10 Aralık 2023 23:14

ALEX KANEVSKY'DEN NOKTALAMA İŞARETLERİ METAFORU VE İNSAN HAYATI