Zemheri
Zemheri.
Ah zemheri! Kışın en sert, soğuk, ürpertici, bırakın doğayı yüreklerin buz tuttuğu, eskilerin yoksullukla özdeşleştirilerek gündeme aldığı günler, geceler... Angaralının tabiriyle gar, gış, gıyamet... Kışın bu sert döneminde gönülleri ısıtan bir ânı daha geride bıraktık, güzel gün daha (d)evrildi geldi, geçti, gitti. Milyonlarca öğrencimiz aslında MEB denilen bir büyük organizasyonun, öte yandan bir anlamda anne babaların performansını gösteren fotoğrafa, karnelerine kavuştu. Karne alan her çocuğu canı gönülden kutluyorum. Kırk yılını mesleğe adamış biri olarak her bir öğrencimizi öğretmen duyarlılığı içinde gözlerinden öperek tebrik ediyorum. Günümüzden elli yıl kadar önce bir köy okulunda, kara tahta başında, kara önlük içinde geçti çocukluğum. İlk karne heyecanımı bir eğitmen talebesi olarak iki derslikten oluşan gecekondu tipi bir okulda yaşamıştım. Karne notlarımızı bilmezdik o yıllarda. Türkçe, matematik, fen, sosyal kaç olacak, davranış notları ne gelecek hayal bile edemezdik. Genellikle sadece çocuğu alakadar eden surpriz notlar olurdu karnelerde. Anne baba notları umursamazdı. Çünkü onlar için koyunun, keçinin, ineğin samanı, yemi her şeyden daha mühimdi. Oysa karne değerliydi, kağıdı kuşeydi. Karne özene bezene en güzel stille yazılırdı, imzalanırdı. Lise dönemi gençliğimizde de karne heyecanı yoğundu. Hocalar genellikle karnede ödevler, okul içi ve okul dışı davranışlar ile sözlü sınavlar için kanaat notu kullanır, notlarımız çoğu zaman beklentimizin üstünde olurdu. Taktir, teşekkür belgesi not ortalamasına göre değil, dersin ortalamasına göre hesaplanır, zayıf olmamak koşuluyla dersin ortalaması yedi / sekiz ise teşekkür, dokuz / on ise taktir verilirdi. Bu yüzden ödül kıymetliydi, otuz kişilik sınıfta ancak iki üç öğrenci belge alabilirdi. Anneler, babalar notlarımızı bilmezlerdi. Bu yüzden zayıfı çok olan kimi öğrenciler bir yolunu bulup idareden boş karne aşırır, notları doldurur, ailesine kendi hazırladığı karneleri götürürdü. Kimileri ise üçü sekiz, biri yedi yapar, ne kadar başarılı olduğunu böbürlene böbürlene anlatırdı. Onluk not sisteminin uygulandığı 1980 yılında en yüksek notu beş olan bir sınıf arkadaşımız babasını hiç zayıfının olmadığına inandırmış, duruma çok sevinen babası ise oğlunu bir takım elbise ile ödüllendirmişti. Dün karne törenleri düzenlendi okullarda. Özellikle ana okullarında ve ilk okullarda e-okul sayesinde notların veliler tarafından biliniyor olmasına rağmen karne heyecanı tıpkı bizim çocukluğumuzda olduğu gibi heyecanlıydı. Bu heyecanı iyi bilip, yürekten yaşadığım için okul müdürü olduğum yirmi yıl boyunca her dönem karneleri mutlaka bir törenle dağıttım. O gün hiç bir öğretmene izin vermedim. Hatta bir karne törenine çokkk geç gelen bir öğretmene soruşturma açıp ceza bile verdiğim oldu. Liselerde bu heyecanın azalmasını karnelerin bir işe yaramadığını bilen gençlerin çoğalmasına / cevvallığına, anne babaların vurdum duymazlığına, çocuk veli arasındaki kuşak çatışmasının dünden karmaşık hale gelmiş olmasına bağlayıp soralım: "Heyecan, neden?" ? İlk karne olması bence ilk gerekçe... ? Elbette çocuklar mutlu olsun, mutlu çocukların mutluluğuna ortak olalım duygusu etkili olmalı. ? Çocuklarıyla normal zamanlarda yeteri kadar ilgilen(e)meyenlerin günah çıkarma girişimi demek yanlış mı bilmiyorum. ? Geleceğe hatıra bırakma hissi belirleyici olmuş olmalı. ? Öte yandan sosyal medya paylaşımı yapma isteğinin doğal sonucu diye de düşünmek yerinde değil mi? Gerekçe her ne olursa olsun çocukların mutluluğuna ortak olmak önemli ve çok doğru bir davranış. Çünkü tecrübeyle sabit ki, bugün çocukları gülmeyen toplumların istikbali karanlık, yarınları kötü, yürekleri kirli, yüzleri asık olacaktır. Söyler misiniz bana dostlar, çocukları sev(indir)mek için başka bir gerekçeye ihtiyaç var mı Allah aşkına! ................................................... (*) Bu yazı, birlikte çalışmaktan onur duyduğum, yıllarını eğitime adamış, geçen onca yıla rağmen öğrencileriyle bağını hep güncel ve güçlü tutmayı başaran Emekli Öğretmen Ahmet Tahsin Tanrıverdi ile yaptığımız sohbet sonucu yazıldı. Teşekkür ile...