Kent Sosyolojisinde Kırılma Yaratan Dönem: Chicago Okulu ve Temsilcileri
Chicago Okulu, 20. yüzyılın başından 1950’li yılların sonuna kadar kent üzerine geliştirilen yeni kuram ve bulgular ışığında kent sosyolojisi ve kent araştırmalarında referans verilen bir ekol olmuştur. Chicago Okulu hem kent bilim içerisinde hem de sosyoloji alanında yepyeni bir dönemin başlangıcını temsil etmiş, kent ve kentliyi hem sosyolojinin hem de kent bilimin gündemine sokmuştur. Chicago Okulu kuramcıları, kent araştırmalarında da özellikle kent sosyoloji kuramları çerçevesinde kırılma yaratan bir dönemi de başlatmış olup, sonrasında çağdaş kent kuramcıları ve güncel kent tartışmalarına da ışık tutmuştur.
1)Kent Sosyolojisinde Chicago Okulunun Önemi ve Kuramcılarının Çalışmaları Nelerdir?
Klasik sosyoloji kuram temsilcileri Durkheim, Tönnies ve Simmel’in kent sosyolojisi araştırmaları Chicago okulunun fikirlerinde rehber niteliği taşımıştır. Kırdan kente göç ile birlikte kentte oluşan farklı sorunlar ele alınarak, derinlemesine analizlerle kentler sosyolojik araştırmaların bir öznesi haline gelmiştir. Chicago okulunun kent üzerine yaptığı çalışmaları analiz etmek için 18.yy’ın kentlerinin yarattığı sosyolojik dinamikleri de iyi değerlendirmek gereklidir. 18. yy’da ortaya çıkan Sanayi Devrimi ile birlikte ise kentler önceki dönemlerde olmadığı kadar büyümüşler ve ürettikleri yaşam kalitesi itibari ile kötüleşmişlerdir. Üretimin kentte yoğunlaşması ile birlikte mekânın kullanım yoğunluğu artmış, sanayi kentinde mekân üzerinden eşitsizlikleri gözlemlemek kolaylaşmıştır. Marx kenti daha çok mülkiyet ilişkileri ve sınıflar üzerinden ele almıştır. Bu anlamda Marx için kent sınıf savaşının mekânı ve kapitalizmin yarattığı bir çevredir. Weber bürokrasinin yoğunlaştığı kentleri sınıfsal analizlerle incelerken, Simmel ise seçkinler ve sermaye dolaşımı ekseninde bir kent analizi yapmıştır. Chicago Okulu ise kapsayıcı ve bütünsel bir kent sosyolojisi araştırmalarının merkezi konumuna gelecek çalışmalar üreterek önemli kent kuramlarının parçası olmuştur.
Chicago Okulu 20. yüzyılın ilk birkaç on yılında sosyal bilim araştırmalarına yön veren okul, 1892’de Chicago Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler ve Antropoloji adıyla kurulmuş, asıl olarak sosyoloji çalışmaları yapmış bir bölümdür. Chicago Okulu’na dair belki de öncelikli söylenmesi gereken nokta, bu adlandırmanın epistomolojik bir topluluk ya da toplum üzerine aynı anlayış ve yaklaşımları paylaşan bir gruptan ziyade Chicago Üniversitesi’nde anılan bölümde, kuruluşundan 1930’lara kadar olan dönemde sosyoloji çalışan bir grup araştırmacıya tekabül ettiğidir (Parker, 2004:39).
Chicago Okulu'nun önemli kuramcıları, Robert Park, Ernest Burgess ve Louis Wirth'dir. Okul, kent sosyolojisi üzerinde ürettiği çalışmalarıyla ün kazanmıştır. Nitekim "Kent sosyolojisi köklerini, bir yandan şehrin alanlarının (şehrin göbeğinden dış semtlere kadar halkalı bir daire halinde düzenlenmiş bir dizi bölge) haritasının çıkarılmasıyla betimleyici bir şekilde, diğer yandan şehrin büyümesi ve değişiminin dinamiğini açıklamaya çalışma temelinde kuramsal olarak bu gelenekten almıştır" (Marshall, 1999: 97). Chicago Okulu tarafından geliştirilen kent yaklaşımı içinde özellikle iki kavram dikkate değerdir. Bu kavramlardan ilki "ekolojik yaklaşım"dır. Diğeri ise Wirth tarafından geliştirilen “bir yaşam biçimi olarak kentlilik"tir (Park ve Wirth'den aktaran Giddens, 2000: 505).
Ekolojik Yaklaşım
Ekolojik Kuramı geliştiren ilk kent sosyologları olarak R. Park, Mc Kenzie ve E. Burgess’in oluşturdukları kavramsal çerçeveler içerisinde çeşitli kuram ve düşünürlerin etkilerini görmek mümkündür. Park bu düşünsel temeller üzerine kurguladığı kavramsallaştırma içerisinde, özünde ilkel güdülere sahip insan tipi ve bu insan tipinden oluşan toplum yapısına bağlı olarak kenti de insan özünün yansıması olarak tanımlamıştır. Yani kent içerisindeki hareketler ve bu hareketler sonucu oluşan kentsel mekan tıpkı insanın özü gibi “doğal” ve “değiştirilemez” bir durumu ifade etmektedir. Bir başka ifade ile Chicago Okulu’nun temel sorunsalları olan kent içerisindeki göçler ve bu göçler sonucu oluşan çöküntü bölgeleri tamamen insanın doğası ile ilgilidir ve kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu şekilde kökenleri doğaya dayandırılarak doğruluğu kabul edilen bir takım yasalara bağlı olarak oluşturulan kuram içerisinde kent sistematik bir temele oturtulmaya çalışılmıştır (Serter, 2013: 70). Ekolojik bir yapı olarak tanımladığı toplum içerisinde meydana gelen nüfus hareketlerini tanımlamak için de McKenzie bitki ve hayvanların doğadaki hareketlerini inceleyen bitki ve hayvan sosyolojisine başvurmuş; bitki ve hayvan sosyolojisi içerisinde geliştirilen ve belirli bir bitki türünün doğada nasıl egemen olduğunu anlatmak için kullanılan yayılma (extension), mücadele (competition), yerine geçme (succession), istila (invasion) kavramlarını kullanmıştır (McKenzie, 1925: 63-79). Burgess, bu noktadan hareketle inceleme alanı olarak ele aldığı; o zaman için en büyük problemi göç olan Chicago’yu açıklamak için Darwin’in geliştirdiği rekabete dayanan evrim fikrinin üzerine McKenzie’nin oluşturduğu altlığı koyarak Chicago kentinde yaşanan göç ve yer değiştirme hareketlerini açıklamaya çalışmıştır. Chicago Okulu temsilcilerinin oluşturdukları akademik metinlerde de kendiliğinden oluşan düzen vurgusu vardır. Bu hipotezin altında yatan bilimsel kavramsallaştırma Darwin’in evrimci görüşünün bir parçası olan “denge halindeki ekolojik düzen”dir. Darwin’in kavramsallaştırdığı “denge halindeki ekolojik düzen”in temel itici gücü bütün canlı organizmaların kurduğu karşılıklı bağımlılık ilişkisidir (Aslanoğlu, 1998: 27). Karşılıklı bağımlılık ilişkisi içerisinde aynı yerde yaşamak zorunda kalan canlılar birbirleriyle mücadeleye girerler ve bu mücadele sonucunda oluşan ekolojik denge içerisinde her canlı hak ettiği şekilde (burada bahsedilen hak tamamen canlıların doğuştan gelen ve değişmeyen, diğer canlılara göre yaradılışsal üstünlüklerini ifade eder) kendine yer seçer. Görüldüğü üzere kentte yaşayan insanların hareketlerini tanımlarken, bitki ve hayvan sosyolojisinin temel tezlerinden yararlanan Chicago Okulu temsilcileri, kenti bir anlamda uzun erimde kendiliğinden dengeye oturacak bir eko-sistem ya da organizma olarak görmüşlerdir. Bu görüşe göre barındırdığı sistem içerisinde kent toplumu ekolojide ortaya çıkan rekabet (competition), istila (invasion), yerine geçme (succession) süreçleri yoluyla dengeye ulaşır.
Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme Yaklaşımı
Louis Wirth 1938 yılında The American Journal of Sociology adlı dergide yayınladığı “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme” makalesinde kenti, batı kentleri üzerinden inceleyerek bir modernleşme eleştirisi de yapmıştır. Wirth makalesinde “Kent yalnızca, günümüz insanına daha büyük bir oranda iş ve yerleşim olanakları sunan bir yer değildir, aynı zamanda dünyanın en uzak yerlerini kendine çeken, türlü bölgeleri, insanları ve etkinlikleri bir düzene göre biçimlendiren, ekonomik siyasal ve kültürel yaşamın öncüsü ve denetleyicisi olan bir merkezdir” tanımlamasını yaparken bir yandan da kentlerin en önemli sorunsalını da tanımlamıştır. Merkez olarak çok geniş ölçekli çekim gücü olan kentler, yarattıkları bu çekim neticesinde fiziki çevre ve nüfus olarak büyümekteydiler. Bu büyümenin ve kente eklenen yeni nüfusun yerleşik nüfus ile olan gerilimli ilişkisi Wirth için öncelikli problemdi. Wirth makalesinde toplumbilimciler adına bu sorunsalı şu şekilde ifadelendirmiştir: “Kent toplumbilimcisinin ana sorunu, çok sayıda türdeş olmayan insan barındıran, yoğun nüfuslu yerleşim yerlerinde göreli olarak sürekli bir biçimde gözlenen toplumsal eylemlerin ve örgütlerin biçimlerini keşfetmek olmalıdır” (Wirth, 2002: 86). Wirth, Simmel gibi kentsel yaşamın gerilimli bir doğasının olduğunu varsaymış ve kentte fiziksel ilişkilerin yakın olmasına karşın toplumsal ilişkilerin uzak olduğunu belirterek kentsel dünyanın, insanları yalnızca görsel olarak tanımaya olanak sağlayan bir yapısının olduğunu ileri sürmüştür (Wirth, 2002: 93). Wirth tarafından ilişkilerin yüzeysel yaşandığı ve şizoid bireyin oluşmasına sebep olan kent, bir yandan da “gönüllü” örgütler aracılığı ile kişilerin bireysel gelişimleri için eşsiz ve çeşitli ortamlar sunmaktadır. Wirth kent, kentli ve kentleşmeye dair kültür üzerinden yaptığı bu analizlerden sonra kentleşmeyi “bir yaşam biçimi” olarak sunmuş ve tüm bu kavramları içerisinde toplayabileceği çerçeve bir başlık elde etmiştir. Bu şekilde hem kavramları hem de kavramlar arasındaki derinlikli ilişkileri analiz etme zorunluluğundan bir nevi uzak durmuştur.
Chicago Okulu temsilcileri kenti bir laboratuvar olarak görerek farklı kuramsal tartışmaları ile kent sosyolojisinin temel çalışma dinamiklerini belirleyen bir yaklaşımı kent sosyolojisi literatürüne kazandırmışlardır.
Kaynakça
Aslanoğlu, R.A., (1998). “Kent, Kimlik ve Küreselleşme”, ASA Kitabevi. s. 27.
Giddens, A., (2000). “Sosyoloji”, Ayraç Yayınları, Haz. H. Özel & C. Güzel, İstanbul, s. 505.
Marshall, G., (1999). “Sosyoloji Sözlüğü”, Çev. D. Akınbay, D. Kömürcü, Bilim Sanat Yayınları, Ankara. S.97.
McKenzie R. D., (1925). The Ecological Approach to the Study of Human Community, The City, The University of Chicago Press, Chicago and London, ss. 63-79.
Parker, S., (2004). “Urban Theory and The Urban Question”, London and New York, Routledge.
Serter, G. (2013). “Şikago Okulu Kent Kuramı: Kentsel Ekolojik Kuram”, TMMOB Şehir Plancıları Odası Dergisi, s.70.
Wirth, L., (2002). “Bir yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme”, 20 Yüzyıl Kenti, İmge Kitabevi, (Der. Bülent Duru, Ayten Alkan), ss.85-505.
Sosyoloji07 Haziran 2024 12:47