Yaşamın Anlamı Nedir?
Bütün sorular insanın sorduğu ve cevap vermeye çalıştığı sorulardır. Soru hem kendimizi ve nereden gelip nereye doğru gittiğimizi, hem de geçmişimizi ve geleceğimizi içerir. Daha açıkça söylendiğinde; hangi soruyu ne tür koşullardaki hangi insanların ve ne zaman sordukları canlılık ve yaşama dair bütün fikirleri ve planlamaları etkiler. Yaşamın anlamına ilişkin bir soru, değişim ve gelişimi fazla hisseden ve hayatı organize açısından anlam bütünlüğü oluşturmakta zorlanan insanların sorusudur. Bu durumda olan insanlar da fiziksel veya psikolojik olarak çok yer değiştirmiş ve değiştiren insanlardır. Gelişme ve değişme gereksinimi; daha müreffeh ve konforlu bir alım gücüne erişmeye ihtiyacı olan insanlar için yaşamın anlamı deneyimlemek ve öğrenmektir. Burada hakikat, inanç veya bilgi deneyimlemek ve öğrenmek dışında herhangi bir kavramla ifade edilemez. Çünkü her yeni ortam gelişen ve değişen insan için yabancı birtakım ögeler barındırır ve bunlar ancak deneyimlendikten sonra öğrenilebilirler. Yaşamın sonunda bu insanların bütün anlatabilecekleri öğrendikleridir.
Günümüzde psikoloji ve felsefe başta olmak üzere bütün insan bilimsel disiplinler yaşamı genel geçer veya “doğru-yanlış” kategorileri üzerinden anlamlandırmaya programlı oldukları için ‘yaşamın anlamı’ gibi kavramlar ideal deneyimler gözetilerek değerlendirilmektedir. Bu nedenle insanla ilgili sözel bilimler veya biraz istatistikten yararlanan, ama genel itibariyle insanlara onların diliyle yol gösteren disiplinler yaşama geç idrakle katılabilmektedirler. Avrupalı veya özellikle Amerikalı sosyal bilimcilerin örneğin Türkiyeli veya Polonyalı ya da Mısırlı sosyal bilimcilerden önce bizim hayatımızı da ilgilendiren bazı gelişmeler hakkında konuşabilmeleri, ilgili coğrafyalardaki insanların söz konusu gelişmeleri zamansal olarak daha önce deneyimliyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Aksi takdirde sosyal bilimlerin veya insan bilimsel disiplinlerin bir vakıayı kavraması ve planlama ve öngörülerinde kullanmaya başlaması gecikmeli gerçekleşmektedir. Yaşamın anlamına dair herhangi bir soruya ideal örnekler veya tiplerden hareketle bir cevap bulmaya çalışmak bir filozof veya psikologun, bir ilahiyatçı veya edebiyatçının muhatabını/muhataplarını gerçekte göz ardı etmesiyle sonuçlanabilir. Çünkü hiçbir soru başkası veya başkaları için sorulmaz. Sorular önce kişilerin kendi gereksinimleri için üretilmektedir. Onaylanma ve takdir edilme gereksiniminin kişisel gereksinimleri bastırması ve baskılamasına izin vermek bireylerin birbirlerine güvenmedikleri ve yardımcı olmak istemedikleri bir toplumsal yaşamın üretilip yaygınlaştırılmasıyla sonuçlanabilir. Bu nedenle bütün sosyal bilimlerin ideal tipler yerine muhataplarının koşullarına yoğunlaşmaları ve yaşamın anlamını soruşturan bireylerin de toplumsal normlara uygunluktan önce kendi serüvenlerine konsantre olmaları herkesin yararına olacaktır. Genel geçerliliğin veya doğru ve yanlışın ölçütü yine insanlar ve onların gereksinimleridir.
Yaşamın anlamı deneyimleme ve öğrenmedir. Aslında yaşamın amacı da budur. Çünkü zamanımızda insanların en belirgin gerçeklikleri gelişim ve değişimdir. Bu birçok kavram ve durumla örneklendirilebilir. Yoksulluktan varsıllığa, statüsüzlükten statü sahibi olmaya, zayıflıktan güçlü olmaya, kimsenin dikkat edip görmediği bir insan olmaktan birçok kişinin dikkat edip gördüğü/gösterdiği bir insan olmaya, başarıya ihtiyacı olmaktan başarılı olmaya, mutluluğa ihtiyacı olmaktan mutlu olmaya vs. doğru birçok açıdan günümüzde insanlar yükselmeye çalışmaktadırlar. Bu durumdaki insanlar her aşamada kendilerini yeni bir ortam ve çevre içinde bulacaklar. Her yeni ortam ve çevre ancak deneyimlendikten sonra keşfedilebilir ve anlaşılabilir. Bu nedenle sürekli yenilikleri deneyimleyerek öğrenecekler. Muhtemelen karşılaşacakları pek çok kriz onların bilgilerinde ilk kez mevcut olan şeyler olacak ve ancak deneyimliyorken ona ilişkin konuşabilecekler. Yaşamın anlamı da bunlardan birisidir ve bu nedenle “gelişmekte olan insanlar” için yaşamın bütün içeriği deneyimlemek ve öğrenmektir. Söz konusu insanlar için yaşamın anlamı deneyimlemek ve öğrenmek olduğu için bunlar “zekâ” kavramını çok önemserler. 21. yüzyıla girilirken zekâ kavramına dair analizlerin popülerleşmesinin bir nedeni de budur. Bir süper güç olmasına rağmen Amerikan insanları genellikle gelişmekte olan insanlardır.
Burada burjuva ile orta sınıf insanları birbirlerine karıştırmamak gerekir. Her ikisi de sonradan varsıllığa erişmiş olsalar da burjuva nüfusunun toplum nüfusuna oranı azdır ve bunlar aristokratlara özenip onları taklit ederler. Bu nedenle yaşamın anlamı konusunda bir fikirleri olamaz. Burjuva 19. yüzyıl toplumlarının bir kavramıydı. 20. yüzyıl toplumlarının kavramı orta sınıftı ve yaşamın anlamı bunlar için ve 21. yüzyılda dijital teknolojiyi kullanarak statü elde edenlerin ortaya çıkaracağı yeni bir sınıfın sorusuna karşılık gelmektedir. Hatta bu nedenle modern Türkiye’de burjuvazinin neden oluşturalamadığı sorusu yanlış sorulmuş ve cevaplanmış bir soruya benzemektedir. Yaşamın anlamını merak eden insanlar için varoluşçuluk felsefesi ve kişisel gelişim alanı geçerli ve işlevseldir. Türkçede yaşamın anlamı soruşturmasına cevap aranırken deneyimleyerek öğrenen insanların toplumsal karakterlerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Yaşamın anlamı sorusunun cevabı deneyim ve öğrenmek olduğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in ilk emrinin “oku!” olmasının günümüzdeki karşılığı “kendini geliştir” olsa gerektir. Alak suresi kişisel gelişim alanının İslam tarihindeki ilk örneğine karşılık gelmekte gibidir. Bugün yaşanan hayatta gelişen gereksinimlere bir önceki yüzyılın kavramları ile değil, oluşturulmaya başlamış bir terminolojinin içinde kalarak çözümler üretmek gerekmektedir. Önümüzdeki yıllarda yapay zekâyı kullanarak teknolojik aygıtlarla yaşam deneyimini yoğunlaştıracak insanların yaşamın anlamına verecekleri cevap çok muhtemelen bugünküne kıyasla daha mekanik olacaktır. Bu nedenle yaşamın anlamını duyguda aramamak veya duygu kavramının içini meşguliyetle doldurarak güncellemek gerekmektedir. Bu nedenle Roland T. Rust ve Ming-Hui Huang’ın 2021’de yayınladıkları kitabın adı “The Feeling Economy”dir. Yani duyguya dayalı alanın ekonomiye katılarak yaşamın anlamının ticarileşmeye başlaması...