Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Gün’âh Günü

Gün’âh Günü

Edebiyat 13 Temmuz 2019 21:17 - Okunma sayısı: 1.721

Koca yorgunluklar ellerimizde nasır nasır, göğsümüz dışarıda karşısındayızdır göğe değmiş tüm ihtişamıyla bir gecekondunun.

Gün’âh Günü

 

Koca yorgunluklar ellerimizde nasır nasır, göğsümüz dışarıda karşısındayızdır göğe değmiş tüm ihtişamıyla bir gecekondunun.

Sonra...

Bey abiler ve hanım ablalar ellerini alırlar, kocaman buldozerlerini alırlar, yeri alırlar, göğü alırlar, umudu alırlar tuğla tuğla da değil bir anda kökünden… Yıkılmak.

Kum gibi bitmez biçimde, gözlerinle, dudaklarınla, böbreklerinle, ciğerinle, annenle, babanla ilmek ilmek değil hem de birden, birbirinin karşısına çıkan iki bulut gibi, bir duvara toslayarak, sağanakla… Yıkılmak.

O narin, cici ellerimizle dürttüğümüz taşın tam zirvede iken üzerimize yuvarlanması gibi, yanından geçerken selam verdiğimiz tüm çiçeklerin hem acıyarak ve hem yazgıyı kutsayıp kahkahalar atması gibi, çok saçma gibi… Yıkılmak.

Yıkılmak

Göğse öküz oturup da havanın adamın elmasında kalması gibi, sürgün bahçesinin kurağa tutması gibi… Yıkılmak.

Sözün konusu insan olunca hem edilgen hem dönüşlü olan, dönüp dîlin bilgisini aşarak ve hatta haddini bile aşarak, yollar değil ıslak bir gece kollar aşarak az önce övdüğüm o narin, cici ellerle… Yıkılmak.

Kırmızı, biraz acı ki bu acı başka acı, ve ama ekmekle kutsanmış boyun borcu gün’âhımızın baş döndürücü kefaretinin meğer beş para etmeyip de hatta o maddi uzantının bile ödeyemediği taa anamızdan getirdiğimiz x ve y’lerle… Yıkılmak.

Yıkılmak

Kollarını ikiye açmış deniz gibi asamızın ardından damla damla bile değil içinde kim kaldı umursamadan boğarcasına, topyekûn, hınçla… Yıkılmak.

O siyah oyuktan çıkan, yolu boyunca övülmüş gölgelere sırtını dönmüş, uyanmak için işte bu günü beklemiş ve ama sözü rüzgârdan gayrı olmayan, sesi “doğrudan öte gitme a küffâr oğlu!” diyenlere ulaşmayan ilk nefes sahibi gibi… Yıkılmak.

Bir parmağın kapıyı göstermesi, neyi var neyi yoksa ki bunun içine telefonu, anahtarı, elleri, gülüşü ve elbet saygısı da dahil, alıp kapının ardını bile hesaplayacak vakti ve nefesi kalmadan yola düşen kimsesizler gibi… Yıkılmak.

Başını iki yana sallayıp da bir müjdenin bir mezara düşmesi gibi, kız çocuğu bekler gibi, onu daha doğmadan gömer gibi… Yıkılmak.

… ve belki

Marifet işte buydu, bin yıllık yüklerin ardından dahi kalkabilmekti. Marifet; başımız yere doğru, dizlerimizi öfelerken, sırtımızdaki ele küfredip acı dağarcığımızı genişletirken birden bir anne eli uzanmış gibi kalkmaktı belki.

Belki de kendisine küsen tüm ellere rağmen, sonsuz kurağın içerisinde serap dolu yalnızlığına rağmen koca susuzluğun ardından çiçek veren, incir veren kaktüs olmaktı marifet.

Göğün düşmesi ve ama yüz görümlüğünü alan gökkuşağının nazlı nazlı arz-ı endâm etmesiydi sağanak ardınca;

prangayı kabul etmeyen tüm özgür ruhlara sembol değil miydi kendisi?

Yıkılmak,

Sonuç değildi belki kocaman, görkemli bir sebepti, başka yönü kalmayan kuluna yerin kalkmayı öğütleme şekliydi, kim bilir.

Yıkıldığında sıkıştığı deliğe hiç şikâyet etmemiş, üstüne toprak atılmış olmasına gücenmemiş, biri ad vermedikçe “hiç kimse” oluşuna içerlememiş, toprağı çatlata çatlata onu süslemiş o çiçeğin sabrını ve ardından gelen muzaffer edasını görmekti belki;

çiçek, edasıyla çiçek değil miydi sanki.

Hem sonra kaçınılmaz ki başı göğe kaldırmak gerekirdi. Ellerimiz hem sağdan hem soldan bir yarına çivilenmişken ve bir yolun sonu bir yolun başı iken ve dahi biz Eloi, eloi, lama sabachthani?* demişken, vazgeçmişken yine de gökten yere gülümseyen babaydı yıkılmak;

baba bu, merhametiyle meşhur değil miydi?

Esin AL

*Tanrım, tanrım beni neden terk ettin?

Yorumlar (1)

Admin - 14 Temmuz 2019 14:23

Duha suresi 3. Ayet rabbin seni terkemedi sana darilmadi da....
SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Edebiyat
Hakikatin Çölünde Gezinen

Edebiyat06 Kasım 2024 18:53

Hakikatin Çölünde Gezinen

Sen de mi Brutus SHAKESPEARE, JULIUS CAESAR

Edebiyat26 Ekim 2024 10:18

Sen de mi Brutus SHAKESPEARE, JULIUS CAESAR

ince hikâye

Edebiyat21 Eylül 2024 11:05

ince hikâye

Dostoyevski'nin İnanç Serüveni Üzerine

Edebiyat03 Ağustos 2024 14:26

Dostoyevski'nin İnanç Serüveni Üzerine

Şiirin Nüfuzu

Edebiyat07 Haziran 2024 11:05

Şiirin Nüfuzu

NAZIM HİKMET’İN ŞİİRİNDE VAROLUŞSAL SORUNLAR ve BARIŞ MÜCADELESİ

Edebiyat06 Haziran 2024 14:13

NAZIM HİKMET’İN ŞİİRİNDE VAROLUŞSAL SORUNLAR ve BARIŞ MÜCADELESİ

Edebiyat-Hukuk Savaşları HOWL/ULUMA

Edebiyat03 Haziran 2024 09:47

Edebiyat-Hukuk Savaşları HOWL/ULUMA

Mola Süreniz Dolmuştur

Edebiyat04 Nisan 2024 17:31

Mola Süreniz Dolmuştur

Şiir Mitinin Sonu PATERSON

Edebiyat25 Mart 2024 19:49

Şiir Mitinin Sonu PATERSON

Yol Boyunca İçimizdeki Ateşi Taşımak: Cormac McCarthy'nin

Edebiyat12 Şubat 2024 21:16

Yol Boyunca İçimizdeki Ateşi Taşımak: Cormac McCarthy'nin