Albert Camus ve Yaşama Felsefesi
Camus bir yaşama filozofudur. Onun felsefesinin temelinde insana ve yaşama dair sorunlar yer alır. Yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceği bir varoluşsal sorun olarak, ilk ve temel sorudur. Bu birey olarak her insanı ilgilendiren ve düşündüren bir sorudur. Değerlerle ilişkisi vardır.
İkinci temel soru, insanı belli bir değere dayalı olarak hayır demesi ve başkaldırmasıdır. Bu başkaldırıyı Camus hem metafizik hem de tarihsel ve politik yönüyle inceler. Bu noktada kişinin bir değer temelinde birlikte dayanışma içinde başkaldırması olgusuyla karşılaşırız. Başkaldırıyoruz öyleyse varız!
Albert Camus’da Varoluşsal ve Toplumsal Yönleriyle İnsanın Başkaldırmasıyla karşılaşırız. Başkaldırı hem metafizik hem de tarihsel olmak üzere iki yönlüdür. Camus’un etik ve politik görüşleri birbiriyle iç içe geçmiştir. Değerlere dayanan ve dayandığı-yola çıktığı değerlere bağlılığını sürdürebilen bir başkaldırı anlayışını savunur. Bu nedenle tarihsel devrimlere yönelik eleştirilerinde en önemli husus, başkaldıran insanın, bir süre sonra niçin başkaldırdığını unutmasıdır. Bu konuda birçok örnek verilebilir.
Camus, ele aldığı sorunları hem felsefi hem de edebi eserlerinde işleyen bir filozoftur. Filozof-sanatçı olarak da tanımlanması bunun göstergesidir. Romanları ve oyunlarındaki temalar ve sorunlar, kuramsal eserlerinde de işlenir. Camus’un düzyazıları da edebiyatın tadını veren bir söyleme sahiptir. Özellikle denemeleri edebi olanla felsefi olanın bir karışımı, harmanlanması, bir bakıma edebi bir felsefi söylemin önemli örnekleri olarak düşünce tarihinde yer almaktadır.
Camus, alışılmış, klasik filozof tipine uymaz. Akademisyen değildir. Yalnızca yazmakla, düşünceler üretmekle yetinmemiş, düşünceleri ve değerleri için eyleme atılmaktan da kaçınmamıştır. Düşüncenin eyleme dönüklüğü belirgindir. Ancak bu noktada da Camus’da alçakgönüllü, mütevazi bir tavır ve anlayış kendini gösterir. Kendini bir kahraman ya da lider olarak görmez. Yazdıklarını ve yaptıklarını, insan olmanın bir gereği ve sorumluluğu olarak görür.
Çağının sorunlarıyla yüzleşen ve bu sorunlar karşısında insanın olanaklarını ortaya koymaya çalışan Camus, ortaya koyduğu sorularıyla yalnızca kendi dönemini değil, kendisinden sonraki dönemi de etkilemeyi sürdürmüştür. Giderek derinleşen toplum ve dünya sorunları Camus gibi filozoflara olan ihtiyacı ve arayışı da ortaya koymaktadır.
Camus, insan ve tarih kadar doğayı da düşünür. Doğa ve tarih-kültür arasında karşımıza çıkan gerilim ve yaşanan trajediler onun bir Akdeniz imgesine yaslanmasına yol açmış görünür. Ancak Camus’a Akdeniz yalnızca bir coğrafya ve iklim olarak değil, temsil ettiği kültür ve insani değerler bakımından da önemlidir. Çağdaş şairlerimizden Ahmet Erhan’ın hem Camus’a hem de onun gibi Akdeniz’e verdiği değer ve yüklediği anlamlar birbiriyle örtüşmektedir diyebiliriz. Bu noktada Camus’un etkisi sanatta ve özellikle şiirde görülebilir.
Camus’un yaşamı ve eserleri, saçmadan anlam yaratmaya, nihilizm karşısında değerler ortaya koymaya yönelen dürüst, sahici bir düşünür ve yazarın yeryüzünde çok uzun sürmemiş macerası ve yolculuğu olarak görülebilir. Dünyanın sessizliği karşısında sorularına cevap arayan ve yüklenmek durumunda kaldıkları taşı-taşları dağın tepesine çıkarmaya çalışan Sisifos’ların varoluşu ve mücadelesi, Camus’un felsefi ve edebi mirasının güncellenmesini sağlamakta ve Prometheus’un ateşine benzer bir ışık ve sıcaklıkla onun izleri düşünce ve duygu dünyamızda yankılanmaya devam etmektedir.