Film İncelemesi: Dolunay Katilleri
Yönetmenliğini Martin Scorsese’nin yaptığı ve Robert De Niro, Leonardo DiCaprio, Lilly Gladstone ve Jesse Plemons gibi oyuncuların yer aldığı “Dolunay Katilleri” (orijinal ismi Killers of the Flower Moon) filmi 20 Ekim itibariyle tüm dünyada gösterime girdi. Söz konusu film David Grann’ın “Killers of the Flower Moon: Osage Murders and the Birth of FBI” (2017) adlı “kurgusal olmayan” kitabından uyarlanmıştır. Ayrıca belirtmek gerekirse David Grann’ın kitabı Dolunay Katilleri: Osage Cinayetleri ve FBI’ın Doğuşu (2022) olarak İthaki Yayınları’nda yayımlanmıştır.
Öncelikle filmin kitapta işlenen gerçek olaylara bağlı kalınarak estetize edildiğini söylemek gerekir. Martin Scorsese’nin kitaptan yola çıkarak Amerika’nın belirli bir döneminde yaşanmış cinayetlerin ardındaki organize suç şebekesinin sosyo-politik ve ideolojik dinamiklerini betimleyip ifşa ettiğini görmekteyiz. Bu arada film bir yönüyle FBI’ın nasıl doğduğuna kurumlaştığına dair bir fikir de sunmaktadır.
Dolunay Katilleri filminin esas konusunu Amerika’nın Oklahoma civarında yaşayan Osage Kızılderileri’nin maruz kaldığı bir dizi cinayetler oluşturmaktadır. 1920’lerde, Osage Kızılderilileri’nin yaşadığı bölgede, dönemin en büyük petrol rezervlerinden biri ortaya çıkınca bu olay “beyaz adamlar” olarak bilinen organize bir grubun baskıcı sömürü ve talanıyla karşı karşıya kalmıştır. Dahası beyaz sınıf olarak adlandırılabilecek bu sınıfın Osage Kızılderileri’ne yönelik sistematik bir yıkım sürecinin içine girdikleri görülür. Burada en temelde iki strateji güdülmüştür. İlk strateji Osage Kabilesi’nin kadınlarıyla evlenmek ve böylece Kızılderili ailelerin sahip oldukları servetin kendilerine doğru akmasını sağlamaktır. İkinci strateji ise Osage Kabilesi’ne mensup servet sahibi kişilerin öldürülmesidir.
Şimdi meseleye salt kriminal-hukuki yönüyle bakıldığında burada katillerin bulunup yargılanması gibi bir prosedürün gerekliliği açıktır. Öte yandan gerek kitaptan çıkarsadığımız fikir ve gerekse de filmin asıl vermek istediği mesaj aslında meselenin çok daha derinlemesine sosyolojik bir sorunsala işaret etmektedir. Şu halde Amerikalı beyaz adamlar olarak tabir edilen sınıfın Osage Kızılderilileri üzerindeki tahakküm ilişkisini tesis etmede kullandığı organize suç ağının sadece kişileri katletmediğini aynı zamanda toplumsal bütünleşmeyi de paramparça ettiğini söyleyebiliriz.
Osage cinayetlerinin ardındaki temel mantığın nasıl işlediğine dair Indywire.com’da yaptığı röportajda Scorsese, yaptığı şeyin western türünden ziyade bir “gangster” filmi olduğunu vurgulamıştır. Scorsese, organize suç şebekelerinde genel bir kötülük yapısının egemen olduğunu ve bir bakıma suç ailelerinin mensuplarının kendilerini başkalarından üstün gördüklerini ve dolayısıyla organize suç şebekelerinin kimin için neyin iyi olup olmadığı ya da paranın nasıl idare edilmesi gerektiğine ilişkin kararı kendilerinin belirlemeye çalıştığını dile getirir (https://www.indiewire.com/features/interviews/martin-scorsese-talks-killers-of-the-flower-moon-explained-1234918654/).
Aslına bakılırsa organize suç şebekeleri bir azınlık durumunda olmalarına rağmen yine de toplumun pek çok katmanında nüfuz sahibidirler. Bu olay bize Gaetano Mosca’nın ünlü mafya tanımını çağrıştırmaktadır: “güçlünün zayıf üzerinde kurduğu baskı ve sıkı örgütlenmiş küçük azınlıkların, örgütsüz bireylerden oluşan büyük çoğunluk aleyhine uyguladığı despotik yönetim” (Mosca, 2021, s. 25). Örneğin Osage cinayetlerinin ardındaki asıl rolü olan William King Hale’in yaşadığı çevrede pek çok kişi ve kurum üzerinde söz sahibi olduğunu görmekteyiz. Filmde de mükemmel bir biçimde yansıtıldığı üzere organize suç şebekeleri sanılanın aksine yalnızca doğrudan suçlu kişileri değil, dolaylı olarak suçlu kişilerle irtibatlı pek çok yasal aktörü de kapsayabilmektedir. Örneğin aşağıdaki görselde de görülebileceği üzere, filmin sonuna doğru Scorsese’nin Osage cinayetlerinin ardındaki organize suç ve şiddet şebekesinin tüm üyelerini tek karede sunduğunu görmekteyiz.
(https://astolfocinema.tumblr.com/post/717665755528855552/can-you-found-wolves-in-this-picture-killers-of)
Yukarıdaki film karesinde Scorsese, Osage cinayetlerinin ardındaki organize suç şebekesinin büyük bir suç ailesi olarak karşımıza çıktığını ve bu organizasyonda doktorlardan, avukatlara, politikacılardan, nüfuz sahibi kişilere kadar geniş bir suç ilişkileri ağına sahip olduğunu ifade etmeye çalışır. Diyebiliriz ki güç ilişkilerinin yasal-rasyonel temellerden uzaklaşıp organize suç şebekeleri etrafında örgütlendiği bir ortamda toplumsal adaletten ve toplumsal huzurdan söz edilemez. Başka bir deyişle organize suç şebekeleri bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir ve Martin Scorsese bir kez daha bu mesajı seyircisiyle paylaşmıştır.
Yazan: Hamit Ölçer[1]
[1] Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü, Doktora öğrencisi.
Kaynakça
Grann. D. (2022). Dolunay Katilleri: Osage Cinayetleri ve FBI’ın Doğuşu (Çev. Uğur Gülsün). İstanbul: İthaki Yayınları.
Mosca, G. (2021). Mafya Nedir? 19. Yüzyıl Sonu İtalya’sından Sosyolojik Bir Analiz (Çev. Onur Öztürk). İstanbul: Metropolis Yayıncılık.
https://astolfocinema.tumblr.com/post/717665755528855552/can-you-found-wolves-in-this-picture-killers-of Erişim tarihi: 30.10.2023.
https://www.indiewire.com/features/interviews/martin-scorsese-talks-killers-of-the-flower-moon-explained-1234918654/ Erişim tarihi: 30.10.2023.
[*] Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü, Doktora öğrencisi.
Sinema09 Ağustos 2024 16:29