Hocam merhaba..
Nihayet kitabınızı aldım ve yazlıkta okumaya başladım. İlk 50 sayfasını okudum bugün. Ellinci sayfaya doğru Arkadaşınızın mesajı ve o sıralarda yazdıklarınıza devam etmede çektiğiniz sancıları hissettim.. Ve hatta ikinci yumurtayı kırarken ki halinizi düşününce inanılmaz duygulandım.. Sonra da dedim ki; “Hoca çok haklıymış.. kitabını okumadan kendisini hissetmek ve anlamak çok da mümkün olmayacaktı..”
Yumurta kırmadaki kafa karışıklığınızdan çok etkilendim ve sonra döndüm elli sayfalık yaşantılarınıza, tekrar okudum. Onları da daha düşük şiddette bu olaya benzettim. Kendimin, içimde olan ve onlarla aramda aklımın ermediği mesafelerin olduğu malzemeye erişmeye çalışırken çektiğim sancılarım geldi aklıma. Sonra fark ettim ki bu tür sancı; insanı insandan alan bir şeydir. Hatta bir kez daha ilk elli sayfaya zihnimi çevirince dedim ki;
“ Binnur Hocamın büyük ihtimalle bu hayattaki en önemli mücadelesi; içinde ve geçmişindeki malzemeyi ayıklamak, o malzemeye anne/babalık etmek, tasnifini etmek, kimisini oluruna bırakmak ve neticede o ‘metinden’ daha duru ve daha öz bir metin çıkarmakta çektiği zorluk olmuştur.”
Nitekim, yaşarken, yaşadıklarımızı öykülendiririz. Sonra defalarca dönerek aynı öyküye bakarız ve bir yanları değişir her bakışta, bir yanları ısrarla aynı kalır. Hatta bazen değişmesi gereken veya gözden geçirilmesi gereken kısımları ısrarla değiştirmeyiz. Velhasıl, istedim ki sadece ilk sezgilerimden size birşeyler söyleyeyim. Mesela, bence bu elli sayfaya sığdırdıklarınız, o iç karışıklık ve sancı sicilinizdendir. Yoksa belki çok daha az sayfaya sığardı. Burada edebi bir eleştiri yapmıyorum. Sizin içeridekileri toparlamanız ve toparladıklarınızdan bir öykü oluşturmanızın dolambaçlara çokça takıldığını ve bunun da kendimce, içinizin dolambaçlarının yansıması olduğunu ve belki de, tam da dolambaçları daha kestirme yollara çevirmek üzere bu sancılı işe giriştiğinizi düşündüm. (13 Ağustos, 2023; saat 18.29)
Sonraki gün..
Saat: 16.27; 300’lü sayfalardayım ve Arkadaşınızın, ODTÜ’de açılan kadroya başvurması konusundaki iknanıza değindiğiniz sayfayı yeni bitirdim. Arkadaşınızdan çok etkilendim. Sizin hikayenizde tuhaftır ki sizin içinizi karıştıran adamları çok iyi hissedebiliyorum ve ayrıntılı bir şekilde iç dünyalarına girebiliyorum; babanız ve Arkadaşınız… Arkadaşınızın nice şeyi benimkiyle kardeşçe.. Çiftçi bir aileden gelmek ve hatta sanıyorum ki ailesi Alevidir de. Anneye düşkünlük.. Amerika’dayken anne ölümü.. Babasının durumu.. ‘Sol’ anlayışta olması.. Hisleri.. Şefkati ve nice özelliği; benden büyük bir güzel adamı resmediyordu.
Siz, müstesna bir cesaretle (ki üstelik bu ülkede ve üstelik bir kadın olarak ve üstelik de göz önündeki bir akademisyen olarak) hayatınızın nice ayrıntısını bütün insanlara ifşa etme gücü göstermişsiniz. Sanırım kitabı okuyan herkes, her şeyden önce bunu gönülden takdir eder.
Benim gibiler kitabı okurken en çok da duygularınızı hissederler.. Korkularınız… Kendinize akıl erdirmede bir ömür çektiğiniz sancılar.. Hatta bunları derince hissederken şimdiki görüntünüz gelir aklıma ve ağlarken, içiniz onca karışıkken, kollarınızda veya omuzunuzda hissettiklerinizden bahsederken bir yanlarım; bunca yaşantısı olan bu kadını, depremin olduğu gün babasının içerde bıraktığı küçük kız olarak algılar hep ve onu kucaklamak ister..
Sizin öykünüzün bir sürü nadide yanları var ama en öne çıkan kısmı ‘sakınmalarınız, korkularınız’ oldu benim nazarımda. Hatta hikayelendirirken dahi bir şeylere, belli temalara tutunmuşsunuz. Oysa o temaların çok dışında da yorumlar getirilebilir. Örneğin, kitabı okuyan ‘Arkadaşınıza dair karmaşanızı’ belli bir seviyede anlar, çünkü öyle anlatıyorsunuz. Oysa onun hayatı, sizin hayat hikayeniz ile birlikte düşünüldüğünde; dedim ki hocanın anlattığı kadarı çok eksik, çokca kısmi. Mesela, bana göre siz gösterişli bir adamın kızıydınız, ülke ortalamasından daha şanslı koşullarda büyüdünüz ama bir yanınız ben ve Arkadaşınız gibi insanlara dosttu hep. Bir yanınız böyle insanlardaki sahiciliğe hep hayrandı.. Bir yanınız hep halktandı ve halkçıydı. Arkadaşınızın bu kadar müstesna bir mücadele vermesi sizi O’na kardeş etmiştir. Okuyucu sırf yazdıklarınıza bakarak, öykülendirmede dışarıda bırakılanları görmez. Oysa ben düşünüp, hissedip yazdıklarınızın dışındakileri çok merak ettim. Her öykülendirme, bir şeyleri dışarıda bırakır. Dışarıda bırakılanlar bana hep daha kıymetli gelir..
Dahası bu öğlen verandada kitabı okurken içimin kalburunun üstüne hikayenizin; eş-dost ve ablanızla paylaşılsa da oluşumunda sizin derinliğinize ve aklınıza layık bir şekilde birileriyle derinlikli temas etmediğini düşündüm. Yani, yıllarca bu sancıları içinizde taşırken, bana öyle geliyor ki, eğer bugünkü güzellikte ilişki kurabilseydiniz o zamanlar, hikaye böyle olmazdı. Hatta zihnim daha da ileri gitti, dedi ki; Binnur Hoca terapiyi bile ‘bir kişilik’ yapmış. Bir kişilik yapmanıza hüzünlendim. Zira evin akıllı kızı ve Kütahya’ya gitmekten tutalım da birçok durumda kendi yağında kavrulmaya çalışan ve tek başına “başarılı” olmak için onca mücadele vermiş sizin öykünüzü ziyadesiyle ‘solo’ bir hikaye olarak algıladım.
Bunu şunun için önemsiyorum; hikaye bu denli solo olmasaydı, yani öykünün muhtelif zamanlarında daha çok temas olsaydı belki öykü daha derli toplu olurdu. İçinizi bu kadar boğmazdı ve insan muhabbetiyle öykü sürmekteyken öyküyü sadeleştirirdiniz de bütün ayıklaması emeklilik ve pandemi dönemine kalmazdı.
Tekrar edeyim ki, terapiyi bile bir kişilik yapmanıza elbette saygı duydum, ısrarlı ve inatçı çabanızdan gurur duydum ama bana sorsaydınız ben; “Kitabı yazma sürecinde, sessiz tanık olarak dışarıda tuttuğunuz, Şule Hoca ve Özden Hoca size soru sorsunlar, ikisi bir otobiyografik görüşmeler silsilesi yapsınlar ve onlardan yola çıkarak hiyayeyi çok daha iyi toparlarsınız” derdim.
Velhasıl, hayatınızda onca detayı gören bir insandınız. Onca detay ve o içtenliğinizle topladığınız onca malzeme keşke yolda birileriyle temas vasıtasıyla ayıklana ayıklana devam edebilseydi. Çünkü bir ömrü, sancıları bol olan bir ömrü, bir kerede ve tek başınıza ve topyekün omuzlamanızın zahmetine çok üzüldüm..
Kitaba dair en ilginç bulduğum algılarımdan bir tanesi şu oldu; “Hocam, sizin dışınız babanız, içiniz annenizden yapılmadır” gibi bir cümle geçiyordu içimden- okudukça.
Kitabı kim okursa okusun; ebeveynlerinizin, sizi siz eden yapı taşlarının oluşumunda muazzam derecede belirleyici bulurlar ki çok da yanlış olmaz. Ama sanırım kitabı yazalı epey bir zaman oldu; niceleri okudu, niceleri dönütler verdi ve siz nice kez nice yanlarınızı ziyaret etmişsinizdir yazdığınızdan bu yana.. Bana sanki anne ve babanızın talihsiz bileşiminin attığı temellerin üstüne; gerek kültür, gerek tarihsel zaman veya cinsiyetiniz, gerekse nice başka etmenden ötürü, o temeli dönüştürmeyi dilediğinizce yapamamış olmanın vebali ağır gelmiştir size..
Ben, sizi çok hisseden, çok seven bir insan olarak; daha çok yaşamanızı, daha çok hatalar yapmanızı, daha çok saçmalamanızı isterdim. Sanırım gönlünüzün gönlüne sorsak siz de bunu dersiniz.. Yani o temeli dönüştürmekte eksik kalan kısımlar, sizi bunca yılın sonundan bakınca, acıtıyordur..
Kitabı okurken, yaşadıklarınız; bana ülke kadınlarında a-seksüelliğin ne kadar ağır bir külfet olduğunu bir kez daha içime işleyecek şekilde öğretti. Hele sizin gibi, bildiğim en canlı (lively) insanların başında gelen kişinin, bedenine o canlılığı yaşatmayı başaramamış olmasının haftalarca etkisinde kaldım. Başta sizden ve de tüm bildiğim kadınlardan bu konuyu anlamamdaki eksikliğimi gidermenizi rica etmeyi düşünerek, kendimin tek başına, bu durumu anlayamamasını bağışlayabildim.
Dünkü gibi, bugün de size yazarken zaten kitaba dair her izlenimimi yazabileceğimi sanmıyordum ve öyle bir iddiam da yoktu. Sadece çok belirgin ve öne çıkan noktaları ve algılarımı, sonra üzerine yeni temalar gelir de atlarım diye, not etmek istedim.
Not ederken özetleyeyim; iki gündür kitabınızda gördüklerimi/düşündüklerimi; hikayedeki dağınıklık ve nedenselliği, birkaç unsura bağlayıp – göz ardı ettiğiniz diğer etmenler ve yıllar içinde, özellikle de yazma sürecindeki sancılarınız en çok gözüme çarptı ve yüreğimi sızlattı. Daha önce de söylediğim üzere; öyküde bir şeyler ‘sihirle’ benim istediğim gibi olabilecek olsa, ben daha çok yaşamanızı isterdim.
Çok kucaklıyorum sizi..
…
İ. Keklik, 14 Ağustos 2023, Akbük
Kitap:
Binnur Yeşilyaprak, ÖZ TERAPİ ‘içsel bir kazı’ (2023) 4.baskı, Nobel Kültür Yayınları, Ankara.
Psikoloji-Sosyal Psikoloji11 Kasım 2024 10:10
Psikoloji-Sosyal Psikoloji06 Ekim 2024 20:44
Psikoloji-Sosyal Psikoloji23 Eylül 2024 13:09
Psikoloji-Sosyal Psikoloji18 Ağustos 2024 15:33