DÜNYA OKULU
EĞİTİMİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
Khan Okulu
Bilgi, karanlıktan ışık yaratıyordu.
-Salman Khan
“Dünya Okulu” kitabı, Salman Akademi’nin kurucusu Salman Khan’ın“Herkese, Her Yerde, Dünya Standartlarında Bedelsiz Eğitim” sloganıyla yayımladığı, eğitim üzerine düşünceler kitabıdır.
Kitap, YKY tarafından dilimize kazandırılmış, 2018 itibariyle de 10. baskısını gerçekleştirmiştir.
Salman Khan, yaptığı işin ciddiyetini ve öğretmenliğini vurgulamak istercesine kitabınıünitelendirilmiş planlar gibi, üst ve alt başlıklara ayırmış; başlıklarda ve bölümlerde, yaşamını, geliştirdiği sistemi ve eğitimdeki sorunları ele almıştır.
Eğitimin her yerde, herkese bedelsiz olmasını ise hümanist bir yaklaşımla, her çocuğun herkesin çocuğu olduğu gerçeğinin altını çizerek belirtmiştir.
Kitabı okuduğumuzda, eğitimin sorunlarına kesin bir çözüm üretilmediğini ama geleneksel eğitime bakış açımızın da değişmesi gerektiğini anlıyoruz.
Birinci Bölüm Öğretmeyi Öğretmek’teyazar,eski sınıf modeline karşı çıkar.Bu modelin eskimiş olduğunu, öğrencilerin öğrenme hızlarının farklı olduğunu, sınıf modeli öğrenmenin aslında bir fotoğraf çekme işi olduğunu belirtir. Bu sistemdeherkes bir amaç etrafında idealize edildiği için hem öğrencilerin tek tek gelişimi hem de grubun gelişimi her daim ıskalanmaktadır. Önemli olan ünitenin bitirilmesidir. Derinlemesine bir öğrenme bu sistemde yoktur.
“Eski sınıf modeli değişen gereksinimlerimize artık uymuyor. Temelde edilgen bir öğrenme biçimi bu oysa dünya bilginin giderek daha da etkin bir biçimde işlenmesini gerektiriyor. Eski model, öğrencileri yaş gruplarına göre bir araya toplamaya, herkes için aynı hızda ilerleyen ders programları oluşturmaya ve çocukların süreç içinde bir şeyler öğreneceğini ummaya dayanıyor.” (s. 9)
Kendisinin öğretme işine kazara girdiğini söyleyen yazarın ilk öğrencisi matematikte, birim konusunda sıkıntı yaşayan kuzeni Nadia olur. Nadia’yayla geliştirdikleri uzaktan eğitimde Nadia üzerinde başarılı olduğunu gören yazar, bir arkadaşının da önerisiyle, ürettiği içerikleri Youtube’a yükler. Yazara göre, bu sistem, “inisiyatif almayı, kavramayı, özgün düşünceyi” destekleyen bir sistemdir.
Sistemde hedef, konuya hâkim olma üzerine kuruludur. Sistemin sınıf modelinden kendini farklı kılan en önemli yönü de budur; ham bilgi yerine, konuya hâkim olma. Öğrenci konuya hâkim olmaya içgüdüsel olarak ulaşacaktır, burada öğrencinin ekran başına geçmesi gerekmektedir ve öğrendikçe kendini adaması öngörülmektedir. Bu ön şartı geçmek istemeyen öğrencinin nasıl öğreneceği ise kitapta açıklanmaz.
Sistemin yararı, içgüdüsel olarak hazır olan ve ön şartı geçmiş öğrencinin öğrenmek için içeriklere her zaman ulaşabileceği ve istediği içeriğe istediği kadar vakit ayırabileceği temelindedir. Bu yararın sonucunda üst aşamaya geçmek için her zaman bir alttaki konuya iyice hâkim olan öğrencide tam öğrenmegerçekleşecektir.
“İnsanlar farklı hızlarda öğrenir. Bazıları, sezgi patlamalarıyla hızlı bir biçimde öğrenir; bazılarıysa konuyu yavaş yavaş, uğraşa uğraşa kavrar. Hızlı demek her zaman daha zeki demek değildir, yavaş demek de kesinlikle daha aptal anlamına gelmez. Dahası hemen anlamak ile derinlemesine kavramak aynı şey değildir.” (s. 25)
İkinci BölümParçalanmış Model’deyazar, geleneğe haklı bir eleştiri getirir ve gelenek girdabının eğitim için de aşılması gereken bir duvar olduğunu cesur savlarıyla öne sürer. Yazara göre gelenek, temelleri olmayan ama kabul görmüş ve “hep böyle yapageldik”in hep böyle yapmalıyız olarak dayatmasıdır. Bu ise yeniliğin ve eğitimin önündeki en büyük engeldir.Bu engel, statükonun korumasında olduğu için de değişim çok zaman almaktadır.
Geleneğe karşı çıkışını, terk edilen geleneklerden örnekler vererek açıklayan yazar, bazı araştırmacıların da ismini andığı değişimde öğrenme-öğretmenin tarihi gelişimini bize şöyle sıralar:
Bugünkü eğitimin Prusya temelli olduğunu belirten yazar, bu sistemin ortaya konulma gerekçesini yine Prusyalı düşünce adamı Johann GottliebFichte (1762-1814)’nin şu sözleriyle ifade eder:
“Bir insanı etkilemek istiyorsanız onunla yalnızca (sadece) konuşmaktan fazlasını yapmanız gerekir; onu biçimlendirmeniz gerekir, öyle bir biçimlendirmelisiniz ki istemesini istediğiniz şeyler dışında hiçbir şey isteyemesin.” (s. 71)
Geleneğin yetiştirdiği insan biçiminin, “okuma, matematik ve insani bilimlerde edinilen temel yeterliliğe sahip, uysal ve disiplinli”olduğunu, modern dünyanınsa “yaratıcı, meraklı, kendi kendini yönlendirebilen, ömrü boyunca yeni şeyler öğrenebilecek, yeni fikirler bulup bunları uygulayabilecek” kişiler istediğini belirtir. (s. 74)
Yazara göre, standartlaşmış eğitim sistemi bugün uygulanamaz çünkü meraktan çok düzen (devlet düzeni-kapitalizm düzeni) üzerine inşa edilmiştir.
Sınıf modelinde öğrencilerin herhangi bir konuya hâkim olmadan bir üst sınıfa geçmesini, delik deşik olan “gravyer peynir”e benzeten yazara göre, ileride her öğrenci bu eksik bilgiler nedeniyle hayallerine veda edecektir.
Standart eğitimde, öğrenciler daha yolun başında testlerle yaftalanmaktadır ve test skorlarıyla iyi olmayan öğrencilere dış kapının mandalı muamelesi yapılmaktadır oysa büyük insanların (bilim adamları, sanatçılar vb.) yetişmesi testlerde alınan notlarla doğrudan ilgili değildir.
“O (bilim adamlığı, sanatçılık vb.) yaratıcılığa, tutkuya ve özgünlüğe bağlıdır, bunlar da testlerin bittiği yerde başlar.” (s. 89, parantez içindekiler bana ait).
Ev ödevinin gerekli olup olmadığına değinen yazar, bu konuda son sözü söylerken, ev ödevinin herkesin farklı şekilde öğrendiği gerçeğinden hareketle verilebileceğini söylese deev ödevinin gerekli olup olmadığına ve ev ödevinin zaman sınırlamasına doyurucu bir açıklama getirmez.
Üçüncü Bölüm Gerçek Dünya’da yazar, KhanAkademi’nin büyümesini ve Silikon Vadisi’nin Akademi’ye verdiği desteği anlatır. Destek Bill Gates’ten gelmiştir. Bu anlamlı ve maddi destekten sonra, sistemini pilot okullarda denemeye başlayan Khan Akademi, bilgisayar temelli öğrenimin faydalarının somut olarak ortaya çıkmasıyla bugünkü hâlini almıştır.
Savunduğu tezin unutulmaması adına olsa gerek, önceki sayfalarda dile getirilen önerge, bu bölümde de tekrar edilmiştir:
“İnsan beyni o kadar karmaşık ki tek bir yaklaşımın (sınıf modeli) herkes için en iyi olacağı konusunda asla dogmatikleşmemeliyiz.” (s. 114 , parantez içi bana ait.)
Yazar, sınıf modeli eğitimde, öğrencilerin eksiklerini iki olguyla açıklar: yarı kavrayış, özgüven eksikliği.
Bu iki olgu öğrencilerin eğitimlerini sekteye uğrattığı gibi derin kavrayıştan da onları mahrum bırakmaktadır. Bunun çözümü de kendisinin önerdiği, video dersleri ve buna dayanan sistemdir.
Öğrenci başarısının, öğrenme motivasyonunun sağlanması için de öğretmenlere şu mesajı verir: Kavramlar hiyerarşisini öğrenciye bildirin, öğrenci sonraki aşamada ne öğreneceğinden haberdar edilmelidir. (s. 120)
Haberdar edilen öğrencinin, üst aşama için alttaki bilgiyi öğrenmek için çaba sarf edeceği, bunun öğrencinin başarı beklentisini yükselteceğini ve motivasyonunu sağlayacağını savunur.
Kendi geliştirdiği ve başarının bir ölçütü olarak kabul ettiği bir uygulamada, her konuyla ilgili öğrencilere 10 soru sormaktadır, bu 10 soruyu yapamayan öğrencinin üst aşamaya geçmesinin doğru olmayacağını belirtmektedir. Eğer ki bir öğrenci 10 soruyu çözüyorsa derin kavrayış gerçekleşmiş ve üst aşamaya geçmeye hazırdır. Sistemin en belirgin yanlarından birisi budur. Ki bu da konuya hâkim olmadan geçme, demektir.
Dördüncü Bölüm Dünya Okulu’nda yazar, gelişen teknolojinin ileride bize nasıl bir hayat sunacağını bilmediğimiz için, bugünün öğretmenlerinin, öğrencinin kendi kendine öğrenmesini desteklemesini savunur. Bu desteklemede okulun temel becerileri vermesi gerektiğinin hakkını veren yazar, bir nevi yarının çocukları için öğretmenlerin kâhin olmadığını dile getirir. Bu, bir toplumsal dönüşümdür de. Artık büyüğün bilgisi sadece temel becerileri sunabilir; önemli olan, araştırılan ve öğrencinin kendine yakın gördüğü bilginin öğrenilmesidir.
Temele öğrenciyi alan yazarın, şu can alıcı soruyu sorması da kaçınılmazdır:
“Okul kurullarını ve müdür yardımcılarını rahat ettirmek miydi amaç yoksa öğrencilere düşünen insanlar hâline gelmelerinde yardımcı olmak mı?” (s. 161)
Eğitimde ilerici bir görüşü de bazı savlarla öne süren yazar, aynı yaş grubu etrafında yapılan eğitim yerine, ders odaklı ama farklı yaş gruplarının bir arada olduğu bir modeli savunur. Akran dayanışması temelli bu yaklaşımda 10 yaşındaki bir öğrenci de 12 yaşındaki bir öğrenci de aynı dersi aynı ortamda alabilmelidir.
Başka ilgi çekici öneri de aynı sınıfta birden çok öğretmenin aynı anda olması düşüncesidir. Bu, dersin monotonluktan kurtulması için yapılan bir önermedir.
Öğretmen-öğrenci dayanışmasında, öğretmeni öğrencinin yanında olmaya davet eden yazar, bu şekilde öğretmenin bir koçluk görevi göreceğini söyler.
Yaz tatiline de yine cesur savlarla karşı çıkan yazar, bu olgunun tarım toplumundan bize kalan bir anane olduğunu belirtir ve verilen aranın unutmaya yol açtığı fikrini savunur, bu savunmasını da bilimsel temellere dayandırarak yapar. Yaz tatili yapılabilir ama buna bir sınırlama getirilmelidir. Çünkü yaz tatillerinde zamanın çoğu boşa gitmektedir.
Peki, video sistemlideğerlendirme nasıl olmalı? Yazar, bu soruyu, kendi değerlendirmesini açıklayarak yapar. Öğrenci, bu değerlendirmede sınava giren olarak değil, öğrenen olarak ele alınır.(s. 185)
“… öğrencinin değerlendirilmesini iki ana unsura dayandırırdım: bir öğrencinin yalnızca ne öğrendiğini değil, nasıl öğrendiğini de gösteren, süreğen ve yıllara yayılmış bir anlatı; bir de öğrencinin yaratıcı işlerinden oluşan bir portfolyo.” (s. 184)
Tabii bu değerlendirme, standart test sistemi tamamen bırakıldığında yapılmalıdır. Bir yanda biri, bir yanda diğeri olmamalıdır.
Yazar, üniversitelere ve oradaki hocalara da aynı görevi yükler. Profesörler de video dersler verebilir ve bu da hem öğrenci için hem de profesör için faydalı bir etkinlik olabilir.
“Öğrencilerin beklentileri ile profesörlerin eğilimini bağdaştıracak bir üniversite deneyimi tasarlamak mümkün mü? Var olan iyi bir üniversitenin zengin sosyal ve entelektüel atmosferini sunarken, öğrencileri de kendilerini dünya için değerli kılacak entelektüel ve aynı zamanda pratik alanlara sokan bir üniversite deneyimi? Öğretim üyelerinin öğrencilerin geleceğine gerçekten katkıda bulunmaya çalıştığı, yalnızca kendilerinin akademik makale yayımlatabilmelerine odaklanmadığı bir üniversite deneyimi?” (s. 197)
Son bölümde, sınıf modelieğitimin yaratıcılığı öldürdüğünü, öğrencilerin doğal meraklarını ıskaladığını söyleyen yazar, bu şekilde her bireyin özgünlüğünün yok edildiğini, idealize edilmiş müfredatla çocukların hayallerinden uzaklaştırıldığını belirtir. Eğitimin amacını, öğrencinin sonlandırmasa da başarı sağlayamasa da bir konuyla ilgilenmesi olarak görür. Önemli olan içsel ve kalıcı öğrenmelerdir.
Mark Twain’in, “Okul günlerimin eğitimime engel olmasına asla izin vermedim.” (s. 196) sözünü de alıntılayan yazar, kitabıyla eğitimin yanlışlarına dikkat çekmek istemiş, bunda da görülmüş ki başarılı olmuştur. Nitekim günümüzde çoğu öğrenci, okulda öğrenemediğini video derslerden öğrenmekte ve videodaki eğiticilere bunun için teşekkür etmektedir. Bu öğrenme stilinin gelişerek devam edeceğine kuşku yok ama bu sistem ileride sınıf modeli öğrenmeyi yerle yeksan edecek mi, bekleyip göreceğiz.