Son günlerde milletçe ciddi sınavlardan geçiyoruz. Daha doğrusu doğanın biz insanlara yaşattığı ciddi yıkımları yaşıyoruz. Biz Coğrafyacılar bu olayları ‘’ Afet’’ kavramı içinde inceleriz.Afet, genel anlamda tüm canlılara zarar veren olayları kapsamaktadır. Tabii bu zararların en büyük etkileri direkt ya da dolaylı olarak insanlar tarafından hissedilmektedir.Konuyu daha iyi anlatabilmek için afet kavramını biraz açmak istiyorum. Afetlerin ortak özellikleri arasında can ve mal kaybına neden olmaları, ani gelişmeleri, başladıktan sonra da biz insanlar tarafından durdurulamamaları gelmektedir. Öyleyse insanoğlu afetler karşısında çaresiz midir? Sorusu sorulabilir. Bu soruya cevap verebilmek için de afetlerin dinamiklerini bilmek gerekir.Afetler meydana geliş şekilleri bakımından Beşeri (İnsan Kaynaklı) ve Doğal (Doğa Kaynaklı) olmak üzere ikiye ayrılabilir.Beşer kaynaklı afetlerin meydana gelmelerinde asıl müsebbip insandır. Bunlara örnek olarak orman yangınlarının ve diğer yangınların bir kısmı, hava-kara ve su kirliliğinin yol açtığı olumsuzluklar, toprak erozyonu ve salgın hastalıklar sayılabilir.Bu afetlerin önlenmesi ve hiç yaşanmaması görece daha mümkündür. Bunun için eğitimli, kendine ve doğaya saygılı nesiller yetiştirmek önem arz etmektedir. Ancak afet denince aklımıza ilk gelenler yıkıcı, can ve mal kaybına yol açan, ani gelişen ve başladıktan sonra durdurulamayan olaylardır ki biz bunları Doğal afetler başlığı altında topluyoruz.Her ne kadar doğal faktörlerin sebep olduğu olaylar için doğal afet tanımlaması yapılsa da bunların bir kısmının meydana gelmesinde az ya da çok insan etkileri de olabilmektedir.Örneğin sel-su taşkınları, heyelan, çığ, orman ve mesken yangınları gibi doğal afetleri incelersek bunların meydana gelmelerinde insanın da ciddi rolü olduğunu görürüz. Kuru dere yataklarına meskenler inşa edilmesi, dere ıslahlarının yapılmaması, arazinin eğim derecesine dikkat etmeksizin yol ve benzeri çalışmalar yapılması, yangına hassas yerlerde dikkatsiz olunması gibi insan hataları tüm bu doğal afetlerin başlamasına sebep olabilecek unsurlardır.Aslında bunlar bilimin aydınlık yolundan gidilerek yine insanlar tarafından engellenebilir, meydana geliş sıklıkları en aza indirilebilir. Nitekim ülkemizde çığ ve kaya düşmesi gibi afetlerin zararları, bu afetlerin etkilerine açık olan yerleşmelerin daha güvenli yerlere taşınmasıyla neredeyse yok denecek kadar azaltılmıştır.Bu açıklamalardan sonra tüm dünyada ve ülkemizde doğal afet denince ilk akla gelen ve ciddi anlamda can ve mal kaybına neden olan depremler üzerinde durmak isterim.
Depremler oluşumları bakımından tektonik, volkanik ve göçme/çökme depremleri olarak sınıflandırılırlar. Volkanik depremler ve göçme/çökme depremleri hem can hem de mal kaybı açısından çok da önemli değillerdir ve etkileri de dar alanlıdır.Asıl yıkıcı depremler tektonik depremlerdir ki bunların etkileri aktif fay hatları vasıtasıyla kilometrelerce uzağa erişebilmektedir.Ülkemiz arazisi jeolojik oluşum bakımından incelendiğinde genel olarak Kuvaterner (4. Jeolojik zaman ) - ki dünyamız şu anda halen 4. Jeolojik zamanı yaşamaktadır- de şekillendiği, başka bir deyişle ülkemiz arazisinin jeolojik bakımdan örneğin batı ve orta Avrupa’ya göre çok daha genç olduğu görülmektedir. Türkiye arazisi ortalama 1132 metre yükselti ile İran hariç, tüm sınır komşularımızdan daha yüksektir. Bu, ülkemiz arazisinin genç olması ve yeterince aşınmamış olmasıyla yakından ilgilidir.Bir fikir vermesi açısından Avrupa kıtasının ortalama yükseltisinin 330 metre olduğunu belirtmek isterim.Yine ülkemiz arazisi aktif faylara sahiptir ki bu, arazinin genç oluşundandır. Bu aktif fayların en önemlileri Kuzey Anadolu Fay Hattı ve Doğu Anadolu Fay hattıdır. Yine Ege Bölgemizde Grabenler vasıtasıyla uzanan fay hatları bulunmakla birlikte Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatları arasında da çok sayıda müstakil, kısa ve ana fay hatlarından etkilenen sistemler mevcuttur.Durum böyle olunca ülkemizin çok büyük bir kısmının tektonik deprem riski taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Bu fay hatlarını etkisiz hale getirmek gibi bir gücümüz de olmadığına göre ne yapmalıyız?Madem deprem afeti çok ani gelişiyor ve başladıktan sonra da durdurulamıyor kader deyip bu yıkımları ve kayıpları kabullenmeli miyiz yoksa yine bilime sarılarak, Japonya, A.B.D gibi ülkelerin yaptıkları gibi insanımızı deprem bilinçli, binalarımızı deprem dirençli hale mi getirmeliyiz?
Tabii ki aklın yolu bir. Biz de o yoldan gideceğiz. Depremlerin meydana gelmesini engelleyemeyiz ama zararlarını en aza indirebiliriz. Bunun için yapılacaklar bellidir. Bilimin ışığında ilerleyelim yeter.