ANADİLE SAHİP ÇIKMANIN
ANLAM ve ÖNEMİ
Anadil,bireyin sosyolojik kimliğinin oluşmasında temel rol oynar,ulusal birliğin kurulup sürdürülmesi ve gelişmesinde temel bir etkendir.Tarih bilincinin oluşmasını sağlar,olayları kalıcılaştırarak bilgi birikimini oluşturur.Edebi eserler bu dille yazılır ve bir ulusun estetik anlayışı anadille görünür duruma gelir.
Bizi biz ettiği için anadil, her toplum için olduğu gibi bizim de vazgeçilmezimizdir.
Bu birleşik sözcüğün bazen '' Ana dil '' biçiminde de yazıldığını görüyoruz.Böyle yazılınca anlam bakımından da bir farklılık ortaya çıkmaktadır. Sözcükler ayrı (Ana dil biçiminde ) yazıldığında, birden fazla dile kaynaklık eden ( Başka dillerin kendinden türediği,kendinden çıktığı)dil anlamına gelir. Örneğin Türkçe bir ''ana dil ''dir.Kazakça,Uygurca , Estonca,Yakutça..gibi dillerin anası,çıkış noktasıdır.Bu diller ''Ana Türkçe '' diyebileceğimiz dilden çıkmış ve gelişmişlerdir .
Anadil biçiminde birleşik yazıldığında ise,insanların dünyaya geldiği ilk andan itibaren içine doğduğu aile ve toplumundan öğrendiği dil anlamına gelir.
Ana dilini konuşmak,yazmak,geliştirmek siyasi bir olay değil tamamen insani ve devredilemez bir haktır.Bu hakkın tartışılması bile başlı başına bir haksızlıktır.Hele hele insanı, kendi kimliğinden başka bir kimlikle kimliklendirmeye çalışmak,çeşitli yollarla bunu denemeye çalışmak insancıllık ve demokrasiyle ilgili utanç verici bir olaydır.
Ziya GÖKALP '' Türküm diyen herkes Türktür.'' diyor . Kim olursa olsun,hangi ulustan olursa olsun,kendini başka bir yerlere ait hissedip,kendini hissettiği,mensubu gördüğü toplum için çalışıyorsa onun köken bakımından kimliği o kadar önemli mi ?
Ayınştain Alman ama Amerika'ya hizmet etmiş,Mevlana Türk ama Fars kültürüne hizmet etmiş, Mimar Sinan Türk değil ama Osmanlı-Türk ...kültürüne hizmet etmiştir.
Nihayet Ziya GÖKALP Kürt olduğu halde ,Türk ''Mefküresi '' için çalışmış bir sosyologdur.Kim kendini nasıl görüyor ve hissediyorsa O'dur,''O'' olana yeni kimlikler uydurmaya çalışmak, O'nu başkalaştırmak,bir sirk varlığı gibi görüp O'nu dönüştürmeye,terbiye etmeye çalışmaktır ki bunu jenosit kavramıyla değerlendirmek gerekir.
Bir anadilin yaşaması veya yok olması siyasi kadroların sorumluluğundadır.İletişim teknolojisinin izlenilmez bir hızla gelişip yaygınlaşması,hızlı kentleşme,dağınık yerleşim,eğitim ve öğretimin egemen bir ulusun diliyle yapılması vs. vs. resmi dil dışındaki dillerin hızla yok olmasına (daha doğrusu yok edilmesine) neden olmaktadır.Bu durumu fark eden uluslar seslerini yükselterek asimile politikalarına karşı çıkmaya başlamışlardır.
Bir anadilin yaşayıp gelişebilmesi için tüm alanlarda kullanılmasına bağlıdır.Üniversitelerde öğretilmesi,eğitim kurumlarının olması o dilin yaşaması için yeterli değildir...Bir dile hayat veren ekonomik yapı ve pazar ilişkileridir.Örneğin 80 yıllik bir süreçte dillerini yazılı hale getiren ve yaşamlarının her alanında kullanabilen Çerkezler Kuzey Kafkasya'da edebiyat,tiyatro,müzik...
Birçok ülkede durum böyle .Hatta gelişimlerini erken tamamlayan veya sonradan sıçramalı olarak onlara yetişen sözde birçok demokratik ülke geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinin dil ve kültürlerini de tehdit etmektedir.Bu tehlikenin boyutunu mağaza,iş yerleri,satılan malların isim ve etiketlerine bakmak yeterli, Globalleşen sermaye dilini ve kültürünü de küreselleştirerek kendi dışındaki dil ve kültürleri tehdit etmektedir,
Din dediğimiz olgu
unun da bunda büyük bir etkisi olduğuna şahit olmaktayız.Bu açıdan baktığımızda tabelalardaki Arapça yazının %25'e indirilmesi yerinde bir karar ama yeterli değil. Karamanoğlu Mehmet Bey'i anımsamak gerekir zannederim.
Demek ki anadili savunmak,var olmak meselesidir ve her şeyden önce emperyalizme bir tavır alıştır...