Eğ-it! Ama nasıl?
Yusuf İPEKLİ
Atatürk'ün, Milli Eğitim Bakanlığına yüklediği misyon ve çizdiği vizyonda da açıkça görüldüğü gibi, ''EĞİTİM, BİR MİLLETİ YA ÖZGÜR, BAĞIMSIZ, ŞANLI, YÜKSEK BİR TOPLULUK HALİNDE YAŞATIR; YA DA ESARET VE SEFALETE TERK EDER."
Atatürk'ün bu anlamlı sözünden yola çıkarak cepheden soralım: "Eğitim sistemimiz, hangi amaç için, kiminle kol kola girerek, bizi, hepimizi nereye götürüyor?"
Eğitim ülke gerçeklerine, ulusal değerlerin gelişip güzelleşmesine, bireyin ve toplumun ihtiyaçlarına, ulusal geliri artıracak üretime, deprem gibi felaketin telafisi olmayan hasarlarını önleyecek bilime, geçmişle geleceğimizi buluşturacak kültürel mirasa, yaşama keyfi verecek sanata, bin bir güzelliği önümüze seren doğaya hizmet ediyor mu, etmiyor mu?
ET-Mİ-YOR!
Örnek...
1) Ara eleman yetiştirip hem işsizliği önleyecek, hem üretime ve bu yolla belki de marka değerler oluşturarak milli gelire katkı yapacak meslek liselerinin içi de boş, dışı da...
Zira meslek lisesi deyince MEB bütçesinin önemli bir kısmının akıtıldığı imam hatip okulları akla gelmiyor mu?
Üstelik karmakarışık bir mevzuatla. Neden? Çünkü imam hatip okulları MEB'in bir birimine bağlı iken, diğer okullar MEB'in başka bir birimlerine bağlı... Bu yüzden imam hatip okullarına oluk oluk para akarken diğer okullara devede kulak denecek ödenek veriliyor.
Öte yandan anadolu liseleri yok, fen liseleri kayıp, öğretmen liseleri mefta, güzel sanatlar liseleri buharlaştı!
2) MEB, mevzuatı ve müfredatı ne yazık ki bilimden uzak, ilgi ve ihtiyaçlardan yoksun. Çünkü coğrafya dersi seçimlik, tarım dersi yok, jeoloji konuları müfredat dışı, müzik / resim / beden eğitimi sıfıra yakın, serbest etkinlikler matematik / Türkçe / fen derslerinin çözülemeyen testlerine hizmet etmekle meşgul, biyoloji bilimden uzak, mantık / felsefe / sosyoloji rahmetli. Gezi yok, gözlem yok. Deney, dogmatizmin kurbanı oldu.
3) Bir tarafta öğretmen eksikliği öte tarafta atanamayan öğretmenler ki, şu anekdot bir çok hususu gün yüzüne çıkarmaktadır.
[Teftiş sırasında müfettiş sorar, "Bu güzel İngilizce'yi kimden öğrendin evladım?".
Çocuk, "Müzik dersinde matematik örtmenimden örtmenim!".]
Güler misin, ağlar mısın?
Toparlayalım.
Üzülerek ifade etmek isterim ki, imam hatip orta okulu ve imam hatip liseleri bir yana, diğer kademelerde bile yoğun ve içi boş olarak servis edilen ahlak ve etik konularından soyutlanmış, din kültürü ile ilgili dersler ve programlar topluma şu gerçekleri yaşatmaktadır:
1. Çocukların, gençlerin ve ailelerin dinden, imandan soğumasına kapı açmıştır. Deizm çığ gibi büyümektedir. Sapıklık ve sapkın davranışlar bu kapının açılmasına sermaye olmuştur. Buna rağmen deistler ne akla ne de bilime yaklaşmış, nevi şahsına münhasır yaşar olmuştur.
2. Aslında bu anlayışın ürünü olan yapı insanların önemli bir kısmını bilimden uzaklaştırmış, tabiat olayı olarak gerçekleşen depremler veya ihmal / istismar sonucu ortaya çıkan sel, yangın, çığ gibi felaketler kaderin tecellisi olarak görülmeye başlanmıştır. Felsefe, mantık, sosyoloji okutulmadığı, analitik düşünce öğretilmediği için her türlü yıkımın sebebi KADER olmuştur.
3. Çocukların, gençlerin ve ailelerin kafaları inanılmaz bulanmış, bu realitenin sonucu olarak merdiven altı 'medrese' tabir edilen gündüzlü veya yatılı kurslar yahut merkezler ile vakıf ve cemiyetler mantar gibi türemeye başlamıştır. Böylece cumhuriyet düşmanı bireyler yetiştirme amacı hayat bulmuş, buralara devam edenler koskoca ve yüz yıllık Türkiye Cumhuriyetini kafir devlet görmeye başlamış, Atatürk düşmanlığı büyük bir kine ve nefrete evrilmiştir.
Hani bizim memlekette her ağzını açan, "eğitim, eğitim, eğitim" der ya, bir anlamda tespit çok doğrudur. Çünkü her türlü ahlaki sorunun, yozlaşmış toplumun, benci ve tekçi anlayışın, buyurgan yönetim tarzının, kaderci yaşam biçiminin, mafyatik olguların, madde bağımlılığının sorumlusu gerçekten plansız, programsız, kaygı duymadan, masa başında emrivaki yapılarak, günü birlik alınan kararlarla yürütülmeye çalışılan eğitimdir.
Neden mi?
Temelini depreme dayanıksız, demir, çimento, kaliteli kum vb kullanmadan, vıcık vıcık zemin üzerine inşa ettiğimizden midir nedir bilmiyorum ama; eğitim sistemini "önce (eğ) ki hizaya gelsin", "sonra kıçının üstüne (it) ki ölürse ölsün" anlayışına göre konumlandırdık da ondan!
Gerisi lafı güzaf!