İnsan tartışması sosyal ve ekonomik olanaklarını artırmak isteyen insanlar açısından anlamlıdır. Burada önce insanlar üzerinde durmakta yarar vardır. Çünkü sermaye sahibi insanlar insan ve demokrasi tartışmasını başlatmışlarsa bunun anlamı zengin olmayan insanlara ucuz işgücü veya nitelikli işgücü bakımından bir gereksinimin oluştuğudur. Zengin ve güçlü insanlar başka insanlarla cümle seviyesinde dahi eşitlenmeyi kolay kabullenemezler. Bu nedenle insan ve demokrasi tartışması bir yatırım durumunun söz konusu olduğuna yorulabilir. İçinde bulunduğumuz yıllarda sözgelimi Afrika ve özellikle Nijerya’ya yönelik Amerikalı ve Avrupalı iş insanlarının ilgileri bu çerçevede yorumlanabilir. Öte yandan insan ve demokrasi tartışmasını başlatıp sürdüren insanlar eğer eğitimli insanlarsa amaçlarının statü dağılımlarının güncellenmesi, eğitimsiz insanlarsa ücret, maaş ve sosyal güvence olanaklarının geliştirilmesi olduğu söylenilebilir. Burada güncelleme talepte bulunan insanların özel durumlarının iyileştirilmesi demektir. O halde kimin insan ve demokrasiyi tartışmaya açtığı önemlidir.
Avrupalıların kaleme aldıkları felsefe tarihlerine –örneğin Eduard Zeller’in metnine- göre insan tartışmasını ilk başlatan filozof Ksenophanes’tir. Çalışkan, zeki, iyi niyetli ve başarılı bir düşünür olan Ksenophanes, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir ve kendi yapıp ettiklerinin ödüllendirilmesini talep etmektedir. Aslında çalışkanlık, zekâ ve başarı olarak gördüğümüz ailesinin emek verdiği sahalar yerine toplumun ortak sahalarında bir bilgin niteliğinde kendini göstermek istemesinden kaynaklanmaktadır. Bir ömürde bunu az sayıda insan yapabildiği için Ksenophanes kraliyet sarayına yükselebilmiştir. Fakat bilgi ile edinilmiş statünün davranışları birbiriyle aynı deneyimlerden beslenmediği için zaman zaman kendini komik durumlara düşürmüştür. Ksenophanes’in herkesin Tanrısının kendi deneyim ve tahayyülüne göre olduğu görüşü insanların sabit fikirlerine ilişkin ilk sistematik itirazdır. Onun amacı, kendi deneyimlerinin de en az güçlü ve zengin olan insanların deneyimleri kadar kıymetli olduğunu onlara kabul ettirebilmekti. Zeller’in anlattığı Ksenophanes doğruysa onun felsefesi güçlü bir insan ve demokrasi tartışması içermektedir. Ksenophanes’ten sonra Protagoras ve sofistler, Kıbrıslı Zenon ve stoacılar aynı tartışmayı devam ettireceklerdir. Francis Bacon’ın Novum Organum adlı kitabındaki saptama isabetliyse, sofistler yoksul ailelerin çocukları olarak dünyaya gelmiş ve para ve statü peşinde koşmuşlardır. Sokratik filozoflar da zengin ve güçlü ailelerin çocukları olarak dünyaya gelmiş ve başkalarının ürettikleri fikirleri tekrar edip tartışmakla vakitlerini doldurmuşlardır. Muhtemelen Platon’un diyalogları daha önce yoksul aile çocukları olan sofistler ile varlıklı bir aileden gelip gelmediği tartışmaya açık olan Sokrates arasındaki sosyo-ekonomik etkileşimler bakımından değerlendirilmemişlerdir. Maalesef Aristoteles’ten beri felsefe büyük ölçüde argümanlardan ibaret algılanabilmekte ve toplumsal yaşamla ilişkili değerlendirilmemektedir. Ksenophanes ve Stoacılar gibi bütün sofistlerin felsefeleri de kişisel gelişim serüvenlerinin ürünüdür. Önce kendileri de varlıklı ve statü sahibi olabilsinler diye kurulu düzene itiraz ederler, sonra ellerine geçirdikleri varlıklılık durumu ve statü sahibi olmaya alışmaya gayret ederler, bunu eksik yapabildiklerinde de bazı güçlüklerle karşılaşırlar. Stoacıların sofistlerden farkı pişmanlık zamanlarına erişip geriye dönük düşünebilecek kadar çeşitlilikte bir deneyim zenginliğine referansla düşünce üretebilmiş olmalarıdır. Diogenes Laertios’un verdiği bilgilerden çıkan aşağı yukarı budur. Tamamı insanı (kendilerini) ve demokrasiyi (kendilerinin zenginleşmesini) tartışmaya açar. Protagoras’ın insanın her şeyin ölçüsü olduğunu söylemesi bundan dolayıdır.
Türkçe felsefe tarihlerinde çoğunlukla felsefenin zengin insanların bir etkinliği olduğu söylenip durur. Bu saptama hatalıdır. Sistem filozofları ve yorumcu filozoflar için bu saptama isabetliyse de felsefe büyük ölçüde eleştirmen filozoflar eliyle ilerlemektedir. Eleştirmen filozoflar genellikle zengin ve güçlü ailelerin çocukları olarak dünyaya gelmezler. Bu nedenle muhtemelen tarihteki en etkili filozof Protagoras gibidir. İngiliz deneyciliği ve Amerikan deneyimciliği Protagoras olmaksızın anlaşılamaz.
Felsefede insan ve demokrasi tartışmasına girişirken doğanın işleyişini takip etmek gereklidir. Çünkü doğa insanın hırslarına ve taleplerine kıyasla yavaştır. Felsefi tartışmaların da ölçülü ve yavaş seyretmesinde fayda vardır. Bununla birlikte insan ve demokrasi tartışmasına girişmiş felsefi bilinç zamanlarına saygı ve anlayışla yaklaşmak gerekir. Çünkü felsefenin lokomotifi bu tür tartışmalardır. Ne var ki doğa ve toplumsal yaşam sadece eleştirmenlerin dünya ve hayat tasarımlarıyla kurgulanamaz.