Halit Refiğ Üzerine
1934 yılında İzmir’de doğan Halit Refiğ, 2009 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Sinemacılığı kadar yaşam serüveni de oldukça ilginçtir. Sinemaya dair tezleri ikna edici olsun ya da olmasın; ayrıksı duruşu olan, üretken biridir. Bu nedenle üzerinde durulmayı hak eden bir isimdir.
Ailesi
Yunanistan göçmeni, varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğudur. Ailesi tekstil imalatı işini Türkiye'ye taşır. Bu iş aile geleneğidir. Ona yönelik beklentiler de bu işi yapması yönündedir. Buna karşın mühendislik eğitimini bırakır. Sinema onun için bir tutkudur.Sinemayla İlişkilenmesi
Sinema tutkusu nedeniyle yapımevlerinde karşılıksız çalışmayı da göze alıyor Refiğ. Sinema eğitimi için bir akrabasının yanına Britanya'ya gidiyor. Ardından Kore Savaşı onun için bir imkâna dönüşüyor. Asker olarak gittiği Kore’de ABD askerleri için kurulan pazardan sinema malzemeleri topluyor. Kore’de ve dönüş yolundaki Seylan'da (Sri Lanka) çekimler yapıyor. 1950'li yıllarda sinema eleştirmeni olarak görünür oluyor. Sinema dergilerinde ve gazetelerde yazıyor. 1960'ların başında kendi filmlerini çekmeye başlıyor.
Bir Sinemacı Olarak Halit Refiğ
Sinema anlayışı nedeniyle Sinematek çevresiyle bir uyuşamama sorunu yaşıyor Refiğ. “Evrensel Sinema” anlayışını savunan Sinematek çevresine karşı “Ulusal Sinema” tezini geliştirmeye çalışıyor. 1964 yılında “Susuz Yaz” filmiyle o ana kadar ulaşılmış en büyük uluslararası başarıyı elde eden Metin Erksan da Sinematek çevresiyle uyuşamayanlardan biridir. Yerli temaların hor görüldüğü düşünülmektedir.
“Ulusal Sinema Kavgası” isimli kitabı 1971 yılında Hareket Yayınları'nca yayınlanır. İslam’ı Anadolucu bir milliyetçilik içerisinde yorumlayan Nurettin Topçu çevresine aittir bu yayınevi. Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) düzenlediği sinema sempozyumuna da katılır. Kendisine yakınlık gösteriyor gözüken sağ çevreler, Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri döneminde adını bile anmamıştır.
Ecevit Hükümeti döneminde TRT'ye film yapar. Televizyon tarihinin ilk dizisi kabul edilen “Aşk-ı Memnu” böyle ortaya çıkar. Yine Ecevit Hükümeti'nin desteğiyle “Yorgun Savaşçı”yı TRT için çeker. Bu filmin başına gelmedik kalmaz. 1983 yılında negatifleri bile yakılır. Yine de film, yıllar sonra da olsa, ortaya çıkar. Sırf bu filmin sansür öyküsünü anlatan bir kitap bile vardır (Devlet Yapar Devlet Yakar - Yorgun Savaşçı Olayı - Ömer Serim).
1990'lı yılların sonunda Bülent Ecevit, Kemal Tahir'in “Devlet Ana” isimli romanını filmleştirmesini ister ondan. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700. yılı olmasıyla ilgili bir tekliftir. Roman konuya çok uygundur. Romanın telif sorunları nedeniyle gerçekleşemez bu proje.
Sinema Anlayışı ve Düşünsel Kaynakları
Ona göre, sanatsal üretim toplum gerçeğini gözetmeli, halk, sanatçı ve merkezi otorite bir bütünün parçaları olarak görülmelidir. Kendi örneğinde bunun gerçekleşme durumunu kısmen görebilmiştir. Daha çok bürokrasiyle boğuştuğu söylenebilir.
1989 yılında çektiği “Karılar Koğuşu” isimli film bir dönemin bitişidir. Yönetmenliğinin ilk döneminde toplumcu gerçekçi filmler yapmış, ikinci döneminde ulusal sinema tezine uygun filmler çekmeye çalışmış, “Karılar Koğuşu” filminden sonra ise daha içe dönük, kişisel filmler ortaya koymuştur.
Düşünsel kaynaklarına bakıldığında bazı isimler öne çıkar: Freud, Kemal Tahir, Sedad Hakkı Eldem, Adnan Saygun. Burada belirleyici isim Kemal Tahir'dir. Hatta onunla ilgili bir kitabı da vardır (Gerçeğin Değişkenliği /Kemal Tahir). Ona göre, Kemal Tahir salt bir romancı olarak görülemez, bir düşünce insanıdır o. Ruhsal çözümlemelerinde Freudilk gençliğindenbu yana onu etkilemiştir. Sedad Hakkı Eldem'in mimari alanda yapıp ettikleri, Adnan Saygun'un müzik alanında yapıp ettiklerini kendine yakın bulmaktadır.
“Ulusal Sinema Kavgası”nda Türk Sineması'nı bir halk sineması olarak tanımlar. Ne Amerikan Sineması gibi sermayeye dayanır ne de Fransız Sineması gibi devlet desteği vardır. Ulusal sinema tezi halk, sanatçı, devlet buluşmasını gerektirir. Devlet sinemaya destek olmalı, yerli olanın önünü açmalıdır.Halkın değerleriyle kavga halinde olunmamalıdır. Özentilikten kaçınmalı, yerli değerlere sahip çıkılmalıdır.Halkın özgüven duygusunu zedelememeli, onu hor görmemelidir. Hatta kişilik bulmasına yardımcı olunmalıdır. Bilge yanlarından öğrenmelidir.
Bitirirken
Halit Refiğ, politik olarak, sinemasında olduğu gibi, yerlici tezler savunur. Bu çerçevede, yeri gelir, yerli söylem vurgusunedeniyle Refah Partisi'ni destekler; yeri gelir Gülen Cemaati’ne sempatisini saklamaz. Politik olarak değişken tercihleri olmuştur.
Sinemacılar kuşağının temsilcisi ustaların (Ömer Lütfi Akad, Memduh Ün, Osman Seden, Atıf Yılmaz) arasında yetişmiştir. İz bırakacak değerli ürünler vermiştir. Orhan Kemal ile de, Vedat Türkali ile de, Kemal Tahir ile de çalışmıştır. Edebiyata yatkındır. “Aşk-ı Memnu”yu da “Vurun Kahpeyi” de filmleştirmiştir. Ulusal ve uluslararası birçok ödül almıştır. Gişe rekorları kıran filmleri olmuştur, ilgi görmeyen filmleri de. Çok nitelikli filmler de yapmıştır; hayata tutunmak, para kazanmakiçin çektiği filmler de olmuştur.
Halit Refiğ, sinema teorisi üzerine kafa yoran bir yönetmendir. Yurt dışında ve yurt içinde, üniversitelerde dersler vermiştir. Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-Tv bölümünün kuruluşuna da katkıları büyüktür.
Sinema09 Ağustos 2024 16:29