Edanur Polat’ın, Dr.Ersun Çıplakla Varoluşcu psikoloji üzerine söyleşisi
Ersun Çıplak: Başta Carl Rogers ve Rollo May olmak üzere psikolojide varoluşçuluğu benimseyen isimler, psikanalizin insan doğasına yönelik karamsar görüşüne tepkiyle başladılar işe. Özellikle de Sigmund Freud’un normal ile nevroz arasında net bir ayrım yapmaması ve hatta neredeyse tüm insanların nevrotik olduğunu ileri sürmesi de bunda etkiliydi. Dolayısıyla varoluşçu yaklaşımı benimseyenler insan doğasını olumlu olarak değerlendirirler. Varlık önce gelir ve zamanın belli olmayan bir noktasında insan dünyaya fırlatılıp atılmıştır. İnsan yavrusu büyürken, bakım ihtiyacının azalmasına paralel olarak yavaş yavaş tercihler yapmaya başlar ve çok geçmeden ‘ölüm’ gerçeğiyle tanışır. Bu gerçek onda temel bir kaygı oluşturur. Zira ölüm dışında gelecekte olacak hiçbirşeyin kesinliğinden bahsedilemez. Bu kaygıyla başedebilmek için insan kategorik olarak iki farklı tercihle karşı karşıya kalır: Ya akışa bırakır kendini ya da şimdi-burada odağında varoluşunu gerçekleştirmeye çalışır. Akışa kapılmak, Heidegger felsefesinde düşüş olarak adlandırılır. Walter Benjamin ise bu durumu, rüzgara kapılmakla ilişkilendirir. Açıkçası insan bu akışa kapılma ya da düşüş halinden tercihleri ve bu tercihlerle ilişkili davranışlarla kendini kurtarmaya çalışmadıkça varoluş gerçekleşmeyecektir. ‘Kaygı’, tam da bu noktada insanı, kendine düşen sorumluluğu üstlenip varoluşunu gerçekleştirmeye davet eden bir sis çanıdır. Tabii bu sese kulak verirse…
E.P.: Varoluşçu psikoloji incelendiğinde zaman boyutu hakkında ‘geçmiş ve gelecek’ ile
ilgili neler söyleyebilirsiniz?
E.P: Varoluşçu psikolojiye göre insanın kendi sorumluluğunu yüklenmesinin anlamının
nedenlerini açıklar mısınız?
Psikoloji-Sosyal Psikoloji11 Kasım 2024 10:10
Psikoloji-Sosyal Psikoloji06 Ekim 2024 20:44
Psikoloji-Sosyal Psikoloji23 Eylül 2024 13:09
Psikoloji-Sosyal Psikoloji18 Ağustos 2024 15:33