Sayın Prof. Dr Şerife Işık ile Bireysel Psikoloji –Adler psikolojisi üzerine söyleşi-2
Hasan Güneş:Sayın Hocam Katkı sunduğunuz için teşekkür eder, saygılar sunarım.
Hasan Güneş: Adler’e göre ruh sağlığı için sosyal ilgi önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle; ilköğretimde sosyal ilgi Nasıl arttırlır?
Prof. Dr Şerife Işık: Adler “İnsanlığın en eski çabası insanların diğer insanlara katılmasıdır. Yarışmamızdaki tüm ilerleme dostlarımıza olan ilgimizle gerçekleşebilir” diyerek insanın sosyalliğine odaklanmıştır. İdeal topluma ulaşma yolu bütün insanlık için çabalamaktır, belli bir ırk, grup, cemaat, ya da topluluğa değil. Sosyal ilgi, ilk olarak anne/bakım veren kişi ve çocuk arasındaki ilişkiye dayanmakla birlikte tıpkı bir sanat eseri ortaya koymak için bir potansiyelin geliştirilmesi gerektiği gibi, sosyal ilgi de eğitilmelidir.
Günümüzde hem genç hem de yetişkin gruplarda gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde ötekileştirme, kendinden farklı olana sosyal mesafe koyma davranışlarında artış olduğu ve insanların birbirlerine güveninin düşük olduğu görülmekte. Bu anlamda özellikle çocukluk döneminden itibaren sosyal ilgiyi geliştirmeye yönelik çalışmalar yapılması, çocukların sağlıklı yetişkin olmaları yönünde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü biliyoruz ki sosyal ilgi dostluk, empati, işbirliği, cesaret, hoşgörü, yakınlık ve ait olmayı içerdiği için sosyal ilgisi yüksek bireyler yaşamda karşılaştıkları sorunlarla daha iyi baş edebilmektedirler; aynı zamanda topluma yararlı bir şeyler yapma ve katkıda bulunma çabası içinde oldukları için özsaygıları ve motivasyonları da yüksektir.
Adler sosyal ilginin aile ve okul ortamındaki etkileşimlerle teşvik edilerek geliştirilmesi gereken doğal bir güç olduğunu savunur. Ayrıca okulu sadece talimat verme yeri değil bir çocuğu eğitme süreci olarak tanımlamıştır. Bu anlamda okul sosyal ilginin beslenmesi ve işlenmesi için en önemli kurumlardır.
İlkokulda çocukların kendilerinden başka kimseleri önemsemeyi ve bakış açılarını anlamayı sağlayan etkinliklere yönlendirilmeleri, bu kapsamda başkalarını ve kendini anlama, iletişim, empati, işbirliği ve sorumlu katkıda bulunma olmak üzere beş sosyal becerinin geliştirilmesi üzerinde durulması gerekmektedir. Öte yandan sınıf çocuğun ait olma ihtiyacını karşılayabileceği en iyi sosyal çevredir, bu bağlamda çocukların okula ve sınıfa ait olma psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmasının da sosyal ilgiyi besleyen en temel değişken olduğu unutulmamalıdır.
Hasan Güneş:ortaöğretimde sosyal ilgi nasıl arttırılır?
Prof. Dr Şerife Işık: Az önce vurguladığım noktalar lise öğrencileri içinde geçerli elbette ama ergenlik kendine has doğası ile riskli davranışlar için kritik öneme sahip bir gelişim dönemidir. Bu nedenle ergenlerde sosyal ilgi düzeyinin arttırılması riskli davranışların azalmasını sağlayarak önleyici bir işlev görmesi açısından bence çok önemli. Ergenler için riskli davranışları azaltma ve önleme kapsamında soruna odaklanmaktan çok empati, cesaret, işbirliği, ait olma ve başa çıkma gibi birçok olumlu özelliği kapsayan sosyal ilgi kavramının ergenlerle çalışılması, yaşam görevleri ile daha iyi başa çıkmalarına katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda ergenlerin kendisinin dışında başka ilgi alanları oluşturmasına yardımcı olma, başka insanlarla ilgilenmesini sağlayacak etkinliklere dâhil etme, yardıma ihtiyacı olan insanlara katkı sağlamasına destek olma sosyal ilgi için önemli etkinlik alanlarıdır. Ayrıca karakter güçlerini geliştirme özellikle umut, affetme, şükran duyma, iyi yüreklilik, cesaret, adil olma gibi karakter güçlerinin beslenmesi ve bu güçleri günlük yaşamda hem kendi hem de başka insanların iyi oluşu için kullanması sosyal ilgiyi artıran en önemli çalışmalar olarak ifade edebilirim. Örneğin kuşaklar arası ilişkileri güçlendiren programlar, özel günler kapsamında yapılacak ziyaretler ve okul bahçesini düzenleme ve bitki yetiştirme gibi birçok okula aidiyeti güçlendirecek etkinliklerin çocukların ve gençlerin sosyal ilgilerini geliştirmelerine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde çocuklar ve ergenlerde bütünsel olarak sosyal ilginin geliştirilmesine yönelik okul düzeyinde sadece Amasya Üniversitesi PDR anabilim dalında görevli benim için çok kıymetli Dr. Öğr. Üyesi Ümre Kaynak’ın geliştirdiği ve uyguladığı program vardır. Akademik danışmanlığını yaptığım ve birlikte çalışırken ikimiz içinde dolu dolu geçen bir öğrenme deneyimi olarak ifade edebileceğim doktora tezinde ergenlerde sosyal ilgiliyi geliştirmeye yönelik psikoeğitim programı hazırladı ve uyguladı. Bu tarz programlar umarım daha çok yaygınlaşır.
Hasan Güneş: Özellikle nevrozun oluşumu konusunda bilgi verir misiniz?
Prof. Dr Şerife Işık: Adler’e göre insan kendi algılarını, eylemlerini, düşüncelerini ve görüşlerini oluşturma konusunda doğuştan yeteneklidir, bu yaratıcı güç olarak açıklanır. Yaratıcı güç bireyin yaşam tarzını belirler. İşte Adler’e göre ruhsal bozukluk yanlış ve olgunluktan uzak yaşam tarzının ifadesidir. Nevrotik yaşam tarzı, şımartılmış çocuğun yaşam tarzıdır. Belli bir şekilde aşırılığa kaçan sevgi gösterilerinde bulunan, çocuğu yerine düşünen, duyan, hareket eden bir annenin çocuğu herşeyi başkalarından beklemeyi tercih eder, kendisini önemli bir kişi sayar ve herkesi kendisine hizmet etmeye zorlar. Şımartılmış çocuklar kısa bir süre sonra “işbirliğini isteyen çekilmez buldukları bir dünya” ile karşılaşırlar. Sonuçta nevrotik yaşam tarzı küçükken kendi sorunlarını çözmeye alışmamış, hep başkalarının hizmetinden yararlanmış ve şımartılmış ve bu nedenle insanlarla işbirliği yapmayı öğrenememiş yani sosyal ilgisi gelişmemiş bireyin yaşam tarzıdır. Öte yandan örseleyici aile örüntüleri içinde yetersizlik duygusunu yoğun şekilde yaşamış bireyin, bu eksiklerini telafi etmek için doğuştan var olan üstünlük çabası ile insanlara tahakküm etmeye başlaması, örneğin para ve sahip olduğu gücü insanları kontrol altına almak için kullanması da nevroz için bir etken haline gelir. Özetleyecek olursam bireysel psikoloji bireyle toplum arasında işbirliğine yönelik uyumu vurgular; bir insanın bütün davranışları yani yaşam tarzı bunu sağlamaya yöneliktir. İşte bu sürece uygun bir dünya tasarımını başaramayan bireyler kendi dünyasını doğru, gerçek dünyayı da dayanılmaz olarak algıladığı müddetçe nörotik bir birey haline gelir.
Hasan Güneş: Adler’e göre bireyin amacı ve yaşam biçimi değişmekte midir?
Prof. Dr Şerife Işık: Az önce de belirtiğim gibi Adler’e göre her insan yaşamına yön verecek yaratıcı bir güce sahiptir. Yaratıcı güç dinamiktir ve bireyin yaşam biçimi bu yaratıcı güç tarafından inşa edilir. Doğal olarak birey yaşam amaçlarını değiştirebileceği gibi kendine özgü yöntemlerle yaşam biçimini de değiştirebilir. Bir yer de okumuştum; Adleryan kuram, eğer yaşamı bir kitap gibi düşünürsek kendi kitabımızın yazarı, eğer yaşamı yıllar içinde inşa ettiğimiz bir bina gibi görürsek kendi binamızın mimari, eğer yaşamı bir tiyatro oyununa benzetirsek kendi yaşam oyunumuzun başrol oyuncusu olma hakkını doğrudan bireye vermektedir.
Sayın hocam nirvanasosyal bilimler dergisi adına yürüttüğümüz adler psikolojisi-2 üzerine söyleşiye katkı sunduğunuz için teşekkür eder saygılar sunarım.
Psikoloji-Sosyal Psikoloji11 Kasım 2024 10:10
Psikoloji-Sosyal Psikoloji06 Ekim 2024 20:44
Psikoloji-Sosyal Psikoloji23 Eylül 2024 13:09
Psikoloji-Sosyal Psikoloji18 Ağustos 2024 15:33