Giriş
Günümüzde yaşanan hızlı değişim ve dönüşümlerin beraberinde getirdiği küreselleşme ve uluslararasılaşma, her ülkenin kendi koşulları içerisinde yeni kavramlar, yeni amaçlar ve bunun sonucunda da yeni yönetim biçimleri aramasına neden olmuştur. Toplumdan etkilenen ve toplumu etkileyen kurumlar olarak üniversiteler de bu durumdan etkilenmiş ve üniversitelerden beklenenlerin değişmesi ile birlikte bu kurumlar sadece bilime katkıda bulunan ya da nitelikli insan gücünü yetiştiren kurumların da ötesinde görülmeye başlamıştır. Üniversitelerin üzerindeki bu büyük sorumluluğun yanında, yaşanan değişim ve dönüşümlere ayak uydurabilme ihtiyacı, bu değişimi yönetebilecek, bugünden geleceği görüp o doğrultuda kararlar alabilecek ve planladıklarını uygulamaya geçirebilecek liderlere olan ihtiyacı artırmaktadır. Bu bağlamda üniversiteleri en iyi şekilde yönetecek olan rektörlerin belirlenmesi sürecinin incelenmesinin, bu süreçte yaşanan değişikliklerin neler olduğunun ve bu değişikliklerin öğretim üyelerince nasıl karşılandığının belirlenmesinin önemli olduğu değerlendirilmiştir. Buradan hareketle öncelikle geçmişten günümüze rektörlerin nasıl belirlendiği ele alınacak daha sonra yükseköğretim sisteminin en önemli parçalarından birini oluşturan öğretim üyelerinin yapılan son değişikliklerle birlikte mevcut rektör belirleme sürecine ilişkin alınan görüşleri doğrultusunda genel bir değerlendirmede bulunulacaktır.
Cumhuriyet sonrası dönem incelendiğinde, 1933-1946 yılları arasında rektör atamalarının Milli Eğitim Bakanı’nın önerisi ile Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığı görülmektedir (Baskan, 2001; Doğramacı, 2007). 1946 yılında üniversitelerde özerklik anlayışı çerçevesinde yürürlüğe giren 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca rektörlerin, fakülte profesörler kurullarının bir arada yapacakları toplantıda iki yıl için, aylıklı ordinaryüs profesör veya profesörler arasından, sıra ile her seçim döneminde başka bir fakülteden olmak üzere salt çoklukla seçilebileceği hükmü getirilmiştir. 1973 yılında çıkarılan 1750 sayılı kanun ile rektörlerin her üniversitenin bütün öğretim üyelerinin bir arada yapacakları toplantıda, üç yıl için, üniversitenin aylıklı profesörleri arasından, salt çoğunlukla seçileceği kararı alınmıştır. 1961 yılındaki anayasa değişikliği ile üniversitelerin kendi seçtiği kişilerce yönetileceği ve denetleneceği güvence altına alınmıştır. 1960 ile 1980 arası dönemde üniversiteler, öğretim üyeleri tarafından seçilen rektörler tarafından yönetilmiştir. 6 Kasım 1981 tarihinde yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile yükseköğretim kurumlarının yönetiminden sorumlu bir kurum olarak Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kurulmuş, ilgili kanunun 13. maddesi ile rektörün seçimi ve görev yapısı yeniden düzenlenerek, rektörün seçimle değil, YÖK’ün önereceği en az on beş yıl hizmet vermiş ikisi üniversitelerde görevli profesörlerden olmak üzere dört aday arasından devlet başkanınca beş yıl için atanacağı hükmü getirilmiştir. Böylece 1981 öncesi dönemde rektörler eşitler arasında birinci (primus inter pares) kişiler olarak Kıta Avrupası Modeline göre göreve gelirken, bu yasa ile birlikte Anglo-Sakson Modeline uygun olarak geniş yetkilerle donatılan rektörler atanmaya başlamıştır. Fakat 7 Temmuz 1992 tarihinde çıkarılan 3826 sayılı kanun ile rektör atanması uygulaması kaldırılmış, üniversitelerde rektör adayı belirleme uygulamasına geçilmiştir (Doğramacı, 2007). Yapılan değişikliğe göre, her üniversitede en çok oy alan altı aday arasından üçünün YÖK tarafından belirlenmesi ve bu üç adaydan birinin cumhurbaşkanınca atanması benimsenmiştir.
2016 yılına kadar uzun bir süre iki aşamalı seçim usulü devam etmiştir. 2016’da 676 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile rektörün YÖK tarafından önerilecek profesör olarak en az 3 yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanacağı hükmü getirilmiştir. Partili Cumhurbaşkanı değişikliği sonrasında 2018 yılında yapılan son değişiklikle rektörlerin belirlenmesinde çeşitli değişikliklere gidilmiştir. 9/7/2018 tarihli 703 sayılı “Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile YÖK’ün üç kişiyi belirleme yetkisi kaldırılarak rektörlerin Cumhurbaşkanınca atanmasına karar verilmiştir. Ayrıca rektör adaylarının profesör olma koşulu ve belirli bir yıl çalışmış olmaları şartı kaldırılmış, rektörün kaç yıl için atandığı ya da kaç kez atanabileceğine işaret eden herhangi bir maddeye yer verilmemiştir. Aynı ay 15/7/2018 tarihinde yayımlanan 3 sayılı “Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nde “Rektörler, en az üç yıllık profesörlük yapanlar arasından atanır.” Denilmiş ve rektörlerin profesörler arasından atanması koşulu geri getirilmiş ve rektörün görev süresinin dört yıl olacağı belirtilmiştir. 13 Eylül 2018 tarihli ve 17 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 üncü maddesi ile “Rektörler, en az üç yıl profesörlük yapanlar arasından atanır.” ifadesindeki “en az üç yıl” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. 1 Ekim 2018 tarihli ve 141 sayılı “Rektör Adayı Olmak İsteyenlerin Başvurusuna İlişkin Usul ve Esaslar” ile rektör olarak atanmak isteyen rektör adaylarının, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 13. Maddesi (703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik) ile3 sayılıÜst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin3. maddesine dayanılarak hazırlanan usul ve esaslar çerçevesinde başvurusunun alınacağı belirtilmiştir. 2016 yılı ile itibari ile yayınlanan tüm kararname ve yönetmelikler sonrasında rektörlerin atama yetkisi doğrudan cumhurbaşkanına verilmiş, YÖK’ün rektör adayı belirleme sürecindeki yetki ve rolü ortadan kalkmıştır. Ayrıca rektörlerin, görev süreleri ve kaç dönem rektörlük yapacaklarına dair hükümler de kaldırılmıştır.
Üniversitenin izleyeceği politikalarda ve tüm finansal kaynakların kullanılmasında esas yetkili konumunda bulunan rektörler büyük bir gücü elinde bulundurmakta, üniversitenin hangi alanlara ağırlık vereceği, akademik ve idari personel alımı ve fakültelere dağılımında nasıl bir yol izleneceği gibi konularda belirleyici rol oynamaktadır. Bu durum küresel eğilimlerin dinamiklerine ayak uydurabilecek, kurumun mevcut imkanlarını en iyi şekilde değerlendirebilecek, eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerinin eşgüdümlü bir şekilde yürütülmesini sağlayabilecek, elindeki kaynakları en iyi şekilde yönetebilecek, gelecekte meydana gelebilecek ihtiyaçlara yönelik önceden tedbirlerini alabilecek yeterliğe ve beceriye sahip rektörlerin görev başına gelmesini gerekli kılmaktadır. Rektörlerin belirlenmesinde geçmişten günümüze çeşitli anlayışlar çerçevesinde farklı uygulamaların gerçekleştiği görülmektedir. Bu uygulamalara ilişkin sistemin içerisinde bulunan ve bu uygulamalardan en fazla etkilenen gruplardan biri olan öğretim üyelerinin bu süreçlere ilişkin görüşlerinin alınmasının önemli olduğu değerlendirilmiştir. Buradan hareketle bu çalışmada rektör belirleme sürecinde yaşanan değişikliklere ve günümüzdeki sürecin yansımalarına ilişkin öğretim üyelerinin görüşlerinin alınması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır;
Yöntem
Öğretim üyelerinin rektör belirleme sürecinde yaşanan değişikliklere ve günümüzdeki sürecin yansımalarına ilişkin görüşlerinin farklı boyutlarıyla ortaya koyulması amacıyla yürütülen bu çalışma, nitel verilere dayalı betimsel bir çalışmadır. Çalışma olgubilim deseni kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Olgubilim deseninin kullanıldığı çalışmalar bireylerin deneyimlerinden yola çıkarak (Merriam, 2013), onların belirli bir zaman ve belirli bir bağlam içerisinde çevrelerindeki olayları nasıl yorumladıklarını, bireylerin söylemlerine, duygu ve düşüncelerine göre anlamaya ve değerlendirmeye çalışır (Silverman, 2014). Bu çalışmada ele alınan olgu, öğretim üyelerinin deneyimledikleri rektör belirleme sürecidir. Üniversitede görev yapan öğretim üyelerinin akademik hayatlarında rektör belirleme sürecini deneyimlemelerinin sonucu olarak, görüşlerinin betimlenmesi amaçlanmıştır.
Katılımcılar
Araştırmanın çalışma grubunu 2019-2020 öğretim yılının güz döneminde Türkiye’deki çeşitli üniversitelerinde görev yapan doçent ya da profesör kadro unvanına sahip ve idari görev geçmişi olan gönüllü 13 öğretim üyesi oluşturmaktadır. İncelenen olguya ilişkin katılımcıların deneyimlerinin olması ve araştırmaya gönüllü katılı göstermeleri olgubilim araştırmalarının özünü oluşturmaktadır (Moustakas, 1994’ten akt. Creswell, 2016). Araştırma kapsamındaki katılımcıların cinsiyet, unvan, yaş, mesleki kıdem, idari bir görev yapıp yapmadıkları, geçirdikleri rektörlük seçimi sayılarına ilişkin bilgiler Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1
Katılımcılara ilişkin bilgiler
Cinsiyet |
Yaş |
Unvan |
Kıdem |
İdari Görev |
Rektörlük Seçimi Sayısı |
|
ÖÜ1 |
Erkek |
61 |
Prof. Dr. |
24 |
Evet (20 yıl) |
6 |
ÖÜ2 |
Erkek |
55 |
Prof. Dr. |
32 |
Evet (10 yıl) |
5 |
ÖÜ3 |
Erkek |
74 |
Prof. Dr. |
48 |
Evet (38 yıl) |
7 |
ÖÜ4 |
Kadın |
46 |
Prof. Dr. |
25 |
Evet (12 yıl) |
2 |
ÖÜ5 |
Kadın |
52 |
Prof. Dr. |
26 |
Evet (10 yıl) |
2 |
ÖÜ6 |
Kadın |
56 |
Prof. Dr. |
35 |
Evet (7 yıl) |
7 |
ÖÜ7 |
Erkek |
57 |
Prof. Dr. |
31 |
Evet (16 yıl) |
7 |
ÖÜ8 |
Kadın |
45 |
Doç. Dr. |
21 |
Evet (1 yıl) |
3 |
ÖÜ9 |
Kadın |
53 |
Prof. Dr. |
32 |
Evet (1,5 yıl) |
7 |
ÖÜ10 |
Erkek |
47 |
Prof. Dr. |
24 |
Evet (2 yıl) |
4 |
ÖÜ11 |
Kadın |
46 |
Prof. Dr. |
21 |
Evet (2 yıl) |
5 |
ÖÜ12 |
Erkek |
48 |
Prof. Dr. |
27 |
Evet (18 yıl) |
6 |
ÖÜ13 |
Kadın |
58 |
Prof. Dr. |
22 |
Evet (9 yıl) |
7 |
Tablo 1’den görüleceği gibi çalışma, farklı üniversitelerde görev yapan 13 öğretim üyesinin (ÖÜ) katılımı ile gerçekleşmiştir. Bu kapsamda, katılımcıların kıdemi 21 yıl ile 48 yıl arasında değişirken, yaş aralığı ise 45 ile 74 arasında değişmektedir. Çalışmaya 7 kadın, 6 erkek öğretim üyesi katılım göstermiştir. Katılımcı sayısı bakımından Creswell (2013), kişilerin deneyimlerinin önemli olmasından dolayı 3–4 kişi ile 10–15 kişi arasında değişen heterojen bir grubun yeterli olacağını ifade etmiştir. Bu durum göz önünde bulundurularak mevcut olguyu deneyimleyen 13 katılımcı ile çalışma yürütülmüştür. Katılımcı öğretim üyeleri, amaçlı örnekleme yöntemlerinden maksimum çeşitlilik ve ölçüt örnekleme yöntemleri kullanılarak seçilmişlerdir. Katılımcılar, kıdemleri dikkate alındığından ölçüt örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir (Patton, 2014). Kıdem, öğretim üyelerinin görüş ve deneyimlerini etkileyecek önemli bir değişken olacağı düşünülerek bir ölçüt olarak alınmış, öğretim üyelerinin araştırılan olgu ile ilgili gözlemlerinin daha uzun bir süreye yayılmış olabileceği ve bu nedenle daha çok örnekle karşılaşıp daha çok tecrübeye sahip olabilecekleri öngörülmüştür. Katılımcılarda ayrıca en az doçent doktor olarak görev yapıyor olma koşulu da aranmıştır. Katılımcıların seçiminde maksimum çeşitliliğin de sağlanması ve böylelikle araştırmada farklı bakış açılarının yansıtılması amaçlanmıştır (Ersoy, 2016). Bu bağlamda maksimum çeşitlilik için hem akademik unvan, hem yaş, hem mesleki kıdem hem de geçirilen rektörlük seçimi sayısı bakımından her düzeyde katılımcı çalışmaya gönüllü olarak katılım göstermiştir.
Verilerin Toplanması ve Analizi
Araştırma amacına yönelik olarak öncelikle alanyazın taranmıştır. Daha sonra konuyla ilgili, araştırmacının zihnindeki belli bir varsayımı test etmek üzere bilgi toplamayı sağlayan en kullanışlı araçlardan biri olan yarı yapılandırılmış görüşme formu (Fraenkel ve Wallen, 2006, s. 455) hazırlanmıştır. Görüşme formu kapsam ve görünüş geçerliği bakımından incelenmek üzere alanında uzman beş öğretim üyesinin görüşüne sunulmuş, yapılan dönütler sonrasında forma nihai şekli verilmiştir. Nihai formun açıklığının ve anlaşılabilirliğinin sınanması için iki öğretim üyesi ile ön uygulama yapılmış, uygulamanın sonucunda hazırlanan soruların açık ve anlaşılabilir olduğuna karar verilmiştir. Hazırlanan form, iki bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde katılımcıların cinsiyet, yaş, unvan, kıdem, idari görev yapmış olup olmadıkları, rektörlük seçimi sayılarını tespit etmeye yönelik sorular yer almıştır. İkinci bölümde ise çalışmanın genel amacı çerçevesinde “Türkiye’de rektörlerin göreve geliş yolları konusundaki görüşleriniz nelerdir?”, “Rektörlerin göreve gelmesinde geçmişten günümüze farklı uygulamaların gerçekleşmesinin yükseköğretime yansımaları sizce neler olmuştur?”, “Rektörlerin görev süreleri, belirli bir yıl çalışmış olmaları şartı, profesör olmaları gerektiği konusundaki görüşleriniz nelerdir?”, “Size göre rektörlerin göreve gelme yöntemi nasıl olmalıdır?”, “Size göre bir rektör adayı hangi koşulları sağlamalıdır?” gibi açık uçlu sorular yöneltilmiştir.
Görüşme formları araştırmacılar tarafından, katılımcılara, araştırmanın amacının ne olduğu, kişisel bilgilerinin deşifre edilmeyeceği, verdikleri bilgilerin gizli tutulacağı ile ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra uygulanmıştır. Soruları yanıtlarken katılımcıların geçmişten günümüze rektör belirlenmesi sürecinde yaşanan olayları ve bununla ilgili deneyimlerini dikkate alarak yanıtlamaları istenmiştir. Yarı yapılandırılmış formlar 2 Eylül 2019 tarihinden itibaren Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde görev yapan öğretim üyelerine elektronik posta aracılığıyla gönderilmeye başlanmıştır. Bir hafta içinde bütün katılımcı öğretim üyeleri geri dönüş yapmıştır.
Daha sonra analiz sürecine başlanmıştır. Katılımcılardan elde edilen veriler, araştırmanın amacına paralel olarak geliştirilen soruların kodlanması ve temaların bulunması işlemlerini kapsayan içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. İçerik analizinin temelinde elde edilen verileri tanımlayacak ve açıklayabilecek kavramlara ve temalara ulaşmak hedeflenmektedir. Bu amaçla, veriler önce kavramsallaştırılmış, daha sonra ortaya çıkan kavramlar organize edilerek temalar oluşturulmuş ve son olarak elde edilen bulgular okuyucunun anlayacağı bir biçimde değerlendirilerek yorumlanmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Kodlama ve kategori oluşturma işlemleri her alt problem için ayrı ayrı yapılmıştır.
Araştırmada elde edilen verilerin geçerliğini ve güvenirliğini değerlendirmek için 4 kriter belirlenmiştir. Lincoln ve Guba (1985) bu kriterleri inandırıcılık -credibility (iç geçerlik), aktarılabilirlik- transferability (dış geçerlik), güvenilebilirlik-dependability (iç güvenirlik), ve onaylanabilirlik-confirmability (objektiflik) olarak ifade etmiştir (Akt. Shenton, 2004). Bu doğrultuda araştırmanın geçerliği ve güvenirliği artırmak için bazı önlemler alınmıştır. İç geçerlik için, farklı bir araştırmacıya daha kodlama yaptırılarak analizci çeşitlemesi yöntemine başvurulmuş (Creswell, 2016) ve katılımcı görüşlerini olduğu gibi yansıtmak amacıyla doğrudan alıntılara yer verilmiştir (Yıldırım ve Şimşek, 2005). Dış geçerlik için araştırma süreci ve bu süreçte yapılanlar ayrıntılı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, araştırmanın modeli, katılımcılar, örnekleme yöntemi, veri toplama aracı, veri toplama süreci, verilerin analizi ve yorumlanması ayrıntılı bir biçimde betimlenmeye çalışılmıştır. İç güvenirlik için, çalışma kapsamında oluşturulan kodlamalar farklı bir araştırmacıya daha kodlattırılmış, daha sonra kodlamalar arasındaki uyuşum yüzdesine bakılmıştır. Kodlamalar arasındaki uyuşum yüzdesi Güvenirlik = [Görüş Birliği Sayısı / (Toplam Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı Sayısı)] X 100 formülü ile hesaplanmış ve kod uyuşum yüzdesi %90,4 olarak bulunmuştur. Uyuşum yüzdesinin %70’in üzerinde hesaplanması dolayısıyla kodlama aşamasının güvenilir olduğuna karar verilmiştir (Miles ve Huberman, 1994). Objektiflik için araştırmacıların önyargılarının azaltılması amacıyla araştırmanın bulguları araştırmacıların kendi görüşleri yerine katılımcıların kendi ifadelerinden hareketle sunulmuş, katılımcı görüşleri doğrudan alıntılarla desteklenmiştir.
Bulgular
Araştırmada belirlenen sorulara ilişkin katılımcılardan elde edilen bulgular aşağıda tablolar halinde sunulmuştur. Araştırmaya katılan öğretim üyelerinin rektörlerin göreve geliş yollarına ilişkin görüşleri Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2
Rektörlerin Göreve Geliş Yollarına İlişkin Görüşler
Temalar |
Kategoriler |
Kodlar |
N |
1981-1992 yılları arasındaki dönem |
Demokrasiye ve akademik değerlere uygun olmayan atama biçimi |
Belli ideolojik görüşe sahip kişilerin atanması |
3 |
Üniversite özerkliği ile bağdaşmaması |
2 |
||
Antidemokratik olması |
2 |
||
Asker kökenli kişilerin göreve gelmesi |
1 |
||
YÖK başkanının tanıdıklarının atanması |
1 |
||
Yetkin kişilerin atandığı atama biçimi |
Günümüz rektörlerinden daha yeterli kişilerin göreve gelmesi |
3 |
|
Deneyim ve liyakat esasına göre seçilmiş kişilerin göreve gelmesi |
1 |
||
1992-2016 yılları arasındaki dönem |
Demokratik ve akademik değerlere uygun atama biçimi |
Demokratik olması |
9 |
Üniversitelerin akademik özgürlüğüne ve özerkliğine katkı sunması |
3 |
||
Örgüt iklimi ve akademik değerlerde yıpranmaya neden olan atama biçimi |
En çok oyu alan kişinin atanmaması |
7 |
|
Öğretim üyeleri arasında yaşanan çekişmeler |
6 |
||
Etik dışı davranışların görülmesi |
4 |
||
Yardımcı doçentlerin seçimin kaderini belirlemesi |
3 |
||
Akademik kültürden uzaklaşılması |
2 |
||
2016 yılı ve sonrasındaki dönem |
Demokrasiye, akademik değerlere ve yönetimsel ilkelere aykırı atama biçimi |
Siyasi iktidarın görüşlerini yansıtan kişilerin göreve gelmesi |
8 |
Antidemokratik yönetim anlayışının hakim olması |
9 |
||
Deneyim ve liyakat esasının göz ardı edilmesi |
8 |
||
Üniversite özerkliğinin ve tarafsızlığının olumsuz yönde etkilenmesi |
4 |
Tablo 2 incelendiğinde katılımcılar, rektörlerin göreve geliş yollarını 1981-1992 yılları arasındaki dönem, 1992-2016 yılları arasındaki dönem, 2016 yılı ve sonrasındaki dönem olmak üzere üç temada değerlendirmişlerdir. 1981-1992 yılları arasındaki dönem teması demokrasiye ve akademik değerlere uygun olmayan atama biçimi ve yetkin kişilerin atandığı atama biçimi olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. 1981-1992 yılları arasındaki dönemde rektörlerin göreve geliş yolları ile ilgili demokrasiye ve akademik değerlere uygun olmayan atama biçimi kategorisinde belli ideolojik görüşe sahip kişilerin atanması (n=3), üniversite özekliği ile bağdaşmaması (n=2), antidemokratik olması (n=2), asker kökenli kişilerin göreve gelmesi (n=1), YÖK başkanının tanıdıklarının atanması (n=1); yetkin kişilerin atandığı atama biçimi kategorisinde ise günümüz rektörlerinden daha yeterli kişilerin göreve gelmesi (n=3), deneyim ve liyakat esasına göre seçilmiş kişilerin göreve gelmesi (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasında yer almaktadır. 1981-1992 yılları arasındaki dönem teması demokratik ve akademik değerlere uygun atama biçimi ve örgüt iklimi ve akademik değerlerde yıpranmaya neden olan atama biçimi olmak üzere iki kategoriye ayrılmıştır. 1992-2016 yılları arasındaki dönemde rektörlerin göreve geliş yolları ile ilgili örgüt iklimi ve akademik değerlerde yıpranmaya neden olan atama biçimi kategorisinde en çok oyu alan kişinin atanmaması (n=7), öğretim üyeleri arasında yaşanan çekişmeler (n=6), etik dışı davranışların görülmesi (n=4), yardımcı doçentlerin seçimin kaderini belirlemesi (n=3) ve akademik kültürden uzaklaşılması (n=2); demokratik ve akademik değerlere uygun atama biçimi kategorisinde ise, demokratik olması (n=9), üniversitelerin akademik özgürlüğüne ve özerkliğine katkı sunması (n=3) ifadeleri öne çıkan kodlar arasında yer almaktadır. 2016 yılı ve sonrasındaki dönem teması demokrasiye, akademik değerlere ve yönetimsel ilkelere aykırı atama biçimi olmak üzere tek kategoriye ayrılmıştır. 2016 yılı ve sonrasındaki dönemde rektörlerin göreve geliş yolları ile ilgili demokrasiye, akademik değerlere ve yönetimsel ilkelere aykırı atama biçimi kategorisinde, siyasi iktidarın görüşlerini yansıtan kişilerin göreve gelmesi (n=8), antidemokratik yönetim anlayışının hakim olması (n=9), deneyim ve liyakat esasının göz ardı edilmesi (n=8), üniversite özerkliğinin ve tarafsızlığının olumsuz yönde etkilenmesi (n=4) ifadeleri öne çıkan kodlar arasında yer almaktadır. Bu açılardan değerlendirildiğinde öğretim üyelerinin geçmişten günümüze rektörlerin göreve geliş yollarıyla ilgili görüşlerinin genelde olumsuz olduğu söylenebilir. Bazı katılımcıların bu konudaki görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
“1981-1992 yılları arasındaki dönemde Prof. Dr. İhsan Doğramacı Yükseköğretim Kurulu başkanı idi. Üniversitelerdeki yaygın kanı, özellikle rektörlerin, Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın tanıdığı, ona yakın kişiler arasından atanmasıydı. Diğer yandan askeri yönetimin etkisi de söz konusuydu. Bazı üniversitelere de Orgeneral ve daha sonra Devlet Başkanı Kenan Evren’in belirlediği asker kökenli kişilerin rektör olarak atanmaları da bir başka yaygın kanı idi. (ÖÜ7)”
“1998-2016 yılları arasında seçilmiş Rektörlerin atandığı durumun göreli olarak daha demokratik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak sistemin kendisi antidemokratiktir. Öğretim üyeleri tarafından seçilmiş rektörlerin sıralamasının YÖK tarafından değiştirilmesi üniversitelerin özerkliğine aykırıdır. (ÖÜ9)”
“Rektör ve rektör yardımcısı adaylarının seçim sürecinde akademik etiğe uymayacak biçimde özellikle sayıca fazla olan yardımcı doçentlere kadro tahsisi ve sözü vermeleri, belirli kaynakları oy alacakları bu kesimlere kullandırmaları vb. etik olmayan sorunları beraberinde getirmiştir. Rektör seçiminde yardımcı doçentlerin ağırlıklı etkiye sahip olmaları üniversitelerdeki akademik hiyerarşiyi ciddi biçimde bozmuş, güç dengelerini olumsuz yönde etkilemiştir. Dolayısıyla 1992-2016 yılları arasında uygulanan sistem üniversitelerde demokrasiyi geliştirme, akademik özerkliği artırmaya katkısı bir yana, çoğu üniversitede kamplaşma ve bitmek bilmeyen çatışmalara da yol açmıştır. (ÖÜ1)”
“2016 ve sonrasındaki dönem için rektör seçimlerinde hiçbir nesnel ölçünün kalmaması ve tümüyle siyasi iktidarın adeta partiye il yöneticisi seçer gibi davranması ve liyakatı da itaate indirgemiş olması durumuyla karşı karşıyayız. (ÖÜ2)”
“1992-2016 yılları arasındaki dönemde seçim süreci çok sancılı ve çirkef geçmişti. Üniversitede yardımcı doçent sayısı fazla olduğu için resmen yardımcı doçent cuntası vardı. Zira seçimin kaderini onlar belirliyordu. Onun için bu grup temsilcileri rektör adayları ile pazarlık yapıyordu. Bölüm başkanı, anabilim dalı başkanı, lojman alma gibi sözler alıyordu. Böylece diğer yardımcı doçentleri o aday için bağlıyordu. Bu durum üniversiteleri akademik kültürden uzaklaştırmış, her şeyi seçime endekslemişti (ÖÜ5).”
Araştırmaya katılan öğretim üyelerinin rektörlerin göreve geliş yollarında geçmişten günümüze farklı uygulamaların gerçekleşmesinin yükseköğretime yansımalarına ilişkin görüşleri Tablo 3’te sunulmuştur.
Tablo 3
Rektörlerin Göreve Geliş Yollarında Geçmişten Günümüze Farklı Uygulamaların Gerçekleşmesinin Yükseköğretime Yansımalarına İlişkin Görüşler
Kategoriler |
Kodlar |
N |
Yükseköğretimde niteliğin düşmesi |
Bilim üretmekten uzaklaşılması |
5 |
Görevde yükseltme, göreve alma ya da görevden uzaklaştırılmalarda keyfiyet |
3 |
|
Yayın kalitesinin ve öğretim programlarının niteliğinin azalması |
2 |
|
Öğretim elemanları arasında gruplaşmaların yaşanması |
2 |
|
Yükseköğretim sisteminin vizyonunda eksen kayması |
2 |
|
Sürekli değişen sisteme uyum sağlanmaya çalışılması |
1 |
|
Etik değerlerden uzaklaşılması |
1 |
|
İfade özgürlüğünün kısıtlanması |
1 |
|
Yükseköğretim kurumlarının siyasetin odağı haline gelmesi |
Üniversitelerin iktidarın arka bahçesine dönüşmesi |
6 |
Bilim adamlarının politize olması |
5 |
|
Liyakatin dikkate alınmaması |
4 |
|
Üniversite özerkliğinin ortadan kalkması |
2 |
|
Antidemokratikleşme |
3 |
|
Akademik hiyerarşinin ortadan kalkması |
2 |
|
Yeni ufuklar açması |
Politika geliştiricilere derin bir araştırma zemini sağlaması |
1 |
Tablo 3 incelendiğinde katılımcılar, rektörlerin göreve geliş yollarında geçmişten günümüze farklı uygulamaların gerçekleşmesinin yükseköğretime yansımalarını yükseköğretimde niteliğin düşmesi, yükseköğretim kurumlarının siyasetin odağı haline gelmesi ve yeni ufuklar açması kategorilerinde değerlendirmişlerdir. Yükseköğretimde niteliğin düşmesi kategorisinde, bilim üretmekten uzaklaşılması (n=5), görevde yükseltme, göreve alma ya da görevden uzaklaştırılmalarda keyfiyet (n=3), yayın kalitesinin ve öğretim programlarının niteliğinin azalması (n=2), öğretim elemanları arasında gruplaşmaların yaşanması (n=2), yükseköğretim sisteminin vizyonunda eksen kayması (n=2), sürekli değişen şartlara uyum sağlanmaya çalışılması (n=1), etik değerlerden uzaklaşılması (n=1) ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Yükseköğretim kurumlarının siyasetin odağı haline gelmesi kategorisinde, üniversitelerin iktidarın arka bahçesine dönüşmesi (n=6), bilim adamlarının politize olması (n=5), liyakatin dikkate alınmaması (n=4), üniversite özerkliğinin ortadan kalkması (n=2), antidemokratikleşme (n=3), akademik hiyerarşinin ortadan kalkması (n=2) ifadeleri öne çıkan kodlar arasında yer almaktadır. Yeni ufuklar açması kategorisinde ise yapılan tüm sistemsel değişimlerin politika geliştiricilere derin bir araştırma zemini sağlaması (n=1) ifadesine yer verilmiştir. Bu açılardan değerlendirildiğinde öğretim üyelerinin rektörlerin göreve geliş yollarında geçmişten günümüze farklı uygulamaların gerçekleşmesinin yükseköğretime yansımalarına ilişkin görüşlerinin olumlu yönde olmadığı söylenebilir. Bazı katılımcıların bu konudaki görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
“Farklı uygulamaların olması birden fazla bakış açısı açısından zengin deneyim demektir. Dolayısı ile o uygulamaların yansımaları ile ilgili araştırmalar ve bakış açıları, deneyimler var. Bunlardan yararlanarak yeni bakış açıları ve uygulamalar geliştirilebilir. Dolayısı ile yükseköğretim politikaları çalışanlar bu deneyimlerden yararlanarak yeni ufuk açacak öneriler getirebilirler. (ÖÜ5)”
“Yükseköğretime yansımaları niteliği düşürücü yönde olmuş, özellikle bu yolla yani bir siyasete bağlı olarak gelenlerin kadrolaşmaları da bu şekilde oluşturduğu, hatta hemşericiliğin yaygınlaştığı ve liyakatin dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu da akademi dünyasını olumsuz yönde etkilemiş, yayın kalitesini, öğretim programlarının niteliğini düşürmüştür. (ÖÜ6)”
“Rektörlerin atanarak göreve gelmesi, sisteminin giderek daha anti demokratik bir yapıya dönüşmesi, üniversitelerin özerkliklerini tamamen ortadan kaldırmıştır. Bunun ise üniversiteler üzerinde yıkıcı etkisi olmuştur. Liyakat yerine, tamamen atanmış rektörlere biatı içeren yeni bir düzen kurulmuştur. Göreve almalarda, yükseltilmelerde keyfiyet söz konusudur. (Ö9)”
“Sistemde varolan bir hiyerarşiyi ortadan kaldırmıştır. Şu anki sistem güç paylaşımı ve müzakereyi ortadan kaldırmış, daha bürokratik bir sistem olarak işlemektedir. Rektörler kendilerini doğrudan hükümetin temsilcisi olarak görmektedirler. 1992 öncesi rektörler kendilerini devletin temsilcisi olarak görme eğilimindeydiler. Son 15 yılda, YÖK dünyadaki birçok gelişmenin arkasında kaldı, hep ortaya çıkan etkilere cevap vermeye çalıştı, hiç önceden proaktif hareket edemedi. (ÖÜ12)”
“Bence Türkiye’de eğitim sektöründe her zaman tutarsız, sürekliliği olmayan ve sürekli değiştirilen uygulamalar olmuştur. Şu anda durum daha da geriye gitmiştir. Demokratiklik ve üniversitenin kendine yakışır şekilde bir sistem içinde olması için üniversiteler özerk olmalıdır, idarecilerini kendileri seçebilmelidirler; YÖK gibi bir kurum olacaksa bile üniversiteler arası demokratik, bilimsel ilkeleri takip eden bir üst kurul olmalıdır. Siyasetle ilişkisiz olmalıdır. (ÖÜ8)”
Araştırmaya katılan öğretim üyelerinin rektörlerin görev süreleri, belirli bir yıl çalışmış olmaları şartı, profesör olmaları gerektiği konusundaki görüşleri Tablo 4’te sunulmuştur.
Tablo 4
Rektörlerin Görev Süreleri, Belirli Bir Yıl Çalışmış Olmaları Şartı, Profesör Olmaları Gerektiği Konusundaki Görüşler
Kategoriler |
Kodlar |
N |
Akademik altyapı |
Üniversite deneyimi olması |
10 |
Kıdemli profesör olması |
9 |
|
Yükseköğretim yönetimi konusunda eğitim almış olması |
4 |
|
Akademik başarı |
3 |
|
Kamudan ya da başka bir üniversiteden seçilmemesi |
3 |
|
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmalar gerçekleştirmesi |
1 |
|
Doçent unvanlı kişilerin de seçilebilmesi |
1 |
|
Yönetimsel görev yapmış olma |
Bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi görevlerde bulunma |
6 |
Kişilik özellikleri |
Yaş ve kıdemin yerine samimiyet, çalışkanlık, olgunluk gibi özelliklere bakılması |
1 |
Görev süresi |
3 yıldan fazla olmaması |
3 |
4 yıl ile sınırlandırılması |
2 |
|
Başarılı bir rektörün sınırsız görev süresinin olması |
1 |
Tablo 4 incelendiğinde katılımcı öğretim üyeleri, rektörlerin görev süreleri, belirli bir yıl çalışmış olmaları şartı, profesör olmaları gerektiği konusundaki görüşlerini akademik altyapı, yönetimsel görev yapmış olma, kişilik özellikleri ve görev süresi kategorilerinde değerlendirmişlerdir. Akademik altyapı kategorisinde, üniversite deneyimi olması (n=10), kıdemli profesör olması (n=9), yükseköğretim yönetimi konusunda eğitim almış olması (n=4), akademik başarı (n=3), kamudan ya da başka bir üniversiteden seçilmemesi (n=3), çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmalar gerçekleştirmesi (n=1) ve doçent unvanlı kişilerin de seçilebilmesi (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Yönetimsel görev yapmış olma kategorisinde, bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi görevlerde bulunma (n=6) ifadesi öne çıkan kod olmuştur. Kişilik özellikleri kategorisinde, yaş ve kıdemin yerine samimiyet, çalışkanlık, olgunluk gibi özelliklere bakılmalı (n=1) ifadesine yer verilmiştir. Görev süresi kategorisinde, 3 yıldan fazla olmaması (n=3), 4 yıl ile sınırlandırılması (n=2) ve başarılı bir rektörün sınırsız görev süresinin olması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Bazı katılımcıların bu konudaki görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
“Yurt içi yurt dışı bilimsel çalışmalarda görev almış olan, çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmalar gerçekleştirmiş, üniversiteye ve çevresine değer katabilecek özelliklere sahip olan adaylar Rektör havuzunda yer almalıdırlar. (ÖÜ8)”
“Rektör adayının üniversite deneyiminin olmasının ve profesör olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. (ÖÜ3)”
“Akademisyen olarak başarılı kişilerin, iyi bir yönetici olmasını gerektirmediğini düşünmekteyim. Bu nedenle rektörlerin doçent unvanlı kişiler arasından da seçilebileceğini düşünmekteyim. Rektörlerin, kurum içinden, kurumu tanıyan (örneğin 5 yıl kurumda görev yapmış) kişilerden seçilmesi, 3 yıl süreyle görev yapması gerektiğini düşünüyorum. (ÖÜ10)”
“Görev sürelerinin 3 yılla sınırlanmış olması gerekir. Belli bir yıl çalışma koşulu ve profesör olma koşulu gereklidir. Ancak profesör unvanlı kamudan veya bir başka üniversiteden atama yapılmaması gerekir (ÖÜ9)”
“Rektörlerin görev süreleri üç yılla sınırlandırılmalıdır. Ve atanan rektörün en az beş yıl o üniversitede çalışma şartı aranmalıdır. (ÖÜ11)”
“Bir kişinin rektör olabilmesi için mutlaka üniversitede en üst düzeye kadar akademik süreçlerde deneyimli olması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle Rektörlerin profesörlerden seçilmesi ve bence üniversitede bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü ya da dekanlık gibi görevlerde bulunmuş olmasının ve yüksek öğretimin yönetimi konusunda eğitim almış olmasının yararlı olabileceğini düşünüyorum. (ÖÜ1)”
“Rektörlerin çok genç olmaları fikrine yakın olamıyorum, belirli bir yıl örneğin en az 7 yıl aynı unvanda çalışmalarının, daha iyi karar almalarına yardımcı olacağını düşünüyorum. Rektörlerin, iki dönem ve her biri dört yıl görevde kalmalarını ise uygun buluyorum. İki dönem koşulunu uygun buluyordum, çünkü ilk döneme işleri ancak öğreniyorlar. İki dönemden uzun olması ise kirlenmeye ve bozulmaya neden olabiliyor. (ÖÜ13)”
Araştırmaya katılan öğretim üyelerinin rektörlerin göreve gelme yöntemine ilişkin görüşleri Tablo 5’te sunulmuştur.
Tablo 5
Rektörlerin Göreve Gelme Yöntemine İlişkin Görüşler
Temalar |
Kategoriler |
Kodlar |
N |
Seçimle |
YÖK aracılığı ile cumhurbaşkanı ataması |
Öğretim üyelerinin katıldığı seçimde en fazla oy alan 4 adaydan 2 kişinin cumhurbaşkanına sunulması |
1 |
Öğretim üyelerinin katıldığı seçimde en fazla oy alan 6 adaydan 3 kişinin cumhurbaşkanına sunulması |
1 |
||
Doğrudan cumhurbaşkanı ataması |
Seçimde ilk sırayı alan adayın atanması |
4 |
|
Üniversite içinden ve dışından üyelerin oluşturduğu bağımsız bir kurulun değerlendirmesi |
1 |
||
Öğretim elemanları, idari personel ve öğrencilerin seçim sürecine katılması ve en çok oyu alan adayın atanması |
1 |
||
Üniversitedeki bütün çalışanların oranına göre belirlenen temsilcilerin seçime katılması |
1 |
||
Doğrudan YÖK tarafından atanma |
En fazla oyu alan adayın atanması |
3 |
|
Öğretim elemanlarının seçimiyle en çok oyu alan adayın atanması |
1 |
Tablo 5 incelendiğinde katılımcıların, rektörlerin göreve gelme yöntemine ilişkin görüşleri tek bir temada olmak üzere “seçim yoluyla” temasında incelenmiştir. Katılımcıların tamamı rektörün seçimle göreve gelmesi yönünde görüş bildirmişlerdir. Buna göre katılımcı öğretim üyeleri, rektörlerin göreve geliş yolları konusundaki görüşlerini YÖK aracılığı ile cumhurbaşkanı ataması, doğrudan cumhurbaşkanı ataması ve doğrudan YÖK tarafından atanma kategorilerinde değerlendirmişlerdir. YÖK aracılığı ile cumhurbaşkanı ataması kategorisinde, öğretim üyelerinin katıldığı seçimde en fazla oy alan 4 adaydan 2 kişinin cumhurbaşkanına sunulması (n=1) ve öğretim üyelerinin katıldığı seçimde en fazla oy alan 6 adaydan 3 kişinin cumhurbaşkanına sunulması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Doğrudan cumhurbaşkanı ataması kategorisinde, seçimde ilk sırayı alan adayın atanması (n=4), üniversite içinden ve dışından üyelerin oluşturduğu bağımsız bir kurulun değerlendirmesi (n=1), öğretim elemanları, idari personel ve öğrencilerin seçim sürecine katılması ve en çok oyu alan adayın atanması (n=1) ve üniversitedeki bütün çalışanların oranına göre belirlenen temsilcilerin seçime katılması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Doğrudan YÖK tarafından atanma kategorisinde, en fazla oyu alan adayın atanması (n=3) ve öğretim elemanları, idari personel ve öğrencilerin seçim sürecine katılması ve öğretim elemanlarının seçimiyle en çok oyu alan adayın atanması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Bazı katılımcıların bu konudaki görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
“Rektörlük seçimleri üniversitede görev yapan kadrolu profesörlerin tümü ile bu profesör sayısına denk gelecek biçimde doçent ve yardımcı doçentlerin kendi içlerinden seçecekleri eşit sayıdaki temsilcinin katılımıyla yapılabilir ve bu seçimlerde en fazla oyu alan 4 aday YÖK’e sunulabilir. YÖK bu adaylar içerisinden uygun gördüğü 2 kişiyi Cumhurbaşkanına onaya sunabilir. (ÖÜ1)”
“Rektörler Üniversitedeki bütün çalışanların oranlı katmanlı olarak temsilciler aracılığıyla seçilmeli ve seçilen doğrudan Cumhurbaşkanınca atanmalıdır. Sözgelimi seçim yapılacak üniversitedeki kadrolu profesörlerin tamamı, doçentlerin %50’si, Dr. Öğretim üyelerinin %25’i, Diğer öğretim elemanlarının %10’u ve İdari personelin %5’ine denk gelen orandaki kişi ve temsilciler eliyle yapılacak seçim sonucunda atanmalılar. (ÖÜ2)”
“YÖK tarafından belirlenecek kriterleri karşılayan adayların başvurusu ile seçimle yapılmalıdır. Seçim sürecinden önce üniversitenin içinden ve dışından oluşturulan bağımsız bir kurul (akademisyenler, iş insanları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri vb) ön değerlendirmeyi yaparak Rektör adaylarının seçim için sunulmasında rol oynayabilir. Ön değerlendirme sonrası yapılacak seçim sonrası birinci gelen aday atanmalıdır. (ÖÜ4)”
“Bana göre rektörler tüm öğretim elemanlarının katılacakları bir seçimde en çok oyu alan aday cumhurbaşkanınca atanmalıdır. Memur ve öğrencilerin de bir biçimde seçime katılmasının yolu da değerlendirilmelidir. Üniversite kendi yöneticisini seçebilecek olgunluktadır. Seçimde aday olacak öğretim üyelerinin nitelikleri de belli olmalıdır. (ÖÜ7)”
“Öğretim üyelerinin en çok oyunu alan, üniversitede çalışan ve profesör unvanı olan kişinin, koşulsuz olarak cumhurbaşkanınca rektör olarak atanması en ideal yöntemdir. Rektörlük seçimleri sırasında arzu edilmeyen olaylar yaşansa da en kötü seçim bile atamadan daha iyidir. (ÖÜ9)”
“Her seçim döneminde farklı fakültelerden olmak üzere, öğretim elemanlarının seçimiyle en çok oyu alanın, doğrudan YÖK tarafından atanması gerektiğini düşünüyorum. (ÖÜ10)”
“1992-2016 yılları arası dönem uygulamasını uygun buluyorum. Seçim yapılması, öğretim üyelerinin katıldığı seçimde en fazla oy alan 6 adaydan 3 kişinin cumhurbaşkanına sunulması son zamanları saymazsak iyi bir uygulamaydı. (ÖÜ13)”
Araştırmaya katılan öğretim üyelerinin bir rektör adayının sağlaması gereken koşullara ilişkin görüşleri Tablo 6’da sunulmuştur.
Tablo 6
Bir Rektör Adayının Sağlaması Gereken Koşullara İlişkin Görüşler
Kategoriler |
Kodlar |
N |
Akademik kriterler |
Profesörlük deneyimi |
9 |
Tanınmış yayın organlarında ortalamanın üzerinde yayına ve alanında tanınacak ölçüde çalışmalara sahip olmak |
9 |
|
Bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi akademik yöneticilik deneyimi |
6 |
|
Ulusal /uluslararası projelerde görev yapmak |
5 |
|
Yükseköğretimin yönetimi konusunda bir eğitime sahip olmak |
4 |
|
Yurtdışında üniversite deneyimi |
1 |
|
Ulusal /uluslararası bilimsel kurullara üyelik |
1 |
|
Kişilik özellikleri |
Tarafsız |
4 |
Etkili iletişim becerisi |
4 |
|
Adil |
4 |
|
Dürüst |
3 |
|
Çalışanlarını önemseyen |
3 |
|
Demokratik |
2 |
|
Güvenilir |
1 |
|
Eleştiriye açık |
1 |
|
Yenilikçi ve girişimci |
1 |
Tablo 6’dan görüldüğü üzere katılımcı öğretim üyeleri, bir rektör adayının sağlaması gereken koşullara ilişkin görüşlerini akademik kriterler ve kişilik özellikleri olmak üzere iki kategoride değerlendirmişlerdir. Akademik kriterler kategorisinde, rektör adayının Profesörlük deneyimine sahip olması (n=9), tanınmış yayın organlarında ortalamanın üzerinde yayına ve alanında tanınacak ölçüde çalışmalara sahip olması (n=9), bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi akademik yöneticilik deneyimine sahip olması (n=6), ulusal /uluslararası projelerde görev yapması (n=5), yükseköğretimin yönetimi konusunda bir eğitime sahip olması (n=4), yurtdışında üniversite deneyimi olması (n=1) ve ulusal /uluslararası bilimsel kurullara üyeliğinin olması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Kişilik özellikleri kategorisinde, tarafsız olması (n=4), Etkili iletişim becerisine sahip olması (n=4), adil olması (n=4), dürüst olması (n=3), çalışanlarını önemsemesi (n=3), demokratik olması (n=2), güvenilir olması (n=1), eleştiriye açık olması (n=1) ve yenilikçi ve girişimci olması (n=1) ifadeleri öne çıkan kodlar arasındadır. Bazı katılımcıların bu konudaki görüşleri aşağıda belirtilmiştir.
“Bir rektör adayı profesörlükte en az 5 yıl çalışmış olmalı. Üniversitede bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü ya da dekanlık görevlerinde bulunmuş olmalı. Yükseköğretimin yönetimi konusunda bir sertifika ya da lisansüstü eğitime sahip olmalı. Alanında SCI, SSCI vb. tanınmış yayın organlarında üniversite ortalamasının üstünde bilimsel yayın yapmış olmalı. Ulusal ve uluslararası projelerde görev yapmış olmalı. (ÖÜ1)”
“Yurt içi ve yurt dışı üniversitelerde deneyimi (öğretim / yönetici) olmalı. Akademik yönetici olarak en az 10 yıl deneyim (bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık vb.) olmalı. Profesör olarak en az 5 yıl deneyim olmalı. Akademik liderlik / yönetim vb alanlarda eğitim almış olmalı. Kişilerarası iletişim konusunda yeterli beceriye sahip olmalı. (ÖÜ3)”
“Rektör adayı profesör olmalı, profesörlükten sonra bir deneyimi (örneğin 2 yıl) olmalı, kendi alanında bilimsel yayınları ve çalışmalarıyla kendini kanıtlamış olmalı, tercih nedeni olarak üniversitede daha öncesinde yönetim görevi yapmış olmak (Dekanlık, bölüm başkanlığı, yardımcılıklar gibi), yansız olmalı. (ÖÜ7)”
“Profesör olması deneyimli olması açısından bence iyi olur. Başarılı, adil, belli bir siyasi görüşe körü körüne bağlı olmayan, demokratik ve çalışanlarını önemseyen biri olmalı. Samimi olmalı. Yani benim için kişilik özellikleri ön planda geliyor. (ÖÜ8)”
“Akademik olarak başarılı, iletişim becerisi yüksek, dinleyen, eleştiriye açık ve eleştirel düşünebilen, çalışanların kuruma aidiyetlerini önemseyen, empati becerisi yüksek, dürüst ve çalışkan olmak gibi kişisel özelliklere sahip olmalıdır. (ÖÜ10)”
“Rektör olarak aday olacağı kurumda en az yedi yıl profesör olarak çalışmış olmalıdır. Seçimle atanmalıdır. Ayrıca, kurumunda insani özellikler ve araştırmacı kimliği ve bilimsel özellikler açısından kendini ispatlamış olmalıdır. (ÖÜ13)”
Tartışma, Sonuç ve Öneriler
Yükseköğretim sisteminde yaşanan tüm köklü değişimlerde yöneticilerin göreve geliş yolları üniversite kamuoyunun gündemindeki önemli konulardan biri olmuştur. Seçim sistemi demokratik bir yöntem olarak nitelense de zamanla üniversitelerde etik dışı olaylar yaşanmış, bilimin ilkelerinden uzaklaşılmış ve liyakat önemsenmemeye başlamıştır. Bu durum seçim yoluyla göreve gelen rektörlerin çok geniş yetkilerle donatılmasının ve hesap verme mekanizmalarının yeterli bir düzeyde işlememesinin yansımaları olarak açıklanabilir. Rektörün, öğretim üyeleri tarafından seçimi ve atanması usulünün, yükseköğretim kurumlarında birçok soruna neden olduğu, geçmişte de bugün de dile getirilen bir husustur. 6 Kasım 1981 tarihinde yürürlüğe giren 2547 sayılı yasa ile atama ile göreve gelen rektörlere geniş yetkiler verilmiş, 1992-2016 yıllarında seçimle göreve gelen rektörlerde de bu durum devam etmiştir. Hâlbuki yönetim biliminde genel kabul bir kabul olarak seçimle göreve gelen yöneticilerin atama ile göreve gelen yöneticilerle aynı yetkilere sahip olmaması gerektiği kabul gören bir uygulamadır. Seçimle göreve gelmiş kişilerin geniş yetkilerle donatılmasının yönetim süreçlerinin işletilmesinde bir takım sorunlara yol açabileceği unutulmamalıdır. Örneğin rektörler başarısız olup görevden alınmak istendiklerinde, seçimle göreve geldikleri için görevden alınmaları zor olacaktır. Rosovsky (1990), daha demokratik uygulamalarla her şeyin daha iyiye gitmeyeceğini, üniversite yönetiminin en iyi şekilde işlemesi için çıkar çatışmalarının en alt düzeyde kalması gerektiğini bu bağlamda bölüm başkanları, dekanlar, rektör yardımcıları gibi üst ve orta düzey yöneticilerin göreve seçimle gelmediklerini, atamayla göreve başladıklarını ve işlerine son verilebileceğini ifade etmiştir. Akarun (2022) ise seçimin her zaman sihirli bir değnek olarak görülmemesi gerektiğini belirtmiştir.
Katılımcılar rektör adayı belirleme kriterleri çoğunlukla deneyim, kıdemli profesör olma, akademik başarı ve yönetimsel görev deneyimi ekseninde birleşmiştir. Buna göre rektör adayları, alanında iyi bir araştırmacı olmanın yanında, üniversite deneyimi olan ve kıdemli profesörlerden oluşmalı, yükseköğretimin yönetimi konusunda eğitim almış olmalı, bölüm başkanlığı, enstitü müdürlüğü, dekanlık gibi görevlerde bulunmalı, adayı olduğu kurumun sorunlarını bilen ve buna yönelik çözümler üretebilecek ve başka kurum ve üniversitelerden seçilmeyen kişiler olmalıdır. Bunların yanında bazı katılımcılar dürüstlük, tarafsızlık, samimiyet, olgunluk, çalışkanlık gibi kişilik özelliklerinin de kıstas olarak belirlenebileceğini ifade etmişlerdir. Katılımcılar rektörlerin görev süresinin 3 ya da 4 yıl süre ile sınırlanması gerektiği ve her dönemde farklı fakültelerden rektör seçilebileceği yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu görüşün çıkış noktası geçmişte öğretim üyelerinin sayıca fazla olduğu fakültelerin adaylarının göreve geldiği gerçeğinin göz ardı edilmemesidir. Yazgünoğlu ve Özdemir (2013) YÖK yasa tasarısına ilişkin öğretim üyelerinin görüşlerinin alındığı çalışmalarında “Rektörün görev süresinin 5 yıl olmasını uygun buluyorum.” maddesine çoğunlukla kısmen katılıyorum, “Bir kimsenin aynı devlet üniversitesinde iki defa rektörlük yapamamasını uygun buluyorum.” maddesine tamamen katılıyorum, “Devlet üniversitelerinde sosyal ve beşeri bilimler, sağlık bilimleri, fen ve mühendislik bilimleri alanları esas olmak üzere aynı bilim alanından üst üste iki defa rektör seçilememesini uygun buluyorum.” maddesine ise tamamen katılıyorum yanıtını vermişlerdir. Bu bağlamda rektörlerin atanma kriterleri konusunda yükseköğretimin tüm paydaşlarının üzerinde uzlaşıya varacağı bir takım kriterlerin getirilmesi önerilebilir. Arslan (2005), cumhuriyetten günümüze yükseköğretimde yapılan reform hareketlerinin hepsinin “tepeden inme” olduğunu belirtmiş, yasal düzenlemelerin, ya iktidar tarafından üniversitelere danışılmadan hazırlandığını ya da yine iktidarın seçtiği az sayıdaki öğretim üyesinin görüşlerinden, kısmen yararlanılarak gerçekleştirildiğini ifade etmiştir.
Türkiye’nin yükseköğretim yapısının oldukça hiyerarşik olduğu, YÖK sisteminin üniversiteleri tek tipleştirdiği, esnekliğe izin vermediği, özerkliğin ise son derece kısıtlı olduğu çeşitli raporlarda belirtilmiştir (Örn. Barblan vd., 2008; Ergüder vd., 2006; YÖK, 2007; TÜSİAD, 2008). Bu raporlarda çözüm önerileri olarak üniversitelerin daha çok özerkleşmesi adına devlet ile olan bağlarının zayıflatılması, özellikle idari işlev ile akademik işlevin birbirinden ayrılarak üniversitelerin yönetiminin profesyonel olarak ele alınması gerekliliği üzerinde durulmuştur. Ancak günümüzde geldiğimiz noktada rektörlerin öğretim üyelerinin seçimiyle değil, seçilmiş siyasi otorite tarafından belirlenmesi, rektörlerin kendisini atayan makama karşı sorumlu hissetmesine, kendisini siyasi irade ve iktidarın bir temsilcisi olarak görmesine, Türkiye’de iki yüzü aşkın üniversitenin koordinasyonun sağlanmasında önemli bir kurum olarak milli bir mütevelli heyeti özelliği taşıyan ve partiler üstü bir niteliğe sahip anayasal bir kurum olan YÖK’ün otoritesinin zayıflamasına yol açmaktadır. 2547 sayılı yasanın kabul tarihi olan 1981’den günümüze yasanın pek çok maddesi değişirken, rektörlerin yetkilerinin sınırlarının çizilmesi gerekliliği konusu arka planda kalan veya gözden kaçırılan bir durum olmuştur. Rektör adaylarının belirlenmesi sürecinde YÖK’ün devreden tamamen çıkarılması ve rektörlerin yetkilerinin tartışılmaması, rektörlerin kendilerini politik bir güç olarak görmelerine, üniversitelerde nepotizmin ya da etik dışı davranışların gözlenmesine, üniversite yönetimleri ile YÖK arasında iletişimin bozulmasına neden olabilecektir. Bu nedenle, yükseköğretim kurumlarının şeffaf olmasına ve hesap verebilmesine imkan sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi, bununla paralel bir şekilde özerkliklerinin de artırılması önerilebilir. Burada tartışılması gereken en önemli noktanın yöneticilerin göreve geliş yollarından ziyade yetkililerinin sınırlandırılması gerektiğidir. Hem yükseköğretim kurumları arasındaki, hem de bu kurumlar ile devlet arasındaki ilişkileri koordine edecek bir kurumun varlığı önemlidir ve bu kurumda toplumun tüm kesimleri temsil edilmeli ve siyasetten uzak bir duruş sergilenmelidir.
Görüldüğü gibi, rektörlerin göreve geliş yolları yükseköğretim ile ilgili tartışılan konuların başından gelmektedir. Ancak, Akarun’un (2022) da belirttiği gibi, üzerinde durulması gereken en önemli noktanın göreve geliş yollarından ziyade geniş yetkilerle donatılmaları ve liyakat sorunudur, çünkü hepimiz biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısı içerisinde, cumhurbaşkanı dışında rektörler kadar yetkili başka bir makama rastlanmamaktadır. Seçimle veya atamayla göreve gelen rektörlerin böylesi geniş yetkilerle donatılması, rektörlerin üniversitede otokrat birer yöneticiye dönüşmesine sebep olmaktadır. Bu durum da üniversitelerde kamplaşma, bölünme ve nepotizme yol açmaktadır. Bu nedenle, rektörlerin göreve geliş yollarından ziyade yetkilerinin konuşulup tartışılması gerektiği düşünülmektedir.
Daha önce de ifade edildiği gibi, bu durum üniversite yöneticilerinin kendilerini tek makama karşı sorumlu hissetmesine neden olmakta ve bunun Yükseköğretim Kurulu kararlarının, Yükseköğretim Denetleme Kurulu raporlarının, hatta bunun sonucu olarak, yapılan uyarılara rağmen yasaların uygulanmaması ve/ya askıya alınması ve hatta daha da ileri gidilerek kanun maddelerinin değiştirilmesi yönünde telkin ve teşebbüslerde bulunma girişimlerini de beraberinde getirmektedir. Bu durumda, YÖK’ün yetkilerinin kısıtlanmasına gidilmesi yerine rektörlerin yetkilerinde bazı değişikliğe gidilmesinin daha uygun olduğu değerlendirilmektedir. Bu durum sürdüğü takdirde, Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nun işlevsiz kalması kaçınılmaz olacaktır.
Kaynakça
17 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (2018, 13 Eylül). Resmi Gazete (Sayı: 30534). Erişim adresi: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/09/20180913.pdf
3 sayılıÜst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (2018, 10 Temmuz). Resmi Gazete (Sayı: 30474). Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/19.5.3.pdf
Akarun, L. (2022). Rektör seçimleri sihirli değnek mi? Herkese Bilim ve Teknoloji. https://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarlar/lale-akarun/rektor-secimleri-sihirli-degnek-mi Erişim Tarihi: 9 Ekim 2022
Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (2018, 9 Temmuz). Resmi Gazete (Sayı: 30473 (3.Mükerrer). Erişim adresi: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180709M3.pdf
Arslan, M. (2005). Cumhuriyet dönemi üniversite reformları bağlamında üniversitelerimizde demokratiklik tartışmaları.Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,1(18), 23-49.
Barblan, A., Ergüder, Ü., Erguder, U., Gürüz, K., & Guruz, K. (2008). Case studies higher education in Turkey: Institutional autonomy and responsibility in a modernising society. Bononia University Press.
Baskan, G. A. (2001). Türkiye’de yükseköğretimin gelişimi. G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 21(1), 21-32.
Creswell, J. W. (2016). Nitel araştırma yöntemleri. Beş yaklaşıma göre nitel araştırma ve araştırma deseni (M. Bütün, & S. B. Demir, Çev. Ed.). Ankara: Siyasal.
Doğramacı, İ. (2007). Türkiye’de ve dünyada yükseköğretim yönetimi. Ankara: Meteksan Yayınları.
Ergüder, Ü., Şahin, M., Terzioğlu, T., & Vardar, Ö. (2006). Neden yeni bir yüksek öğretim vizyonu?. İstanbul Politikalar Merkezi.
Merriam, S. B. (2013). Nitel araştırma desen ve uygulama için bir rehber (S. Turan, Çev.). Ankara: Nobel.
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (2016, 29 Ekim). Resmi Gazete (Sayı: 29872). Erişim adresi: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/10/20161029-5.htm
Rosovsky, H. (1990). Üniversite-Bir Dekan Anlatıyor, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları Dizisi:6, Ankara: Pelin Ofset.
Shenton, A. K. (2004). Strategies for ensuring trustworthiness in qualitative research projects. Education for Information, 22, 63-75.
Silverman, D. (2014). Interpreting qualitative data. London: Sage
TÜSİAD (2008). Türkiye’de yükseköğretim: Eğilimler, sorunlar ve fırsatlar. İstanbul: Graphis Matbaa
Üniversiteler Kanunu (1946, 18 Haziran). Resmi Gazete (Sayı: 6336). Erişim adresi: http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/6336.pdf
Üniversiteler Kanunu (1973, 7 Temmuz). Resmi Gazete (Sayı: 14587). Erişim adresi: https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/14587.pdf
Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (2018, 10 Temmuz). Resmi Gazete (Sayı: 30474). Erişim adresi: http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180710-3.pdf
Yazgünoğlu, S. S., & Özdemir, M. Ç. (2013). 2013 Yükseköğretim Yasa Taslağına İlişkin Öğretim Elemanlarının Görüşleri: Ahi Evran Üniversitesi Örneği.Journal of Higher Education & Science/Yüksekögretim ve Bilim Dergisi,3(2), 117-127.
Yıldırım, A., & Şimşek, H. (2005). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Ankara: Seçkin.
YÖK, (2007). Türkiye’nin yükseköğretim stratejisi. Ankara: Meteksan A.Ş.
Yükseköğretim Kanunu (1981, 6 Kasım). Resmi Gazete (Sayı: 17506). Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2547.pdf
[1] Bu çalışma 10-12 Ekim 2019 tarihinde Çanakkale’de düzenlenen 4. Uluslararası Yükseköğretim Çalışmaları Konferansı’nda bildiri olarak sunulmuştur.