Eylül geldi.. işte doğduğum,duyamadığım mevsim; sonbahar
Kime göre hüzünlüdür?
Hep hüznü mü hatırlatır?
Hüzün nedir?
Bütün bu sorular ve yargılar içinde kaybolan insan kimdir?
Hep daha iyisi olma telaşında olduğumuz şu zamanda biraz durmak nasıl olurdu?
Kendini koşulsuz şartsız kabul etmek ve sımsıkı sarmak nasıl olurdu?
Yargısız, sorgusuz kabulde olmak kulağa çok kolay gelen ama uygulaması en zor şeylerden.
Düşünün iyi de ve kötü de aynı tepkiyi vermek nasil olurdu?
Iyi de çok taktir edilirsek nefs hep bunu isteyecek çünkü ve yine kötü de yargılanır, cezalanırsa hep bundan kaçacağız. Belki bu kaçış sırasında hatalar yapacağız bu yüzden. Yargılanmamak adına yalana başvuracağız belki.
Toplumun kabul etmeyecegi bir aşktan kaçacağız yine o 'yargı' illetinden kaçış aslında.
Sonra kendimizden kaçacağız her yaptığımız kötü diye yargılandıkça.
Taktir gördükçe insanlara hayir demeyecegiz mesela. Daha cok taktir edilmek özümüzdeki o sevilme, taktir edilme arzusu sırf birileri tarafından beslensin diye. Sonra bunu bir marifet olarak gösterecek biri birine. Aslında bakacaksın ki yakın çevresine hep hayır diyen insan diğer insanlara hayir demiyor. Neden çünkü yakın çevresi onu beslemiyor. O nasılsa yakın. Onun amacı diğerlerinin taktirini toplamak. Ne değişir? Bu ona ne katar?
Aslında kendini onarır. En ücra köşedeki değersizlik duygusunu kendine veremediği öz şefkati başkasından talep eder ve alır.
Ne gerek var bunlara?
Bunu okuyunca hepimiz aynısını söyledik değil mi?
Bende soruyorum o zaman kendine en son ne zaman şefkat gösterdin?
Ne zaman onurlandırdın ruhunu, bedenini?
Bunları yapamayınca bir başkasından talep ediyorsun. Ve sonucu ne olursa olsun katlanıyorsun.
Velhasıl kelam en çok kendime sarılmak istediğim bir sonbahar geldi hoş geldi. Dilerim hepimize hoş gelir.