Mustafa Günay ile Neoliberalizm ve Eğitim üzerine söyleşi
Hasan Güneş; Eğitim sistemimizin neoliberal dönüşümün nitelikleri neler olmuştur?
Doç. Dr. Mustafa Günay; Neoliberal politikaların ekonomiden kültüre spordan eğitime kadar her alanda etkili olduğu görülmektedir. Özellikle 1980li yıllardan günümüze kadar ülkemizde de söz konusu politikalar belirleyici olmuştur. Bu noktada 12 Eylül rejimi toplumsal-politik muhalefeti dağıtmış ve ülkemizin tarihinde etkileri bugün de süren bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Eğitimde ulusallıktan uzaklaşılmış, cumhuriyetin kurucu düşünce, değer ve amaçları giderek bir dayanak ve yol gösterici ilke olmaktan çıkarılmıştır. Bu noktada öncelikle eğitim nedir ne olmalıdır? Neoliberalizm eğitim bağlamında insanı, yurttaşı nasıl görmektedir? Eğitimle amaçlananlar nelerdir? Bu ve benzer soruların üzerinde düşünülmesi gerekir. Elbette bu konu da ekonomiyle, siyasetle, kültürle vb. birçok konuyla bağıntılı, çok yönlü bir konu ve problemler alanı durumundadır.
Her şeyden önce eğitimin metalaştırılması, piyasaya bırakılması ile eğitimin kamusallığı arasında sürüp giden bir gerilim ve kopuşlar söz konusudur. Sağlıkta olduğu gibi eğitimde de neoliberal politakalar özgürlük, çeşitlilik, gelişme vb. kavramlarla ve toplumun zihniyetini etkileyecek bir retorikle ve reklamlarla savunulmaktadır. Özellikle soğuk savaşın sonu ve küreselleşme olarak adlandırılan dönemde dünyanın genelinde kapitalizmin zaferini ilan eden ideologların, kuramcıların da katkısıyla eğitime, ekonomiye, insana ve dünyaya yön vermeye çalışan başat bir ideolojidir neoliberalizm. Kapitalizmin devamından yana bir aklı, düşünme biçimini, değer anlayışını ve yaşam görüşünü eğitim yoluyla benimseten ve yaygınlaştıran neoliberal politikalar karşısında insanın yalnızca ekonomik bir veri, bir sermaye olamayacağını savunmak ve farklı bir dünya ve yaşama biçiminin mümkün olabileceğini göstermek ve bu yolda mücadele etmek durumundayız.
Son yıllarda en dikkat çeken ve sıkça kullanılan kavramlardan biri de “sürdürülebilirlik”tir. Aslında sürdürülemeyen bir düzeni kültür ve eğitim politikalarıyla da benimsetmeye ve sürdürmeye karşı, insancı, toplumcu, kamucu düşünce, değer ve ilkeleri gündemde tutmak ve eğitimi de neoliberal anlayışın kuşatmasından kurtarmak durumundayız.
Neoliberalizm yalnızca ekonomiyi, siyaseti ve eğitimi değil aynı zamanda insan hayatının her alanını da etkileyen yönleriyle insanı gönüllü olarak bir metaya, ekonomik bir aktöre, yaşamdaki her şeyi bir yatırım aracına dönüştürmekte ve insanlıktan uzaklaşmaya, yabancılaşmaya yol açmaktadır. Bu bağlamda eğitim ekonomik ve siyasal sisteme uyumlu bireyler yetiştirme ortamı ve süreci olmaktadır.
Sağlıkta, ekonomide olduğu gibi eğitimde de kamucu bir anlayışa ihtiyaç var. Seküler, aydınlanmacı bir anlayışı eğitim sistemi ve politikalarında yeniden belirleyici kılmamız da gerekiyor. Gelenekçi ve dinci zihniyet ve eğilimlerin eğitimde yola açtığı yıkımı ve sorunları aşamazsak çağdaş bir toplum olmaktan daha da uzaklaşabiliriz.
Hasan Güneş; Neoliberal eğitim sistemimizin müfredat proğramlarına etkisi ne yönde olmuştur?
Doç. Dr. Mustafa Günay; Eğitim programlarının amaçları ve yetiştirilmek istenen kuşakların insan ve yurttaş olarak özellikleri-nitelikleri daha çok ekonomi merkezli olarak planlanmıştır. Girişimcilik gibi konular ve dersler ön plana çıkarılmış. Kariyer vb. kavram ve unsurlar kişilerin dünya ve hayat görüşlerinin temeline yerleştirilmeye başlanmıştır. Bilgi, bilim, değer vb. eğitim sisteminin temel unsurları küreselleşme söylemi ve anlayışı doğrultusunda ekonomik verilerle ilişkilendirilmiş ve eğitim alanında da rekabetçilik, yararcılık özendirilmiştir. Nasıl Eğitim sorusu nasıl bir toplum sorusuyla birlikte düşünülmek durumundadır. Bu bağlamda da kapitalist ekonomi ve kültürün ihtiyaç, beklenti ve amaçları, eğitim sisteminde belirgin biçimde görülmeye başlamıştır. Eğitimin elbette ekonomiyle, toplumsal ihtiyaçlarla ilişkisi vardır. Ancak sadece ekonominin belirlediği bir eğitim sistemi olamaz, olmamalıdır.
Hasan Güneş;Neoliberal eğitim sisteminin özel okullarla bağını açıklar mısınız?
Doç. Dr. Mustafa Günay; Eğitim kamusal nitelik taşımalıdır. Eğitim temel insan haklarının başında gelir. İnsanın insan olmakla taşıyageldiği hakların bilincine varması, bunları koruyup geliştirebilmesi konusunda eğitimin, elbette kamusal eğitimin büyük bir önemi söz konusudur. Ancak hepimiz de görüyoruz ki uzun bir süredir özel okullar teşvik edilmekte, desteklenmektedir. Devlet sanki yurttaşlarına nitelikli, iyi bir eğitim verme görevi ve sorumluluğu yokmuşçasına davranır görünmektedir. Bunun en somut göstergesi eğitim ve öğretime ayrılan bütçedir.
Devlet okullarında sürdürülen eğitimin niteliği ve bu alanda yıllardır çözülemeyen sorunlar, eğitimin seviyesindeki düşüşler ve bunun önüne geçecek çözümler üretilmemesi, imkanı-durumu uygun olan ailelerin çocuklarını özel okullara yönlendirmesine yol açmıştır. Ayrıca bu kurumlara sağlanan devlet desteği de özel okulların önünü sonuna kadar açmaya yönelik bir politikanın işaretleridir. Dünyada olduğu gibi bizde de özellikle 1980’li yıllardan günümüze kadar uygulanan neoliberal politikalar ekonomik alandan başlamak üzere eğitim alanında da sınıfsal, sosyal ve ekonomik ayrımların, farklılıkların her geçen gün giderek büyümesine, derinleşmesine yol açmaktadır. Bu sürecin en vahim boyutlarını salgın döneminde yaşadık, gördük.
Neoliberal eğitim politikaları, yalnızca eğitimden yararlananabilenler arasında değil aynı zamanda eğitimciler arasında da sınıfsal ve politik ayrımların büyümesine yol açmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığına zarar veren pekçok yönü de vardır neoliberal anlayış ve uygulamaların.
Hasan Güneş;Neoliberal eğitim düzenimizin okuma kültürü üzerindeki etkileri olmuştur?
Doç. Dr. Mustafa Günay; Okuma kültürüyle ilgili ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bu noktada “okuma” kavramını geniş anlamda düşünmek uygun olur sanırım. Dar anlamda kitap okuma olarak bakarsak, özellikle 90lı yıllardan bu yana bir zayıflama, bir düşüş süreci içindeyiz. Seksenli yılların sonuna kadar taşra şehirlerinde bile birçok kitapçı vardı. Bugün ise büyük şehirlerde bile kitapçılar azaldı. Elbette kitaba ulaşma yolları çoğaldı, kitap türleri de öyle. Örneğin e-kitap… Ancak genel tabloya bakarsak, okuma kültürü gelişmiyor, geliştirilemiyor. Okumaya gösterilen ilgi, verilen değer de zayıflamış görünmekte. “Oku da adam ol”, (insan ol anlamında) biçimdeki sözler, söylemler yerini “okudum da ne oldu” biçimindeki bir anlayışa bıraktı. Elbette bu durumun ekonomi ve eğitim politikalarıyla ilişkisi var. Kısa yoldan köşe dönmeyi, emek harcamadan zengin olmayı hedefleyenler giderek çoğaldı. Sosyal bir pragmatizm birçok şeye olduğu gibi, okumaya ve eğitime bakışımızı da belirlemekte. Bu bağlamda neoliberal politikaların etkisini nedir, bunun da incelenmesi gerekir. Ama görünen o ki, sistem okuyan, düşünen, soran, sorgulayan, hakkını arayan insan ve yurttaş istemiyor. Atlar, bugün de, at sineklerinden rahatsız…
Okuma kültürü derken, sanırım klasik kültür birikimi ile de bağımız çok zayıflamış görünüyor. Değeri, niteliği tartışılır güncel popüler kültür ürünleri daha yaygın ve etkili. Kültür gündemi de edebiyat, sanat piyasası tarafından belirleniyor. Hatta bir “düşünce piyasası” olduğu bile söylenmekte. Nelerin okunacağı, gündemi meşgul edeceği sanki belirleniyor birilerince. Okuma kültürü güçlü insanlar yetiştirmek durumundayız. Kolay olmasa da. Okuma kültürü güçlü insan biraz da kendi aklıyla düşünen, kendi gözüyle gören, kendi vicdanıyla değerlendiren ve kendi düşleriyle başka bir ülke ve dünya tasarlayan insan demek değil midir? Bu noktada son olarak söylemek istediğim bir şey, kapitalizmi insanlık ve uygarlık tarihindeki son evre ve son durak olarak görenler, ki bazı düşünürler de var aralarında, geleceğe yönelik düşler, ütopyalar kurulmasını istemiyorlar. Okumak, okuma kültürünü geliştirmek bugünün karanlık ortamından çıkmamıza, farklı ufukları görmemize imkan verebilir. Bu konuda da eğitimcilere ve onların yetiştirdiği gençlerimize, yeni kuşaklara büyük görevler ve sorumluluklar düşüyor. Eğitim biraz da geleceği inşa etmek, geleceğe yönelmek değil midir?
Neoliberal zihniyet ve sürdürmek istedikleri sistem sürerse, ne insanın ne de doğanın bir geleceği olmayacak gibi görünmektedir. İnsansız bir doğa, belki…
Eğitimle, insanla, kültürle, ekonomiyle, doğayla ilgili sorunları ele alırken konulara-sorunlara belli bir tarih bilinciyle yönelmek de yerinde olur. İnsanlığın binlerce yıllık deneyimleri, düşüncelerimize, düşlerimize ve geleceğimize yol gösterebilecek o kadar çok işaret, levha ve ışık içeriyor ki…