Okumayanın Kimsesizliği
Kimsesiz değildir okuyan. Okumayandır asıl, kendini kesin bir kimsesizliğe yargılı kılan. Varsıllaşmak, kendini yeterince donatmak, birikimini çoğaltmak için ne yapmak gerektiğini düşündüğümüzde, ilk anda aklımıza, gözlemlemek, deney yapmak, konuşulanları dinlemek, gösterilenleri izlemek geliyor. Ama bir de okuma diye bir edim var ki bu, neredeyse onların tümünü sollayıp geçebiliyor. Düşünme, sorunlara doğru, tutarlı çözümler bulma, yaratıcı etkinlik gösterme gücümüzü en çok, okuma ile geliştirebiliyoruz.
Her dakika, her saat, her gün yeni bir varlığı, olayı, olguyu algılama, ayrımsama; kendimize yeni duygu ve düşünce kapılarını aralama olanağını ayağımıza dek getiriyor okumalar. Gözümüzle gönlümüzle yeni düşünce ve duygu yolculuklarına çıkıyoruz okumalarla. O yolculuklar ki bir yandan, var olan değerlerimize yeni bir biçim ve öz kazandırıyor; bir yandan da yenilerini ekliyor. İnsan olma bilincimizi keskinleştiriyor. İnsanlar içinde bir insan; canlı ve cansız tüm varlıklar içinde bir varlık, tüm varlıklar kadar anlamlı ve değerli olduğumuzu kavramamızı sağlıyor.
Bu ayrımsamalarımız, tüm varlıklara karşı derin bir saygı uyandırıyor bizde. Özgürlüğün sorumluluk olduğunu ve yüceliğini; bencilliğin, bir yetişkin için ne denli ilkel bir tutum olduğunu; kendimize ve başkalarına karşı sorumluluklarımızı yerine getirebildiğimiz ölçüde insanlaştığımızı o ayrımsadıklarımız sağlıyor bize.
Yalnızca çocukluk döneminin doğal bir tutumudur, bencillik. Toplumsal-ruhsal olgunluk kazanımında yol aldıkça çocuk, bu duygulardan ağır ağır arınmış oluyor. Anne baba (aile) ve öğretmenden (okuldan), çocukların bencillikten kurtulup özgeciliğe geçişi sağlamaları için uygun toplumsal-ruhsal ortamlar hazırlamaları bekleniyor.
Toplumu oluşturan tüm bireylerin insanca bir gelişim gösterip mutlu yaşamalarını sağlamada baş sorumlu ise siyasal erktir. Anne babayı çağdaş düşünceli bir anne baba durumun getirmenin; öğretmeni, çocukları çağdaş eğitimin nimetlerinden yararlandırabilecek donanıma kavuşturmanın birinci derecede sorumlusu, odur. Aile ve okulun, çocukları tüm anlam ve kapsamı ile yaşamı kucaklayabilen birer yetişkin durumuna gelmesi, özgecil değerleri yaşantıya dönüştürmelerini sağlayacak bir toplumsal–ruhsal ortamı hazırlayabilmesi, bu nitelikte bir siyasal erkin varlığını gerektiriyor. Yetişmekte olan kuşaklar, insan olmanın onur ve gururunu, ancak bu yolla kazanabiliyor.
Yetiştirilen çocukların, kendilerini dev aynasında ya da cüceler aynasında görme yerine, düz aynada görebilmeleri için onlara, çağdaş insanlık ve eğitim değerlerini kazandırabilen bir ortamda gelişimlerini sağlamak, tek çaredir. Çocuklara bu ortam sağlanmalıdır ki onlar, gelecekte kendilerini birilerinin ezmesine, şamar oğlanı gibi kullanmasına izin vermesinler. Onlara bu ortam sağlanmalıdır ki gelecekte onlar, başkalarını ezmeyi, sömürmeyi akıllarından bile geçirmesinler. Başkalarıyla bir arada, birbirine saygı temelinde bir yaklaşımla yan yana, insanca yaşasınlar.
Ne demiştik başlarda? Okuyan kimsesiz değildir; okumayan ise kesin bir yalnızdır. Saydığımız bütün bu olumlu gelişmelerin oluşmasında, baş köşedir, okumanın yeri. Çünkü okuma, en ucuz; bir o kadar da etkili bir geliştirici edimdir. O nedenle bitmez tükenmez bir özlem duyuyoruz okuma sevgisi geliştirmiş yetişkinler çoğunluğunu yaratmaya. Verimli, doyurucu; yani eleştirel okumaları gerçekleştirecek bireyler yetiştirmek, insanın insan olmasını sağlamada baş sorumlusu olan eğiticilerin elindedir.
Rasim BAKIRCIOĞLU