OKUMA TUTKUSU
Ona göre, okudukça insanın duyma ve düşünme gücü gelişiyor, duyguları olgunlaşıyordu. Okudukça beynin daraltılan karanlık bölgelerine bilincin aydınlığı yayılıyordu. Bu yolla yetkinleşen anlama ve anlatma, duyumsama ve sezme yeteneği; özgüven ve özsaygısı, insanın kendini daha değerli bir varlık olarak görmesini sağlıyordu. Bunları gerçekleştiren kişi, inanılmaz üst hazlar yaşıyordu.
Kitap ve bunun benzeri yazılı kaynaklar, öbür öğrenme araç gereçlerinden çok daha yararlıydı. Ancak her kitap, her okuma aracı okunmamalıydı. Çünkü her kitabı ve bunun benzeri yazılı kaynakların tümünü okumaya insanın ömrü yetmezdi. Bu durumda akla en uygun olanı, bunlar arasından özenle seçilenlerin okunmasıydı.
Onun önemsediği şeylerden biri de eleştirel okumaydı. O, bir yazılı kaynağın okunup geçilmesini fazla önemli bulmuyordu. Okunanların yeterince anlaşılması; olumlu, olumsuz yanlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordu.
İlgi alanına girenlerin okunmasının yanı sıra beyni, seçkin yazınsal ve düşünsel yapıtlarla da beslemek zorunluydu. Yazınsal yapıtlar, kişinin duygu, düşünce, imge ve kurgu dünyasını zenginleştiriyor, kişiyi dile egemen kılıyordu. Düşünsel yapıtlar ise kişinin bilişsel gelişimini sağlıyor; gerçekleri kavrama, neden-sonuç bağlarını kurma, çözümleme ve bireşim yapma gücünü geliştiriyordu.
Bunlarla da yetinilmemeliydi. Bir adım daha ileri gidilerek yaşamın her alanını tanıtan nitelikli yapıtlar da okunmalıydı. İnsanlığın var ettiği değerleri anlama ve yorumlama gücünün kazanımı için bu adımın atılması da zorunluydu. İnsanı, hayvanı, bitkisi, taşı, toprağı, havası, suyu ile dünyayı; giderek evreni daha yetkinlikle kavramak, edinilen bu genel kültürden yararlanmaya bağlıydı. Bu uğraşıların tümü ise en üst yetenek olan yaratıcı gücü geliştiriyordu.
Okuma tutkusu, kitap tutkusunu tetikleyen bir etkendi. Okuma tutkununun nitelikli şiir, öykü, roman, deneme, eğitim, psikoloji, toplumbilim, sosyal psikoloji, insanbilim ve daha başka alanlara ilişkin bir kitap mı çekti ilgisini? Bu kişi ne yapar, ne eder, o kitabı satın alırdı. Göz koyduğu bir kitabı bugün alamazsa, yarın kesinlikle alırdı. Pek çok şey için para sıkıntısı yaşadığı zamanlarda bile kitaba para bulabiliyordu. “Alamadım!” diye hayıflandığı kitap sayısı, devede kulak kadar bile değildi. İşte bu tutumunun sonucu olarak çok geçmeden, kitap sayısını binlere ulaştırmıştı.
Okuma tutkunu için kitapları, sırtını güvenle dayadığı sıradağlardı. Henüz okuyamadığı kitaplar bile gizemli bir güç veriyordu ona. Seçerek kitaplığının raflarına koyduğu okunmuş, okunmamış tüm kitapları, biricik dostu, kolu kanadıydı onun. Çünkü o, kitaplarının hiçbirinden bir kez bile vefasızlık görmemişti.
Bu dost grubuna ayrıca, her gün düzenli okuduğu gazetesini, kimi zaman başka gazeteleri de eski, yeni onlarca dergiyi de katıyordu. Gazetelerden, saklanmaya değer görüp kestiği yazıları içeren dosyalar ile dergilere de kucak açmıştı kitaplığı.
Hemen herkesi derinden üzen türlü olaylar, olgular olurdu. Onu derinden üzen olgu da bu denli çok insanın yazınsal ürünlerden; düşünsel yapıtlardan, sanatsal yaratılardan uzakta bırakılmış olmasıydı. Bu insanları gördükçe yoğun bir üzüntü kuşatıyordu içini. Çünkü o, yazın, sanat ve düşünce ürünlerini insanı insanlaştıran üstün araçlar olarak görüyordu.
Rasim BAKIRCIOĞLU