Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
Atatürk'e felsefeyle bakmak...

Atatürk'e felsefeyle bakmak...

Felsefe-Mantık 31 Ağustos 2021 16:09 - Okunma sayısı: 2.475

Prof. Dr. Hasan Aydın

Atatürk'e felsefeyle bakmak...

Felsefe, doğası gereği düşüncelere, söylemlere ve eylemlere yönelir. Onların neliğini, diğer bir deyişle özgül ayrımlarını bulup ortaya koymaya çalışır. Düşünce nesnesine yönelişi, mantıksal ve çözümseldir. Mantıksaldır; kullanılan argümanların tutarlılığı ya da tutarsızlığı görmek ve göstermek ister. Çözümseldir; bütünün parçalarını ve ilişkilerini, dayandığı temel unsurları gün ışığına çıkartmayı erekler.
Felsefenin, söz konusu ettiğim kendi özgüllüğü içinde, felsefi bir yöntemle, Atatürk’e bakılırsa ne görülür? Soruyu şöyle de sorabiliriz: Atatürk’ü, Atatürk yapan, onun özgül ayrımını imleyen düşünceleri, söylemleri ve eylemleri nelerdir?
Kuşkusuz Atatürk bir teorisyen, bildik anlamda bir filozof değildir. Kimi büyük insanlar söylem üretir, kimileri ise eylem üretir. Her eylem, teorik bir zemine dayanır, ancak eylem adamları, teorilerini, kuramsal bir dizge haline getirmezler çoğu kez. Sadece eylemde bulunurlar ve eylemleriyle de pek çok şeyi değiştirirler. İşte Atatürk bu ikinci sınıfa giriyor. Yani, teorisyenden çok bir eylemci.
Şu halde Atatürk’ü Atatürk yapan şey, bu eylemci kişiliğinde billurlaşır.
Onun iki temel eylemi vardır:
Birincisi Kurtuluş Savaşı; diğeri ise Cumhuriyet’tir.
Kurtuluş Savaşı, kapitalist 1. Büyük paylaşım savaşı (1. Dünya savaşı) sonucu emperyalistlerce bölüşülen Osmanlı mirasından, anti-emperyalist bir mücadele ile Türklerin yeniden devletleşmesine olanak sağlamıştır. Anadolu’dan atılmak istenen Türk varlığını Anadolu’ya perçinlemiş, Türklerin bağımsızlıkçı karakterini, yeniden tüm dünyaya duyurmuştur. Bu haliyle, Samsun’dan Amasya’ya, Amasya’dan Erzurum’a ve Sivas’a, oradan Ankara’ya geçip, Son Osmanlı meclisini toplayarak, umutsuz bir halka önder olmuş, onlarla birlikte büyük bir tarih yazmıştır. Kanımca, kapitalist-emperyalist dünyaya karşı verilen en büyük zaferlerden birisine imza atmıştır.
Cumhuriyet ise, kanımca, zaferi taçlandıran asıl eylemidir. O, sadece Kurtuluş Savaşını kazanmakla kalmamış, eskimiş düzeni değiştirerek, yepyeni bir düzen-devlet kurmuş, temeline ise aydınlanmacı tohumlar yerleştirmiştir. Osmanlı’nın Tanzimat sonrası gelişen düşünce ve eylem birikiminden yararlanmakla birlikte, Tanzimat’tan beri Osmanlıda yanyana olan yeni eski ikiliğini kaldırmış, Osmanlı döneminde sözü edilen ama yapılamayan pek çok yeniliği, yeni düzen içine taşımayı başarmıştır.
Neleri mi başarmıştır?
Emperyalistlerin maşası haline gelmiş olan saltanat ve hilafeti kaldırmış, halkın afyonuna dönüşen tarikat, tekke ve zaviyeleri kapatmış, eğitimi, devlet düzenini, hukuku laikleştirmiş, kadın erkek eşitliğini sağlamak için adımlar atmış, bir ulus devlet kurmuş, bilimi öncelemiş, laik değerlerle bezenen yeni bir yurttaş tipi var etmeye çalışmıştır. Klasik değişle, ümmetten ulusa, şeri hukuktan laik hukuka, dinsel eğitimden laik eğitime, tebaadan, reayadan yurttaşa, saltanat ve hilafetten cumhuriyete, din odaklı bir toplumdan seküler topluma geçiş yapmıştır.
Daha çarpıcı bir dille söylersek, kültür ve toplumsal düzen alanında bir tür Kopernik devrimi yapmıştır. Bu devrimler ile bilgi ve değerin kaynağını gökselde arayan anlayışlara son vermiş, bilgi ve değerin kaynağını dünyevileştirmiştir. Kanımca Atatürk’ü Atatürk yapan şey, burada aranmalıdır. O şey, Aydınlanmacılıktır, hümanizmdir, dünyevileşmedir.
Atatürk’ün ilk eylemi, yani Kurtuluş Savaşı, azınlıkta kalan bir kısım hariç, hemen herkesçe takdirle karşılanmıştır. Ancak ikinci eylemi olan Cumhuriyet ve onun dayanağı olduğu anlaşılan Aydınlanmacı felsefe, daha başlangıçtan itibaren eleştiriyle karşılanmıştır. Bu durum onun silah arkadaşlarıyla bile yolunu ayırmasına neden olmuştur.
Eleştiriler, Marksist-sosyalist, İslamcı ve liberallerden gelmiştir ve hala da gelmektedir.
Kimi Marksist-Sosyalist kesimler, Atatürk’ü sosyalist bir devrim yapmadığı için eleştirmişler, hatta küçük burjuva devrimcisi diye küçümsemişlerdir. İslamcılar, saltanat ve hilafet ile giyim kuşam, harf vb. alandan yapılan devrimlere ve en önemlisi de laikliğe cephe almışlardır. Liberaller ise, onu toplum mühendisi olarak niteleyip, toplumu üsten inmeci bir biçimde düzenlemek, ulus devlet çatısında farklılıkları eritmekle suçlamışlardır. Bu eleştiriler, Atatürk’ün ölümünün ardından, meyvelerini vermeye başlamış, daha 1950’den itibaren karşı devrim süreci başlamıştır. Soğuk savaş yıllarında, 1960’lı yıllardan sonra, Batı’da Aydınlanma ve modernizme karşı yöneltilen eleştirilerden de beslenen karşı hareket, söylemini gittikçe güçlendirmiştir. Soğuk savaş sonrası, postmodern düşüncelerin etkisi altında, aydınlanma ve modernizme karşı yöneltilen tüm eleştiriler, Batı’dan alınıp aynen Atatürk ve devrimlerine uyarlanmaya çalışılmıştır.
Geldiğimiz noktada, Atatürk’ün inşa etmeye çalıştığı hemen tüm Aydınlanmacı ve modern değerler, altüst edilmeye çalışılmaktadır. Ulus devlet eleştirilmekte, Türklük tartışılmakta, etnik, cinsel, mezhepsel, cemaatsal, cinsel vb. farklılıklar ön plana çıkarılmakta, tarikat ve cemaatler sivil toplum sayılmakta, laik eğitim ve laik değerler aşağılanmakta, her şey inançsal, yerel, etnik öğelerle yeniden örülmektedir. Atatürk’ü eleştirmek, onun eserini yerle bir etmeye uğraşmak, pirim getirmekte, aydınlanmacılığa hakaret etmek, revaç bulmaktadır. Demokrasi, çok-kültürlülük, çoğulculuk, yerellik, etniklik gibi içeriği sığlaştırılmış postmodern kavramlarla, her türden geri ve ötekileştirici değerler, var edilmeye çalışılmaktadır.
Bu nereye gider bunu şimdilik kestirmek güç. Ama postmodern süreç hala etkin, moda ve popüler. Doğru ve yanlış olmadığı, her şey göreceleştirildiği için, bir kaos devam ediyor ve bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Umarım Türkiye adına, bu postmodern görecelilikten, bu kaostan, dinsel-inançsal bir mutlakıyet, ya da dinsel bir faşizm çıkmaz.
Evet, tekrar dönersek, Atatürk’ü Atatürk yapan şey, eylemidir; yani Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’tir. Onun özgül ayrımı bunlarda yatmaktadır. Özellikle Atatürk’ün cumhuriyet anlayışının aydınlanmacı, hatta sürekli aydınlanmacı (devrimcilik ilkesi) olduğunu belirtmek, hümanist ve dünyevi karakterine değinmek gerekir. O doğma bırakmadığını söylerken bunu yalın bir biçimde ortaya koyar ve aydınlanmacılığının temelini şöyle özetler:
"Hayatta her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayatta muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”
Ben kendimi felsefi olarak bir aydınlanmacı, sürekli aydınlanmacı olarak görüyorum ve düşünsel varlığımda Atatürk’e çok şey borçluyum.
Umarım, ülkemde benim gibi düşünenler az değildir…

Yorumlar (3)

. - 19 Kasım 2024 16:00

Atatürk ü ve yaptiklarini beğenmeyenler keşke daha iyisini yapabilmek icin caba harcasa...

Murat İşci - 11 Kasım 2024 03:07

Az ama etkinler hocam,

Bal Porsuğu - 01 Mayıs 2022 00:14

Ben de sizin gibi düşünüyorum; yine de çoğunluk olduğumuzu sanmıyorum..
SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Felsefe-Mantık
ÖLÜMSÜZLÜK FELSEFESİ

Felsefe-Mantık09 Kasım 2024 16:16

ÖLÜMSÜZLÜK FELSEFESİ

Çağdaş Felsefenin Üç Geleneği

Felsefe-Mantık15 Eylül 2024 22:38

Çağdaş Felsefenin Üç Geleneği

AHLAKIN GELECEĞİ ve GELECEĞİN DÜNYASINDA AHLAK

Felsefe-Mantık25 Mayıs 2024 19:09

AHLAKIN GELECEĞİ ve GELECEĞİN DÜNYASINDA AHLAK

EPİKTETOS’UN ÖZGÜRLÜK VE MUTLULUK ANLAYIŞI

Felsefe-Mantık07 Mayıs 2024 16:30

EPİKTETOS’UN ÖZGÜRLÜK VE MUTLULUK ANLAYIŞI

Philip Goff ve Marco J. Nathan Felsefelerinin Karşılaştırılması: Evrenin ve Yaşamın Bir Amacı Var mıdır?

Felsefe-Mantık14 Mart 2024 16:11

Philip Goff ve Marco J. Nathan Felsefelerinin Karşılaştırılması: Evrenin ve Yaşamın Bir Amacı Var mıdır?

Prof. Dr. Ogün Ürek ile Varoluşçuluk Üzerine: Jean Paul Sartre

Felsefe-Mantık12 Mart 2024 11:06

Prof. Dr. Ogün Ürek ile Varoluşçuluk Üzerine: Jean Paul Sartre

Araş. Gör. Dr. Ali Han Babuççu ile “Varoluşçuluk” Üzerine

Felsefe-Mantık22 Aralık 2023 17:41

Araş. Gör. Dr. Ali Han Babuççu ile “Varoluşçuluk” Üzerine

Prof. Dr. Harun Tepe ile İnsan Hakları Üzerine

Felsefe-Mantık17 Aralık 2023 21:57

Prof. Dr. Harun Tepe ile İnsan Hakları Üzerine

Albert Camus ve Yaşama Felsefesi

Felsefe-Mantık01 Aralık 2023 22:21

Albert Camus ve Yaşama Felsefesi

İnsan Yaşamının Riskten Arındırılması ve Makine-İnsan Savaşının Etik Analizi

Felsefe-Mantık29 Temmuz 2023 09:23

İnsan Yaşamının Riskten Arındırılması ve Makine-İnsan Savaşının Etik Analizi