İSLAM DİNİ, FELSEFE, EĞİTİM ve DİJİTALLEŞME
Cemil KURT: Sayın Doç. Dr. Muhammet Özdemir, öncelikle “İslam Dini, Felsefe, Eğitim ve Dijitalleşme” söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
1. Sayın Hocam, Din ve Felsefe kavramlarını ayrı ayrı düşündüğümüzde nasıl tanımlarsınız?
Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR, Saygıdeğer Cemil Bey, öncelikle ben de söyleşi davetiniz için teşekkür ederim. Din ve Felsefe kavramları coğrafya, tarih, inanç, yaş, statü ve doğrulama alışkanlıklarına göre farklı şekillerde tanımlanabilir. Tarif ve tanımlar düşünen ve konuşan insanların çıkarlarından bağımsız değildir. Burada sağduyulu ve rasyonel bir tarif ve tanım için çıkarın kişisel değil, toplumsal ve bilimsel olmasına özen gösterdiğimi söyleyebilirim. Sormamış da olsanız, izninizle, insanın deneyim alanından, Dindarlık kavramından başlayarak tanımlamak istiyorum. Benim tanımıma göre, Dindarlık, insanın kişisel dünyasında gereksinim duyduğu üstün, adil ve merhametli bir güce ve bu gücün garantiye aldığı manevi bir hukuka güvenerek yaşamasıdır. Din, güvenilen üstün güç ve O’nun hukukunun insanların özellikle ortak deneyim alanlarındaki içeriğidir. Açık bir deyişle, insan sosyal bir canlıdır ve Dindarlığın kişisel olmasından fazla olarak Din önce sosyal bir olgudur. Dine, en kapsamlı çıkar ortaklıklarından birisi diyebilirim ve bu ortaklığın kaynağı en azından Ortadoğu merkezli dinlerde Tanrı’dır. İnsanlar kendilerini aşan kapsamlı bir çıkar ortaklığını dışarıdan bir otorite olmaksızın kuramaz ve devam ettiremezler. 1950’li yıllarda Avrupa modernliğinin, günümüzde de Amerikan rüyasının bitişi bunun örneğidir. Bu meyanda hukuku getiren bir Peygambere ve bu hukuku temsil edebilecek ehliyetli ve liyakatli insanlara gereksinim duyulmaktadır. Ne var ki, konunun insana yansıyan her aşamasında mutlaka sorunlar yaşanmaktadır ve bu nedenle son yıllarda Dindarlık ve Din kavramları itibar kaybetmişlerdir. Felsefe, kavramlar ile olgular arasındaki ilişkilerin analizidir. İnsanların deneyimlerinde görünür olan ortak olgular kavramların meşruiyet, anlam ve kapsamlarını belirlemektedir. Öğrenme ve doğrulamanın gerçekçi ve verimli olabilmesi için her seferinde deneyim ve olgu alanına bakılarak kavramlar güncellenmelidir. Günümüzde Felsefe araştırmacıları genellikle edebiyat, antropoloji, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilim ve tarihe deneyim ve olguların saptanması için başvurmaktadırlar. Nasıl Dindarlık ve Dinde bir imaj sorunu var ise, temsilci insanların ortak bilimsel çıkarlardan hareketle konuşmamalarından dolayı Filozofluk ve Felsefede de bir imaj sorunu vardır.
Cemil KURT:2. “Dini Felsefe” kavramına nasıl bir perspektif çizersiniz? Açıklar mısınız?
Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR, Felsefe, Antik Yunanlıların bu adlandırmayla günümüze değin kendilerine mal ettikleri, ama hem onlardan önce, hem de onlardan sonra farklı düşünce girişimlerinin ortak buluşma zemini olabilmiş bir deneyim alanıdır. Modern İngiliz felsefesi ve çağdaş Amerikan felsefesinde “Dini Felsefe” vardır, meşrudur ve geçerlidir. Modern ve çağdaş Avrupa felsefelerinde “Dini Felsefe” ancak Dinin eleştirilmesi ve çoğunlukla reddedilmesi üzerinden var, meşru ve geçerli olabilir. Nitekim hermenötik, postyapısalcı ve postmodern felsefeler aynı zamanda bu sınırlılığı aşabilmek için var olmuşlardır. İngiliz ve Amerikan (Anglo-Amerikan) felsefelerine göre, felsefenin kaynağı deneyimler ve uğraş alanı kavramlar ile bunlar arasındaki zihinsel/bilinçsel ilişkilerdir. Ben, “Dini Felsefe” ile Dindar insanların Din deneyimini insanların ortak değerlendirme alanlarına sunmak için yaptıkları felsefeyi anlıyorum. Bence Dindar olmayan insanlar “Dini Felsefe” yapamazlar, çünkü üzerine konuşabilecekleri olumsal bir deneyimleri yoktur. İnsan, yapıcı ve verimli bir kazanım sağlamayan “Dini Felsefe”lere vakit ayırmamalıdır. Çünkü insanın öğrenmek için çok vakti yoktur.
Cemil KURT:3. Temel felsefi yaklaşımlar ile din felsefesi yaklaşımlarının birleştiği veya kesiştiği noktalar var mıdır? Açıklar mısınız?
Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR, Bir önceki soruda işaret ettiğim üzere Anglo-Amerikan felsefesindeki yaklaşımlarla din felsefesi yaklaşımlarının kesiştiği ve hatta birleştiği noktalar vardır. Örneğin Charles Sanders Peirce, özellikle William James, John Dewey ve yine özellikle John Rawls felsefeleri din felsefesine olumsal, yani bir şeyler öğrenebilmek ve kazanabilmek için yaklaşırlar. Pragmatizm ve liberteryen liberal felsefeler insanın bütün deneyim alanlarına müzakere için, yani karşılıklı kazanç için yaklaşırlar. Dinler de böyle bir ortam ararlar. Kesişme ve birleşme noktası insan ve onun deneyimleridir. Sözgelimi modern felsefelerde insan doğuşundan itibaren önce güvenilmeyecek bir insan niteliğinde resmedilmişken çağdaş felsefelerde doğuşundan itibaren ya nötr veya güvenilmesi gereken bir insan niteliğinde resmedilmektedir. Modernlik kendini Hıristiyan teoloji ile sınırlamışken çağdaş felsefeler İslâm ve Budizm gibi Dinlerden öğrenmeye hazır ve hatta meraklıdırlar. Çünkü Din, insanların tarih boyunca çok önemli deneyimlerini biriktirmiş bir veri kaynağı niteliğindedir. Onu göz ardı etmek akıllıca olmaz.
Cemil KURT: 4. Din felsefesi yaklaşımları öğretisi eğitim-öğretim süreçleri için sizce zorunluluk mudur? Açıklar mısınız?
Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR, John Rawls’un feminist, çevreci ve Avrupacı (Marksist) felsefelerle müzakerede önkoşul niteliğinde söylediği bir söz vardır: “Biz, zorlamaya dayalı işbölümüne karşıyız, isteğe bağlı işbölümüne karşı değiliz.” Bence insanlar birbirlerinin özel hayatlarına hiçbir şekilde karışmamalıdırlar ve ayrıca kamusal veya iş yaşamında da ancak kurumsal seviyelerde müdahale edilebilmelidir. Günümüzde söylediğim her iki ilke de ihlal edilmekte ve ilginç olan her kesimden insan bu ihlali beraber yaptıkları halde birbirlerini suçlamaktadırlar. Oysa hayat zor olmak zorunda değildir. Yükseköğretimdeki derslerimde ve gayri resmi sorularda insanların deneyimlerine dair merakı olmayan tek bir öğrenciyle karşılaşmadım. Din önemli bir deneyim alanıdır ve onun ya kentli kimliğine uygun şekilde veya mümkünse çok seçenekli ve kırı da kucaklayıcı bir kapsamda yükseköğretimde okutulması gerekmektedir. Din felsefesi yaklaşımlarını seçkinci bir tarzda reddetmek de, onu halkçı tarzda savunmak da benim sözünü ettiğim olgusal gerçekliği değiştirmeyecektir. Ehliyetli ve liyakatli öğretim üyesi ve öğretmenlerin yetkilendirilmeleri yoluyla din felsefesi yaklaşımları eğitim-öğretim süreçlerinde isteğe ve seçime bağlı olarak mutlaka bulunmalıdır. Bana sorarsanız fen ve sağlık bilimlerinde dahi buna benzer dersler bulunmalıdır.
Cemil KURT: 5. Pandemi süreci ile dünyamızda ve ülkemizde bireylerin yaşamına dijital yaşam formlarının girdiğini görüyoruz. Bu açıdan değerlendirdiğimizde dijital yaşam formlarının din-felsefe-eğitim süreçlerine etkisi nasıl olmuştur? Yeni dijital yaşam formları uygulamaları üzerinden din-felsefe-eğitim süreçlerinin gelişimi için önerileriniz nelerdir?
Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR, Bu, ortak bir deneyim olduğu için rahatlıkla müzakere edilebilecek bir konudur. Pandemi süreci ve dijitalleşme deneyimi insan bireylerinin birbirlerinden koptukları ve teknolojiye duygusal olarak da bağlandıkları bir veri içeriği ortaya koymaktadır. Çünkü insan vakit geçirdiğine alışır ve sonraki öğrenimleri bu deneyime göre şekillenir. Şu anda eğitim, din ve felsefenin deneyim-dışı kaldıkları söylenilebilir. Kastettiğim klasik stillerin deneyim-dışı kaldıklarıdır. Yeni süreç ve deneyim, yeni seçenek, tercih ve kararları beraberinde getirmiştir ve getirecektir de. Buna göre, insan bireyleri eğitim, din ve felsefede vaaz dinlemek istemiyorlar. Her birey, seçenekleri görüp kendisi karar vermek istiyor. Bu yönüyle dijital yaşam deneyimleri hayırlı bir netice vermiştir, çünkü her insanın kendi kişisel kimliğini hatırlaması bütün insanlık için değerli bir gelişmedir. Bunun yanı sıra gelecekle ilgili olarak, dijital yaşam formları uygulamalarında herhangi bir otoritelendirme, yetkilendirme ve baskılamanın olmayacağını söylemek mümkün değildir. İlk etapta ciddi ve bunaltıcı bir baskılama ve manipülasyon ortamı meydana gelecektir, çünkü para artık bu ortamdan dağılmaktadır. Bununla birlikte zamanla sağduyu ve rasyonalite –yani daha çok sayıda insanın karar verme ve değerlendirmede etkin hale gelmesi- galip gelecek ve dijital yaşam formlarında Din ve Felsefe belki de daha verimli öğrenilebilecektir. Tabiatın zorunlu kıldığı deneyimleri fırsata çevirmenin yollarını aramak insanlığın hayrınadır.
Anahtar Kelimeler: İslam Dini, Felsefe, Eğitim ve Dijitalleşme