MODA VE EĞİTİM
Hayatın varlığında en büyük değişim geri dönmemiz mümkün olmayan zamandır aslında. Zaman sürekli akıp geçerken, zamana yolculuk edenlerin bıraktığı izler insana yön vermektedir. İnsan ruhunda var olan yaşam mücadelesi, özellikle savaş süreçlerindeki acılar insanı değişmeye sürekli zorlamıştır. Hayatta kalabilmekle ilgili yeni buluşlar, üretimler ve gelişimleri sürekli araştırarak–sorgulayarak öğrenen insanlar deneyimlerden yola çıkarak bugünkü insanlığı ortaya çıkarmış gibi görünmektedir. İnsanlığın gelişimi adına geçmişte bir takım ünlü kişilerin öngörüleri bugünkü insanlığın gözünde oldukça anlamsız ifadeleri içerebilmektedir. Örneğin bugünkü teknolojik ve çağın gelişimleri bir zamanlar televizyonu keşfeden Dr. Lee Forest’in 1899’da“Keşfedilecek hiçbir şey kalmadı” sözlerinin ardından keşfedilenlere götürdüğüne pek de bir anlam içermemektedir. Bununla birlikte 1839’da Dr. Alfred Velpeau’nun “Ameliyatta acının dindirilmesi aptalca bir hayaldir” sözlerinin bugünkü ameliyat şartlarındaki karşılığı bize çok şaşırtıcı gelebilmektedir. Bunlara benzer biçimde 1932’de Albert Einstein’ın “ Nükleer enerjinin elde edebileceğine dair en ufak bir gösterge bile bulunmuyor” sözlerinin ardından atomun parçalanması ile dünyadaki değişimler bilim adamlarının bazı öngörülerinde yanıldıklarını bizlere göstermektedir. Bill Gates’in 1985 yılında “ Evlerde 500 k’dan fazla kapasiteli bilgisayar ihtiyaç yoktur.” sözlerini anımsadığımızda dünyada o günlerden bugünlere değişim ile ilgili meydana gelen gelişmelerin o dönemlerde söylenen öngörü ve kararlı sözlerinin bir anlam ifade edememesi bilimde matematikte olan gerçekler dışında her şeyin değişebiliyor olacağının bir göstergesidir kim bilir?
Pandemi nedeniyle hayatı durdu sansak da, “keşke” dileklerindeki pişmanlıklar ile çaresiz kalınan durumlarla ilgili süreç içindeki problemleri doğru tespit etmek için araştırmalar yapıyoruz. Problemlere çözüm önerileri sunmakla ilgili ülkeler birbirlerinden etkilenmekte hatta işbirliği ve fikir alış verişleri de gerçekleşmektedir. Bugün dünyayı ilk defa birbirine bu denli bağlayan, dünyanın ortak sorunu hâlini almış olan Corona Virüsü nedeniyle oluşan Covid-19 ülkelerin tümüne hem ekonomik anlamda hem de toplumların sağlığı anlamında zarar vermektedir. Ne yazık ki seyahatlerin oldukça yoğun olduğu yeni dünyada hiçbir ülke sadece kendi ülke sınırlarını tamamen kapatarak dış dünya ülkelerinden kendilerini bu hastalık bitene kadar soyutlayamayacaktır. Bu sebeple bilim her gün bu salgın ile ilgili gerek tıbbi anlamda gerekse güvenlik anlamda arayışlar içerisindedir. Teknolojik gelişimin bilimsel çalışmalarda insanlara hız kazandırmanın yanı sıra insanlığın kurtulması adına bir savunma silahı niteliği taşıdığını da belirtmek mümkündür. Bilimsel veriler çerçevesinde bütün dünya kendi ülke durumlarını planlama ve süreçleri ile tüm dünyaya medya aracılığı ile yansıtırken sosyal medya yine her zamanki gibi erişim ile ilgili internetin gücünü hepimize hissettirmektedir.
Hastalık nedeniyle özellikle yaşlılar ve risk grubundaki kimseler kendilerinin evlerinde kendini izole ederken; bir taraftan Covid-19 önlemleri içinde yer alan aşı uygulamaları tüm dünyada hâlâ daha sürdürülmektedir. Sosyal örgütler içerisinde en fazla etkileşim ve iletişimin gerçekleştiği okulların açılması ile ilgili ülkeler henüz net bir biçimde kararlı olarak sürekliliği olan bir planı uygulamaya koyamazken eğitim hizmetini sağlayan asıl merkez sanal okullar olmuştur. Eğitim hizmetleri ile ilgili okulların evlere taşınması hakkında bir farklılaşma söz konusu olurken; eğitimle ilgili sistem değişikliklerine geçiliyor olduğu tüm dünyaya yansır gibi. Maslow Hiyerarşisi’nde yer alan temel ihtiyaçlara “Wireless” de eklenmiş gibi görünmektedir.
Pandemi nedeniyle uzaktan eğitime maruz kalan öğrencilerle öğretmenlerin etkileşimlerinde “İletişim” konusunun önemi daha da belirginleşmiştir. Online eğitim hizmetleri ile ilgili özellikle çevrimiçi derslerde öğretmenlerle buluşan öğrenciler zaman zaman iletişim sorunları ile de karşılaşabilmektedirler. Öğretmenin sınıf yönetim becerileri ile ilgili de farklılaşmalar söz konusu olmaktadır. Klasik sınıflarda öğretmen ve öğrencinin aynı ortamda aynı hava ve koşullarla yapılan etkileşimli sürecin yerini herkesin aynı zaman diliminde farklı ortam ve koşullar ile buluşma süreci alıyor. Peki; bu süreçle ilgili öğretmeni en çok zorlayan nedir? Tabii ki öğrenciyi motive etmek ve derse karşı isteklilikle ilgili dersin verimliliğini sağlattıracak öğretmen becerilerine sahip olabilmek öğretmenleri gerçekten zorlayan bir durum. Bu anlamda sosyal medyadan da tanık olduğumuz en belirgin espriler öğretmenlerin öğrencileri ile yaşadıkları bu süreçleri espriye çevirmeleri olabilir mi? Ekran görüntüsünü açmak istemeyen öğrencilerin olduğu sanal sınıf ortamında mikrofonlarla seslerini duyduğunuz öğrencilerinizi şevklendirmek için müziklerle eğlenceler üretme çabaları azımsanmayacak değerdedir. El kuklaları, parmak kuklaları, farklı kostüm ya da ev ortamında da olsa evin bir köşesini âdeta bir sınıfa çeviren öğretmenlerin sınıf yönetim becerilerinde artık teknolojik kaynakları kullanım becerileri daha da belirginleşmektedir.
Klasik sınıf ortamındaki dönüt ve düzeltmelerin çocukların sosyal anlamda arkadaşlarından ve okullarından uzak kaldıkları bu süreçte çok dikkatli değerlendirilmesi gerekmektedir. Okuma ve yazmayla ilgili becerileri eksik olan öğrenciler küçümsendiğinde normal sınıf ortamındaki tepkilerden daha da hassas tepkilerle öğrenciler öğretmenlerden uzaklaşabilmektedirler. Öğrencinin derse olan ilgisi özellikle küçük yaş gruplarında öğretmen olan iletişimlerin olan ilgisi ile ilişkili olabilmektedir. Bu bağlamda genç öğretmenlerin “ dinazorlar” sıfatıyla küçümsemiş oldukları eski öğretmenlerin mesleki tecrübelerindeki sabır, konsantre, dikkat çekme, ses tonu ve diksiyonun yanı sıra ders akışındaki ustalığı karşımıza çıktığında bu kelimenin mesleki tecrübeye bağlı “güç” ile ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Ancak yıllarca öğrencilerini tanımak için kendine fırsat vermeyen, sadece öğretim programının nasıl yetiştirileceğinin gailesi içinde olan tecrübeli öğretmenler, konu endeksli öğretmenliklerinin pandemide insan varlığını ihmal edebilmesi pek de mümkün olamadığı için alışık olunmayan bu süreç genç ya da yaşlı olmaksızın asıl mesleki yetkinliği tam olmayanlar için kullanılacak olan “ dinazor” tanımlaması “demode kalmak”, “geri kalmak”, “çağı yakalayamamak” ve tabi ki “anı yaşayabilmeyi öğrenememekle” de ilişkilidir. Kısaca “dinazor” kelimesini ne amaçla söylediğinizi dinazorun kendindeki özellikleri ile ortaya çıkmaktadır.
Eğitimle ilgili dijital okur- yazarlık ile ilgili sıkıntıları olan eğitimcilere her ne kadar hizmetiçi eğitimlerle destek sağlansa da hâlâ daha bu sürece entegre olamayan öğretmenler olduğunu düşünebiliriz. Ancak hiç yoktan ders sınıfını oluşturma, öğrenci takip çizelgelerini programlara yükleme, dijital eğitim araç- gereçlerini materyal sıfatıyla öğretim yöntem- tekniklerinde kendini göstermektedir. Bir takım materyalleri kendileri hazırlayamasalar da bu öğretmenler pratik düşünerek amacı sağlayacak kaynaklara erişebildikleri için aslında çağdaş eğitim yaklaşımları içinde bilgiye ulaşabilirlik ön plana çıkmaktadırlar. Dolayısıyla bu eğitimcilerin hazır olarak kullanmakta oldukları kaynakların amaca hizmet etmiyor oldukları anlamına gelmemeleri gerekmektedir. Etik anlamda öğretim sürecinde kullanılan kaynakların asıl sahiplerinin hakları ihlâl edilmediği surette bu kaynakları hazırlayan eğitimciler de onure edilmiş olmaktadırlar.
Bu yünde dijital eğitim süreçlerinde öğretmenlerin derslerini kaydetmeleri, her gün günlük olarak yoklama dışında derse katılmayan öğrenciler için internet portalları üzerinden derslerini yüklemeleri, sanal dersliklerin dışında öğrenciler için portfolyo dosyaları oluşturmaları birer avantaj gibi görünmektedir. Bu süreçler çerçevesinde öğretmenlerin amaçlar doğrultusunda oluşturdukları hedeflere ilişkin öğrencilerin kazanımlarını ölçme yöntemlerinde sınıf yönetiminden daha çok bocalamaları gerekirken, her zamanki gibi eğitimde ölme değerlendirmeye ilişkin hazır materyaller gibi dijital kaynaklar da çok olduğu için en sorunlu kısım sorunsuz gibi görünebilmektedir. Oysa her ölçme ve değerlendirme kendi içinde bulunduğu konu kapsamı dışında amaçlara ulaşmakla ilgili becerilerin ölçülebilmesinde yazılı sınavlar dışında performansa dayalı ölçme ve değerlendirmeyi de gerektirmekteydi değil mi? Ne yazık ki performansa dayalı ölçme yöntemleri ile ilgili bir takım yasal sıkıntılar önümüze çıkmakta olurken, çocuk haklarına ilişkin dikkatli davranılması hususunda eğitimcilerin farkındalık düzeyleri kurumsal değerde en az kurumları kadar bilinçli olmayı gerektirmektedir. Online eğitim sürecinde çocuğun görsel görüntüsünü veya sesini internet ortamında sanal sınıf ya da öğretmeni ile paylaşma istekliliğinin ardından bu görüntülerin kayıtlanması gibi durumlar klasik eğitimde sınıflarda olmayan kameraların varlığında eğitimci ve öğrencileri nasıl rahatsız edebilmekte ise; öğretmenler ve öğrencileri de mahremiyet bakımından rahatsız edebilmektedir. Bu anlamda ciddi güvenlik önlemleri de dijital eğitim içerisinde eğitim kurumlarının bir diğer sorunu gibi görünmektedir.
Yukarıda bahsettiklerimiz eğitimin bugünkü modası gibi algılanmaktadır. Moda kelimesi popülarite ile ilişkili olup eğitimde böyle bir yaklaşımın doğruluğu insan yaşamında kişilik ve karakter gelişimi de dahil olmak üzere insanlığın inşa edilmesini riske atabilecek bir sorun olarak değerlendirilebilir. Eğitimde moda olmak- moda yaratmakla ilgili dilerseniz hepimizin yaşamında tanık olduğu kıyafetlerle ilgili moda tarihini dünyadaki gelişim ve değişimler içinde değerlendirelim. Dünyada ülkelerin sınırları, şehirleri, kasabaları, üretim ve tüketim kaynakları, toplumların beklentileri her geçen gün değişmektedir. İnsan ihtiyaçları her geçen gün farklılaşmaya doğru yol almakta olsa da bir takım ihtiyaçlar insanlık var oldukça devam etmektedir. Bunlara örnek vermek gerekirse barınma, beslenme ve giyim insanın temel gereksinimleri olarak sıralandırılabilir. İnsanın bu ihtiyaçları insanlık tarihi açısından eski çağlardan beri vardır. Eski çağlarda insanlar soğuktan, sıcaktan veya doğanın farklı etkilerinden korunabilmek için, kısaca ilk süreçte insan kendi bedenini koruma güdüsü ile bedenini giyindirmiştir. Eski zamanlarda moda algısı değil de giyinme ihtiyacı daha baskındı. Nitekim insanın örtünmeden öte giyinme ihtiyacı bir özgünlük içerircesine bugün moda denilen sektörü günümüze kadar getirmiştir.
1900’lü yıllarda giyim tekstil sayesinde moda sektörü olma yoluna sanayi devriminin de gelişim etkisiyle adım atmıştır. İlk zamanlar insanlar uzun salkım elbiseler giyerken bu akımın benzer türdeki örneklerinin çoğalmasıyla moda akımını da başlamıştır. Kimi zaman lükslük içeren kıyafet modası kimi zaman spor, kimi zaman, ekoseli kumaşlar, dantel ve gipürün yanı sıra tüller, kadife kumaşlar, kumaş desenlerine puantiyeler ya da çizgilerin küçük ya da büyük olması, ayakkabı ve aksesuarların modanın etkisiyle yıllar ile kendini tanıtması insanların beklentilerine hâlâ daha cevap vermektedir. Bu dönemde eğitim ile ilgili en güzel örneklerin sergilendiği 2017 yılında Denizli’de açılışı yapılan “Eğitim Tarih Müzesi” eğitim bilimleri alanıyla ilgilenen her eğitimcinin görmesi gereken bir tarihi serüven aslında. Her biri birer tarihi eser olmanın yanı sıra eğitimde neleri atlattığımıza ilişkin Türk eğitim sistemi ile ilgili gelişmeler ve değişimle ilgili bugünkü şartlarda ne kadar şanslı olduğumuzu anlayabilmemiz gerekmektedir. Az önce insanın temel ihtiyaçlarından biri olan giyinme ihtiyacının modacılık ile ilgili aslında eğitim kurumlarındaki gelişmeleri de analiz ettirmemizi gerektiriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde öğretmenlerin okullarda giymekte oldukları öğretmen önlükleri Kıbrıs’taki öğretmenlerin farklı bulduğu bir değerken bu değer yasalar çerçevesinde KKTC Öğretmenler yasasında da öğretmenin görevine uygun kıyafet giymesi ile ilgili ibarelere rağmen henüz netlik kazanmamıştır. Dolayısıyla öğretmenlerin giyim tarzları eskiden mesleği tanımlayıcı bir değer olurken günümüz moda sektörünün etkisi ile bu klasik yapılaşmayı örtmüştür. Bu bağlamda Türkiye’de öğretmenlerin kimliklerini tanımlayıcı nitelik dışında aidiyet ve saygınlıklarına ilişkin bir değer olarak kabul edilen öğretmen gömlekleri bazı kesimlerce bir özgürlük kısıtlaması olarak da algılanabilmektedir. Oysa öğretmen olan her bireyin nerede nasıl giyineceğini bilmesi, nerede ne konuşacağını bilmesi, ne zaman nasıl davranması gerektiğini bilmesi gerektiğini söylesek de öğretmenler de insan oldukları için hata yapmaya meyilli ya da bazen kimlik kargaşasına farkında olmadan girebilmektedirler. Öğretmenlik mesleğine ilişkin kıyafetlerle ilgili Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı açık ve net kararlarla tanımlamalarını yasalar içerisine koyarken; toplum kültür değerlerini de barındıran bir yansıma ile öğretmenlerin bir takım değerlerde kendilerini mesleki anlamda bir role ilişkin kurallar çerçevesinde uyumlu olmaya zorunlu kılmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Öğretmenler yasasında öğretmen kıyafetleri ile ilgili açıklayıcı karar maddelerinin yer almaması bir eksiklik mi yoksa değişen dünyanın gelişim ve yeniliklerinin insanın giyim ihtiyaçlarının da değişmesi etkisinin düşünülmesidir kim bilir? Nitekim Türkiye öğretmen giyimi ile ilgili önlük üretimi ile yasal sınırlılıkları olan bu kıyafet yönetmeliğindeki bu kurallara öğretmenlerin kimliklerinin belirginleşmesine de tanımlayıcı nitelik kazandıran önlük giysileri ile farklı bir yapılaşmaya da sahip. Bu bağlamda öğretmenin giyimiyle değil de öğretmenliği ile ön planda olmasına inanır bir tutumla yıllardır devam etmektedir ve bu mesleği yürüten eğitimcilerin bu sınırlama ile ilgili fikirleri farklı ülkede görev yapan bir eğitimci olarak benim gibi pek çok öğretmen sanırım oldukça merak konusu. Bu bağlamda iki farklı ülkenin kültürel değerleri içinde okul yapılaşmaları içinde öğretmenlerin önlüklü olup olmaması örgüt kültürü ile ilişkili olup her iki ülke birbirini farklı algılayabilmektedir ve birbirlerine hoşgörülü bir tutumla saygı göstermektedirler. Farklı bir bakış açısı ile düşündüğümüzde ise Türkiye’deki öğretmen önlüklerinin global dünyanın tüketim toplumlarına meydan okuyan bir değer olduğunu da belirtmekte fayda var. Moda sektörü üretileni giyinenleri gösterdikçe pazarlarken okul sahalarında görevli eğitimcilerin bu hizmete hizmet vermemesi aslında neo-liberal politikaların eğitime yansıyan olumsuz etkilerine adeta bir kalkan gibi değil midir? Moda tasarımcılarının manken- film artistleri- film ya da reklamlar dışında insanları tüketim toplumu haline dönüştürürken; sosyal yaşamda giyimi ile reklam olan insanların ücretsiz primine okulların alet edilmemesinde öğrenci ve öğretmen üniformaları “Dur” deme cesaretiydi kim bilir?
1920’lerde kadınların erkek kıyafetleri giydikleri dönemleri bir hatırlayalım. Savaş toplumlarının balkan savaşlarından tutun 1. Dünya savaşı içinde yer alan Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük mücadelesinin devamında yer alan Kurtuluş savaşını hatırladığımızda o günlerde yaşamı bize ifade eden çizimler ve fotoğrafları bir anımsayalım. Henüz fotoğrafların renkli olmadığını, fotoğrafçılık sanatı ile ilgili bugün geldiğimiz gelişmeleri de aklınızda kurgulamaya başlamış olmalısınız. O dönemlerde insanlığın kadın ve erkeğin yanı sıra savaşlarda mağdur edilen çocuk ve kadınlarını hatırlayalım. Kadınların 1920’li yıllarda erkeksi stillerle saçlarının yanı sıra erkeksi giysiler içinde özellikle pantolon modasının başlaması kadının savaşlarda üstlendiği ağır sorumluluklardır kim bilir?
Öyle ya; 1930’lara baktığımızda toplumlar savaşların etsinden kurtulmuş değildirler. Özellikle 2. Dünya savaşını anımsayacak olduğumuzda kadın ve erkeklerin geniş omuzlu görünüm sevdası kim bilir belki de insanlığın bilinçaltındaki omuzların bedende güç besleyen bir enerji vermesi idi? Yoksa hepimizin gözünde ceket veya montlardaki o iri vatkaların kadınları daha ince göstermesi ile birlikte erkeklerin daha sportmen görünmesi miydi cezbedici olan? Ne dersiniz? Amerikan filmlerinin 1930’lu yıllarına ait filmlerinde hayranlıkla izlediğimiz beysbol filmlerini anımsadınız mutlaka? Kürklü yakaların yanı sıra vatkaların âdeta zenginlik ifadesi olması aslında sanayi devriminin bir güç yansıması olarak modaya etkisi olamaz mıydı? Bu moda akımını 1940’lı yıllarda kemer sıkma modası ile günümüze yansırken kuşaklar, kurdele veya düğümlerle kadın ve erkeklerin bel kesimlerinde ayrıntıya yer verilirken şapka ve eldivenlerin aksesuar olarak popülerlik kazandığını günümüz yansımalarından görebilmekteyiz. Bu görüntüler 1950’li yıllarda moda sektöründe kadınların ince bel ve görünen kıvrımlarla geri dönüşüme uğraması güzellik kavramının dişilik adına yeniden hareketlenmesi oluyordu. Nitekim aslında bu durum o dönemler içindeki kadın hareketlerinin gücünün tüm dünyadaki etkisiydi kim bilir? Omuz görüntülerine önem veren kadınlar bu çerçevede spora daha çok önem verse de kadının hayattaki mücadelesi dünyaya farklı noktalarda yansımaktaydı. Nitekim bu özgürlük 1960’larda bunun tam tersi bir etkisiyle kuralsız ve özgür giyimler yerini alıvermişti. Ve genç kızların en büyük özgürlüğü mini etek olurken zayıf olmak değer kazanmıştı ve kuralsız giyimler içinde kadınların kabarık etekleri de dikkat çekmekte idi. 1970’lere bakacak olduğumuzda özellikle kadınları tek tip olmadığı bir özgünlük modası oluşturulmuştu. Tarihsel anlamda dünya tarihinde 21. yy’a yavaşça yanaşan dünya ülkeleri ekonomik çalkantılarla mücadele ederken; bir taraftan da ciddi anlamda bir değişim eksenine rüzgârına da girmiştir. 1970’ler Batı dünyasında, siyasi bilinç ve kadınların siyasi, ekonomik özgürlüklerinin artırılması gibi, 1960'larda başlayan sosyal ilerici değerler büyümeye devam etti. Bu dönemlerle ilgili Türk sinemasındaki filmleri anımsadığımızda Türk eğitim sisteminin esprili eleştirilerini barındıran “ Hababam Sınıfı” demokrasi hissiyatı ile öz eleştiri yaptığımız eğitimdeki durumumuzdu kim bilir?
Modada her kadın kendi vücut şekline göre farklı özgünlüklerde tarzlar ile fotoğraflara yansımaktaydı. 1970’lerde tek bir moda kalıbına bürünmeden farklı türlerde modaların iç içe girildiğini hissettiren 70’lerin giyim tarzlarında gençlerin diledikleri gibi giyinmeleri canlarının çektiği gibi giyinmeleri belki de dünyadaki değişimlere insanlığın bir yansımasıydı. Kadın ve erkeklerin pantolonlarındaki İspanyol paçanın moda olduğu, bandanaların saçlardan eksik kalmadığı, kıyafetlerin kumaşlarında çiçek desenleri ile birlikte örgülü elbiselerle puantiyelerin ya da büyük takıların yanı sıra tahta topuklu sabolar bir farklılık içerirken; dalgalı saçların dikkat çektiği 70’lerde hippi tarzının yarattığı şıklık oldukça dikkat çekici olmaktadır. Özgün ve modernliğin yanı sıra marjinal stillerin insanlığa görsel anlamda kattığı güzellikler 70’lerin modası olarak bilinirken özellikle kadınların farklı türlerde vücutlarına geniş bir çerçeve ile çeşitlilik katmıştı bu da bir bakıma aslında uyumluluktu. Ancak 1980’lere gelindiğinde ise, insanlık sanki düzene tepki veriri gibi daha çılgınca şeylerle tekstil firmaları tüketicilere moda sektöründe ürünlerini Pazar sahasına açtı. Ancak 1980’lerin o uçuk- deli dolu kıyafet ve moda sektörünün beslendiği en önemli sıkıntı insanlık tarihinin savaş ve kaotik olayları bütüncül bir biçimde yaşamasına karşılık renklerin ve canlılığın insanlara olumlu enerji vermesiyle ilgili insanlığın var olmak için bir mücadele tepkisiydi kim bilir?
Âdeta modanın sanata, endüstriye, işletmeye, ekonomiye ve eğitimin yanı sıra toplumlardaki değişimlere etkisi aslında fark edilemeyecek bir durum değildir değil mi? Tarihte 1980’leri bir hatırlayalım lütfen. Aklınıza ilk gelen şey eminim “ Çernobil faciası- ya da Çernobil patlaması olmuştur”. Öyle ki 1960’ların ortasından 1970’lerin sonuna doğru azalmaya başlayan hippi kültürü 1970’ler özellikle Vietnam Savaşı’nın acıları nükleer silahlara karşıt olanların tepkileri, çevre ve doğa sevgisi ile hareketlilik kazanırken dünyanın genel anlamda barışı savunması artış göstermiştir. 1970’li yıllar karmaşıklık ve insanlığın acılarında savaş ve katliamlar ile geçerken Kıbrıs adası da bu acıları yaşamış bir ülkedir. 1970’lerin son yılında se dünya tarihinde 1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a olan müdahalesi 1980’li yılların sonuna kadar devam etmiştir. 1980’ler İslam Ülkeleri için bir kaos olurken devrimlerle kendini tanımlıyordu. Dünya tarihine yansıyanlar insanların 1980’lerde modaya ilişkin dikkat çekici, fosforlu veya cırtlak renklerin yoğun olduğu spor modasını içeren gösterişli ve eksantriklik çağ olarak kendini tanımlıyordu. Çarpıcı renklerin dışında büyük aksesuarlar, dar kıyafetler içinde özellikle taytlar, omuzlardaki vatkalar yeniden tıpkı 1930’lardaki güç hissiyatı gibiydi. Kabarık saçların moda olduğu 1980’ler aslında dünyadaki ülkelerin refah yeniliklerini ve yeni endüstri ekonomilerinin değişiminde Batı’nın kültür göçünün yanı sıra dünyadaki öç hareketliliğinin arttığı bir süreçtir aslında. Kısaca dünyadaki sosyal- ekonomik ve her anlamda var olan karışıklık modada da kendini belli etmiştir. Bu süreçte elbette moda bir sektör olarak top modeller, yıldızlar ve dergi kapaklarında yer alırken makyaj ve güzellik ürünleri ekonomik sermaye pazarlarını da farklı şekilde etkilemekteydi. 1980’li yılların Türk sinema tarihine baktığımızda filmlerde yer alan konularda genellikle uyuşturucu ile ilgili içeriklerin olduğu görürüz. Oysa 1980’ler dünya genelinde tüm ülkelerin uyuşturucu ile mücadele ederken dünya ucuz işgücü ile de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Birçok 3. dünya ülkesi, özellikle Afrika ülkeleri, 1980'lerde geniş bir borç krizine şahit olmuşlardır.
1980'ler ayrıca 1970 ve 1990'larda dahi olmayan bir nüfus patlamasına sahne olmuştur. Bu büyüme, sadece gelişmekte olan bölgelerde değil, batı milletlerinde de görülmüştür. Nüfus artışı özellikle Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya’da çok hızlıydı ve yıllık artış oranı %4’e yakın olmaktaydı. Dünyada ABD’nin egemenliğinde olan bazı gelişmeler artık farklı ülkelere geçiş yapmaktadır. ( örnek: ABD otomobil üretimi ile ilgili pazarlarını Japonya ile birlikte farklı ülkelere de devretmiş gibi olmuştur. 1980’ler bir bakıma radikal dini hareketlerin Orta Doğu’da kendini ortaya çıkardığı bir dönem olarak da anlaşılabilir. 1980’lerde eğitimde var olan gelişmelere baktığımızda 1970’li yıllarında başlayan üniversite yerleştirme sınavlarındaki değişimleri de birer gelişme olarak değerlendirebiliriz.
1990’larda oluşan yeni moda akımındaki bol kesim ve salaş giysiler kadınların en kilolu görünümlü olduğu kabarık saçların devamında röfle ve permalı saçların dikkat çektiği kadınların vücut hatlarından çok belirgin olmadığı bir dönem olsa da bunun devamında 2000’li yıllar “Milienium Çağı” olarak adlandırılarak büyük değişimlerle moda ve tekstil ürünleri kendini daha yaratıcı ve farklı tasarımların özellikle yarasa kesimler ve ilginç kesimli pantolon ve ceketlerin yanı sıra alt ve üst kıyafetlerde desen ve kumaşlar ( hit) olarak yer edinirken uyumu dikkat çekmektedir. 2000’li yılların global etkileri moda sektöründe de globalleşmeyi doğururken bu yansımalar eğitimde de globalleşmeyi gündeme getirmiştir. Dolayısıyla moda sektöründe insanların ihtiyaçlarına yönelik teknolojik kaynaklar olarak diziler, sinema filmleri ve reklamlarla da etkisini hızlıca göstermiştir. Bu hız ile ilgili elbette internet erişim gücünün moda tasarımcılarının insanları algılarla etkilemesine vesile olmuştur. Dolayısıyla bu etkinin gücü eğitime de farklı şekillerde yansımalar yapmıştır. Her yeninin bir yenisi doğarken moda sektöründe saç, estetiklik, genç kalma ve fiziksel anlamda fit kalabilme durumuna bağlı olarak tıp bilimleri, kozmetik, güzellik, ve bakımın yanı sıra spor salonları ve diyet merkezleri de bu etki ile ekonomik pazarda ev sahibi olabilmeyi başarmıştır. Ancak eğitimde seçilen hedefler ve bunların öncelik sıraları, günümüz toplumunun ihtiyaç, ideal ve şartlarına cevap vermede yetersiz kalmaktadır. Moda sektöründeki algı gücü ne yazık ki eğitimle ilgili insanların pek de dikkatini çekememektedir. Öğrenilecek konular, yani müfredat, fonksiyonel, geliştirici, yaratıcı ve kişisel-toplumsal ihtiyaç, umut ve ideallere cevap verici ve günlük hayatın gerçekleri ile yeterli bir pratik ilişki içinde değildir. Eğitimle ilgili hedefleri yerine getirmekle görevli öğretmenlerin muhtevada yeni insan ihtiyaçları ve gelişim özelliklerindeki değişmeleri göz önünde bulunduramaması öğretmenlerin bu konular çerçevesinde bir kıyafet- tasarım moda kültürü ile yüzleşircesine kendine tarz yaratmaya çabasındaki yalnızlığıdır kim bilir? Öğretmenlerin yetiştirilmesi ile ilgili sıkıntıların temelinde de eğitim sistemlerinin temelinde var olan ekonomik güçsüzlük yani maddi yetersizlikler ve bu süreçlerde yalnızlaştırılmış bir biçimde çaba sarf eden öğretmenlerin uygulamaya ilişkin hatalarıdır. Nitekim eğitim modacı tasarımı ile ürün pazarına sunulabilecek bir ürün değildir. Eğitim bu sermaye ile beslenenlerin ilgisini çekmekle ilgili modern ve çağdaş olmakla ilgili disiplinler arası bakış şeklini en geliştirmiş alan olmayı gerekli kılan özelliklerin yanı sıra günümüz şartlarında reform ve hareketlenmeye de en aç kalmış insan ihtiyacıdır.
Türk eğitiminde kalite sorununa ilişkin bilimsel çalışmaların yapılması eğitimde kaliteyi arttırmaya katkı sağlamaktadır. Uzun bir süredir dünyanın tüm ülkelerinde pandemiden ötürü pandemi döneminde eğitim uygulamaları ve eğitim yönetiminin yanı sıra eğitim programlarının sorunları akademik anlamda pek çok ülkede bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla niteliksel anlamda eğitimde güç kazanımı için bilim insanları araştırmalarını yürümektedirler. Eğitim psikolojisinin içerisine tüm dünyayı olumsuz bir biçimde etkileyen pandemi süreci de eklenmelidir. Bu doğrultuda psikoloji alanında çalışmalar yapan bilim insanlarından da faydalanılmalıdır.
Pandemi döneminde eğitim kurumlarının kapanması okul hizmetlerinin sanal sınıf ortamlarında sağlanmasına olanak sunsa da çalışan anne babaların çocuklarına uygun ortam sağlayamamakla ilgili çocuklarını ihmal etme durumları gözden kaçırılmadan eğitim bakanlıkları ile sosyal hizmetler işbirliği kurabilmelidir. Bu sorunlar dışında bir zamanlar ihmal dışında istismara uğrayan çocuğun vücudundaki morluklar veya yaralar öğrencinin sessiz çığlığı olarak okul kurumunda çocukları korumakla ilgili bir fırsatken ebeveyni tarafından istismar edilen çocukları tespit edememe sorunu haberlerde tecavüz, cinsel saldırı, darp, evden kaçma vs. gibi konularla gazete başlıklarında yer alabilmektedir. Bu bağlamda sosyal devlet olma adına çocuk haklarına ilişkin ihmal – istismar sorunları çocuk haklarının ihlâl edilişini hukuksal anlamda da incelemeyi gerekli kılmaktadır.
Gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nde diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi eğitim görsel ve işitsel öğrencilere yönelik olan dijital eğitimle sağlanırken; dünya engelli öğrencilerin yanı sıra dokunsal yönü yüksek olan çocuklara bu şartlarda ne gibi bir hizmet sağlayabileceğini de doğru anlamlandırmalıdır. Sanat dersleri ile ilgili resim, müzik ve beden eğitiminin bile online eğitim ile sağlanabildiği bu süreçte deneysel çalışmalarla ilgili öğretmenlerin cesaretlendirilmesi bir moda kültürü ile gerçekleşmemelidir. Popülarite içinde ekranı gören ve ekrandaki sesleri işiten öğrencilerin yoğun olduğu bu süreçlerde verimliliğin göz ve kulak duyusuyla sağlanması eğitimde fırsat eşitliği dışında öğrenme psikolojisi içinde sınıf yönetimi kapsamında öğretmenin öğrencilerini tanırken özelliklerini hiçe saymasına da sebep olabilmektedir. Dolayısıyla 1900’lü yılların eğitim sistemindeki standart eğitim uygulamalarından sıyrılıp eğitimin bütüncüllüğünü daha yoğun eğitim müfredatına harmanlamak da gerekmektedir. Kitap okumanın değer kazandığı gibi, düşünen çocukların ve üreten çocukların güç bulabileceği eğlenceli oyunlara müzik sanatı dışında resim, drama hatta deneyleri de katarak öğrencilerin tümüne ulaşmayı amaçlamalıyız. İyi öğretmenler imkânı bir şekilde elde edecek olan öğrenciyi en iyiye ulaştıran öğretmenler değildir. İyi öğretmenler bir ortamda imkânların kısıtlılığını en yoğun yaşayan öğrencilerin değer kazanmasına fırsat yaratan öğretmenlerdir. Bu anlamda o görünmeyen öğrencilerin değerli olabilmesini biz eğitimciler eğitim uygulamalarımızda onların da var olduğunu programlarımıza hissettirerek sağlayabiliriz. Eğitimde yeni akımlar eğitimi moda gözüyle popüler etmek yerine eğitime reel bir bakış şekli ile yön vermekle sağlanır. Kısaca eğitimin değer kazanması eğitimi bir bilim değeriyle ele alıp modaya alet etmeden dünyadaki gelişmelere entegre etmekle sağlanabilir. Aksi takdirde moda tasarımcılarının ürünü pazarlama amaçlarında yer alan algı etkisinin eğitimde amaçları yerine getirmekle ilgili sorun oluşturma riski eğitimin eğitim eğreti bir duruş sergilemesi sorununu ortaya çıkaracaktır. Eğitimi etkileyen dış faktörlerin varlığını bilen eğitimciler genel ve özel amaçlara ulaşmakla ilgili yöntem arayışlarında artık stratejik planlamaya daha da bir önem vermelidir kim bilir?
Kaynakça:
Modanın Yıllara Göre Değişimi – Tİ YAZAR (tiyazar.com)
1900’lü yılların eğitim araç ve gereçleri sergileniyor (bolgegundem.com)
Tarihten ilginç açıklamalar » Sayfa 1 - 1 (donanimhaber.com)
1970'ler - Vikipedi (wikipedia.org)
1980'ler - Vikipedi (wikipedia.org)
Yaşam Bilimleri12 Mayıs 2024 16:39
Yaşam Bilimleri05 Nisan 2024 09:15
Yaşam Bilimleri11 Mart 2024 22:59
Yaşam Bilimleri19 Şubat 2024 18:22
Yaşam Bilimleri18 Ocak 2024 10:17
Yaşam Bilimleri26 Temmuz 2021 19:14