Yurttaşlaşamamanın Yereldeki Karşılığı: Hemşeri Dernekleri
Belirli bir toplumsal yapıdaki iktisadî üretim şekli ve siyasal örgütlülük, bulunulan yerleşim alanıyla sınırlı toplumsal iletişim ve sosyal ilişkiler ağının oluşmasında etkili olmuştur. Ancak üretim araçlarının mülkiyeti ve niteliğindeki dönüşüm, doğal olarak geleneksel aidiyetler üzerine inşa edilmiş sosyal ve kültürel aidiyetlerin de insanlarla birlikte mekânsal göçlerine kaynaklık etmektedir. Özellikle sanayi devrimi sonrasının iktisadî üretim tekniği ve üretim araçlarının mülkiyetindeki köklü dönüşüm, kültürel ve toplumsal hareketliliği daha da belirginleştirmiştir. Kentin, mekânsal anlamda belirleyici olarak öne çıkması toplumsal hareketlilikle oluşan heterojenliğin temel unsurlarından biridir. Çünkü modern dönem kimliğinin inşa edildiği veya özdeşleştirildiği kent ve kentin üretim ilişkileri aracılığıyla oluşturduğu toplumsal kimlik, ayrışmayı tanımlayan aidiyetleri yeniden şekillendirmiştir. Bu durum, doğal olarak kişisel veya kitlesel göçlerle heterojenliği artan kentlerin toplumsal dokusunda bir nevi baskı grubu olarak yer almıştır. Tamda böylesi bir durumda, farklı olduğu kadar ayrı bir sosyal aidiyet özelliği taşıyan kent ve kent kimliği karşısında korunmanın/güvenliğin veyahut yabancılığın sığınağı hemşehri dernekleri olmaktadır. Bu dernekler güven işlevinin yanı sıra süregelen aidiyetlerden cinsiyet rollerine, geleneksel algı ve düşünce tarzının idamesini içeren bir dizi unsurun yaşam alanıdır, hatta yeniden üretildiği kuluçka alanlarıdır. Siyasal, iktisadî, sosyal ve kültürel bağlamlardan oluşan onlarca etmenin biri veya birkaçının veyahut tamamının etkisiyle belirginlik kazanan bu güven ortamları kentleri devasa bir geleneksel kültür havzasına dönüştürmektedir. Daha da önemlisi geleneksel cemaat (cemaat deyimi toplumsal/grupsal bütünlüğü ifade etmektedir) ilişkilerinin mikro düzeyden makro düzeye taşınmasına vesile olmaktadır.
Sosyal iletişim tarzı olarak da değerlendirebileceğimiz hemşeri dernekleri, toplumsal sorunlar karşısındaki reaksiyon olarak düşünülebilir. Türkiye’deki kentleşme ve dolayısıyla kent kimliğinin geleneksel özellik taşımasında insan sermayesindeki gelişim veya dönüşümün yetersizliği ve göçün belirleyici etkisi vardır. Bu durum yurttaşlık unsurunun mevcut toplum nazarında bir anlam ifade etmemesiyle birlikte kentsel mekânlarda sosyal sermayenin önceliğini başatlaştırmıştır. Kahvehane(kıraathane) veya belirli yaşam alanlarında yoğunlaşmanın bir başka görüntüsü olan hemşehri dernekleri kent kültürünün, özellikle kent kimliğinin oluşamamasında, sekteye uğramasında veya olanın da aşınmasında güçlü rol model olarak karşımıza çıkmaktadır. Cemaatçiliğin kentsel formasyonu olan bu oluşumlar geleneksel aidiyetleri canlı kılmasıyla kent kimliği üzerindeki belirleyiciliğinin yanı sıra siyaseti şekillendiren unsurlar üzerinde de aynı derece de etkilidir. Bu etki ise farklı sorunsallara farklı nitelikler özelinde görünüm kazandıran hemşehri derneklerinin, iletişim ve aidiyet tarzlarının kimliksel homojenliğinin ve hegemonikleşmenin buluşma yeri olmasından dolayıdır. Keza, asıl işlev yönleri ise köylü yerine köyü veya kentli yerine kenti merkeze alan politikaların sonuçlarında olduğu gibi kentin düşünselliği de taşra hayatının algısıyla anlam kazanmaktadır. Böylesi bir tablonun neticesi ise görüntüdeki formasyonu kent olarak algılanan fakat gerçekliğin devasa birer taşra ve taşra kültürünün hâkimindeki yaşam tarzının kendisidir. Başka bir ifadeyle kent; taşra düşünüşünün, yani, şark kurnazlığı olarak ifadelendirilen insan niteliğinin siyasal ve toplumsal yaşama verdiği yönle anlam kazanmaktadır. Hemşehri dernekleri de kent ve kent kültürünün yönelimi üzerinde etkili olan onlarca unsurdan biri olarak karşımızda bulunmaktadır.
& quot;
Sosyoloji07 Haziran 2024 12:47