DÜNDEN YARINA EĞTİMİMİZ (15)
PROFESÖR İHTİYACI
Bir zamanlar, yani 60’lı yıllarda , “Google’u Abdülhamit buldu”, “Nuh Peygamber asi oğlunu gemiye cep telefonu ile çağırdı” , ‘Corona virüs korkulacak bir hastalık değildir’, “Üniversiteler fuhuş evi” diyen profesörler yoktu.
4 yıl 7 gün süren Süleyman Demirel 1. Hükümeti zamanında Milli Eğitim çalışmaları, 27 Mayıs İhtilali’nin ardından hazırlanan 1961 Anayasası doğrultusunda ve VII. Şura kararları gereğince uygulanmaya çalışılmıştır. Birinci Demirel Hükümeti’nin kuruluşunda Milli Eğitim Bakanlığı görevini üstlenen Orhan Dengiz, 3 Nisan 1967’de görevi Edirne Milletvekili Mehmet İlhami Ertem’e devretmişti. Ülkemizdeki üniversitelerin yetersizliği ve profesör gereksiniminin karşılanamaması üzerine çıkan tartışmalar üzerine Türkiye Büyük Meclisi’nde Milli Eğitim Bakanı Mehmet İlhami Ertem yaptığı bir konuşmayı özetleyecek olursak;
*Her yıl 17 000 in üzerinde gencimiz liseleri bitirmekte ve yüksek öğrenim imkânı istemektedir. Geçen yıllardan üniversite ve yüksek öğrenime devam edemeyenler de buna katılırsa, her yıl 23 000’ in üzerinde genç, üniversiteye girmek için imtihana girmekte ve üniversitelere girme imkânlarını aramaktadırlar.
*Onun için yeni üniversiteler açmak ve bu üniversiteleri de yurdun muhtelif bölgelerine yaymak zorundayız. İşte bu zaruretlerden doğan /Trabzon Üniversitesi tedrisata başladığı halde, malûmunuz olduğu üzere, öğretim üyesi bulmak imkânında güçlük çekmiştir. Yabancı profesör getirmek için imkânların aranmasına rağmen, üniversitenin 'muhtaç olduğu, tedrisine başladığı fakültelerde muhtaç olduğu profesör imkânını sağlayamamıştır.
*Türkiye'de köy çocuklarına ve geçimi mütevazı olan orta sınıf; çocuklarına tahsilin her kademesini açmak için eldeki bütün imkânlar kullanılmakta ve her yıl bu sahada çok daha başarılı neticeler elde edilmektedir.
*Bugün meslekî ve teknik öğretimde 7 006 parasız yatılı ve burslu öğrenci vardır. Öğretmen okullarında bugün 35 000 parasız yatılı öğrenci mevcuttur. Liselerde 4 000, aynı şekilde talebe vardır. Ve bunların % 75 i de köy okulları mezunlarına tahsis edilmiştir. 10 bin gencimize de kredi ve burs temin edilmektedir.
*Muhterem arkadaşlarım, Hükümetiniz üniversitelere profesörler bulabilmek için her türlü çareye başvurmakta, her türlü imkânı kullanmaktadır. Üniversitelerde ve yüksek öğrenim yapan okullarda hoca olmak maksadıyla Avrupa'da 600 talebemiz vardır. Bunların 500 ü üniversite mezunudur, doktora yapmaktadır.
Ülkemizdeki korunmaya muhtaç çocukların bakılmasıyla ilgili yetersizliklerin eleştirilmesi üzerine; yine başka bir oturumdaki konuşmasında; Millî Eğitim Bahanı İlhamı Ertem;
*1950 yılından evvel, yani 5387 sayılı Kanun,1949 yılında kabul edilmeden evvel Türkiye'de korunmaya muhtaç çocuklara uzanmış bir el yok idi. 1949 yılında korunmaya muhtaç çocuklar hakkındaki kanunun kabulünden sonra ilk yapılan bütçeyle durum şu merkezde idi : 1930 yılında korunmaya muhtaç çocuklar için 4 tane yurt vardı; korunmaya muhtaç olarak himayeye alınmış çocuk adedi 500, Devlet bütçesinden bu maksatla ayrılan ödenek miktarı 500 bin lira.
*Muhterem arkadaşlarım, buna mukabil 1967 yılında durum şu : 79 tane korunmaya muhtaç çocukları yetiştirime yurdu var. Dikkat buyurun arkadaşlarım, 4 yurttan 79 yurda yükselmiş korunan çocuk sayısı 500 iken bugün, bugün yetiştirme yurtlarımızda 10 613 korunmaya muhtaç çocuk vardır. Devlet bütçesinden
ayrılan tahsisat11 753 923 liradır.
*Bugün korunma kararı alındığı halde yurtlara kabul edilemeyen 8 bin çocuğumuz daha vardır, inşallah gelecek yıllarda daha büyük imkânla bu çocukları da yurda, kavuşturmak mümkün olacaktır.
*Sözlerimi şöylece bitiriyorum. Türkiye'nin büyük problemleri vardır, Türkiye az gelişmiş
'bir memlekettir. Bunlar bir anda halledilemezler. Fakat Türkiye büyük enerjiyle, inançla, heyecanla
meseleleri halletmek yolundadır ve alınan kararlarla, alman yol iftihar edilecek, ümit verecek durumdadır. Korunmaya muhtaç çocuklarımız hakkında tatbikatımız da bizi utandırıcı değil, aksine ileriye doğru büyük ümitler verici tarzdadır.
Milli Eğitim Bakanı’nın özetlenen konuşmasındaki son cümlelerden o yıllardaki memleket-i umumiyenin durumu belli oluyor. Ne ilginçtir ki, İkinci bölümdeki konuşma aslında bir bakıma benim durumumu da kapsıyordu.
İlkokulu bitirmiştim, benim için ortaokul dönemi başlamıştı. (devam edecek)
& quot;