Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Ali Güngör Aile Sosyolojisi ve Gelişimi

Aile sosyolojisi, genel sosyoloji içinde gelişen alt uzmanlık alanlarından biridir.

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 10 Haziran 2019 10:30 - Okunma sayısı: 5.735

Ali Güngör  Aile Sosyolojisi ve Gelişimi

AİLE SOSYOLOJİSİ VE GELİŞİMİ

Aile sosyolojisi, genel sosyoloji içinde gelişen alt uzmanlık alanların­dan biridir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından bu yana gelişmeye başlamış olan aile sosyolojisi, sosyolojik perspektiften hareketle aile ve aile ile ilişkili tüm konulan incelemeye çalışmaktadır. Ailenin sosyolojik perspektiften incelenmesi ne anlama gelmektedir? Aslında sadece aile sosyolojisi değil, tüm sosyoloji (başka alt uzmanlık alanlarıyla birlikte)  topluma belirli bir perspektiften bakmayı gerektirmektedir. Günümüz insanının ihtiyaç duyduğu şey, kendisinin dışındaki dünyada ve kendi benliğinde olup bitenleri anlamasını sağlayacak düşünsel bir nitelik kazanmak; önünde bulduğu bilgilerden yararlanabilmek için gelişmiş düşünce düzeyine çıkabilecek duruma gelebilmektir. 

Aile, ilk insan toplumlarından itibaren var olan en kadim ve en temel kurumdur. Bu nedenle bu kurum, geçmişten günümüze kadar pek çok düşünür ve gözlemcinin dikkatini çekmiş ve çeşitli incelemelere konu olmuştur. Tusi’ye göre evliliğin sebebi, neslin devamı ve malın muhafazasıdır. Sadece şehvet ve başka motiflerle evlilik yapılması doğru değildir. Kadın, malda, saygıda ve evi geçindirmede eşinin ortağıdır. Eşi olmadığı zaman onun yerini tutar. Aile idare sanatı, bir doktorun insan bedeninin farklı organları arasında kurduğu dengeye benzer. Aile üyeleri arasındaki ilişkilere ve dengeye itina gösterilmeli, bu diyalog ve dengeyi ya olduğu gibi korumalı ya da daha iyi bir şekilde yeniden düzenlemelidir.

Sosyoloji biliminin geliştiği ilk dönemde ‘klasikler’, ilk çabalarını kurum olarak aile ve evliliğin tarihsel kökeni ve toplumsal formasyonların gelişimine bağlı olarak ilk toplumlarına değin geçirdiği evrimsel aşamalar üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Aile sosyolojisi açısından 1950 sonrası dönemde teori oluşumunda üç ayrı dönem ayırt etmek mümkündür.


1)    Kavramsal çerçeve çalışmaları (1950-1966)

2)    Formel teori inşası (1967-1979)

3)    Çoğulculuk (1980 ve sonrası).

Birinci dönemde (1950-1966 yılları) kavramsal çerçeve ve teoriler oluşturma yönünde ilk adımlar atılmıştır. Bu döneme kadar yapılan çalışmalar bir senteze ulaştırılmış ve böylece aile konusunda teori oluşturmanın şartları tamamlanmıştır. Ayrıca orta-boy kuramların da geliştirilmesine dikkat çekilmiş ve aile ile diğer sosyal yapılar arasındaki ikişkiler araştırma konusu yapılmıştır.

Ellili yıllarda Türkiye’nin hızlı bir değişim sürecine girmesiyle birlikte, bu değişimlerden etkilenen bir kurum olarak aile de araştırmalara konu olmaya başlamıştır. İlk ampirik nitelikli ve geniş ölçekli çalışmalara altmışlı yıllarda rastlanmaktadır. Yetmişli yıllara kadar yapılan çok az sayıdaki çalışmalarda dikkat köy ve gecekondu ailelerine yönelmiştir. Bu çalışmalara örnek olarak İ.Yasa’nın “Ankara’da Gecekondu  Aileleri” (1966) ve Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan “Türk Köyünde Modernleşme Eğilimleri” (1970) araştırmaları verilebilir.

1981-1991 yılları arasında yapılan sosyoloji çalışmalarına dönük bir taramaya göre; bu dönemde aileyi temel alan çalışmalarda büyük bir artış kaydedilmiştir. Buna çalışmalara göre; 23 başlık altında sınıflandırılan sosyoloji çalışmaları içinde aile konusu tezlerde ilk sırada, makale ve tebliğler kategorisinde ise üçüncü sırada yer almıştır.

Devlet kurumlarının aile araştırmalarına el atmasıyla birlikte büyük ölçekli ve temsili araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’deki genel trendleri ve sorunları anlama açısından son derece yararlıdır. Küçük ölçekli araştırmaların bulguları da bu genel çerçeve içinde anlamlı bir şekilde yorumlanabilmektedir. Hatta küçük ölçekli araştırmalarda daha fazla nitel yöntemleri kullanma fırsatı ortaya çıkmaktadır Bu şekilde aile araştırmaları başta olmak üzere Türkiye’de bilimsel araştırmalarda, genel trendlerle derinlemesine işleyen araştırma bulgularını birleştirme imkânı elde edilecektir.

Aile hakkındaki kuramsal perspektifler, entelektüel arka planları, temel kavramları, varsayımları ve önermeleri bakımından birçok çalışmaya konu olmuştur. Burada söz konusu bazı çalışmalara atıfta bulunarak bu kuramları temel varsayımları ve önermeleri açısından kısaca özetlemeye çalışacağım.

Ekolojik perspektif, odak noktasına insan ve çevresi arasındaki ilişkileri almıştır. Bu ilişkilerin kurulmasında iki temel varsayıma dayanmaktadır:

1)Organizma ve sosyal varlık olarak insan kendi çevresiyle etkileşim içindedir.

2)İnsan yaşamının kalitesi ve çevrenin kalitesi, karşılıklı olarak birbirlerine etki eder.

Yapısal-İşlevselci Perspektif, genel sistem perspektifinin bir varyanıtı olarak görülebilir. Sistem perspektifi daha genel iken, bu kuram yirminci yüzyıl sosyolojisinde uzun bir süre egemen bir paradigma olarak işlev görmüş topluma bakışın daha özel bir biçimidir.

Çatışma perspektifi, gruplar arası (çatışmalı) ilişkilere odaklanmıştır. Gruplar arası ilişkiler, genel olarak şu iki ilkeye dayalı olarak açıklanır:

1. Kıt kaynaklar, toplumsal kümelerin birbiriyle rekabet ve mücadele içinde olmaya zorlar.

2. Bu mücadele ve yarış nedeniyle toplumda ilişkiler aslında denge ve istikrar üzerine değil çatışma üzerine oturur.

Feminist perspektifin odak noktasında cinsler arası ilişkiler yer almaktadır. Bu perspektife göre ataerkil toplumda kadın ve erkek ilişkileri eşitsizlik temelinde gelişmiştir. Tüm kurumsal yapılar ve kültür bu eşitsiz ilişkileri ayakta tutmaya çalışırlar. Aile, bu kurumların başında gelmektedir.

Simgesel etkileşimcilik, genel olarak insan ve dünyası arasındaki “anlamlı” ve “karşılıklı” ilişkilere odaklanmıştır. Buradan hareketle şu iki temel varsayımı çıkış noktası almaktadır:

1.   İnsan, dünyayı ona yüklediği anlamlar çerçevesinde algılar.

2. Anlamlar, karşılıklı ilişkiler sürecinde oluşturulur.

Aile sistemleri perspektifi, sistem içindeki çeşitlilik/farklılık düzeyiyle olumlu bir ilişki içindedir. Bir aile sisteminin uyum yeteneği ve bununla birlikte yaşamını sürdürme yeteneği, sistem içindeki çatışma ve gerilim düzeyiyle olumsuz bir ilişki içindedir. Ailevi sistem içinde yüksek düzeydeki amaçlar, düşük düzeydeki amaçların önceliklerini belirler ve doğası gereği daha az kendini gözden geçirme ve amaçlarından vazgeçme eğilimindedir.

Ali GÜNGÖR

ikegitmeni@hotmail.com

https://ali-gungor.com

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları