Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ (6)

ALİ GENÇLİ

Kategori: Siyaset Bilim - Tarih: 21 Haziran 2020 12:22 - Okunma sayısı: 1.086

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ (6)

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ (6)

TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNDE YABANCILAR

Atatürk zamanında, Eğitim ile ilgili düzenlemeler yapılırken Batılı ülkelerin eğitim sistemi de örnek alınmıştı. Çağdaşlaşma ve batılılaşma yolunda adımlar atılmış, çeşitli ülkelerden ülkemize yabancı bilim insanları davet edilip, eğitim sistemimiz için raporlar hazırlattırılmıştı. 1933 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İsviçreli Prof. Albert Malche’nin hazırladığı rapor doğrultusunda modern bir yükseköğretim kurumu oluşturulması için çalışmalar yapıldı. Aynı yıllarda, Alman’yada diktatör Hitler’in faşizan baskılarından kaçmak zorunda kalan bir çok bilim insanı, ülkemize sığınmışlardı. Bu bilim insanlarının ülkemize kazandırılması için, çalışabilecekleri ortam hazırlanarak, Türkçe öğrenip, derslerini Türkçe vermeleri sağlandı.
Türkiye’ye gelen Yahudi asıllı bilim adamlarının ülkemizde bilimsel, çağdaş ve demokratik esaslara dayalı bir üniversite kurulmasında büyük katkıları olmuştur. (1)
İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar ülkemizde kalan bu Alman Bilim İnsanlarının bir bölümü sonradan Amerika’ya veya eski vatanlarına dönmüştür. Bir bölümü ise, Türk vatandaşı olarak ölünceye kadar Türkiye’de yaşamıştır.
Yükseköğretim’de modernleşme, Atatürk’ün direktifleriyle 1933’te yapılan “Üniversite Reformu” ile başlamıştır. Alman üniversite modelini örnek alan Mustafa Kemal Atatürk, Darülfünun’un kapatılıp, yerine İstanbul Üniversitesi’nin açılmasını sağladı. Bünyesinde; Tıp, Fen, Edebiyat, Hukuk ve İktisat Fakülteleri de açılan İstanbul Üniversitesi’nin ülkemizin gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu modernleşme çalışmalarında Nazi Almanya’sındaki baskılardan kaçıp, ülkemize sığınan yabancı bilim insanlarının katkıları azımsanamaz. Üniversite kütüphanesinin ve fakülte kütüphanelerinin kurulması bu bilim insanlarının çalışmışları sonucunda gerçekleşmiştir. Aynı süreçte bu bilim adamları, derslerin serbest ortamda ve normal konuşma şeklinde anlatılması, günlük yaşamdan örnekler verilmesi yönteminin uyulanmasını sağladılar. Bu yöntem öğrencileri konuşmaya, düşünmeye, araştırma yapmaya ve soru sormaya yönlendiren aktif öğretim yöntemiydi. Ata’mızın Onuncu Yıl Nutku’nda, “Az zamanda çok işler başardık.” sözlerinde anlamını bulan başarıların önemli bir bölümünü eğitim alanındaki bu çalışmalar kapsamaktadır. Atatürk, Milli Eğitimimizin, 5 temel ilke doğrultusunda uygulanmasını ve geliştirilmesini hedeflemiştir. 1.Eğitim milli olmalıdır, 2.Eğitim bilimsel olmalıdır, 3.Eğitim laik olmalıdır 4.Eğitim karma olmalıdır, 5.Eğitim uygulamalı olmalıdır

“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin”, “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir.” diyen Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, kendi çocuklarını yabancı ülkelerde ya da bu ülkedeki yabancı okullarda okutan, buna karşın “Bütün okullar İmam-Hatip okulu olsun.” diyen millevekillerinin bulunduğu, iktidarların da bu yönde uygulamaları hedeflediği günlere nasıl geldik?
Türkiye çok partili sisteme geçtikten sonra, beş hükümet kurarak iktidarda kalan Demokrat Parti’nin yönetiminde, ABD’nin de eğitimi dinselleştirme direktifleri doğrultusunda İmam Hatip Okullarının açılması hız kazanmış, 1956 yılına gelindiğinde ise, tüm orta öğretim kurmlarının müfredatına seçmeli din dersi konulmuştu. Demokrat Parti’nin seçim öncesinde, din eğitimine önem verileceği konusunda halka verdiği vaatler sonucunda, okul sayıları başlangıçta imam ve hatip gereksinimine göre sınırlanırken, daha sonraları gittikçe çoğalmıştır.
İktidarda kaldığı sürece iki kez Milli Eğitim Şûrası toplayan Demokrat Parti, kendinden önceki hükümetlerin eğitim çalışmalarına sürekli eleştirel bir tavırla yaklaşmış ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşturulan kurumları ortadan kaldırmayı kendisine hedef seçmiştir. Halkevlerini, Halkodalarını ve de siyasi amaç taşıdığını öne sürdüğü Köy Enstitülerinin kapatılma sürecini tamamlamıştır. Özellikle laiklik ilkesinden ödünler verilmesi, plansız ve istikrarsız izlenen Milli Eğitim Politikası bu gün, eğitim alanında ülkenin yaşadığı olumsuzlukların ilk adımları atılmıştır.
Bu dönemde; Erzurum’da Atatürk Üniversitesi, Ankara’da yüksek öğretmen okulu, İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü, İzmir’de Buca Eğitim Enstitüsü açılmıştır.
DP’nin iktidarında ABD ile olan ilişkiler artmış, ABD’den pek çok eğitimci Türkiye’ye gelmiştir.

Gerçekleştirilen 4. Eğitim Şurasında; ilkokul programının geliştirilmesi, İlkokul öğretmeni yetiştirilmesi, özel eğitime muhtaç çocukların eğitimi gibi konular ele alınmıştır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nde “Özel Eğitim Bölümü” açılmışsa da iki yıl sonra kapatılmıştır. Öğretmen okullarının altı yıla çıkarılması kararı alınmış olmasına rağmen gerçekleşmemiştir. Bunun yanında din eğitimi ilkokullarda verilmeye başlanmış, ders saatleri de artmıştır. Öğrencilere eğitim ve sosyal alanda yol göstermek amacıyla “Rehberlik Araştırma Merkezleri” açılmıştır. Bu dönemde kadın erkek arasında fırsat eşitliği yaratılamamış, dinsel yaklaşımlar, örf ve adetler özellikle kırsal alanda kadınların eğitime yeteri kadar girmesine engel olmuştur.
Amerikalı uzmanlar tarafından, “Program Geliştirme, Araç Geliştirme, Beslenme Eğitimi, Deneme Lisesi, Fen Lisesi” gibi kavramların eğitim sistemimize girmesi sağlanmıştır.
27 Mayıs 1961’ de Menderes Hükümeti’nin devrilmesinden sonra hazırlanan 1961 Anayasası’nın 50. Maddesinde, “ Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama Devletin başta gelen ödevlerindendir. İlköğrenim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için mecbûridir ve Devlet okullarında parasızdır. Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yüksek öğrenim derecelerine kadar çıkmalarını sağlama amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları, topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar. “ hükmüne yer verilmiştir. Ancak 5. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay “Biz, laik okullara karşı, İmam Hatip okullarını bir seçenek olarak düşünüyoruz.” Sözleri doğrultusunda eğitimde dinselleşme hızla sürdürülürken, Milli Eğitim’deki Amerikalı uzmanların planlarının uygulamay konulmasıyla da Amerikan Süt tozu tüketilen günlere geldik.

(1)Dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip’in, 6 Temmuz 1933 tarihinde göçmen bilim adamlarıyla imzalanan anlaşma sırasında ; “500 yıl önce İstanbul’u aldığımızda, Bizans’ın önde gelen bilim adamları ve sanatçıları ülkeyi terk ettiler. Bunlardan birçoğu İtalya’ya gitti ve orada Rönesans’ı başlattı. Şimdi Avrupa’nın aldıklarını bize geri vermesinin zamanı gelmiştir. Vatanımıza yenilikleri getirmenizi, böylelikle çağdaş düzene ayak uydurmamızı sağlamanızı ve yeni nesile çağdaş bilimde ilerleme yolunu göstermenizi umuyor, milletçe teşekkür ve saygılarımızı sunuyoruz” sözleriyle, bu insanların ülkemiz için ne denli değerli olduğunu ifade etmiştir.
(Devam edecek)

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Siyaset Bilim Yazıları