Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ (3)

ALİ GENÇLİ

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 28 Mayıs 2020 11:37 - Okunma sayısı: 1.274

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ  (3)

DÜNDEN YARINA EĞİTİM SİSTEMİMİZ (3)

AMERİKA’NIN ETKİSİNDE EĞİTİMİMİZ

Eğitim Birliği Yasası’nın getirdiği devinimle oldukça başarılı bir yol izleyen Türkiye, diğer devrimlerle de sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda kısa bir zamanda umulandan daha büyük bir başarı sağlamış, 10. Yıl Marşı’nda anlamını bulan gelişmeler dünya devletlerinde büyük hayranlık uyandırmıştı.
Eğitimde en üst düzeyde yükselme, Köy Enstitülerinin açılmasıyla sağlanmış. Kısa bir sürede Anadolu’nun aydınlanması yolunda önemli adımlar atılmıştı.

Cumhuriyet, kendisine Osmanlı'dan kalan mirası değerlendirerek gerekli olan değişimleri saptamış, bu doğrultuda birçok devrim gerçekleştirmişti. Atatürk ve hükümetin bakanları yaptıkları araştırmalar sonucunda en önemli eksik olarak saptadıkları, köylerde gelişmeyi sağlamak için köy eğitim kursları yaygınlaştırıldı. Bu çalışmalar Köy Enstitüleri'nin kuruluşuna temel oluşturmuştur. Eğitim konusunda Anadolu köylüsünün geri kalmışlığına Eğitim Enstitüleri'nin kuruluşu ile çözümler üretme yolu bulunmuştu. Kentlerdeki gelişme koşullarında iyi bir eğitim görme olanağı bulan kentliler ekonomik, kültürel ve sosyal bakımdan köylülere göre oldukça ileride idiler. Nüfusun yüzde seksenini oluşturan Anadolu köylüsü savaşlarda ağır kayıplar vermişti. Üstelik ilkel tarım yöntemleri ile ekonomik yönden gelişememişti. Toprak reformu yapılamadığı için, topraksız köylüler, toprak ağalarının insafına kalmıştı. İşte Enstitülerin, niyahi hedeflerinden biri olan gerçekleştirilecek toprak reformu sonrasında, köylünün kendi toprağına sahip çıkabilmesi ve onu en verimli şekilde kullanılabilmesi için eğitilmesinin önemi fark edilmiş ve Köy Enstitüleri'nin kurulması, çözüm olarak düşünülmüştü. Bu okullarda iş, hem amaç, hem de yöntem olmuştur. Yapılan tüm işlerle birlikte, eşgüdümlü eğitim verilirken, bilgi uygulamalarla bütünleştirilmiştir. Uygulama her türlü yaratıcılıkta, düşünce üretmede, kültür ve sanat üretmede tek ilke seçilmişti. Her türlü üretim çalışması, uygulamalı olarak hayata geçirildi. Okulların yaşama geçirilmesinden kısa bir süre içinde sağlanan başarıdan ve gelişmelerden, bunun isabetli bir seçim olduğu da ortaya çıkmıştı.

Ve…
27 Ocak 1954 tarihinde çıkarılan 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı.
Bu gün en iyimser bir örneklemeyle, “Gelişmekte olan ülkeler” sınıfından bir türlü kurtulamamışsak, hala dışa bağımlı bir ekonomiye sahip, dış borçları yüksek ülkeler sıralamasında ilk sıralardaysak bunun bir nedeni de Köy Enstitüleriyle başlatılan Anadolu Aydınlanması hareketine , bu okulların kapatılmasıyla vurulan darbedir.
Kapatılma olayını, toplumsal, ekonomik ve siyasal nedenleriyle irdeleyecek olursak;
Anadolu’da yaşayan tutucu kesimler, toprak ağaları, şeyhler ve ticaretle uğraşanlar, çıkarları gereği köylünün uyanmasını istemiyorlardı. Çünkü bilinçlenen halkı sömürmek, kandırmak, oy deposu olarak kullanmak mümkün olmayacaktı. Toprak ağalarının büyük bir bölümü hem toprağın, hem de köylünün sahibiydiler. Köylünün bilinçlenerek haklarını aramasından çekinti duymuşlardı.(1) Dönemin siyasal iktidarı Demokrat Partinin Milletvekilleri iktidarı ellerinde tutmak için, halkın uyanmasını tehlikeli görüyorladı.
Bu nedenle bir çoğu gerçek dışı gerekçeler uydurarak ülkede kara propaganda başlattılar. Onlara göre; Köy Enstitülerinde sadece teorik değil aynı zamanda pratik eğitim verilmesinin, devlet için maddi yük olduğu, solcu, komünist ideolojiyi andıran bir eğitim ve öğretim yapıldığı , bu eğitimin Milliyetçilik ilkesi ile çeliştiği, okulların yönetimlerinde sol görüşlü, Marksist insanların olduğu, öğrencilerin İş Eğitimi adı altında farklı işlerde çalıştırılmasının Sovyet Rusya ve Komünizmi andırdığı , kız öğrencilerin pantolon-ceket giymesinin komünist modası olduğu iddia edilmiştir. Yatılı olan okullarda uygulanan karma öğretim, yani kız-erkek beraberliklerinin, Türk aile ve ahlâk anlayışına” uymadığı iddiası yayılmıştı. Ülke içindeki bu çalkantının ve güç çatışmasının sonunda, köylünün uyanmasını istemeyenlerin ve halkın bilinçlenmesinin karşısında duranların istekleri gerçekleşmişti.
Bugün hala geri kalmışlıktan ve dışa bağımlılıktan kurtulamamış olmamızın en önemli nedeni, ikinci Dünya savaşı sonrasında kurulan yeni dünya düzeni içinde, Kurtuluş Savaşı ile kazanılan bağımsızlığımız, hem ekonomik, hem siyasal yönden kaybedilmiş olduğu içindir. Bu konu, toplum bilimciler tarafından incelenmiş kitaplar dolusu ile tarihe kaydedilmştir.
Ve...
Amerika…
İkinci dünya savaşına kadar dünyanın egemen gücü olan ve topraklarında güneş batmayan ülke diye anılan İngiltere güç kaybederek etkisiz hale gelmişti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalıist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) iki süper güç haline gelmişti.
Sömürgeciliğe karşı ulusal bağımsızlık hareketlerinin yükselmeye başladığı zamanlardı. Savaşın tahribatı çok yüksek olmuştu; taş üstünde taş kalmamış, alt yapılar çökmüş, kentler-fabrikalar yıkılmış, bir çok ülke iyice yoksullaşmıştı. Dünyada yükselen değer sosyalizm olmaya başlamıştı, Sovyetler Birliği anti-emperyalizm ve anti-sömürgeciliğe karşı, eşitlik, kardeşlik ve bağımsızlık değerleri ile dünyaya öncülük ediyordu. Savaştan sonra Sovyetler Birliği’nin güçlenmesi üzerine, Amerika Birleşik Devletlerinin Yeni Dünya Düzeni projeleri geliştirmiş, dünyanın diğer ülkeleriyle ekonomik ittifaklar kurarak, Sovyetler Birliği’ne karşı bir güç oluşturmaya çalışmıştır. “Aç ülkeler komünist olmaya mahkûmdur, tok ülkeleri belki komünist olmaktan kurtarabiliriz.” Düşüncesinde anlamını bulan Truman Doktrini’ni hayata geçiren Amerika Birleşik Devletleri, İMF, Dünya Bankası ve GATT’ın gibi kuruluşları oluşturdu. Hedef, Mali yardım olarak hür dünya adını verdiği ülkelere borç ve hibe şeklinde parasal ve gıda yardımlardan oluşuyordu. ABD’ye borçlu ülkelerin borçlarının bir kısmı ya da tamamı hibeye dönüşecek, vadesi gelmiş borçların vadeleri uzatılacaktı. İhtiyaç halinde (ki ihtiyaç çok büyüktü), yeni borç verilecek, ambarları buğday, tereyağı ve süttozu ile dolu ABD, açlık çeken ülkelere yardımlarda bulunacaktı.
Bu süreçte Türkiye ABD ile ilişkilerini sıkılaştırmış ve onun müttefiki olmaya karar vermişti. Soğuk savaş, döneminin başlamasıyla Doğu bloku ülkeleri Sosyalist bir ittifak içinde yer alırken, diğerleri Amerika Birleşik Devletleri’yle saf tutmuştu. Savaş sonrası ülkenin yaşadığı ekonomik sıkıntılara çözüm bulmak amacıyla yardım talebinde bulunan Türkiye’nin önüne bazı şartlar süren Amerika Birleşik devletleri, çok partili hayata geçilerek serbest seçimlere dayanan siyasi sistemin kurulmasını, beş yıllık kalkınma planlarının uygulamaya geçirilmesini ve "Köy Enstitüleri" gibi Sovyet benzeri bütün uygulamaların kaldırılmasını istedi. Enstitülere öğrenci alımı durduruldu, 1946’da Hasan ali Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı. Bakanlığa getirilen Reşat Şemsettin Sirerile birlikte Enstitülerin kapatılma işlemleri hızlandırıldı. Sonunda kapatılarak Anadolu Aydınlanma hareketi sonlandırılmış oldu.

(1)KİNYAS KARTAL (Toprak Ağası)
"Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar."Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okuttu, Komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy Enstitülerinde Komünizmi bilen kimse yoktu. Bütün dünyada okullar karma eğitim kız erkek beraber okuyor. Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200'e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme Köy Enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip, danışmamaya başladı. Ben de düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse ‘Benin ağalığım ne olur? Sıfıra düşer.’ Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim, onları topladım. Bir de batıdan buldum, Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderesle pazarlığa gittik. (Yıl 1950, seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki;
‘Köy Enstitülerini kapatırsan, şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak'ın oyları sana. Kapatmazsan sana oy yok.’ Ve Menderes'te 1950'de iktidara gelir gelmez Köy Enstitülerinin temelini sarsmaya başladı. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 Ocak 1954'te çıkarılan yasayla bu okullar kapatıldı.

& quot;

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları