Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Prof.Dr. AbdulKadir ÇÜÇEN ile “Felsefe” Üzerine Bir Söyleşi

Prof.Dr. AbdulKadir ÇÜÇEN/ Aygül BALKIN

Kategori: Felsefe-Mantık - Tarih: 21 Şubat 2020 01:25 - Okunma sayısı: 2.826

Prof.Dr. AbdulKadir ÇÜÇEN ile “Felsefe” Üzerine Bir Söyleşi

Felsefe dilimize Yunancadan geçmiş olup,“Bilgelik Sevgisi (philosophos)”anlamına gelmektedir. Philosophos; “philo” ve “sophia” kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. “Philo” sevme anlamına gelirken “Sophos” bilge olan kişidir, “philosophos” ise bilge olduğunu değil,  ancak bilgeliği seven biri olduğunu söyleyen kişidir.  Peki, felsefe gerçekte nedir? Ne değildir? Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Sn. Prof.Dr. Abdulkadir Çüçen’e soracağız.

Aygül Balkın: Hocam öncelikle “Felsefe” üzerine söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.  

Aygül Balkın: “Felsefe” kavramının ne olduğu ile ilgili filozofların farklı tanım ve görüşleri vardır. Sözgelimi Sokrates felsefeyi “İnsanın kendini bilmesidir” olarak tanımlarken Aristoteles “Varlık olarak varlığın bilgisidir”şeklinde tanımlamaktadır. İlk İslam filozofu Kindi’ye göre ise “İnsanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir.” Bu tanım aynı zamanda Platon’un tanımıdır. Yunanca philo ve sophia kelimelerinin birleşiminden oluşan ve “Bilgelik Sevgisi” anlamına gelen “Felsefe” aslında ne anlama gelir, bir tanımı var mıdır? Bize bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Sanırım en zor soru ile söyleşiye başladınız. Biz felsefeciler hiçbir felsefe nedir tanımını doğru bulmamamıza rağmen yine de her birimiz felsefe hakkında bir şeyler söylememekten de geri kalmayız. Bu nedenle ben de felsefenin ne’liği üzerine konuşacağım. Tek bir tanım yapmak yerine felsefenin önce sözcük anlamı sonra da nasıl bir düşünme etkinliği olduğuna bakmamız gerekiyor. Sizin de soruda sorduğunuz gibi Yunanca philo ve sophia kelimelerinin birleşiminden oluşan philosophia ve Türkçe karşılığı da “Bilgelik Sevgisi” olarak tanımlanmaktadır. Bence burada önemli terim philo yani sevgidir. Çünkü filozof bir şeyi sevmekte, yani bir şeye yönelmektedir. Sevmek, emek ve çaba ister çünkü sevilen nesne, olgu, kavram, varlık için seven yani filozof emek harcayarak onu öğrenmek ve anlamak istemektedir. Burada filozofun sevdiği bir şeyin bilgisidir. Daha doğrusu Varlığın hakikatinin bilgisini elde etmek istemektedir. Bu ise çok kolay bir şey değildir çünkü Varlık kendini çoğu zaman saklar, gizler ve sahte bir hakikat ile görünür. İşte filozof bu saklananı, gizleneni ve sahte olarak kendini gösterini açmaya, ortaya çıkartmaya, aydınlatmaya ve kavramaya çalışır. Bu noktada da diğer bilme türlerinden farklı olarak filozof aklı, mantığı kısaca rasyonel düşünmeyi bilgi edinme sürecinde merkeze koyar. Mit, rivayet, hikâye, büyü, sihir, doğaüstü anlatılar ve dini inançlarla elde edilen bilgi yerini logos yani akıl ile elde edilen bilgiye bırakmıştır. Bu geçişle oluşan bilgiye FELSEFE adı verilmektedir.

Aygül Balkın: Felsefi düşüncenin nerede ve nasıl doğduğu ile ilgili felsefe tarihçileri arasında tam bir görüş birliği bulunduğu söylenemez. Örneğin Aristoteles felsefenin ilk kez milattan önce VI.  yüzyılda Batı Anadolu’daki İyonya şehirlerinden biri olan Milet’te Tales’le başladığını söylerken, Diogenes Leartius onun ilk defa Doğu’da yani Mısır ve Mezopotamya’da ortaya çıktığını savunur. Felsefi düşüncenin nerede ve nasıl doğduğu ile ilgili bize bilgi verebilir misiniz?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Bir önceki soruda söylediğim gibi Mitostan Logosa geçiş için tam ve net tarih vermek güç ama felsefi bilginin biriktiği, çoğaldığı ve kendini gösterme olanağı bulduğu yer MÖ 6. Yy Batı Anadolu Ege kıyıları olduğu çok açık ve artık kabul edilir bir durumdur. Tabi ki, düşünme ve bilgi edinme türleri daha öncede vardı. Bunların içinde bilimsel ve felsefi bilgi kırıntıları da vardı. Eski Mısır, Mezopotamya, Çin, Hint ve Anadolu uygarlıklarında çok değerli çalışmalar vardı. Burada verilmek istenen ve başlangıç kabul edilen dönem olan İyonya, artık mitostan logosa geçişin net bir şekilde görüldüğü yer olmasıdır. Niçin bu geçiş oldu ve felsefi düşünme ve bilgi ortaya koyma değerli oldu diye sormak gerekir? Felsefenin ortaya çıkması için bazı toplumsal koşulların oluşması ve gerçekleşmesi gerekmektedir. Nedir bu koşullar? Öncelikle bir kaçını söyleyelim: Özgürlüğü sağlayacak bir toplumsal yani devlet yapısı, artı zamanı yurttaşına verebilecek zengin ve şehirleşmiş toplum, birey olma bilinci ve bu bireylerden bazılarının felsefeye yönelme isteği, Kültürel ve sanatsal gelişim, toplumda yaşayanların bilgi peşinde yürüyenlere saygı duyması ve değer vermesini sayabiliriz. Bunların olmadığı ya da sağlanamadığı bir toplum ya da devlette felsefenin ortaya çıkması ya da yapılması olanaklı görülmemektedir.

Aygül Balkın: Aristoteles’in “İlk felsefe” olarak tanımladığı ve filozofların felsefe tarihi boyunca, üzerinde en çok düşündüğü konulardan birisi olan “Metafizik”in ne olduğunu bizim için tanımlar mısınız? ve Metafiziğin her zaman gündemde olan bir konu olması ve önemini hiç yitirmemiş olmasının nedenlerini bizimle paylaşır mısınız?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Filozof hakikatin bilgisini elde etmeye çalışan kişi olarak Varlığı, var olanı, gerçeği, bu gerçekliğin nasıl ve ne türden olduğunu sorgulayandır. İşte Aristoteles’e göre felsefenin temel konusu Varlığı varlık olarak araştırmaktır. Buna da İlk Felsefe demektedir. İlk felsefe; metafiziği, ontoloji ve teolojiyi içermektedir. Çünkü ilk felsefe olarak araştırılan Varlığın bizatihi kendisidir. Varlığın ilk nedeni, arkesi, ilkesi, sebebi her ne ise onu araştıran filozof ister istemez metafiziğe girmek zorundadır. Başka deyişle fizik ötesi olanı kavramaya ve açıklamaya çalışmaktadır. Bunu da rasyonel tümdengelimsel bir akıl yürütme tarzı olan kıyaslarla yapmaktadır. Aristoteles öncesi ve sonrası, varlık konusunu araştıran her filozof az ya da çok metafiziksel bir kuram ortaya koymuştur. Hatta metafiziksel düşünme sadece varlık üzerinde de kalmayıp, klasik felsefenin her konusunda ve probleminde kendisine yer bulmuştur. Bu nedenle bana göre, felsefe metafiziksiz bir hiçtir ya da anlamsızdır çünkü düşünmeye sınır koymak demektir. Her felsefe, bir miktar metafizik içermektedir. Metafizik içermeyen felsefe ya çok kuru ya da bilimdir.

Aygül Balkın: Tek tek bilimler ortaya çıkmadan önce bütün bilimler felsefenin çatısı altında toplanmıştı ve Felsefe İlk ve Orta Çağ’da oldukça önemliydi, ancak Yeni Çağ’dan itibaren bilimler giderek bağımsızlıklarına kavuştu. Bilim üstünlüğünü ilan ederken artık felsefenin yapacağı herhangi bir iş kalmamıştır diyebilir miyiz? Bize felsefe ile bilim ilişkisini açıklayabilir misiniz?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Felsefe, tüm bilimlerin çıktığı kaynak olarak analık görevini halen daha sürdürmektedir. Fakat zaman zaman kendisinden türeyen çocukların (bilimlerin) gözleri kamaşıyor ve geldikleri asıl kaynağı unutuyorlar. Ne zaman bu çocuklar duvara toslarsa, dönüp ana kucağında çözüm arıyorlar. Bu nedenle felsefe-bilim ilişkisi karşılıklıdır. Felsefeden beslenen bilimlerinin kökleri ve varsayımları, doğal var olanlarda karşılık buldukça somut bilgiye dönüşmektedir. Somut, kesin, test edilebilir, doğruluk oranı yüksek ve nihayetinde teknolojiye dönüşebilen doğa bilimlerinin bilgisi, hem o alanda bilgi üreten bilim insanlarının hem de bilime bakışın değişmesine neden oldu. Böylece felsefi ve diğer bilgilerden farklı olduğu daha doğrusu daha değerli olduğu düşüncesi bilimlerin kendilerine ayrıcalıklı yer edinmesi gerektiği düşüncesini oluşturdu. Bir tıp doktoru, bilgi eksikliğinden ya da hatalı bir uygulamasından bir kişinin hayatını elinden alabilir, fakat felsefenin eksikliği bir toplumun tarihten silinmesine neden olabilir. Bu nedenle kısa ve uzun zaman diliminden bakarak bilgileri değerlendirmek gerekmektedir. Ben “Analitik felsefenin öne sürdüğü felsefe günümüzde bilim önermelerinin dil ve mantık analiziyle uğraşmalıdır ya da daha keskin bir deyişle bilim karşısında felsefeye gerek yok ama ancak felsefe bilimin hizmetinde olup, bilimi meşru kılmaya hizmet etmelidir.” Görüşünü de kesinlikle kabul etmiyorum. Orta Çağ’da felsefe, dine meşruluk ya da hizmet etmeye mahkûm edilmesinin sonuçları ne kadar acı olmuşsa, günümüzde de felsefeyi bilimin emrine sokmakta aynı derecede tehlikeli ve acı sonuçları olacaktır. Felsefe kendi serüvenini her türlü engelleme ya da içerilmelere karşı, gerçekleştirmeye devam edecektir. Çünkü insan olmanın gereği felsefe yapmaktır.

Aygül Balkın: Felsefenin önemine yönelik geçmişten günümüze olumlu yaklaşımlar olduğu gibi felsefi düşünme pek çok olumsuz eleştiriye de maruz kalmıştır. Bu eleştiriler en çok da din ile arasındaki karşılaştırmalarda dile getirilmiştir. Konuya İslam Medeniyeti içerisinde bakacak olursak Felsefe ile Din arasında nasıl bir ilişki vardır? Günümüzde hala İbn-i Rüşt ile Gazali arasındaki tartışmanın içinde olduğumuz söylenebilir mi?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Felsefi düşünme ve sonucunda ortaya çıkan bilginin niteliği ile dini düşünme ve dini bilgi arasında bazı bezerlikler olmasına karşın asıl ayrı oldukları özelliklere bakarak felsefe ve dini birbirine karıştırmamak ya da eşdeğer görmek ya da birini diğerine kurban etmemek gerekmektedir. Bu ayrımları iyi anlarsak niçin Orta Çağ’in insanları karanlığa ve yoksulluğa sürüklendiğini anlayabiliriz. Her ikisi de kendi alanlarında değerli olup, ikisi de özgün ve kendi açılarından varlığın hakikatini açmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle felsefe ve din aynı tür düşünme ve sorgulama biçimi olmadığı gibi üretilen bilgi de birbirlerinden farklı niteliklere sahiptir. Felsefe akılcı bir düşünme ile varlık hakkında konuşurken, din vahiy yoluyla varlık hakkında açıklama yapmaktadır. Felsefe mantıksal argümantasyonla kanıtlama yaparken, din inanç yoluyla doğru olduğunu ileri sürmektedir. Bu nedenle İbn-i Rüşd ve Gazali’yi doğru okuyup anlamak gerekiyor. Filozof Gazali’yi mi okuyorsunuz yoksa İmam Gazali’yi mi görmek istiyorsunuz’? Bu soruyu kendimize sormamız gerekiyor. Bir tarafta felsefe yapan Gazali var, diğer tarafta siyasal dinin kurbanı olan Gazali var. O halde, dini orijinal kaynağından okuyup anlarsak, siyasal din etkisini kaybeder ve gerçek inanç ortaya çıkar. Bu nedenle, İbn-i Rüşd ve Gazali arasındaki tartışma felsefidir, dini değildir. Felsefe zaten tartışmalarla ve karşı çıkışlarla beslenir ve kendini yeniden üretir.

Aygül Balkın: Hocam geniş kapsamlı bir soru olacak ama birbiri ile ilişkili olduğu için iki soru başlığı altında sormak isterim: İlk olarak felsefenin eğitiminden söz edebilir miyiz? Felsefe öğrenilebilir mi ya da felsefe öğretilebilen bir etkinlik midir? Felsefe eğitimi söz konusu ise bu neden önemlidir?

İkinci olarak; Kant bir sözü ile felsefenin değil, felsefe yapmanın öğretilmesine dikkat çekmiştir. Ülkemizde ilk defa lise okul programlarında ve sonrasında üniversitelerde felsefe dersi ile karşılaşan öğrencilere öğretilen felsefe midir? Felsefe yapmak mıdır? Felsefe tarihi midir?

 Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Her iki soruyu birleştirerek yanıtlamak olanaklıdır. Felsefe tarihi öğretilebilir ve tarihsel süreçte filozofların düşünme biçimleri, problemlere bakışı ve argümantasyonu örneklenebilir. Felsefe bilgisi ile tanışan birey, bu bilginin nasıl, niçin ve ne gerekçelerle ileri sürüldüğünü görmeye çalışırsa, felsefenin ne  tür bir düşünme ve bilgi olduğunu anlayabilir. Bu nedenle, Kant haklı. Başka deyişle felsefe öğretilemez ama yapılır. Bizde eğitim sürecinde yapılmış felsefeleri anlatarak, felsefenin nasıl yapılması gerektiği üzerine bir ipucu vermeye çalışıyoruz. Balık vermeyi değil balık tutmayı öğretmek gibi. Eğitimin amacı, sorgulayan, araştıran, temellendiren, eleştiren, özenli, saygılı, işbirlikçi, analiz ve sentez yapabilen rasyonel bireyleri oluşturmaktır. İşte felsefe eğitimi de bu tür düşünen bireylerin çoğalmasını sağlayacak bir yapıda olmalıdır. Sadece filozofların ne söylediklerini içeren felsefe tarihi geçidi olmamalıdır. Felsefe eğitiminin amaç; problem gören, üzerine düşünen, karşı düşüncelerle hesaplaşan, bilgisini gerekçelendiren öğrenme süreçlerini bilen bireyleri yetiştirmektir. Biz bu tür bireylere düşünen insan diyoruz. Düşünmek zordur ve risklidir çünkü tüm yerleşmiş değerler alt üst olabilir. Değerleri yeniden kuramaz ya da oluşturamazsanız insan boşluğa yani hiçliğe düşer. Bu nedenle felsefeyle uğraşacak insanlar, ne yaptıklarını ve ne ile uğraştıklarını iyi farketmelidirler. Çünkü felsefi düşünme farklı olmayı, yeni olanı görmeyi ve onu davranışa dönüştürmeyi talep eder. İnsanlar buna hazır mı acaba?

Aygül Balkın: Hocam vaktinizi daha fazla almak istemiyorum ama son olarak şunu sormak isterim. Günümüzde neden felsefeye ihtiyaç duyulmaktadır? ve bizler hayatımızda neden felsefeye yer açmalıyız?

Prof.Dr. A.Kadir Çüçen: Felsefe, insanın bedenini beslemesi gibi, ruhunu/zihnini/aklını beslemesidir. Felsefe, ruhun gıdasıdır ve insan olmanın gereğidir. Tüm canlılar doğar, büyü ve ölür. Bu canlılara verilmiş bir yazgıdır. O halde insan bu yazgıda diğer tüm canlılar gibi olmak zorunda ama insanda var olan diğerlerinde olmadığını düşündüğümüz özel bir olanak var. Hocamız Kuçuradi bu olanağa “DEĞERLENDİRME YAPMA”  diyor. O halde insan, değerlendirme yapabilme olanağı ile bu Dünya’da var. Aristoteles bu duruma, insan doğası gereği bilmek ve merak etmek ister diyor. Felsefe, yaşamın anlamına vermeye çalışan bir düşünme biçimi olarak bize sunulan bir olanaktır. Yapıp yapmamak her birimizin seçimine göre değişir. Son söz, Sokratesi meşhur söylemini biraz değiştirerek sizin sorunuza uyarlayarak yanıt vereceğim.

“Felsefesiz yaşam, yaşanmaya değmez bir yaşamdır.”

Aygül Balkın: Sn. Prof.Dr. AbdulKadir Çüçen zaman ayırıp “Felsefe”yi daha iyi anlamamızı sağlayan değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için nirvanasosyal sitesi ailesi adına tekrar çok teşekkür ediyoruz.

 

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Felsefe-Mantık Yazıları