Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Neden Felsefe Yap(ma)malıyız?

Buket Korkut RAPTİS

Kategori: Felsefe-Mantık - Tarih: 21 Şubat 2020 01:13 - Okunma sayısı: 3.457

 Neden Felsefe Yap(ma)malıyız?

Nietzsche'nin Böyle Söyledi Zerdüşt adlı eserinin alt başlığı "herkes ve hiç kimse için bir kitap" dır. Felsefe de biraz böyledir; hem herkes hem de hiç kimse içindir. Herkes içindir, çünkü belki herkes felsefe yapabilir; hiç kimse içindir, çünkü hiç kimse felsefe yapamaz belki. Birbiriyle çelişir gibi gözüken bu iki söylem yaşamda var olan bir gerçeğe işaret eder aslında; bazıları felsefe yapabilir, bazıları yapamaz. Ama kimse doğuştan filozof değildir; yanlış anlaşılmasın. Sadece, felsefe ciddi bir uğraştır: emek ister, özveri ister, gönlünü kaptırmanı ister; kısaca, aşkla yapılmazsa olmaz. O yüzden de hem herkese açık hem de hiç kimsenin kolay kolay üstleneceği bir iş değildir. Durum buysa herkes felsefe yapmalıdır diye düşünmenin bir anlamı yok; aşkla yapılmayacaksa hiç yapılmamalı.

Yine de "felsefe yapmalıyız" söyleminin ardında varsayılan düşünce nedense "mimarlık yapmalıyız" denildiğinde karşılık bulmuyor. İki nedenden dolayı: Öncelikle mimarlık söz konusu olduğunda "neden mimarlık yapmalıyız?" sorusu pratik yaşamda hemen bir karşılık buluyor. Ayrıca bu soru herkes mimar olmalıdır anlamını barındırmıyor. Sadece, mimarlığa değer vermeliyiz ve onun birileri tarafından yapılabilme koşullarını açık tutmalıyız ki yaşama mekânlarımız sağlıklı ve güzel olabilsin düşüncesi gizli bu soruya verilen olumlu yanıtta. Nedense felsefe söz konusu olduğunda iki uç kutupta gidip geliyor bu soruya verilen yanıt. Bir yanda, felsefe pratik yaşama bir katkısı olmak bir yana insanların kafasını bulandırıp onları düzenin gereklerini yerine getirmekten alıkoyar; bu yüzden yapılmamalı düşüncesi var. Diğer yanda, felsefe insanlara doğru düşünmeyi öğretir, verili olan kabulleri sorgulamaya teşvik eder; o yüzden de herkes felsefe yapmalı anlayışı var. Her uç kutba savrulan bakış açılarında olduğu gibi ikisi de kısmen doğru kısmen yanlış.

Daha sağlıklı bir bakış açısına ulaşabilmek için öncelikle "felsefe nasıl yapılır?" sorusuna yanıt aramamız gerek. Genel geçer bir kanıya göre, zaten her insan felsefe yapıyordur; felsefe öyle bir kısım insanın özel bir uğraşı değildir. Yolu yöntemi yoktur; bir birikim gerektirmez. Doğru, yaşamı sorgulamak ve düşünerek eylemek her insana özgü. Ama bunun adı felsefe yapmak değildir. Her insan kendi yaşamının sorumluluğunu üstlendiği ölçüde düşünen bir insandır pratik yaşamda. Ama filozofun felsefi kaygısı kendi yaşamına yön vermek üzerine kurulu değildir. Felsefe evrensel olana ulaşmayı amaçlar. Bir kişi kendine "hangi mesleği seçmeliyim?",  "şöylesi bir durum oldu, nasıl davranmalıyım?" tarzında özel sorular sorarken, filozof kendi yaşamına dair böylesi özel sorularla kişi olarak ilgilense de felsefe adına sorduğu sorular geneldir. Örneğin,  "insan nasıl yaşamalı?", " iyi yaşam insan için nasıl mümkün?" gibi evrensel olana yönelik sorulara cevap arar.

İkinci olarak sorulması gereken sorumuz "felsefenin önemi ve işlevi nedir?" sorusudur. İnsanı hayvandan ayıran yanı tek bir başlık altında toplayacak olursak insana "kültürel bir hayvandır" diyebiliriz. Kültür insanın doğal olanı aşıp onu değiştirip dönüştürdüğü etkinliklerin hepsini kapsar; felsefe, bilim, politika ve sanat bir kültürün varlığı içinde ortaya çıkabilecek bu tarz etkinliklerdir. Felsefe'nin bu etkinlikler içerisinde özel bir yeri vardır. O sadece bir kültür etkinliği olmakla kalmaz diğer kültürel etkinliklerin kökeninde yer alması dolayısıyla, kültürün gidişatına öncülük eden bir konuma sahiptir. Bu ne demektir? Felsefe üretemeyen kültürler mumyalaşmaya mahkûmdur; gelişip serpilemez. Kültürün durağan ve mutlak olduğu, verili halinin de değiştirilmeden korunup sürdürülmesi gerektiği yanılgısı da oldukça hâkimdir. Oysa tam da bu bakış açısı bir kültürü korumak bir yana dursun onun çöküşüne zemin hazırlamak demektir. Yukarıda bahsettiğimiz "felsefe yapılmamalı" düşüncesinin ardında yatan kaygı kültürü koruma kaygısıdır. Felsefenin bir kültürü değiştirip dönüştürme gücü olduğunun farkındadır ama bundan korkar yersiz yere. Kültür özü gereği gelişimsel bir olgudur; durağanlaşması demek gelişememesi demek, gelişememesi ise zamanla yok olmaya mahkûm olması demektir. Öyleyse felsefenin önemi ve işlevi bir kültürün yaşamasına hizmet etmesi ile ilgilidir.

O zaman denilebilir ki, herkes felsefe yapsın ve kültürümüz gelişsin. Bunun da kısmen doğru kısmen yanlış olduğunu belirtmiştik. Sebebine gelecek olursak; hiçbir felsefi eğitime ve birikime sahip olmayanların da dâhil olduğu herkesin kültürün gidişatına yön vermeye çalıştığı bir dünya hayal edelim, nasıl bir dünya olurdu bu? Muhtemelen kendi öznel düşüncesini evrensel doğru olarak öne süren kimselerin ağır bastığı bir dünya olurdu. Böylesi bir dünyada ortaklaşa ve özneler arası bir iletişimin hâkim olması beklenemez. Oysa felsefe alçakgönüllü olmayı gerektirir; öyle her aklına gelen düşünceyi hakikatmiş gibi sunmaya gelmez. Daha önceden düşünülmüş olanları gözden geçirmeyi, yeni düşünceler üretirken temkinli olmayı gerektirir. Ciddi bir uğraştır demiştik. Ciddidir çünkü sadece kendi yaşamının değil bütün bir insanlığın yaşamının sorumluluğunu üstlenmek demektir. Bu sorumluluğu hakkıyla taşıyabilecek insanların felsefe yapmasına ihtiyacımız var. Bu sorumluluğu üstlenmek herkese açık olmakla birlikte bunu hakkıyla taşımanın belli başlı koşulları vardır.

Öncelikle geçmiş dönemdeki filozofların düşünceleri üzerinden oldukça sancılı bir kendini eğitme sürecini tamamlayabilmek gerekir. Böylesi bir eğitim bir koşul olmakla birlikte yine de kimin felsefeyi hakkıyla yapabileceğini belirlemeye yetmez. Bunun yanı sıra kişinin kedi düşünme yetisini ne derece iyi kullanabildiği de önemlidir. Antik Yunan'daki Delphi tapınağının girişine "kendini bil" yazılmıştır. İşte filozof olma yolundaki insan sadece düşünce üretmekle kalmamalı kendi düşüncelerinin diğer düşünceler karşısındaki yeri ve önemini de kavrayabilmelidir. Ancak böylesi bir üst bakıştan geçebilen, yani insanlığa katkı sunacağına inandığı düşüncelerini söyleyendir filozof; bu anlamda alçakgönüllüdür.

Sokrates'in filozof ve cahil insan ayrımı bu noktada ufuk açıcıdır. Sokrates'e göre filozof bilen, cahil insansa bilmeyen insan değildir. Filozof bilmediğini bildiği için öğrenme aşkıyla dolu insanken, cahil insan bilmediği halde bildiğini zanneden insandır ve öğrenmeye kapalıdır. İşte tam da bir konu hakkında bir şey bilmediği halde ve öğrenme zahmetine girmeyerek 'düşünce' üreten insanlar değildir aradığımız. Bu değildir felsefe. Bu değildir kültüre hizmet etmek. Tam tersine bu tür cahil insanların görüşlerinin hâkim kanı olmaması için çaba sarf etmek gerekir. Bunun yolu ise insanlara öğrenme aşkını aşılayabilecek bir eğitim veremebilmekten geçer.

Her ne kadar herkes felsefe yapmamalıdır der gibi olsak da herkesin felsefe eğitimi alması gerektiği açıktır. Bunun en önemli sebebi, bir filozofun çığır açacak düşünceleri olsa dahi tek başına kültürün gelişmesini sağlayamamasıdır; onun düşüncelerini anlayıp değer veren ve yaşama uygulayan insanlar olmadıkça bir filozofun düşünceleri ne kadar değerli olursa olsun kültürün gelişmesine katkı sunamaz. İşte böylesi bir anlayışa sahip çıkabilecek insanların öncelikle felsefe okuması yapabilmesi gerekir. Bu ise küçük yaştan itibaren okullarda felsefe eğitiminin zorunlu olmasını gerektirir. Yalnız bu eğitimin asıl amacı her eğitim alanın filozof olması değil, herkese filozof olma olanağının sunulması ve herkesin felsefi bir görüşün önemi ve değerini anlayabilecek yetkinliğe ulaşabilmesini sağlamaktır. Gerçekten de felsefe eğitimi olmadan evrensel düşüncelerin bir karşılaştırmasını yaparak sıra değerini belirlememiz ve buna göre kültürün gelişimine katkı sunmamız mümkün değildir.

Her kültür değerler ve bu değerlerin sıra düzenine dair evrensel olma iddiasında olan bir dünya görüşünü insanlığa sunar. Kendi kültürünü diğer kültürlere örnek olabilecek bu çerçevede geliştirmek o kültürde yetişmiş olan insanların sorumluluğudur. Bu sorumluluğu bilgisi, becerisi ve yetkinliği ölçüsünde üstlenmek demektir insanı bir kültür varlığı yapan. Bu bağlamda herkes felsefe eğitimi almalı ve herkes kendi yetkinliği doğrultusunda kültürün gelişmesinde katkı sunarak insanlığa hizmet etmeyi yaşamın en kutsal görevi olduğunun bilinciyle bu sorumluluğu paylaşmalıdır. 

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Felsefe-Mantık Yazıları