Nazmiye HAZAR
Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 04 Ocak 2020 22:19 - Okunma sayısı: 1.995
Nazmiye HAZAR
Tarih boyunca insanlar ya birileri tarafından yönetilmiş, ya da birilerini yönetmiştirler. Temelinde dinsel kaynaklı olan yönetim tarihi de insanın tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Geçmişten geleceğe doğru düzgün adımlarla ilerleyebilmek için yönetimin tarihçesine göz gezdirmek yönetim ile ilgili doğru adımlar atmamıza yardımcı olduğu gibi; günümüz yöneticilerinin ne iş yaptıklarını anlayabilmemiz için yönetimin geçmişini bilmemiz aslında bir gereklilik haline gelmiştir. Yönetim uzun zamanda uygulanmakla birlikte insanoğlunun kendini daha iyiye götürme hedefi doğrultusunda kendini insanoğluyla birlikte geliştirmektedir. MÖ 3000-2500’ lü yıllara baktığımızda insanoğlunun devasa bir inşa yarattığı Mısır Piramitleri 100.000’den fazla insanın 20 yıl kadar çalıştırılması sonucu inşa edildiğini tarih bilimcileri ifade etmekteler. Bugün turistlerin hayranlığını kazanmış olan Mısır Piramitleri hakkında şunu belirtebiliriz ki, piramitlerin inşaa edilme sürecinde kaç insana ihtiyaç duyulduğunun, ya da ne kadar malzemeye ihtiyaç duyulduğunun veya tüm bu etkenlerin organize edilip düzgün bir biçimde planlanmasına ilişkin denetlenmenin de sağlayıcısı yüzyıllar öncesinde bile yöneticilerdi. Nitekim birinin yapılması gerekenleri, işleyişlere ilişkin yönetim kuramlarını incelediğimizde klasik kuram, neo-klasik kuram ve sistem yaklaşımı olarak 3 grupta inceleyebiliriz. Günümüz yönetim teorilerini içine alan çağdaş yönetim teorilerini de düşündüğümüzde yönetim anlayışlarında farklılaşmalar kısaca değişmeler söz konusudur ( Aydın, 2007).
Bilginin ve toplumun gelişiminde her açıdan etkisi olduğunu görüp, bu yönde dikkatleri çekmeye çalışan ilk düşünür Drucke’dir. Drucker’e göre geleceğe sahip olabilmek bilgi toplumu olabilmeyi gerekli kılmaktadır. Drucker bilgi toplumunda sınırsızlık, yukarıya doğru hareketlilik, başarı için olduğu kadar başarısızlık için de potansiyel gibi 3 temel unsurdan bahsetmektedir. Bu 3 temel unsur birleştiğinde bilgi toplumunu örgütlemenin yanı sıra rekabetçi hale de dönüştürür. Drucker’e göre sınırsızlık tanımı paradan bile daha az çaba gerektiren bilgi yolculuktur. Resmi eğitim sayesinde yukarıya doğru hareketlilik herkese açık bir yolculuk olmaktadır. Başarı için başarısızlık için de potansiyel cümlesinde ise, iş için elde edilecek bilgilere ulaşımı herkes elde edebilir olsa da, kar elde etmek veya kazanmak herkesin elde edebileceği bir olgu değildir. Drucker 1960’lı yıllarında yürüttüğü çalışmalar sonucunda ‘bilgi işi’ ve ‘bilgi işçisi ’gibi sınıflamalarıyla yeni öngörüler sunmuştur. Pek çoğundan farklı olarak incelemiştir. Geleneksel yaklaşımda emek ve sermaye ön plana çıkarken üretime bilgi faktörünün dâhil edilmesi ile sermaye ve emek ikinci planda bırakılır. Bilginin doğrudan sonucu olan bilgi toplumunun bilgi işçileri tarafından yönlendirileceği öngörüsünde bulunan Drucker, günümüz deyimi ile bilgi işçileri meslekleri hakkında teorik bilgi ve deneyime sahip insanlardan bahsetmektedir. Drucker bilginin her geçen gün önem kazandığı günümüz şartlarında yönetimin tanımını da farklı bir biçimde yapmakla bilgi toplumunda yönetim alanında meydana gelen yenilemeyi şu şekilde ifade etmektedir: İkinci Dünya Savaşı sonlarına kadar “yönetici” kavramından anlaşılan “astların işlerinden sorumlu olan kimse” yani “patron” anlaşılırdı. Yönetim ise “ bir mevki ya da güç” olarak tanımlanırdı. 1950’lerden sonra “ yönetim, insan performansından sorumludur” şeklinde tanım olarak değişirken; bugün yönetici tanımı “ bilginin uygulanmasından ve performansından sorumlu olan” tanımı şeklinde önümüze çıkarak yönetimin asıl kaynağının bilgi olduğunu bizlere göstermektedir. Drucker’e (1993: 81-82) göre, çağdaş kuruluşun prototipi bir senfoni orkestrasına benzetilmektedir. Orkestrayı oluşturan 250 müzisyenin her biri bir uzman olarak kabul edilir ve her bir müzisyen kendi dalında en iyilerden biridir. Hiçbir müzik aleti tek başına bir müzik yaratamazken; orkestra aynı amaç için bir araya geldiğinde bunu başarılı bir biçimde performans olarak gösterebilmektedir. Tüm müzisyenler ortak amacın emrine kendi uzmanlık alanlarını herhangi bir zamanda tek bir müzik parçasını çalarken orkestrayı yöneten bir şeftir. Dolayısıyla yeni yapılanma ve orkestra stili yönetim yönetim kademesinin ortadan kalması durumu söz konusudur. “esnek liderlik ”ya da “esnek yöneticilik” olarak adlandırılan bu durum kuruluşların yapısında var olduğu zaman yenilikler öğretilebilir ve öğrenilebilir (Gürsel,2017).Eğitim kurumlarında başarılı bir biçimde değişimi ve yeniliği gerçekleştirebilmek de bilgi toplumunun özelliklerini gerektirmektedir. Okul yöneticilerinin örgütlerini örgütsel özellikleri bakımından iyice tanımaları ve bu yönde edindikleri bilgiler doğrultusunda stratejiler belirlemeleri gerekmektedir. Başarılı bir değişim yönetimi resmi olan işleyişler dışında resmi olmayan işler ve bu işlerin nasıl yürütüldüğü hakkında bilgi toplaması önemli bir husustur. (Hoy ve Miskel, 2015). Ayrıca planlı bir değişme ile örgüt üyelerine yardımcı olmaya yönelik çabaların bütününü oluşturan “Örgütsel Gelişme” veya ÖG, örgüt üyelerinin yapısal olarak yaklaşım ve değerlerini değiştirmeyi odaklanır. Bu sebeple çalışanlar örgütün yeni yönergelerine hazır hale gelebilmenin yanı sıra bunları gerçekleştirmede de daha etkin olabilir. Lewin’in de belirttiği gibi örgüt geliştirme örgütün üyelerini, işlerini etkileyecek olan sürece dâhil olmak için çaba gösterirken, değişimin kendilerini nasıl etkilediğine dair çalışanların düşüncelerini alma peşinde olması gerekir. Çalışanların katılımına itimat edilmesiyle birlikte açık iletişim ve çevrenin geliştirilmesi ÖG’nin temel meselesidir. ÖG teknikleri içinde planlı değişimin hayata geçirilmesine katkıda bulunan her türlü örgütsel faaliyetler dâhildir. Örgütlerde yaygın ÖG çabaları büyük etkide grup etkileşimleri ve iş birliğine dayanmakla birlikte içeriğinde geri bildirim anketini, süreç danışmanlığını, takım oluşturma ve gruplar arsı gelişmeyi de kapsar. Geri bildirim anketi çalışmaları, değişime yönelik çalışanların karşılaştıkları tutumları ve değişimi algılama biçimlerini değerlendirmek üzere tasarlanmıştır. Süreç danışmanlığında ise dış danışmalar, yöneticilerin sorumluluğunda olan örgütsel süreçlerin yöneticilerce algılanma, anlaşılma ve gerekli adımların atılması yönünde yöneticilere yardım edilir. Takım oluşturma ise iş gruplarının hedefler belirleyip, bireyler arası pozitif anlamda ilişkiler geliştirme, her bir takım üyesinin görev ve sorumluluklarının belirlenmesi hedef alınarak etkinlikler yapılır. Takım oluşturma çalışma grubunun birbirine daha bağlı olmasına yardım ederken, Gruplar Arası Gelişim, çeşitli iş gruplarının daha sağlam bir hal almasını amaçlayıp farklı çalışma grupları arasında benzer sonuçlara ulaşmaya yönelik etkinlikleri içerir (Robins, Decanzo ve Coulter, 2016).
Eğitim kurumları açısından düşündüğümüzde eğitimi yönetmek de oldukça önemli bir husustur. Eğitimi yöneten kişiler, sadece okul idarecileri, okul yöneticileri, bakanlık yöneticileri, politikacılar değildir. Eğitimi sınıfta bir öğretmen yönetirken, sokakta toplum ve topluma etki eden teknoloji, çevre de yönetebilmektedir. Eğitimin devlete siyasal, ekonomik ve ideolojik bağlamda güç sağlayan bir kurum olarak nitelendirilmesi, tarihsel araştırmalarda elde edilen tabletlerin ortaya çıkmasının ardından Sümerler Dönemi’ne ait bir bulgu olarak nitelendirilebilir. Platon sayesinde de eğitimin siyasal sistemin aracı olarak sistemleştirildiğini söyleyebiliriz. Eğitim ile ilgili Antik Yunan’da Aristo’nun insanlık eğitim tarihine önemli etkileri olduğu kadar, Orta Çağ Eğitimi’nde de İslam Dininin etkisinin oldukça önemli olduğunu belirtebiliriz. Eğitim, Aydınlanma Dönemi’yle birlikte ulusal devlet anlayışının sistemleştirildiği bir devlet hizmeti olarak kabul edilmiştir. Rousseau’ya göre insanlık doğaya göre biçimlenirken, bireyler doğal olarak kendilerini sevip korur mantığı mevcuttu. İnsanın kendine duyduğu saygı ve bencillik, temel olarak insanın kendi sosyal değerlerini yükseltmek için başkalarını kontrol altına alarak, ya da kullanarak, ya da baskı altına alması sonucunda oluşan toplumsal bir olgudur. Roussea’ya göre insanların bu duygu ile elde etmeye çalıştıkları sonuçta birbirlerini araç olarak kullanma olduğu gibi birbirlerini ortadan kaldırabilmektedirler de. Bu durumun ortadan kaldırılabilmesi için Rousseu’ya göre toplumsal sözleşme gerekliliktir. Yani toplumsal sözleşmeye göre yasalar karşısında herkes eşittir. Sanayi devrimini incelediğimizde ise, devrimin gerektirdiği iş gücüne olan gereksinim sayıca büyük bir işçi sınıfının da oluşmasına neden olmuştur. işçi sınıfının sayı ve üretim gücünde olması gereken yere varması ile “Siyasi güç” olarak kendini hissettirme söz konusu olmuştur. Bu duruma bağlı olarak bu yapılaşma eğitime de yansımıştır. Kitlelerin eğitimsel talepleri sınıfsal boyutlarda farklılaşmalara sebep olunca fabrikalarda üretim için politeknik ( çok boyutlu) eğitim düşüncesi yaygınlaşırken bu yapıyı yöneten ve çalıştıranlar adına özgürlük içermenin yanı sıra diğer tarafta bunun aksi olan pragmatik ( tek boyutlu) eğitim siyaset sistemlerinin güvenerek kullandıkları büyük bir araç haline dönüşmüştür ( Gökçe, 2000).
Eğitimin tarihi dışında öğrenmeyi incelediğimizde de bir takım farklı yaklaşımların eğitim yöneticilerine etki eden ve bilinmesi gereken unsurlar olarak değerlendirilebilir. Öğrenme psikolojisi bireylerin davranışlarındaki değişmeleri davranışsal, bilişsel ve duyuşsal alanlarda inceler. İnsan ve insan davranışları eğitimin konu alanı içerisinde yer alır. Eğitim pek çok bilim dalıyla da iç içedir. İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalı “Psikoloji” dir. Eğitim Psikolojisi eğitim kurumlarında eğitim paydaşlarının birbirleri ile kuracak oldukları iletişimlerin sağlıklı gerçekleşebilmesinde oldukça önemlidir. Bilim insanları insanın öğrenim sürecini nasıl gerçekleştirdiğini merak etmenin yanı sıra, davranışın değişmesi ya da değiştirilme sürecinin en iyi yöntemini bulmak için araştırmalar yapmışlar ve kuramlar geliştirmişlerdir (Dağlı, 2012). Bunların dışında şunu da belirtebiliriz ki ihtiyaçlarımız da bizim yaşamdaki rollerimizi belirler. Canlının en temel düzeydeki davranışının sebebini ihtiyaç kavramı açıklamaktadır. İnsanın davranışlarını şekillendiren kişisel ihtiyaçları vardır. Anne karnındaki bebeğin ihtiyacı ile yeni doğan bebeğin ihtiyaçlarının aynı olmadığı gibi, gelişim dönemlerimize göre yaşımız ihtiyaçlarımızın farklılaşmasını etkilemektedir. Gelişim dönemlerinin yanı sıra insan ihtiyaçlarının farklılığı cinsiyet, çevre, inançlar, değer ve normların yanı sıra yaşadığı yerdeki toplum yapısı vb. özelliklerin de etkisiyle farklılaşabilir. Biyolojik anlamda canlının iyi yaşaması ve hayatta kalması için ihtiyaçlara gereksinimi vardır. Ancak Adwin A. Locke (1991), insanın ihtiyaçlarını günlük ilişkilerde eksik bir biçimde kullandığını gözlemlemiştir. Bireylerin belirli bazı eylemleri yapmasına sebep olan ihtiyaçlar, dengesizliğin içsel durumundan ötürü, bireyin içsel denge durumuna ulaşmasını sağlamaktadır. Eylemi doğrulamak için baskı ve dengesizliğin belirtisi olan ihtiyaçlar hareketi doğrulamak için ihtiyaç giderme ve dengesizliği azaltan bir dinamik teşkil eder. Abraham Maslow, Herzberg, David C. McClelland vb. bilim adamları insan ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yapmışlardır (Hoy ve Miskel, 2015). İnsan için ihtiyaçlar var olabilmesi için önem arz etmektedir ve her hecen yüzyılda insanların gereksinimleri de değişebilmektedir. Günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişmeler güden güne hızlanmaktadır. Teknoloji aynı hızla günlük yaşamımıza da dâhil olurken cep telefonları, bilgisayarlar ve internet teknolojileri yaşamımızda vazgeçilmez bir değer de kazanmıştır. Yaşamımızda istenilen bilgiye anında erişilebilirlik imkânını bizlere internet kullanımı ile sunan cep telefonları ve bilgisayarlar, bilgiyi paylaşabilme imkânı da sağladığı için bizlere kolaylık sunmaktadır. Ancak bu faydaların yanı çok sık kullanımı da birçok problemi beraberinde getirmektedir. Günümüzde bilgisayar ve internet bağımlılığı bir hastalık olarak görülmektedir (Tarı, 2005). Eğitim uygulayıcılarının da dünyadaki bu gelişmelerin içerisinde doğan öğrencilerini tanımaları gerekmektedir. Dünya var olduğu sürece nesiller birbirini anlama veya anlamama konusunda diyaloglar kuracaktır. Anne baba olan nesil, çocuk olan nesilim anlamak için farklı yöntemler deneyecekler. Bu süreçte çocuklar ise anne ve babalarının onları hiç anlamadıklarını düşünüp, kendi arlarında anne ve babalarının onları anlamadıklarını ifade edecekler. Anne baba olan nesil, kendi anne ve babalarının onları anlamadığını ancak onlar kendi çocuklarını anladıklarını iddia edecek. Bu döngüye çözüm bulunamadığında “ Kuşak Çatışması” adı verilirken zaman geçtikçe nesiller ve her yeni gelen nesilin de özellikleri sürekli değişecektir. Ebeveynlerle aynı durumları yaşayacak olan öğretmenlerin yeni nesilleri tanıma, anlama ihtiyaç ve beklentilerini biliyor olmaları onlarla doğru iletişim kurabilmeyi sağlayacaktır (Vitamin, 2013).
Çağın gerekleri olarak öğretmen eğitiminde bir takım yeni anlayışların ortaya çıkmaktadır. Bilim insanları öğretmenliği meslek olarak edinecek olan bireylere zengin öğrenme çerçevesi oluşturabilmek için bazı yaklaşımları tartışmaktadırlar. Bu yaklaşımlara örnekler verecek olur isek eğitimde yetersizlik temelli yaklaşımlardan yeterlilik temelli yaklaşımlara geçildiğini, yalnızlaşma ve yabancılaşmadan yansıtma ve paylaşımcılığa geçildiğini, bireysel öğrenmeden birlikte öğrenmeye geçildiğini ve merkezi yönetimden sorumluluğun dağıtılmasına geçilmiş olduğunu ifade edebiliriz. Bu yaklaşımları açarak ifade etmek gerekirse; yetersizlik temelli yaklaşımlardan yeterlilik temelli yaklaşımlara geçilmesi ile ilgili yaklaşımın deneyime dayalı yeterliği önemseyerek; alan uygulamalarının en az kuramsal bilgiler kadar önemli olduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki uygulamaya dayalı meslek liseleri ve öğretmenlik mesleğine yönelik enstitü niteliği taşıyan Atatürk Öğretmen Akademisi ve tüm eğitim fakültelerinin 3. ve 4. Sınıf öğrencilerine gözlem ve staj sürecinde yaptırılan uygulamalar bu gruba girmektedirler. Bir diğer yaklaşım olarak yalnızlaşma ve yabancılaşmadan yansıtma ve paylaşımcılığa geçişi inceleyecek olur isek; bu yaklaşımda yansıtıcı öğretim ( reflective taching) son yılların eğitim araştırmacıların araştırma konusu edindiği bir akımdır. Bu akımda geleneksel yapıdaki yukarıdan aşağıya doğru oluşturulan hiyerarşik düzenlemeler, sınıfın dışında alınan kararlardaki uygulayıcı olan öğretmenin teknisyen görünen yapısına bir tepki verilirken; öğrenmede öğretim sürecinde yaşanılan problemleri analiz edebilme ve çözümleme becerisinin kazandırılması değer kazanmaktadır. Bunlara ilişkin eğitim fakültelerinde ya da eğitimin her kademesinde öğrenci gereklilikleri ( student journals) ve gelişim dosyası ( portfolio) çalışmaları öğretmenlerin yansıtıcı öğretmen rollerini arttırabildiği görevler olarak düşünülebilir. Bunların dışında bireysel öğrenmeden “birlikte gelişme” de eğitimde yeni yaklaşımlar açısından önemlidir. Son olarak merkezi yönetimde sorumluluğun dağıtılması mantığına bakacak olduğumuzda bugün hem eğitim işleyişinde he de eğitimi yönetme işleyişinde bu yapılaşmanın modern çağa uyumlu, insan ihtiyaçlarını doyurucu bir kalitede olduğunu belirtebiliriz (Gürşimşek, 1998).
KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın teşkilat yapısını incelerken Bakanlık makamı, bakan, müsteşar ve özel kalem müdüründen oluştuğunu görürüz. Bakan ve müsteşarın altında bakanlık müdürü yer aldığını, bunların dışında Talim Terbiye Dairesi, Yükseköğrenim ve Dış İlişkiler Dairesi, Genel Ortaöğretim Dairesi, Mesleki Teknik Öğretim Dairesi, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları, Milli Eğitim Denetleme, Değerlendirme ve Yönlendirme Kurulu, İlköğretim Dairesi, Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi, Kültür Dairesi ve Devlet Senfoni Orkestra ve Korosu da bakanlık müdürlüğüne bağlı daireler olduğunu söyleyebiliriz. Okullar okul müdürleri, müdür muavini ya da müdür yetkili öğretmenler (sorumlu öğretmenler) tarafından yönetilirken okullarda öğrenci sayısına bağlı olarak kadro ve alt yapılar oluşturulması ve her okul bağlı bulunduğu daire ile iş birliği halinde eğitim ve öğretim faaliyetlerini yürütmekte olmasında bir işbirliği söz konusudur(KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi Müdürlüğü 2017-2018 İstatistik Yıllığı, 2018). Bu işbirliğine bağlı olarak eğitimde yenilikçi yaklaşımlara yönelik yapılandırmacı yaklaşımlar, yarı yapılandırmacı yaklaşımlar ve yapılandırılmamış yaklaşımlar ilkokul öğretmenlerinin oldukça hassas bir biçimde planlarına yer verdikleri ancak uygulamada davranışçı yaklaşımlar merkezinde deneyim ve tecrübeleri olduğu için öğretmenlerin zorlandıkları bir süreci de içermektedir. Eğitimde iç ve dış faktörlere baktığımızda yöneticiler daha iyi verim elde edebilmek için sürekli yenilikleri yakalamaya çalışmaktadırlar. Adanın kuzeyinde yenilikleri oldukça hızlı takip eden; güzeli ve doğru olanı kısaca gelişmiş olanı kolayca kendine entegre edebilecek potansiyele sahip bir nufus kültürü yer almaktadır. Ancak kültür yapısında gelenekselleşmenin de yer aldığı muhafazakar yapı toplumun pek çok eğitim kurumunun ilerlemesine de olumsuz etkisidir. Kıbrıslı Türkler savaş dönemi yaşadıkları darbenin ardından adaya sürekli bir akım halinde gelen yeni nufusa ilişkin devletin herhangi bir starteji belirleyememesinden ötürü eğitimden çok toplumsal sorunlara odaklanmış bir girdap çaresizliğini yaşamaktadırlar. Binlerce gencimiz yüksekokul bitirmesine rağmen işsizlik sorunu ile yüz yüze iken ülkelerinden göç etmek zorunda kalabilmektedirler. Bunların yanı sıra toplumda trafik, suç, cezalar, demografik düzen, sağlık sektörü, ulaşım, ekonomi gibi faktörler insanları doğrudan etkilemekte olduğu için eğitimde sadece alt yapı, kadro yetersizliği, program uygulamaları, komisyonlar ve öğretmen faktöründe ise nitelikten öte var olan yasalar ve tüzükler çerçevesindeki kıstaslar tartışılabilmektedir. Dolayısıyla eğitimde yeni yaklaşımlara ilişkin bir planlama, bir starteji ya da eğitim fakültelerindeki genç akademisyen araştırmacı hocaların özveri ile hazırlamakta oldukları eğitim ugulamalarının devamlılığında da sorunlar olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu durumların zaman istediğini, değişim sancıları olduğunu, globalleşmeye entegre olurken zaman zaman şoklar geçirdiğimizi sessiz ve de sakin olan hallerimiz hissettirebiliyor. Umudum şu ki, ilgili alanlardan emek veren gerçekten kaliteli insanların ülke yönetimlerine yerleştirilmesi ile birlikte eğitimin siyaset politikalarından sıyrılıp, devlet politkaları haline dönüşebilmesi temennisindeyim. Çağdaş eğitim diyoruz ancak çağın gerekliliklerine uygun bir temele dayalı strateji belirlemekte güçlükler yaşıyoruz. Çocuklarımıza çağın gerekleri olarak teknlolojinin en yeni olanına ulaşabilmesi için imkan sağlıyoruz ancak eğitimde ne yazık ki 21.yy. insanının özelliklerine uygun olacak bir çağrışım uyandıramıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devlet adı altında eğitime yatırım yaparken bütçe planlamalarında bugünün %20’lik nufusunun geleceğin %100’lük nüfusu olacağı gerçeğini görmesi, bu ülkeyi çocuklarımıza emanet edeceğiz mantığından sıyrılıp, bu ülkeyi çocuklarımızdan ödünç aldığımız mantığını yönetim algılarına kodlamaları gerekmektedir. Bir ülkede insana verilen değer, trafikte kurban edilmiş gençlerin yanı sıra okullarda kendi kaderlerine teslim edilmiş eğitim yapısının kurbanlarının sadece öğretmene mal edilmesi mantığının yok edilmesi, öğretmene verilen değeri arttırabilecektir. Aksi taktirde öğretmenin sınıf içerisinde gösterdiği şeyi öğrencilere taklit ettirmesi ya da doğrudan yaptırması, gezi gözlemler düzenleyerek incelemeler yapması, ya da labaratuvarlarda buluş yoluyla öğrenme yöntemini uyguluyor olması ya da öğrenci merkezli bir felsefe inancıyla öğretmen merkezli bir müfredat ve programı çocuklara empoze etmesinin mutlu bir toplum adına hiçbir önem ve değeri olmadığını düşünmekteyim.
Bizler eğitimciler olarak gerçek anlamda gelişim psikolojisi, öğretim stratejileri, etkili iletişim, insan kaynaklarına yönelik etkili öğretmenlik- liderik- anne babalık- vatandaşlık – adalet vb. konularında oldukça donananımlı olmak zorundayız. Yenilikçi uygulamaların sağlanabileceği bir eğitim sanata, bilime, sanatçıya, kültüre, değerlerine önem veren bir bir toplum eşşliğinde sadece örgün eğitim ya da yaygın eğitim eşliğinde yürütülebilecek ya da sürdürülebilecek bir tekerlek değildir. Eğitimi tek bacaklı düşünmek doğasında çift ayakla yürüyebilme becerisi yatan insana verdiğiniz radyasyon sonuçları gibidir. Siz verdiğiniz zararla bacağını yitiren insanın yol alıp ilermesine engel koyarsanız ve bu engeli ortadan kaldıracak bir çözüm üretmezseniz o insan hep başkalarına muhtaç kalır. Dolayısıyle eğitimde de bunu yapmak başkalarının hayatlarını yaşamak ve yaşatmaktan farklı değilidir. Güçlü bir ülke için öncelikle yaraları iyileştirebilecek doğru uzmanlara, ardından doğru adımlar atabilmemeize olanak sağlayacak eğitim liderlerine ihtiyacımız vardır. Eğitim kurumları devletin tüm birimlerinin etkileşim kurulmasını gerekli kılan bir yapı olmalıdır. Bu durumun sağlanamabilmesinde öğretmen yetiştiren kurumların oldukça çok hassas, dikkatli ve globalleşen dünyaya uyum sağlayan öğretmen kalitesine ulaştırıcı misyonlar belirlemesi gerekmektedir. Eğitimdeki her yeniliğin, eğitim yönetiminde de yenilikler çağrıştırdığını okul yöneticiliği, sınıf yöneticiliği felsefelerindeki değişimlerden farkedebilmekteyiz. Ancak eğitim felsefemizin popülarite mantığından sıyrılıp, her geçen gün dikkat dağınıklığı sorunu ile gündem olan çocuklarımızın dikkatlerini dağıtmadan sadeleşmiş ve özleşmiş programların her çocuğu bir çiçek gibi değerlendirip, her çocuktan kazanılacak değerlerin tadının bütünleştirilmesine gereklilik vardır. Bugün Türkiye’de Karadeniz yöresine özgü Anzer balının hastalara şifa verdiği inancı bir günde meydana gelmiş bir algı değildir. Dermansız hastalıklarda bile o balı dünyanın bir ucundan hastasına ulaştırmaya çalışan insanlar var değil mi? Doğa bize bir balın şifasında farklı farklı çiçeklerin polenlerinin bir araya gelmesindeki güzelliği şifa olarak sunmayı başarırken, bizim doğada doğasında çocukluk olan yavrularımızın her biri bir çiçek değil midir? Binlerce arının sayısız polenleri bütünleştiği, karışık polenlerin güzelleştirdiği bir lezzet gibidir eğitimde çocukluğunu yaşamak. Ancak; eğitimde her çocuğun farklı özelliğini diğer farklı özelliklerle bir araya getirebilecek nitelikte öğretmenliği sanat olarak yapan öğretmenler kadar eğitimde yeni yaklaşımları sindirebilmiş bir sistemin yaratılmasına ihtiyacımız vardır.
Kaynakça :
Aydın, M. (2007). Eğitim Yönetimi (Cilt VII). Ankara, Ankara, Türkiye: Hatiboğlu Basım Ve Yayım San. Tic. Ltd. Şti.
Dağlı, G. (2012). Eğitim Bilimine Giriş (Cilt 1. Baskı: 12 Mart 2012). Ankara, Türkiye: Afşar Matbaacılık.
Gökçe, F. (2000). Değişme sürecinde devlet ve eğitim: güçler, amaçlar, ilişkiler. Tekağaç Eylül Yayıncılık.
Gürsel, M. (2017). Bilgi Toplumunun Kimi Özellikleri. M. Gürsel içinde, Bilgi Eğitim ve Yönetim Bağlamında Çağdaş Toplum (s. 17-23). Ankara: Pegem Akademi.
Gürşimşek, I. (1998). Öğretmen eğitiminde yeni yaklaşımlar. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 14(14).
Hoy, W. K., ve Miskel, C. G. (2015). Educational Administration Theory, Research, and Practice-Eğitim Yönetimi Teori, Araştırma ve Uygulama (Cilt VII. Baskıdan Çeviri). (N. Dilek, Dü., ve S. Turan, Çev.) Ankara, Türkiye: Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. şti.
Robbins, S. P., Decanzo, D. A., ve Coulter, M. (2016). Yönetimin Esasları -Temel Kavramlar ve Uygulamalar (Cilt 8. Basımdan Çeviri Gözden Geçirilmiş Yeni Basım). (A. Öğüt, Dü., & A. Öğüt, Çev.) Ankara, Türkiye: Nobel Akademik Yayıncılık.
Tarı, I. (2005, Eylül). İnternet Bağımlılığı ve Çocuk. (N. Güven, Dü.) ÇOLUKÇOCUK(52), 26,27.
İnternet kaynakları:
KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi Müdürlüğü 2017-2018 İstatistik Yıllığı. (2018, Ocak). Ekim 25, 2019 tarihinde KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı: http://eohd.mebnet.net/sites/default/files/2017-2018_IstatistikYilligi_201801.pdf adresinden alındı
KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı. (2018, Ocak). Ekim 24, 2019 tarihinde 2017-2018 eğitim istatistiği: http://eohd.mebnet.net/sites/default/files/2017-2018_IstatistikYilligi_201801.pdf adresinden alındı
Vitamin (Dü.). (2013, Kasım 01). Hürriyet Aile. Ekim 24, 2019 tarihinde http://www.hurriyetaile.com/cocuk/okul-donemi-egitimi/yeni-nesli-anlayabilmenin-10-kolay-yolu_9695.html adresinden alındı
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
20 Kasım 2024 20:01
03 Kasım 2024 20:23