Bilinç seviyeleri ve bu seviyenin oluşumunda etken rol oynayan sosyokültürel, sosyoekonomik ve psikolojik unsurlar, çeşitli nedenlerle kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Bu farklılıklar bazen içine doğulan aile veya yetişilen coğrafya ve ülkeye, ba
Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 09 Kasım 2019 19:24 - Okunma sayısı: 2.895
Bilinç seviyeleri ve bu seviyenin oluşumunda etken rol oynayan sosyokültürel, sosyoekonomik ve psikolojik unsurlar, çeşitli nedenlerle kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Bu farklılıklar bazen içine doğulan aile veya yetişilen coğrafya ve ülkeye, bazen de çok daha başka temellere dayandırılabilir. Bu yüzden de bir kişi için gayri-ahlaki ve yanlış görünen bir davranış, başka birileri için gayet kabul edilebilir ve normal görünebilir.
İçinde yaşanan toplumun ön kodlarıyla büyüyen yetişkinlerin genel kabul gören o davranış tanımlarına uygun şekilde her yeni gelen nesle aktarılanve o doğrultuda küçük yaşlardan beri işlenen her‘hatanın’ cezai bir karşılığı olduğu hatırlatmalarıyla ‘terbiye’ edilmeye, bir başka deyişle ‘şekillendirilmeye’ çalışılan bireyler, kendilerinin yapmaları durumunda cezalandırıldıkları ‘olumsuzluk’ tanımı altında biriken eylemlerden herhangi birini yapmalarına rağmen cezasız kalan bireyleri gördüklerinde, o zamana kadarki tüm kodlarla çelişerek bilişsel bir kayboluş halini deneyimlerler.
Belki de bu nedenle, bir olumsuzlukla (ya da kendi kodlarına göre ‘ahlaksızlıkla’) yüzleşen kişiler, o yanlışı yapan kişilerin bireysel, sosyal ya da hukuki çerçevede cezalandırılmadıklarını gördüklerinde, şahit oldukları olumsuzluğu (veya ahlaksızlığı) düzeltme ya da cezalandırma görevini ‘ilahi adalete’ sevk etmeyi seçebilirler ve bu sayede içlerindeki bilişsel çelişkinin rahatsızlık derecesini bir ölçüde azaltma yoluna gidebilirler.
Ortada cezalandırılması gereken bir ahlaksızlık, bir yanlış davranış vardır ve –her neye dayandırarak bu kanaate vardıklarını kendilerinin de tam bilmedikleri şekilde– 'hak edilmiş' bir ceza beklentisinin icra yetkisi kendilerinde değildir. Bu durum bireyleri tahammülü zor bir korkuyla da yüz yüze bıraktığından çoğu zaman onları ‘öfkeye’ sürükleyebilir.
İşte tam da bu çaresizlik ve öfke nedeniyle, bu insanlar 'kendi zihinlerinde yargılayıp cezaya mahkûm ettikleri' bu ‘kötü’ kişileri cezalandıramadıkları için, onlara ve işlenen ahlaksızlığın cezasız kalmasına karşı duydukları hınç, öfke ve çaresizlikle 'bu dünyada' ya da ‘öteki dünyada’ bir ilahi mekanizmanın var olması ihtiyacına ve o mekanizmanınşahit olunan ahlaksızlıkların sahiplerini mevcut dünyada ya da bir başka boyutta cezalandırması ümidine tutunarak kendi iç güvenliklerini sağlama eğilimi sergilerler.
’Ne ekersen onu biçersin’ kuralının her zaman işlemediğini görmenin dayanılmaz acısı ve öfkesiyle kendilerini çaresiz hisseden bu insanlar, ‘eğer ilahi adaletin de işlemediğine dair bazı kaygı ve düşüncelere kapılırlarsa‘, kendilerine ‘adaleti tahsis ve temin etme görevi’ de devşirebilirler…Ve bu, toplumsal huzur için fevkalade ciddi bir tehdittir..
Bu anlamda ilahi söylemlerin ‘bu boyutta’ başarısız olduğu durumlarda, din kökenli yaklaşımlar, beklentiler çerçevesinde sağlanamayan ilahi adaleti öteki dünyaya erteleyerek (ve ahlaksız kişiyi Allah’a havale ederek) mevcut hayatta ihtiyaç duydukları güvenlik halini temin edecek bir yol aramayı tercih ederler. Sadece bu işleviyle bile ‘öteki dünya ve orada gerçekleşeceğine inanılan bir yargılama ve cezalandırma sürecini vaat eden’ dinler insanlara huzur verirler.
*Leon Festinger’in ‘Bilişsel Çelişki Kuramı’na göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini geçmiş deneyimlere ve öğrenilen değerlere göre belirlerler. Bu kuram zaman içerisinde kendiliğinden veya çevresel faktörlerin etkisiyle edinilen bu değerlerin kişiliğimize yön verdiğini söyler.
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
03 Kasım 2024 20:23
20 Kasım 2024 20:01