Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Öykü: KAYIP GEÇMİŞİN İZİNDE

Zeynep HANBAY

Kategori: Edebiyat - Tarih: 21 Aralık 2024 12:46 - Okunma sayısı: 13

Öykü: KAYIP GEÇMİŞİN İZİNDE

KAYIP GEÇMİŞİN İZİNDE

Her şeyin başladığı yere geri dönüyordu hem bedensel yolculuğu hem de ruhsal yolculuğu… Neden geri döndüğünü bile anlamlandıramamıştı. Ama yine de gitmek geçmişi ile yüzleşip tekrar dönmek istiyordu. Kim bilir belki yarım kalmış bir hikâyeyi kapatacaktı belki de asıl hikâyeyi yeniden yazacaktı.

Zayıf çelimsiz bir çocukken ayrılmıştı köyünden ayaklarında yırtık kara lastikler, üzerinde ağarmış eski bir gömlek, yazın kavurucu sıcağında alnından ve sırtından akan terler ve yüreğinde ilk kez hissettiği o büyük korku. Hiç tanımadığı ellili yaşlarında, iri ela gözlü, şakaklarındaki saçları hafiften beyazlamış, hafif göbekli ama bir o kadar da güçlü kuvvetli bir adam bileğinden kavramış uzaktan bile insanın içini ürperten düdük sesleri ve korkunç gürültüler gelen tren istasyonuna doğru sürükleniyorlardı. Aklında nereden işittiğini hatırlamadığı o sözler yankılanıyordu: “Bakamıyorum bunlara rezil olacaklar gitsin bari hayatı kurtulur .” diyordu.

Küçük yaşta kaybetmişti. Kız kardeşini doğururken vefat etmişti annesi. Kız kardeşinin doğumunu hatırlamıyordu ki hatırlasın anneciğini. Aklıda belli belirsiz koşuşturan kadın ayakları beliriyordu. O güne dâhil aklında kalan tek detay koşuşturan kadın ayaklarıydı ve divanı örten örtünün kadınların hızıyla rüzgârın önündeki kavak ağacı gibi sağa sola sallanmasıydı. Peki ya annesi, annesi o zaman neredeydi, bilmiyordu belki bir ömür bilmeyecekti.

Geçmişe dair hatırladığı tek şey yoktu. Varlıklı bir ailede mutlu bir ömür sürdüğünü biliyordu. Mutluydu hiç olmadığı kadar mutlu bir çocukluk geçirmişti. Okuduğu okullardaki maddi ve manevi sıkıntılar yaşayan öğrencileri düşündükçe her şeyin mükemmel gitmesinin anne babasına borçlu olduğunu düşünüp onlara layık bir evlat olma yolunda kararlı adımlar atıyordu.

Yeni evine geldiğinde beş yaşındaydı. Yıllardır evlat hasreti ile yanıp tutuşan aileye şifa olacaktı minik Demir. Eve ilk gelir gelmez etrafı süzmeye başladı ve ilk düşündüğü bu kadar eşyayı daha önce görüp görmediğiydi. Sahiden bu eşyaları daha önce görmüş müydü?

Demir’in babası Ahmet babasından kalan bir çift öküz ve bir tarla ile sadece doyacakları kadar hoş doydukları da meçhul günü kurtarmaya çalışıyordu. Eşi, kızı Peri’ye hamile kalmadan hastalığı iyice nüksetmişti. Borç alıp şehre doktorlara götürdüğü karısı Payende için hiçbir doktor ümit verici konuşmuyordu. İlk hamileliği de sıkıntılı geçmişti. Demir’in doğumunda herkes bebeğin sağlığını düşünürken Ahmet, Payende ’den gelecek habere kilitlenmişti. Ebe Hanım’ın birkaç kadının nur topu gibi oğlan oldu müjdesinden sonra ikisi de maşallah çok iyi demesi ile derin bir nefes alıp evlat sevincini Ebe Hanımın müjdesinden sonra yaşamıştı. İkinci bir hamileliği ve doğumu kaldıramaz dediklerinde bir oğlumuz var zaten lüzum yok ikinciye diye geçiştiriyorlardı. İkinci kez babaanne olmak isteyen Şerife ‘nin ısrarlarını saymazsak. Sonrasında Payende’ nin hamileliğini öğrenince Ahmet’in yüzü düşmüştü. Nasıl olacaktı ya ölürse ne yaparım ben el kadar çocukla elde yok avuçta yok “. Bu imkânsızlıklar içinde nasıl ederim diye kara kara düşünüp uykularından oluyordu. Evde tek yüzü gülen Şerife hanımdı. Malum ailesi büyüyordu. Keşke sadece büyüyen ailemiz olsaydı diyordu Ahmet duvarın içine monte edilmiş önemli saydığı şeylerin konduğu tahta dolaptan çıkardığı nereden ve ne zaman geldiği belli olmayan siyah defter ile borçlarını hesaplarken. Doktor işi borçların büyümesine yol açmıştı. Tarladan bu yıl verim alınamayacağı gün yüzü gibi ortadaydı ama Allahtan ümit kesilmezdi diyordu sigarasından son nefesi alan Ahmet. Sigarasını bitirip yatağa girerken şu sözler döküldü dilinden : “Alllah büyük !”

Doğum günü gelip çattığında yine Demir’in doğumundaki büyük koşuşturma başlamıştı. Aynı tiyatro sahnesinin ikinci kez canlandırılmasına benziyordu. Sadece mekân o köhne köy damı değil hastaneydi. Ahmet’in aklında yine aynı soru: Payende yaşayacak mı?

Korktuğu başına gelmişti. Payende Perisini doğururken hayatını kaybetmişti. Küçük Demir ve daha yeni doğmuş Pericik annesiz kalmışlardı. Ahmet ise yarensiz ve çaresiz…

Derken günler gelip geçti. Peri Şerife Hanım’ın bulduğu sütanne ile her şeyden habersiz büyüyordu. Demir ise sabahtan komşu çocukları ile oynayıp sadece yemek saatlerinde ve akşama doğru eve dönüyordu. Kırk günlük acısından sonra alacaklılar ödemeler için Ahmet’in sağından solundan gezinmeye başladılar. Hiçbir yerden para bulamayan Ahmet babadan kalan iki öküzü satınca rahatlayacağını düşündü ve düşündüğünü de yaptı. Öküzler satıldı, borçlar ödendi. Kıyıda köşede para kalır umudu Ahmet’in hayallerini suya düşürdü ve o günden sonra hiçbir şey istediği gibi olmadı. Ahmet çalışmak için gurbete gitmeyi kafaya koymuştu ama ayağına pranga olan öksüz iki evladı vardı.

Zamanında köyünden çıkmış iş hayatına atılmış Refik Bey, çarşıda rastladığı çoktandır görmediği ama başına gelenleri köylülerinden öğrendiği Ahmet’i selamlayıp çay ısmarlamak için kolundan tutup kahvehaneye oturttu. Ahmet mahcup bir şekilde olanları anlattı ve artık çalışmak için başka yerlere gitmeye karar verdiğini iki çocuğuna da yaşlı annesinin bakacağını maaşının hepsini gerekirse onlara göndereceğini söylüyordu. Evlendikleri andan itibaren birbirini çok seven Refik Bey ve Şaheste Hanım’ın evlat hasreti herkesçe bilinmekteydi. Refik Bey eğer Ahmet kabul ederse Şaheste Hanım ile konuşup Peri’yi alabileceklerini söylüyordu. Şaheste Hanım ile konuşunca Şaheste Hanım’ın yaşı itibariyle Peri’yi değil de Demir’i almak istediğini Ahmet’e bildirir bir yazıyı muhtar İhsan ile gönderdi. Zaten sütanne himayesinde olan Peri kafasını kurcalamıyordu. Ahmet’in kafasını asıl kurcalayan Demir’di. İyi olacak hastanın ayağına gelen doktor misali bu teklif Ahmet’i sevindirdi. Peri için de iş bulup para kazanınca düzenli olarak anacığına para gönderirim. Demir illaki annesini babasını sorup darlayacaktı babaannesini ama Peri’nin aklı erinceye kadar durumu düzeltip gelirim diye tasarlıyordu. Refik Bey’in Demir’i alması daha iyi dedi kendince.

Demir’i almaya bir Ağustos sıcağında geldi Refik Bey tek başına hem yıllardır görmediği köyünü hem de yeni ve kalıcı misafirleri için evde hazırlıklar yapan Şaheste Hanım’ı yormamak adına. Ahmet alnına öpücük kondurduğu Demir’i iki gözünden akan yaşları gizleyerek teslim etti Refik Bey’e. “Önce Allah’a sonra size emanet beyim” diyerek.

Demir bu sevgi ve şefkat dolu ailede yıllarını geçirdi. Refik Bey’i babası Şaheste Hanım’ı annesi bilerek. Varlıklı aile oldukları için eğitiminden, geleceğinden ve bugününden kısmadan büyüttüler Demir’i. Demir okula başlayacağı sıra Şaheste Hanım bulundukları ilin her adımında köylüleriyle karşılaşacağı tesadüfünü hesaba katarak Ankara’ya taşındılar ve o gün bugün aile eşrafından yaşayan kimse olmadığı için köyleri ile de tüm iletişimi kestiler.

Demir; efendi ve terbiyeli bir çocuk olarak büyüdü. Ve eğitim hayatının sonunda bir hâkim oldu. Bir dava esnasında tanıştıkları Avukat Betül ile iki yılın sonunda evlenme kararı aldılar. Hayatında her şey rayına oturmuştu. Her şeyin rayında gittiği hamilelik sürecini zorlu bir doğumla taçlandırıp Kızları İlke’yi kucağına alınca mutlulukları her geçen gün arttı. Bu süre zarfında Refik Bey hastalandı. Tedavi için yurt içinde ve yurt dışında hastane ve doktorlar gezildi. Yaşlılığın etkisi ve genetik faktörler ile yoğunlaşan hastalık onu günlük işlerini yapamayacak hale getirip yatağa bağımlı olmasına sebebiyet verdi. Hiçbir zaman Demir’e kendilerini bırakıp gider korkusu ile eski ailesinden bahsetmeyen Refik Bey ölümünün yaklaştığını anlayınca bu fikre şiddetle karşı çıkan Şaheste Hanım’a aldırmayarak bir gece bu meseleyi Demir’e açmaya karar verdi. Kadınların evde olmadığından faydalanan Refik Bey Demir’e geçmişini tüm detaylarına kadar anlattı. Demir tüm bunların imkânsız olduğunu düşünerek inanmadığını yineledi ise de şimdiye kadar yalan söylemeyen babası olarak karşısında nefes nefese kalmış bu hasta adamın ve aklında beliren koşuşturan kadın ayaklarının bu eve, bu aileye ait olmadığının farkına vardı.

Peki, bundan sonra ne yapacaktı, nasıl davranacaktı? Refik bey bunun ikisinin arasında sır olarak kalmasını salık vermişti ve Demir bu işi kendisi çözmeliydi. Refik babası ve Şaheste annesinden kopmayacaktı bunu biliyordu. Ama ya diğer ailesi onları bulmalıydı. En azından tanışıp kimsenin kendilerine benzetmediği anne babası dışında ona benzeyen kimse var mıydı bilmeliydi. En çok da Peri isimli kız kardeşi olduğunu öğrenince içi içine sığmadı. Bir kardeş ha yıllarca özlemini çektiği ağzından düşürmediği o isteği gerçek olmuştu. Ya abisini sevmeseydi. Tüm gece bunlarla aklını kurcalayan Demir sabah ilk iş olarak doğduğu topraklara gitmeye karar verdi. Betül’e mantıklı bir pembe yalan söyleyip çıkmalıydı evden. Evet evet il dışından bir arazi meselesi için arkadaşının yerine davaya bakması gerekiyordu ve bunun için vedalaştı evdekilerle. Refik Bey vedalaşırken yanağından süzülen yaşlara anlam veremedi eşi ve gelini.

Soğuk otogara kadar arabasının içinde sigara üstüne sigara yaktı. Bilet saatine yakın otogara yaklaştı. Ve düşünmesi için çok süresi olduğu, sonucunda neler ile karşılaşacağını bilmediği uzun yolculuk için beklemeye başladı. Otobüsün hareket etmesi ile kayıp geçmişine doğru yol aldı.

Akşamüstü ilçeye varmıştı. Akşam saatinde köye gidecek olması akıl kârı olmadığı için geceyi otelde geçirdi. Sabaha kadar sağlıklı bir uyku çekemediği için sabahın erken saatlerinde otelden çıkarak araba kiralamak için ilçedeki tek oto galerilerinin karşısındaki kahvede dükkânın açılmasını bekledi. Meydanda yediği simit ve içtiği çayın lezzetini içindeki huzursuzlukla gölgelemeye çalışmadı bu sefer. Dükkân kepenklerinin açıldığı haber veren seslerden zamanın yaklaştığını anladı. Ve işlemler için dört gözle beklediği dükkâna girip nihayetinde yola koyulmaya başladı. Şimdiye kadar ki ömrünün en uzun en heyecanlı yolunu arşınlayacaktı.

Yolculuğun sonunda köyün karartısını gördü ve yaklaştıkça aklına muhtarı bulma fikri dak etti. Peri’yi sorsaydı şimdi genç bir kız olacağını düşünerek laf söz olacağından soramadı. Ahmet bilindik isimdi o isimle birden fazla Ahmet bulunabilirdi. Şerife babaanne ölmüş olabilirdi. En iyisi muhtarı bulmaktı. Köyün girişinde top oynayan fakir ve çelimsiz çocukları görünce muhtarın evini sordu. Çocuklar, evi tarif ederken köye gelmiş bu genç adamın kimin nesi olabileceğini kestiremeyince bekledikleri yeni öğretmen olabilir mi acaba diye sohbete başladılar. Çok geçmeden muhtarın evine vararak kendi kimliğini açıklamadan aileye yardım edeceği gerekçesiyle evi sordu. Zaten kendi evine komşu olan evi kahve ikramından sonra muhtar balkonundan eliyle gösterdi. Bundan sonra kendi tek gitmek istediğini belirten garip adama muhtar şaşırdı ama eşlik etme teklifi de sunmadı. Eve vardı evin dışından yıkıldı yıkılacak olduğu fikrine kapıldı. Nihayet tüm cesaretini toplayıp kapıyı çaldı. İçeriden belli belirsiz yaşlı bir kadın homurdanarak kapıya doğru geliyordu. Kapıyı açan iki büklüm olmuş yaşlı kadını babaannesi sanan Demir heyecandan titriyor ve terliyordu. Tüm cesaretini toplayarak:

-Merhaba teyzeciğim Şerife Hanım siz misiniz?

- Şerife mi? O bacımdır. Hakkın rahmetine kavuşalı çok oluyor evladım. Benim de beyim ölünce köyüme döndüm. Sen kimsin evladım?

-Ben birini arıyorum okul araştırması için geldim

- Kimi ararsın?

-¬ Ahmet Bey, oğlu Demir ve kızı Peri’yi.

- Ahmet nicedir yurt dışına çıktı derler ama köyden çıktıktan sonra birkaç mektup ve para gönderirdi. Sonra mektupların da paranın da ardı arkası gelmedi. Sağ mı ölü mü bilen yok oğlum. Şerife oğlan hasretine dayanamadı zaten. Demir oğlanı Payende ölünce bizim köylü varlıklı bir aileye verdi Ahmet bilmem para karşılığı bilmem öylesine vebali boynuna. Onlar da zaten köye uğramazlardı. Oğlanı alınca sırra kadem bastılar ne bir haber ne bir ses. Sağlar mı öldüler mi bilinmez.

- Peri peki?

- Peri kadersiz bahtsız Peri doğumda annesini kaybeden adı gibi bir Peri. Peri ilkokula kadar köyde idi. Rahmetli ablamla sütannesi gözü gibi baktılar. Sağ olsun sonrasında köye gelen öğretmen hanım Peri’yi pek severdi. Yalvar yakar Peri’yi yatılı okula gönderttiydi. Elde yok avuçta yok ablam kopmak istemediydi tek tutunduğu dal Peri’ydi. Öyle de iş yapardı annesi gibi pek marifetliydi. Ama ablam çok fazla ömrü kalmadığını biliyordu. İstemeye istemeye razı geldi. Peri çok vefalıydı. Ölünceye kadar ablamı hep rahat ettirdi. Tanrı yardımcısı olsun. Okudu zehir gibi zekâsı vardı. Temelli öğretmenin ısrarını sonradan anladık boşa deeilmiş. Yatılılarda yurtlarda ellerin iyiliğiynen okudu. Maşallah doktor oldu hemide kadın doğum doktoru hep derdi guzum ben anasız kaldım başka analar ölmesin yavrular anasız kalmasın diye okuyacağım. Ankara’ da fakülteyi bitirdi. Köyde kimsesi kalmadı diye pek gelmez ama kulağı bendedir benim de eksiğim gediğimi giderir işi gücü rast gitsin.

Ankara deyince koskoca altı yıl aynı şehirde aynı havayı soluduğundan bihaber olduğu kardeşi için kalbi hayata dönen serçenin kalbi gibi hızlıca atıyordu. Kulaklarındaki uğultu artıyor nabzı bileklerinden fırlayacakmış gibi hissediyordu. Devam etti yaşlı kadın gözyaşlarını yemenisi ile silerken:

- Sonra evlendi kocası da kendisi gibi doktor.

Peki, teyze soy ismini biliyor musun?

Bilmem oğul ben o kadarını ama içeride kartı var verdiydi bu numaradan ulaş diye getireyim. Demir:

- Sen dur teyzem zahmet etme, yorulma ben alayım yerini tarif et yeter dedi.

Evin içini görmek için can atıyordu Demir.

- Duvarda gömülü tahta dolap var onun içinde kara defterin arasındaydı.

İçeri girdi. Bu eski ev eski tavan hatıralarını canlandırmaya yetmedi. Bir şey hatırlayacağını umması boşunaydı anladı. Refik beyin son konuşmadaki sesini duydu anılarında : “ Çok küçüktün seni nüfusumuza aldığımızda.”

Daldığı düşüncelerden teyzenin sesi ile ansızın irkildi.

- Bulamadın mı?

- Buldum teyze! Dedi. Eli ayağı birbirine dolanıp dolaba koştu siyah defteri acele ile buldu sayfalarını hızlıca çevirdiği defterin içinden irili ufaklı kâğıt parçalarından bir kısmı yere düştü aldırmadı. Nihayet yeni bir kartvizit buldu üzerindeki ismi okuyunca olduğu yerde dizlerinin bağı çözülmüş ve bir mıh gibi kilitlenmiş halde kalakaldı. Çok geçmeden içeride katıla katıla ağlama sesine gelen teyze neye uğradığını şaşırarak.

- Eyi misin oğlum? Dedi.

Demir’in gözü artık teyzeyi görmüyor, kulakları duymuyordu. Kartvizitteki isimde Betül’ün tehlikeli dedikleri doğumu gerçekleştiren Kadın Doğum Uzmanı Peri Yılmaz’ın adı yazıyordu.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Edebiyat Yazıları
Öykü: Çukur Ali

Edebiyat 21 Aralık 2024

Öykü: Çukur Ali

Öykü: ZİRVE

Edebiyat 19 Aralık 2024

Öykü: ZİRVE

Öykü: ORMAN KUYTUSU

Edebiyat 18 Aralık 2024

Öykü: ORMAN KUYTUSU

USUL USUL

Edebiyat 17 Aralık 2024

USUL USUL

ÖYKÜLER

Edebiyat 16 Aralık 2024

ÖYKÜLER

ince hikâye

Edebiyat 21 Eylül 2024

ince hikâye

Şiirin Nüfuzu

Edebiyat 07 Haziran 2024

Şiirin Nüfuzu