Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Öykü: Çukur Ali

Yusuf İpekli

Kategori: Edebiyat - Tarih: 21 Aralık 2024 12:26 - Okunma sayısı: 11

Öykü: Çukur Ali

Güz ayazının ilikleri dondurduğu kasım sonuna vurmuştu vakit.

Irgatlık bitmiş, ekin sürülüp savrulmuş, harman yeri süpürülmüş, saman çekilmiş, kesmikler çoktan içeri atılmıştı.

Pılı pırtı alınmış, döşek yünleri çırpılmış, çeyizlik yorganlar sırıtılmış; yastık, kilim tezgahlarına Çingen Ali'nin boyadığı ipler iyilmiş, yapraklarını döken ağaçlar öksüz oğlana dönmüştü.

Kemreler, tezekler, gıfak, gazel örtmelerin altına istif edilmiş; anadut, dirgen, tırmık, tırpan, yaba astarlardaki yerini almış, Deli Meğmet, köyün eşeklerini nallayalı iki altay bi güz olmuştu.

Yerliyayla'nın sessiz, sakin yaşayan obalıları peynir, tarhana, un, bulgur, pekmez, turşu her bir şeyi hazır etmiş, koyuna çoban, köye bekçi, bahara su başı bile tutmuştu.

Her nedense o yaz, Hüso Emmi Çankırı cezaevi yarıldığından köyü eşkıyalara bastırmamış, köye saplıcan, kıran, ağrı girmemiş; kıyı, bıcak, ekin ekmek güttüğü için Deli Abıca üç beş sefer dayak yememiş, doğum yaparken hiç bir gelin ölmemiş, kimse kimsenin sınırını bozmamış, davar hakı için bile niza yapılmamış, çocuk veya köpek meselesi yüzünden döğüş edilmemişti.

Üç senedir yatan Emine Eci ruhunu teslim etmiş, Gara Ağmed'in bakkal hiç olmadığı kadar iş yapmış, inhisar memuru köyü basmamış, en önemlisi genç ölüsüne ağıt yakılmamıştı.

Yağış iyi olduğundan tohumlar tava ekilmiş, kerpiç evler onarılmış, ayvalar bozulmuş, cevizler çırpılmış, çorak damlara serilmişti.

Göbelek oğlan çocuklarını kesmiş; erik, kaysı, elma ağaçlarından kedi balları fışkırmış, gevenciler yükü sarmış; sığır çobanının, korucunun hakı toplanmış, şehrin yazlıkçıları tası tarağı toparlamış, sürüler yayladan inmişti.

Bacaksız'ın başına toplananlar kahramanlık dolu o hatırayı bıkmadan, usanmadan defalarca dinlemişti.

"Polatlı'daydık. Miralay Ali, gun aşarkan bi gayanın üstüne çıktı. Kahraman Türk esgerleri, yiğit evlatlarım, gun şehit olma gunüdür. Vahat bu vahaddır. Düşman yaka, yıka geliyo. Gadın, giz dimeyip, bebe belik dimeden süngüye dakıyollar. Kemal paşa emir virdi. Ölüm var dönüm yok diyo. Zabaa garşı yola çıkıyok. Şindi doa idin, diğnenin didi. Gakdık, birbirimize sarıldık. Kucaklaştık. Halelleşdik. Zabaha kadar uyku neyim... Bi iki saat soğra Afyonumuş, yörümüye başladık. Isıcak. Çarıklarımız paramparça oldu. On, on beş gun gice gundüz yörüdük. Bi dağın dibine oturduk. İki saat gadar uyumuşşuk. Soğra çukurlar gazmıya başladık. Dirken doru bi atın üstünde bir adam goründü. Miralay Ali, Kemal Paşa didi, Kemal Paşa geliyo. Ben beyle bi adam gormedim uşaklar. Attan inmedi. Kıbleye dondü, bi carcur mermi attı, geddi gıl çadıra oturdu. Aha bacak var ya bu bacak feda ossun be uşaklar, bu bacak ona feda ossun..."

Bu arada köyde, iki üç düğün çalınmış, yeni gelinler gebe bile kalmıştı.

Çaya aşağı sel gelmiş, sel önünden kütük kapanlar kış odununu hazır etmişti. Üstelik selin Eldivan Dağı'ndan sürüklediği yapılı taşlar evlerin sağına soluna misafir olmuştu.

Banka paralarını cebine koyan obalının keyfi yerindeydi. Emmi uşakları bir araya geliyor, sabahlara kadar taslanan şarabın verdiği sarhoşluk sabaha karşı kaynatılan bol biberli tarhana sayesinde hafifliyor, yanık yanık söylenen bozlakların verdiği keyifle atılan mermilerin kapçığını toplayan bebeler bayram ediyordu.

Sürüye koyrulan koçlar boyanmış, tekelerin çengel boynuzlarına kıpkırmızı elmalar saplanmış; çobanlar heybelerini arpa, ceplerini köylü ciğarasıyla doldurmuştu.

Bebeler okula başlamış, okulun çevirmesine meşe odunu, kemre, çalı çırpı yığılmıştı.

Ne tesadüf ki, evin tek oğlu olan elli beşli dört delikanlı üçüncü tertip olarak askere gitmiş, onların eli kınalı eşleri daha birinci günden çeşme başında çoktan iç geçirmeye başlamıştı.

Özellikle ulu pazar günleri sağdan soldan gelen avcıların tüfeklerinden çıkan barut kokusu tazıları bir kaç kat daha hırslandırıyor, bağ başaklamaya giden çocuklar avcıları taklit etmekten büyük zevk alıyorlardı.

Oba kültürünü iliklerine kadar yaşayan, yaşatan köy huzurluydu.

Huzurluydu Kır Ali, Huzurluydu Gök Meğmet; Deli Hasan, Merdan Usta gibi herkes huzur doluydu.

O huzuru gece yarısı attan yukarı gelen otuz beşliğin yarım yamalak sesine karışan bozlak tamamladı.

Kalınkaşın çağırdığı Abdal bozlağı.

Köy uykuya dalıyordu o sıra. Yeni evliler iş tutuyor, taze analar bebe emziriyor, eski tüfek canlar uykuyla cem oluyordu.

Kel bardakların Çukur Ali, harmanlara yukarı tırmanan motorun üstünden çağırmaya başladı.

"Gediğin ardında sardığım gözel

Küstün emme, gırdın gırık bilimi

Varsa bir gümanın, varsa yalanım

Guduret gılıcı, kessin elimi..."

Traktör köye girdi.

Direksiyonda söylemesi ayıp Bizim Hayder, sol çamurlukta Kel Bardakların Çukur Ali, sağ çamurlukta Yüzbir'den Gara Adil, T demirinde Gara Adil'in mahtumu Kör Veysel.

Niye bilinmez ama, Kel Bardaklar'ın Çukur Ali'nin davarı emmisi de olan Küsmüş Ali tarafından katkı dışı konulmuştu.

Çaresiz kalan Kel Bardaklar'ın Çukur Ali ise çoban arayışına girmiş, Yüzbir köyünden Kör Veli'yi çoban tutmuştu.

Bu esaslı bir kafa tutuştu emmiye, dayıya, hısım, akrabaya isyandı ki, ne isyan.

Geceyi yaran otuz beşlik köye girdi. Kel Fadime sesi duyunca doğruldu yerinden. "Bizim deli elleam" der demez sindi duvarın dibine.

Çünkü, Kel Bardaklar'ın Çukur Ali başı bozuktu, büyük bir deli...

Köye girince kesti bozlağı. Otuzbeşlik zorlandı yokuş yukarı çıkarken. Bizim Haydar vites küçülttü. Olmadı bir daha.

Kel Bardakların Çukur Ali, Yüzbir'de çekmiş kafayı. Altı algın. Bizim Hayder'in demi o biçim.

O kafa ile Çukur Ali, Fransız onnusuna sürdüğü şarşöre dizmiş geco mermileri. Olmadı yedeklemiş bir iki şarşör daha.

Evine varırken kararan gözüyle gız verdiği Hüsoların dama sıkmış ilk kurşunu. Sonra kayınbiraderi Siyit çavuşun yıkığına. Üçüncü kurşun mu, Memiş'in oğluna doğru...

Kel Fadime, yerinden doğruldu. İyice gerindi, gerinirken belli belirsiz yellendi. Derin derin kaşındı. Sonra "benim deli" dedi, "benim deli". Pinnikten cılız bir tavuk tuttu, bağıra çağıra yerinden kaldırdığı Kara Köse'ye kestirdi.

Yerliyayla köyü ayağa kalkmış, yol gösteren sülalesi yoldan çıkmıştı. Her kafadan bir başka ses...

O dedi, "vuralım". Bu dedi, "şikayet". Şu dedi, "adalet".

Şikâyet için vasıta aramaya başlarken aç ölen Ürüstem kapıya bir motur çekti. "Ne virirseniz ırazıyım."

Gözleri parladı Hüsoların, Siyit Çavuş'un, Memiş'in oğlunun.

Ortalık karışık... Yerliyayla ayakta...

Kimi "yazık" dedi yürekten, kimi "oh" dedi "oh olsun". Kimi ağladı için için, kimi yangına olmayan gazı döktü.

Derken nice sonra, Hasımların evde toplandı yıkığı kurşun yiyenler, fitneler, fesatlar.

İhtiyar heyeti, korucu herkes oturdu ocak başına. Kimi astı Çukur Ali'yi, kimi kesti.

Tozan Karakoluna gitmeye hazırlananlar irkildi bir an, duraladı, durakladı...

Konuşan Topal Meğmet'ti.

Nereye dedi, kim nereye?

Millet şaşırdı. Elindeki çöpleme ile ateşi sönmüş ocağın külünü karıştıran Kör Hüssük derin derin öksürdü.

Çukur Ali, içiyor. İçtikçe geceyi yarıyor gecolar.

Hasımların evi hem gergin, hem yorgun.

"Nereye?" dedi Deli Meğmet. "Sakın Tozan'a neyim gitmeyin. Ben şahidim ki kurşun atanlar çaydan geçip Göğdere'yi duttu bile. Hemi sendeki mavzer, ondaki dabanca, bundaki Alaman beşlisi nirde?"

Bir anda Hasımların evi buz kesti. Topal Meğmet kalktı yerinden. On metrelik antreyi üç adımda geçerek derin karanlığın içinden Kel Bardaklara vardı. Çukur Ali şıkırdak oynayarak karşıladı O'nu. İki emmioğlu sıcacık kucaklaştılar.

Bir süre yer yerinden oynadı Yerliyayla köyünde...

Sofrada bir helke şarap, ellerde lagat tabanca, dillerde yürekleri dağlayan "Nuri'mi Kenara Çal Kızılırmak." türküsü...

Mahkeme mi, mahşere kalmadı tabi.

Köy karakışı bekler oldu. Kara kış gelsin ki dediler Gobdur Dede şu müşküle bir çözüm bulsun.

Çukur Ali mi?

Ne sen sor be birader, ne ben söyleyeyim, olur mu?

Ne sen sor, ne ben söyleyeyim...

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Edebiyat Yazıları
Öykü: ZİRVE

Edebiyat 19 Aralık 2024

Öykü: ZİRVE

Öykü: ORMAN KUYTUSU

Edebiyat 18 Aralık 2024

Öykü: ORMAN KUYTUSU

USUL USUL

Edebiyat 17 Aralık 2024

USUL USUL

ÖYKÜLER

Edebiyat 16 Aralık 2024

ÖYKÜLER

ince hikâye

Edebiyat 21 Eylül 2024

ince hikâye

Şiirin Nüfuzu

Edebiyat 07 Haziran 2024

Şiirin Nüfuzu