Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Dil Sızıları 1

Nazım Mutlu

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 15 Kasım 2024 14:59 - Okunma sayısı: 15

Dil Sızıları 1

Alanı, kapsamı değişse de her “sorun”un kişisine, konusuna göre bir kabul edilebilirlik sınırı vardır. Televizyonda pahalılıkla ilgili bir haberi örneklemek için sokakta mikrofon uzatılan bir yurttaşın “Ben de kendi çıkar ve menfaatlerimi korumak zorundayım” gibi bir söz söylemesini istemeyiz elbette ama söylediğinde de kültürel konumundan dolayı onun yanlışını büyütmez, yadırgamayız. Ama aynı örneği (ya da yüzlerce benzerini), hem de oldukça “ciddi” televizyon kanallarının haber sunucularından ya da tartışma yöneticilerinden ikide bir duymanın insanda yarattığı yıkıcı etki bir başkadır. “Oralar da bizim, toplumumuzun bir aynası olduğuna göre…” denebilir. İyi ama lekelerle dolu bu aynayı silip temizlemenin günü gelmeyecek mi hiç?

Balık baştan kokunca oralardan çözüm beklemek de anlamsızlaşıyor. Televizyon özelinde düşünelim, yüzü yüz binlerce, milyonlarca insana dönük böyle bir “bilişim-iletişim” aracının başındakiler için öncelikler arasında “dil” olmaz mı? Olsa böyle mi olur? İç işleyişleri nasıldır, bunu yakından bilme olanağımız yok elbette ama tanık olduğumuz örneklerle buraları çekip çeviren “anlayış”ın düzeyini kestirmek güç değil. Olup bitenin ayrımında değiller çoğunlukla, böyle olunca ortada bir “sorun” da kalmıyor.

Sorun, “dil” işi, sözlü anlatımın doğal akışı içinde yaşanan kullanım yanlışlarıyla sınırlı kalmayıp altyazı, üstyazı gibi yazılı anlatımda da sık sık yaşanınca ekranın arkasındaki “birikim”in(!) niteliği sözde de kalmıyor, belgeleniyor. Yaşananların nesnel, nitelikli bir denetimi, şu ya da bu biçimde bir yaptırımı olmayınca da dönem dönem biçimsel değişikliklerle kirlilik sürüp gidiyor, kötü gidişin önü alınamıyor. Dolayısıyla ardı arkası gelmeyen dil sızılarıyla yaşamak düşüyor payımıza.

Sözü uzatmadan, hem televizyon kanallarında hem “sosyal medya” organlarında dayanma gücünü zorlayan kimi dil yanlışlarını tutanağa geçirelim şurada:

* Son dört beş yıla dek ister bilişim-iletişim araçlarında ister kurum/kuruluşların türlü tartışma izlenceleri yok muydu ki o zamanlar bu tür izlenceleri yönetenlere de “moderatör” denmiyordu? Aşağı “moderatör”, yukarı “moderatör”! (Bir süre önce facebookta -nasıl katıldıysam- “Türk Dili ve Edebiyatı Tutkunları” diye bir öbeğin yöneticisiyle bu sözcük yüzünden çatıştık ve baktım sözden anlayacak gibi değil, çıktım aralarından. Bir an için “edebiyat”ını görmezlikten gelelim, ama bu tutumla nasıl “Türk dili tutkunu” olunabilir?) Yetmezmiş gibi, bunun kuyruğuna bir de “modere etmek” diye bir kalıp taktılar!

* Türkçe karşılığı yerleşmemiş olanları anlayalım bir yere dek, ama örneğin “ayrıntı” gibi çoktan yerli yerine oturmuş bir Türkçe güzeli dururken “detay” ya da “teferruat”; “seçenek” gibi her şeyiyle “biz”den bir sözcük dururken “tercih” demenin; “ilgi” gibi tatlı bir sözcüğün yamacına sinir bozucu “alaka”yı yapıştırıp ikileme gibi kullanmanın açıklaması ne olabilir? Bu saçmalıkları bir de “büyüklük”lerinden, hatta “ilericilik”lerinden geçilmeyenlerde görünce dengesi şaşıyor insanın.

* Kaç yıldır dil duvarımıza kim yapıştırdıysa bir türlü çıkmak bilmeyen “adına” sözcüğünü anmadan geçmeyelim. Durumun ayrımında olanlar gibi geçmişte kimi kez sözle kimi kez yazıyla kırıp incitmeden uyarmaya çalıştığım, ama güç yetiremediğim dil yanlışlarından biridir bu. Ama öyle yayıldı, öyle yapıştı ki dağarcıklara, hem bıktığım için hem de “ukalalık”la suçlanma korkusuyla sesimi çıkaramıyorum bir süredir. “Konuklarımın sözünü kesmemek adına…” der mi koskoca tartışma yöneticisi, “için” yerine? Ya da “Konuyu dağıtmamak adına…”, “Sessizliği sağlamak adına…” Örneğin “Okulumuz adına 5-B sınıfından Özlem Uğur…” tümcesindeki gibi doğru, yerinde kullanıma benziyor mu bu örnekler?

* Epeydir “noktasında” diye bir asalak dadandı dilimize. “Ücretleri belirleme noktasında…”, “Doğu Akdeniz’deki gelişmeler noktasında…” İnsan ister istemez bunların peşinden “Ücretleri belirleme virgülünde…”, “Doğu Akdeniz’deki gelişmeler noktalı virgülünde…” gibi öbür noktalama adlarıyla dilin daha da varsıllaşmasını bekliyor! Varsa yoksa “noktasında”… Doğrusu olan “konusunda”nın suçu nedir bilinmez.

* Bu dil sızlanmalarını okuyanların da dikkatinden kaçmadığını düşündüğüm başka bir güncel buluş da “bahsediyoruz” sözcüğüdür. Çok moda oldu son zamanlarda. Bir durumu anlatmaya başlayan konuşmacının henüz ilk tümcesinin “bahsediyoruz”la bitmesi, hangi bilgeliğin ürünüdür? Bir haberin öznesi olan kişiden söz edilirken ilk tümcenin örneğin “Daha önce de adı birçok hırsızlık olayına karışmış bir soyguncudan bahsediyoruz” diyen kişinin, böyle bir sözü hiç değilse en az beş tümce kurduktan sonra söylemesi gerekmez mi? İlk kez söylenen bir sözün yüklemi “bahsediyoruz” olur mu? Bizde olur! Var ya, “Burası Türkiye!” Ne olmuş sanki, burası da Türkçe!

* Özellikle televizyonlardaki tartışmalarda gözden kaçmayan yepyeni bir “buluş”u da tutanağa geçirip başka örnekleri sürüsüyle kapıda bekleyen sızlanmayı bitirelim şimdilik. Tartışmayı yöneten (“modere eden” değil), örneğin konuşma hakkını kullanan, süresini çoktan aşan anlı şanlı bir gazeteci ya da politikacının “son bir cümle” isteğiyle karşılaşır ve stüdyonun görünmeyen bir yerindeki görevli, yöneticiyi eğer sıradaki reklamlar konusunda henüz sıkboğaz etmemişse o da bu isteği geri çevirmez. Ancak o “son bir cümle” hiçbir zaman gerçekten “1” adet tümce olmaz; en az 5 tümce olur, en iyimser bakışla.

Hepimizi bunaltan salgına karşı bir an önce aşılanmayı beklediğimiz gibi dil sızılarımızın geçmesi için de Türkçeye saygıyı, gerekli özeni bekliyoruz, sabırla.

Not: Kaç bölüm olur bilmem ama bu konu burada sürecek biraz.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları