Prof. Dr. Abdurrahman Tanrıöğen
Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 31 Ekim 2024 01:18 - Okunma sayısı: 46
"Devlet aklı kısa vadeli çıkarlar için uzun vadeli kazanımları feda etmez." — Nizamülmülk
Son günlerde ülkemizin politik arenasına “devlet aklı” kavramı bir yıldırım gibi düşmüştür. Bu yazımda devlet aklının tarihsel ve siyasal arka planından söz ettikten sonra, sağlıklı bir devlet aklının inşa edilmesinde eğitimin rolünün neler olabileceği hakkında düşünceler geliştirilmeye çalışılacaktır.
Devletin uzun vadeli çıkarlarını ve varlığını korumak için geliştirdiği stratejik düşünce biçimi ve karar alma sürecini tanımlayan bir kavram olan “devlet aklı”, devletin, günlük politik ve sosyal olayların ötesine geçerek, uzun vadeli ulusal çıkarları gözeten bir perspektif benimsemesini ifade etmektedir. Devlet aklı kavramı genellikle pragmatizm, rasyonellik ve devletin sürekliliğini sağlama hedefi ile ilişkilendirilir. Tarihsel olarak, "raison d'état" olarak bilinen bu kavram Batı siyaset teorisinde Machiavelli, Richelieu ve Hegel gibi düşünürlerin eserlerinde konu edilmektedir.
Tarihsel Arka Plan
Devlet aklının kökeni, modern devletin gelişimiyle paralel bir sürece dayanmaktadır. Özellikle 16. ve 17. yüzyılda mutlak monarşilerin yükselişi, devletin varlığını koruma ve güçlendirme gerekliliğini ön plana çıkarmıştır. Bu kavramın ilk temellerini Niccolo Machiavelli “Hükümdar” adlı eserinde atmıştır. Machiavelli'ye göre, bir devletin lideri, halkının refahını ve devletin varlığını sürdürebilmek için gerektiğinde ahlakî normların dışına çıkmak zorunda kalabilir. Bu, devletin çıkarlarını bireysel ya da toplumsal çıkarların üstünde tutma fikrini doğurmuştur.
Richelieu ise Fransa'da mutlakiyetçi bir devleti şekillendirirken, devlet aklını hayata geçirmiş bir lider olarak bilinir. Ona göre devletin sürekliliği her şeyin önünde gelir ve bu nedenle, hükümet politikaları devletin bekasını sağlamalıdır.
Devlet Aklının İlkeleri
1. Rasyonellik: Rasyonellik devletin amaçlarıyla süreçleri arasındaki uygunluktur. Devlet aklı, duygusal ya da popülist tepkiler yerine akılcı ve mantıklı kararlar ve süreçlerle hareket etmeyi gerektirir. Bu rasyonellik, devletin ulusal çıkarlarını en iyi şekilde nasıl koruyabileceği sorusuna odaklanır.
2. Uzun Vadeli Perspektif: Devlet aklı, kısa vadeli siyasi kazançlar ya da popülist yaklaşımlar yerine uzun vadeli devlet çıkarlarını gözetir. Bu nedenle, bir hükümetin geçici politik hedeflerinden çok, devletin varlığını ve bağımsızlığını sürdürebilmesi önemlidir. Bu devletin cesur bir vizyon geliştirmesiyle olanaklıdır. Cesun vizyon geliştirmek, iyi eğitim almış, bilimsel düşünen ve geleceğe ilişkin çıkarımlar yapabilen yöneticilerin sahip olabileceği bir yeterliliktir.
3. Pragmatizm: Genellikle 19. Yüzyılda görev yapmış olan İngiltere Başbakanı Lord Palmerston (Henry John Temple) ile ilişkilendirilen "Devletlerin dostu yoktur, çıkarları vardır" sözü pragmatizmin sloganıdır. Palmerston, bu sözü, uluslararası ilişkilerde ülkelerin kalıcı dostluklar yerine kendi çıkarlarını gözeterek hareket ettiklerini vurgulamak için söylemiştir. Devlet aklı, idealist ya da dogmatik yaklaşımlar yerine, esnek ve sonuç odaklı bir politika izlemeyi içerir. Bu pragmatizm, devletin mevcut koşullara ve uluslararası gelişmelere göre politikalarını hızlıca adapte edebilmesini sağlar.
4. Devletin Sürekliliği (bekası) ve Güçlü Kurumlar: Nobel ödüllü ekonomis Daron Acemoğlu’nun “Ulusların Çöküşü” kitabında bir ülkenin çökmesi ve yükselmesinin ülkenin kurumlarının güçlülüğüyle ilişkili olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Bir devletin aklı, siyasi liderlerden ve hükümetlerden bağımsız
olarak güçlü devlet kurumlarına dayanır. Güçlü bürokrasi, adalet sistemi ve askeri yapı, devletin sürekliliğini ve güvenliğini sağlar.
Günümüz Siyasal Sistemlerinde Devlet Aklı
Modern devletlerde "devlet aklı" genellikle stratejik güvenlik, diplomasi ve ekonomi politikalarında kendini gösterir. Örneğin, büyük güçlerin dış politikaları genellikle devlet aklının izlerini taşır. Amerika Birleşik Devletleri'nin ya da Çin’in dış politikaları, sadece mevcut siyasi liderlerin ideolojilerinden etkilenmez; aksine devlet aklıyla yürütülen uzun vadeli stratejilere dayanır. Bu stratejiler, uluslararası arenada etkin bir konum elde etme, kaynakları güvence altına alma ve ulusal güvenliği tehdit edebilecek faktörleri en aza indirme üzerine kuruludur.
Türkiye'de de benzer şekilde "devlet aklı" kavramı, ulusal güvenlik, dış politika ve ekonomik politikalar bağlamında gündeme gelmiştir. Özellikle coğrafi konumu, tarihi bağları ve bölgesel hassasiyetler Türkiye’nin devlet aklıyla hareket etmesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, stratejik derinlik ve jeopolitik analizler, Türkiye’nin iç ve dış politikalarında sıkça referans alınır.
Devlet aklı kavramı, devletlerin çıkarlarını her şeyin önünde tutmasının, zaman zaman insan hakları, demokratik değerler ve özgürlükler üzerinde baskıcı bir tutuma yol açabileceği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Devletin güvenliği ya da bekası adına alınan bazı kararların, birey hak ve özgürlüklerini sınırlandırabileceği veya uluslararası normları ihlal edebileceği dile getirilir. Ayrıca, devlet aklıyla alınan kararların demokratik denetim mekanizmalarından kaçma riski de bulunmaktadır.
Devlet aklı, Modern siyaset teorisinin temel kavramlarından biri ve devletlerin uzun vadeli varlıklarını sürdürme ve güçlendirme çabalarının bir yansıması olan devlet aklı kavramı tarih boyunca devlet adamları ve siyasi liderler tarafından benimsenmiştir. Bu kavram, günümüzde de devletlerin stratejik karar alma süreçlerinde önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, devletin sürekliliğini sağlama gayesiyle alınan kararların birey hak ve özgürlükleri ile nasıl dengeleneceği, bu kavramın demokratik toplumlar açısından nasıl yorumlanacağını belirleyecektir. Fakat politik liderlerin ileri sürdükleri her hatalı fikrin ya da genellemenin devlet aklının yansıması olduğunu söylemek tehlikeli ve sakıncalıdır.
Devlet aklının ilkeleri ile eğitim arasında güçlü ve çok boyutlu bir ilişki bulunmaktadır. “Rasyonel kararların verilmesi”, “uzun vadeli perspektif”, “pragmatizm” ve “devletin sürekliliği ve güçlü kurumlar” gibi ilkeler, eğitim politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında temel rol oynar. Bu ilkelerin her biri, eğitim sistemlerinin şekillenmesine ve sürdürülebilir bir kalkınma aracı olarak kullanılmasına katkıda bulunur. Şimdi bu ilkeler ile eğitim arasındaki ilişkiyi inceleyelim:
Rasyonel karar alma, kanıtlara dayalı, sistemli ve mantıklı bir düşünme sürecini gerektirir. Eğitimde bu, politika yapıcıların ve eğitim liderlerinin veriye dayalı, bilimsel araştırmaları göz önünde bulundurarak stratejiler geliştirmesi anlamına gelir. Örneğin, müfredat geliştirme süreçlerinde öğrencilerin ihtiyaçları, öğretim yöntemlerinin etkinliği ve eğitimde eşitsizliklerin giderilmesi gibi konulara rasyonel yaklaşımlar uygulanmalıdır. Bu sayede, eğitim sistemi kısa vadeli siyasi baskılardan bağımsız olarak daha uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümler üretebilir.
Devletlerin uzun vadeli bir perspektifle hareket etmesi, eğitim sistemlerinin de kısa vadeli sonuçlardan ziyade uzun vadeli amaçlara yönelik şekillendirilmesini gerektirir. Başka bir deyişle devletler geleceklerini güvence altına almaları için açık ve net bir vizyona sahip olmalıdır. Sözkonusu vizyon, devletin tüm kurumlarının birbirleriyle eşgüdümsel çalışmalar yaparak, ulusal ideallere ulaşmalarına rehberlik eder. Eğitim, bir toplumun geleceğini şekillendiren temel unsurlardan biridir. Eğitim politikaları, toplumu gelecekte karşılaşacağı zorluklara hazırlamak ve küresel rekabette öne çıkmak için tasarlanmalıdır. Bu nedenle, teknoloji, ekonomi ve toplumdaki değişimler göz önünde bulundurularak eğitim sistemlerinde reform yapılması, uzun vadeli bir kalkınma perspektifini gerektirir.
Pragmatizm, uygulamaya dayalı çözümleri ve mevcut koşullara uyum sağlamayı içerir. Eğitim politikalarında pragmatik bir yaklaşım, teorik modellerden ziyade sahadaki gerçekleri ve ihtiyaçları dikkate almayı gerektirir. Örneğin, bir ülkenin demografik yapısı, ekonomik koşulları veya teknolojik gelişmişliği eğitimde farklı uygulamaları gerektirebilir. Eğitim sistemlerinde pragmatizm, ideal çözümler yerine, mevcut koşulları iyileştirmeye yönelik adımların atılmasını sağlar.
Devletin sürekliliği (bekası), istikrarlı bir eğitim sisteminin varlığına bağlıdır. Güçlü kurumlar, eğitimin sürdürülebilirliğini ve kalitesini garanti eder. Eğitim kurumlarının güçlü ve bağımsız olması, toplumsal gelişimin anahtarıdır. Aynı zamanda, bu kurumlar, devletin uzun vadeli politikalarını sürdürebilmesi ve nesiller arası bilgi aktarımını sağlaması açısından kritik bir rol oynar. Eğitim kurumlarının devlet aklı ile uyumlu olması, sürekli olarak gelişen ve değişen toplumsal ihtiyaçlara yanıt verebilmesi için gereklidir.
Sonuç olarak devlet aklının temel ilkeleri, eğitim sistemlerinin şekillendirilmesinde hayati bir rol oynar. Rasyonel karar alma süreçleri, uzun vadeli planlama, pragmatik yaklaşımlar ve güçlü eğitim kurumları, bir ülkenin sürdürülebilir kalkınması ve toplumsal refahı için eğitim politikalarının merkezinde olmalıdır. Eğitim, sadece bireysel başarıyı değil, devletin sürekliliğini ve gücünü de doğrudan etkileyen bir araçtır. Bu nedenle, devletin çıkarlarıyla uyumlu ve toplumsal gelişime hizmet eden bir eğitim sistemi oluşturmak, devlet aklının temel bir görevi olarak kabul edilebilir. Bir ülkenin eğitim kalitesi düştükçe, devlet aklının bundan olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır.