Doç. Dr. Muhammet Özdemir
Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 22 Ekim 2024 01:07 - Okunma sayısı: 268
Yaşamın Temel Motivasyonu Nefret midir Sevgi midir?
Aslen Amerikalı bir Rock grubu olup da alternatif Rock müziğinin ilk temsilcilerinden biri niteliğinde dikkat çeken R.E.M.’in 1992-1993 yıllarında albüm içerisinde ve tek (single) halde yayınladıkları bir şarkı vardır: “Everybody Hurts” (Herkes İncitiyor). Şarkı şu cümlelerle başlar: “Günün uzun geldiğinde ve gece, gecen yalnızsa, bıktığından eminsen bu hayattan, yine de dayan kendini bırakma. Çünkü herkes ağlar ve bazen herkes incinir. Bazen her şey yanlış gider.”[1] R.E.M.’in diğer birçok şarkısı gibi -hatta ünlü “Losing My Religion” (İnancımı Yitiriyorum) gibi- “Everybody Hurts” da insanın yenidünyadaki deneyimlerinin evrensel sonuçlarına temas ediyor. Adını andığım iki şarkının da evrensel sonucu birbirine benzemektedir. İnsan birçok olumsuz deneyime rağmen hiç olmazsa birkaç insanı iyi hatırlamak ister. Hatırlanabilecek iyi insanlar yaşamın da iyi olduğuna inanmanın tek yoludur. Fakat yaşam (insanlar) bazen buna hiç izin vermez. Bu bazen genel ve istikrarlı bir durum ise bunu nasıl kavramak gerekir?
Yakınlarda bir dostum bana “yaşamın temel motivasyonu sevgi değil nefrettir” dedi ve üç saatten biraz fazla bir süre bunu aramızda tartıştık. Antik Yunan filozoflarından Empedokles’in Stanford felsefe ansiklopedisindeki tanıtımını okuyanlar veya filozofu iyi bilenler sevgili dostumun ne demek istediğini ve analizinin nereye varabileceğini kolaylıkla tahmin edebilirler. Kısaca bahsetmek gerekirse; Parmenides’in öğrencisi olduğu halde veya belki de bu nedenle Empedokles, evrende dört tane temel unsurun -hava, su, toprak ve ateşin- bulunduğunu ve bu unsurlar arasındaki etkileşimin sevgi (love/philia) ve nefretle (kavga: strife/neikos) gerçekleşip tabiatı ve hayatı etkilediğini söyler. İnsan evreninde sevgi ve nefretin iki temsilcisi vardır ki bunlar logos ve mitostur. Mitos taraftarları nefret, logos taraftarları ise sevgi isterler. Ona göre, mitos veya sorgulanmayan inanç temelli toplumsal bağlamlar -modern yorumcular buna “din” derler- eksik deneyimli insanların güzergâhıdır. Mitos veya dinden kastettiği; maddi nedenselliğin her daim göz ardı edilerek işlerin olurunun ve verimli sonuçların beklendiği karşılıklı inanç ve duygu çerçeveleridir. İnsan kaynakları kalitesine göre kimi zaman kozmopolitanizm bile bu dinlere dahil olabilir. Maddi nedensellik göz ardı edilir ve kötülenir, çünkü bu insanlar üretken olmayan insanlardır. Empedokles’e göre logos veya mantık (sağduyusu ortak olan toplumsal akıl), tamamlanmış deneyimlere sahip veya planlı deneyimlerle ne aradığını bilen insanların güzergâhıdır. Sevgili dostum dünyanın büyük birçoğunluğunun mitos taraftarı olduğunu ve bu arada Empedokles’i izleyerek varlığa gelmek bakımından sevginin nefretten sonra mevcudiyet kazanabileceğini söyledi. Bu, çok iddialı, ama günümüzde iyi anılmayı hiç önemsemeyen ve adeta iyilik umurunda bile olmayan insanların baskıladığı bir toplumsal deneyim pratiğinde yanlışlanabilir değildir.[2]
İnancın kaybedilmesi ile maddi nedensellik bilincinden yoksun inanç söylemlerinin yayılması arasında muhtemelen bir bağ mevcuttur. R.E.M.’in iki şarkısı ve özellikle incinmeye yoğunlaşan isabetli ve haklı sitemi ile Empedokles’in olumsuz görüşü arasında bir yakınlık vardır. Empedokles çok muhtemelen kendi görüşüne yine duygu ve inançla ulaşabilmektedir. Filozofun nefret veya çatışma ya da kötülükle kastettiği, düzen oluşturucu her türlü iyi deneyimin sabote edilmesidir. Sabotaj ve suistimal deneyimine maruz kalmış her insan kendisiyle diğeri arasındaki ilişki ve iletişimi garanti altına alan kavram ve kurumlardan şüphe duymaya başlar. Çünkü bütün kavram ve kurumlar ancak olumlu taahhütlerine sadık kalırlarsa ortada bir kandırma ve kandırılma gibi deneyim insanların aklına gelmeyebilir. R.E.M.’in şarkısında yanlış her şeyin içinde kalan insandan kastedilen çevredeki bütün insanların veya çoğu insanın incitici olmak isteyişi ve incitmesidir. Şarkıda “bazen” denilen nadiren değil de sıklıkla veya istikrarlı seviyede tekrarlananı kastediyorsa; bunun anlamı, Empedokles’in sisteminde yaşamın nefret döngüsüne girmiş olmasıdır. Bu döngü, bir kişinin ömrünü tüketebilecek kadar uzunsa hangi birey sevgiyi seçebilir veya seçmek ister? Neticede sevgi ve iyilikle yaşadığında birey muhakkak cezalandırılacak ve toplumsal ilişkiden kovulacaktır. Bu deneyimlerin tamamı sevginin ideal ve doğru olduğunu gösterir, ama ayrıca nefret, mücadele, kavga ve çatışma olmadığında döngünün tamamlanmayacağını da gösterir. İki şekilde de insanlar bedel ödeyecekler ve başarılı olmayan diğerinin mutsuzluğuyla teselli olmaya çalışacak. Çünkü sevgi demekte ısrar eden bütün olanaklarını zamanla kaybeder ve diğerinin içinin huzurlu olmamasıyla teselli olur. Zamanı fesada uğratan da diğerinin kaybettiğini bildiği için buna bakar sadece ve diğerinin karşılaşabileceği cezaları akla getririrken tesin olur.
Benim kişisel analizime göre; yaşamda sevgi ve nefret birlikte ve sürekli bir ikircikli durum yaratabilecek seviyede vardırlar. Empedokles’in sözünü ettiği yaşam döngüsüne deneyimsel olarak uyabilecek nitelikte günümüzde eldeki ikircikli durum karşısında denge veya uyumu sağlayan çoğunlukla yalan veya kötülük yani nefretmiş gibi görünmektedir. İsrail’in Filistin’e yaptıklarına bakan her kavrayışlı göz hemen yanıbaşında arkadaşçıl davranması umut edilen kimi insanların kendi çevrelerindeki bazı insanlara yaptıklarına yakın yanlışlıkta bir umursamayışlık ve bencillik görmektedir. Empedokles’in mitos ve logos terimlerine referansta bulunabilecek seviyede; sevginin, toplumda başka insanların birbirlerini sevmeleri üzerinden ve bunlarla birlikte bir kişiyi sevmelerini içerdiği; nefretin ise, toplumda başka insanların değil özellikle bir veya birkaç kişinin sevilmesinin ve bu sevgi gerektirirse diğer insanların da sevilmesini içerdiği söylenebilir. Belki şaşırtıcı olan, sözgelimi bireyselleşmeden önce birçok din ve ideolojinin samimi kardeşlik duygusu ve dayanışmaya önem veriyor olmasıydı. Günümüzde bu sadece söylem seviyesinde mümkün olabilir gibi görünmektedir. Peki, bu durumda günümüzde yaşamın temel motivasyonu nefret midir ve varlıksal ve gerektirir olmak bakımından nefret sevgiden önce mi gelmektedir?
Sevgili dostumun her iki soruya verdiği cevap olumludur. Hatta ona göre bu cevaplar evrenseldirler ve tarihin üzerindedirler. Günümüzde yaşamın temel motivasyonunun nefret değil de sevginin suistimaline tepki göstermek olduğunu söylemek isterdim. Fakat gerçekten de nefret bir iletişim ve dayanışma ölçütü ve pratiğine dönüşmüş veya evrilmiş görünmektedir. İkinci soruda ise her sevginin nefrete göreli kalabileceği söylenebilirse de anne baba ve çocuk arasındaki ilişkiyle başlayan yaşamın önce nefret içerdiğini söylemek zordur. Ayrıca bozulabilecek bir düzen önceden mevcut değilse nefret neyi tüketebilecektir? Bozmak diyebilmek için önce olmak gerekmez mi? Sevgi ve nefreti bir de kendisine sorduğum entelektüel ve felsefe meraklısı iş insanı Taşkın Koçak Beyefendi sevginin tarafını tutarken özellikle aileyle çocuk arasındaki ilişkilerden başladı kendi gerekçelerini sıralamaya. Ona göre yaşamın merkezi motivasyon kaynaklarından birisi olan paranın üretimi ve dolaşımı (ekonomi) nefretle başlayıp geliştirilemez. Dolayısıyla Karl Marks’ın 19. yüzyılda Hindistan’ın sömürgeleştirilip binlerce yüz binlerce insanın öldürülmesiyle bu ülkedeki toplumların ilerleyebileceğini söylemleştirmesi yanlıştır.[3] Hiç kimsenin hayatı bir kişiden daha değerli olamaz. Tersi de mümkün değildir. Herkesin yaşamı birbirininki kadar değerli olmalıdır. Bütün bunlarla birlikte zamanımız nefretin yaşamın temel motivasyonu olduğu bir zaman bile olsa bu, nefretin sevgiden üstün olduğunu hiçbir şekilde göstermez. Sevgi nefretten üstündür ve her insan sevgi ister. R.E.M. de inancını yitirirken bile veya incinmeyi işlerken de aslında sevginin olması gerektiğinden yola çıkmaktadır. Taşkın Koçak Beyefendiye göre, insan evrenindeki yaygınlık oranı bakımından sevgi hâlâ nefretten üstündür. Bu iyimser okumayı da değerlendirmek gerekmektedir. Bunları söyleyince de sevgili dostum, “fakat” dedi, “olan ile olması gereken arasındaki David Hume ayrımına dikkatinizi çekerim”. Olana nefret demek mi gerekir bilmiyorum.
[1] Bkz. https://lyricstranslate.com/tr/everybody-hurts-herkes-incinir.html
[2] Bkz. https://plato.stanford.edu/entries/empedocles/
[3] Edward W. Said, Orientalism, New York: Vintage Books, 1979, s. 143-154.
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
03 Kasım 2024 20:23
20 Kasım 2024 20:01