Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

ço koföço fö koçköç oççokçoço

Mustafa Pala

Kategori: Dil Felsefesi - Tarih: 12 Ekim 2024 21:04 - Okunma sayısı: 17

ço koföço fö koçköç oççokçoço

La Gomera, Fas'ın batısında Atlas Okyanusu açıklarına doğanın serpiştiriverdiği Kanarya Adaları'nın en küçüklerinden biri. Kendine özgü özellikleri ve büyüleyici doğal güzellikleri nedeniyle "Sihirli Ada" diye biliniyor. Geçmişi, Kuzey Afrika'nın en eski yerlileri olan Berberilere kadar giden Guençeler (Guanche), adanın tek sahipleriydi; mağaralarda yaşıyor, tarım, balıkçılık ve hayvancılık yapıyorlardı.

Adaya tüm güzelliklerini cömertçe sunan doğa, gülün dikeni misali ada halkı için türlü yaşam zorluklarını da La Gomera'dan eksik etmemişti. Guançeler, Afroamerikan kökenli bir dil konuşuyorlardı. Ama adanın derin volkanik vadileri ile yüksek dağlık yüzeyi, bu konuşma diline acil ve önemli haberleri uzaktakilere duyurmak konusunda aşılmaz engeller koyuyordu. Ada halkı, doğanın bu engelini, konuşma dilini konuşma sesinden çok daha uzağa taşıyabilecek ıslık sesine yükleyerek aştı ve adanın engebeli arazisinde yankılanarak 7 km. öteye ulaşabilen bir ıslık dili yarattı.

Tıpkı ülkemizin Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz Bölümü'nün o büyülü coğrafyasında yer alan Giresun'un Çanakçı ilçesine bağlı Kuşköy sakinleri gibi. Kuşköy, oldukça engebeli ve eğimli bir arazi üzerinde kurulmuş, dağlarla çevrili ve Çanakçı deresinin ikiye böldüğü bir köy. Bölgenin dağınık dokulu yerleşim özelliği, bir vadinin iki yamacında kurulmuş olan Kuşköy'de çok daha belirgindir. Köy halkı, konutlar arasındaki büyük mesafeleri, tepelere tırmanmanın ve engebeli dağ yamaçlarını aşmanın güçlüğünü, La Gomera Guançelerinin 'Silbo Gomero'su gibi, konuşma dilinin sözcüklerini ıslığa yükleyerek yarattıkları Kuş Dili ile aşmaktadır.

Coğrafyanın insanlara bıraktığı kültürel bir zenginlik olan Islık dili, dünyanın engebeli ve zor arazi şartlarında insanların, özellikle uzaktakilerle iletişimini sağlamakta kullandıkları önemli bir olanaktır. Yapılan araştırmalarda ıslık dili İspanya, Kanarya Adaları, Yunanistan, Fransa, Papua Yeni Gine, Vietnam, Guyana, Çin, Nepal, Senegal, Meksika gibi ülkelerin dağlık bölgelerindeki yerleşim yerlerinde varlığını göstermektedir.

Eklemek gerekir ki insanoğlu dünyanın her yerinde, başı derde düştüğü her durumda bunun çaresini büyük bir yaratıcılıkla ortaya koydu. Nihayet insanlar, zor koşullarla mücadele içinde yarattıkları bu ıslık dili olanağıyla, sadece doğa koşullarının neden olduğu iletişim engellerini ortadan kaldırmadılar; birtakım sosyal olgularla da mücadele edip yurtlarını ve kendilerini de korudular; grup, örgüt, devlet gibi otoriteler karşısında varlıklarını savundular.

Kanarya Adaları 16 yüzyılda işgale uğrayıp da La Gomera'nın yönetimi İspanyollara verilince Guançeler ile İspanyol soylular arasında derin anlaşmazlıkların ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Adayı yöneten ilk lordun torunu Hernan Preza, halka acımasız davranıyor, yerli kadınlara tacizlerde bulunuyordu. Bunun üzerine yerel halkın lideri, adayı kırıp yağmalayan Hernan Preza'yı öldüreceğini, İspanyolların müzik sandığı ıslık diliyle tüm adaya duyurdu. Duyurunca da halk, adada büyük bir isyan başlattı. Ne var ki isyan, zalim yönetici Pedro de Vera tarafından gaddarca bastırıldı; erkeklerin çoğu idam adildi, kadınlar satıldı, çocuklar köle olarak diğer adalara gönderildi (Lara Hoş, iyikigormusum.com, 2024).

Geri kalan ada halkı, bu ıslık dilini inatla korudu, kültürel bir hazine olarak sakladı. Sonraki yüzyıllarda artık kendi dilinin yerini alan İspanyolcayı bu ıslık diline uyarlayarak günümüze kadar yaşamasını sağladı. Şimdi resmi dili İspanyolca olan La Gomera'da hükümet, bu dili korumak için çeşitli önlemler alıyor, ilkokuldan başlayarak okullarda öğretiyor... UNESCO, Silbo Gomero'yu 2009’da Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine aldı ve unutulmaya yüz tutmuş ıslık dilini 23 bin nüfuslu adada bilmeyen kalmadı.

Islık dilinin konuşulduğu yerlerin yer şekilleri, dağlarının konumu, eğimi gibi coğrafi özellikleri incelendiğinde birbirleriyle benzerlik içinde olduğu kolayca görülebilir. Bu benzerliğin Giresun ilimizin Çanakçı ilçesine bağlı Kuşköy köyünde ve çevresinde de olduğu apaçık bir gerçektir. Yöre sakinleri arasında yapılan araştırma ve soruşturmalar, ıslık dilinin (kuşdili), yöreye özgü bir iletişim olanağı olarak 100 yıl kadar önce ortaya çıktığını gösteriyor. Başlangıçta yöre halkının bu dili hayvanları yönlendirmek; sonraları vadinin iki yamacındaki insanların birbirlerine seslenmek, birbirlerini uyarmak ve birbirleriyle iletişim kurmak için de kullandıkları sanılıyor (Başkan, 1968).

Ülkemizde 1960'lı yıllarda 40 kadar yerleşimde kullanılan ıslık dili, az da olsa kullanılmakta olan bir iki köy dışında Kuşköy, günümüzde ıslık dilinin iletişim merkezidir (Uzun, Zaman, Birinci, 2021). Kuşdilinin, yörenin kültürel ekolojisi dışında bir iletişim aracı olarak kullanılması söz konusu olmadığından köylüler, kendi yörelerine devlet otoritesini getiren orman korumacıları, tahsildarlar, jandarma gibi memurların, devlet görevlilerinin köylerine gelmekte olduğunu; bu nedenle hazırlıklı olmaları gerektiğini, en uzaktaki köylülere bile kolayca anlatabiliyorlardı. Kuşdili de Silbo Gomero gibi 2017 yılında UNESCO Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras listesine girdi.

Bir dil yazısı için bu kadar coğrafya ve sosyoloji yeterlidir. Artık ıslık dilinin yapısına geçebilir ve konuya ıslıkla başlayabiliriz: Islık, dudakları büzerek oluşturulan küçük açıklıktan hava üfleyerek veya emerek elde edilen ses akışıdır. Doğaldır ki bu ses akışı, kesintisiz bir bütündür ve bu nedenle de eklemsizdir. Ses akışını sağlayan havada yaratılan kesintilerle elde edilen bloklar, belli anlamları "Dikkat!", "Gel!", "Hemen!" gibi ünlem kalıplarını ifade edebilse bile, bunlarla bir doğal dilin çift eklemliliği gibi sınırlı sayıda ses birimleriyle sınırsız sayıda anlam iletme kombinasyonları yaratmak olanaklı değildir.

Tahsin Yücel'in Yalan adlı romanının evrensel dilbiliminin peşinde koşan antikahramanı Yusuf/Yunus Aksu, kuramını insanların ilksel ama evrensel biri dili olduğu inancına dayandırmaktadır. Yazacağı Evrensel Dilbilim kitabında insanlardan kuşlara, balıklara, böceklere, hatta otlara değin tüm canlı varlıkların dillerinin ortak özelliklerini saptamak iddiasındadır. Onun bu arayışının konumuzla ilgili yanı günümüzdeki düzeyine ulaşmış dilbilim çalışmalarına meydan okuması ve ıslık dilinde kimi özelliklerini görebildiğimiz dilin daha ilksel anına dönme çabasıdır!

Sausseure'nin dil-söz, Chomsky'nin derin yapı-yüzey yapı, Martinet'in anlamlı birim-anlamsız birim gibi dile soktukları ikilikleri şiddetle reddeden Aksu'nun hareket noktası, doğal bir dilin tıpkı bir köpeğin havlaması, kuzunun melemesi gibi eklemsiz olabileceği tezidir. Bu dil yılanın tıslaması, kuşların ötmesi gibi ardışık seslerden oluştuğundan ıslık gibi eklemsizdir. Dolayısıyla dümdüz ve yalansızdır; nasıl ki bir çığlık, eklemsizdir, alt birimlere ayrılamaz; bu nedenle dilsel bir bildirişim değildir ama bir acıyı yalansız ve dolaysız anlatır, öyle…

Böyle bir dil, insanın sonradan yitirdiği bir dildir ve şimdi insanlar ninnilerinde, türkülerinde, şarkılarında o dili aramaktadır! Islık dili deyince, ıslığın doğasındaki eklemsiz yapısından ötürü, insan ister istemez Yunus/Yusuf Aksu'nun bu tezini anımsıyor. Kuş dili de denilen ıslık dilinin arkaik kökleri belki de buralara kadar gidiyor. Çünkü dudaklarda oluşturulan uygun büyüklükteki açıklığa hava üfleyerek yaratılan ıslığın dil, dişler, parmaklar aracılığıyla manipüle edilen sesi de kuşun ötüşü gibi eklemsizdir.

Bu tür eklemsiz ses akışıyla kimi komut cümleleri kurup spor karşılaşmalarında, oyun ortamlarında insanlar için türlü yönlendirmeler yapılabilir veya beğenme, beğenmeme duygularını anlatabilir; ancak sesin bu yolla manipülasyonu iletişim kurma olanağı sağlamakta yeterli değildir. Bu nedenle ıslığın çift eklemlilik yoluyla sınırsız sayıda anlam iletebilecek sözcükler oluşturma ve cümleler kurma özelliği kazanması için dilin bütün ses yapısını sınırlı ıslık sesine sıkıştırmakla olanaklıdır. Bu yüzden Silbo Gomero, İspanyolcayı 2 ünlü ve dört ünsüze; Kuşdili ise Türkçeyi 3 ünlü ve 3 ünsüze indirgiyor. Türkçe üzerinden gösterecek olursak, Kuşköylüler Türkçenin tüm seslerini, ıslık dillerinde 3 ünlü (/i/, /ö/, /o/) ve 3 ünsüz (/f/, /ç/, /k/) ile temsil ediyor. Doğal dilin seslerini ıslık diline indirgediğimizde şöyle bir ünlüler tablosu çıkıyor karşımıza: /i/ sesi /i/, /ü/yü; /ö/ sesi /ö/, /e/yi, /o/ sesi /o/, /a/, /ı/, /u/yu kodluyor. Ünsüzlerde ise durum şöyle: /f/ sesi /p/, /b/, /f/, /v/, /h/, /m/yi; /ç/ sesi /t/, /d/, /s/, /z/, /ş/, /j/, /r/, /ç/, /c/, /n/, /y/, /l/yi ve /k/ sesi /k/, /g/yi kodluyor.

Doğal konuşma dilinde "Baş-ım ağrı-yor" cümlesinin kurulmasını sağlayan "baş", "-ım", "ağrı", "-yor" anlamlı birimleri ile "b", "a", "ş" gibi anlamsız ses birimlerinin çeşitli kombinasyonlarıyla doğal dilde yüzlerce cümle kurulabiliyor. Islık dilinde ise insanlar, ses organlarını bilinçli bir biçimde yönlendirerek doğal dilin seslerini, tizlik, hızlılık ve uzunluk gibi yapılandırma olanaklarıyla ıslık sesine bindirerek dönüştürebiliyorlar. Yine de ıslık sesiyle konuşma dilininkine göre daha az sayıda ses nüansları oluşturulabildiğinden açık ve anlaşılır bir iletişimin kurulabilmesinde bağlam öne çıkıyor.

Öte yandan ıslık dilinin görünür kılındığı filmler de var: Romen yönetmen Corneliu Porumboiu’nun yazıp yönettiği “La Gomera/Islıkçılar” bunlardan biri. Filimde 30 milyon avroya el koymak isteyen çete, paranın yerini bilen mafya babası Zsolt’u hapisten kaçırmak amacıyla, ıslık dilini öğrenmek için La Gomera’ya giden Romanyalı “kara” polis Cristi'ye, ıslık dili Silbo Gomero şöyle anlatılıyor: "Islık dili kodlamadır. Tıpkı Mors alfabesi gibi. Islık çalarak birbirimize birçok şey anlatabiliriz. Polisler bu dili duysalar bile kuşların cıvıldadığını sanırlar." Yani insanların türlü engelleri aşmakta sarıldıkları bir olanağı, mafya kirli işleri için kullanıyor!

Kuşköy'ün kuşdili ise Anadolu kültürünün kadını namus bağlamında dışlanmasına odaklanan Sibel adlı filmde Sibel'in bu dışlanmaya karşı mücadelesinde kullandığı bir araç olarak ele alınıyor. Guillaume Giovanetti ile Çağla Zencirci'nin yönettiği ve az çok oryantalizm de kokan, 2018 Türkiye-Fransa ortak yapımı filmde Sibel, küçükken geçirdiği bir hastalık sonucu konuşma yeteneğini kaybettiğinden meramını, sadece yöresinde kullanılan ıslık diliyle anlatabilmektedir. Sibel, insanın sosyalleşmesinin ve kültürlenmesinin en önemli aracı olan doğal dilini konuşamadığından ilksel ıslık diliyle birlikte, ormanın derinliklerinde ilksel bir yaşama dönmüştür. Ormandaki kurtla birlikte bu dışlanmışlığını da öldürecektir.

Her iki filmde de hikâyelerin kahramanları ıslık dilini farklı amaçlarla kullanıyorlar ama Sibel de Cristi de konuşma yetilerini kaybedince ıslık diline sarılıyorlar. Demek ki insan hem coğrafi hem biyolojik engelleri hep bir olanakla aşmaya çalışıyor: Dille! O halde bu yazıyı, Fransız şarkıcı Féloche'nin, Silbo için yazdığı şarkıyla bitirebiliriz. Islıkla eşlik edebilirsiniz!

İnsanların kuşlar gibi konuştuğu bir yer var

La Gomera adasında, ‘El Silbo’nun yankılandığını duyuyoruz

Bulutlara demirlemiş iki dağ arasında

Bir Guançe, yemeğe davet etmek için ıslık çalar…

Ve yine veda etmek için bir ıslık!

Mücadele Kanarya adasını koruyacak

El Silbo sivil muhafızlara cesaret verecek

Cennette bir ada

İnsanların ıslık çaldığı

En güzel kuşun en güzel şarkısı

Bu Silbo Gomero…”

Not: Yazının ıslıkça ile şifrelenmiş başlığını, yazıda verilen anahtarla çözebilirsiniz.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Dil Felsefesi Yazıları